GM (Genetically Modified) teknolojisi, herhangi bir organizmaya tek bir gen veya gen grubunun eklenmesini, çıkarılmasını, yapısının değiştirilmesini veya türler arasındaki karşılıklı gen değişimini kapsar. Genetik Mühendisliği ürünü olan bu tip ürünlerin oluşumu doğal ortamda birbiriyle ilişkisi olmayan organizmaların genlerinin değiştirilmesi veya birinden diğerine transferi ile gerçekleşir. Transfer edilen genler, mikrop geni, virüs geni, bitki geni, hayvan geni, insan geni hatta sentetik gen olabilmektedir. Bir organizmanın belirli genlerinin diğer bir organizmaya nakledilmesiyle "genetik taşıyıcı" tamamen yeni bir şekil alır. Farklı genlerin kombinasyonu yapılarak, istenilen renk, tad, koku, şekil, sertlik, yumuşaklık ve dayanıklılıkta bir ürün elde edilebilir.
Günümüzde abartısız bütün hazır yiyecek ve içeceklerde GM katkıların en az birkaçı mutlaka kullanılmaktadır. Modifiye soya lesitini, aromalar, glikoz, fruktoz, nişasta, maltodekstrin, karamel, riboflavin, aspartam, aspasvit, aspamiks ve diğer "E" endeksi adı altındaki transgen katkı maddeleri bunlardan bazılarıdır.
Tüketici, tarımda kullanılan GMO tohumlarının miktarı hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildir. Halbuki doğal tohumların yerini uzun zamandan beri GMO almış durumdadır. Pamuk, buğday, pirinç, soya, mısır, ayçiçeği, şeker pancarı, patates, ıspanak, soğan, sarımsak, karpuz, kavun, elma gibi bir çok gıdanın üretiminde GMO tohumları yaygın olarak kullanılmaktadır. Tabi bu listeye bir de bu meyve ve sebzelerden elde edilen şeker, un, yağ, parfüm, temizlik malzemeleri, boya, kumaş, gübre ürünlerinin de katılması gerekir.
Genetik Mühendislik, oluşturduğu organizmalarda insanın asla yemeyeceği, yiyecek olarak düşünülemeyecek materyalleri kullanarak doğal temel besinleri değiştirmektedir. Domatese, soğuğa daha dayanıklı hale getirebilmek için, köpekbalığı geni nakledilirken, patatese de, ona zarar veren böceklerden kurtarmak için akrep geni nakledilmektedir. Bazı bitkilere ise bağışıklık sisteminden sorumlu olan insan geni nakledilmektedir.
Transgenlerde, yiyecek olarak asla düşünülmeyecek organizmaların genleri kullanılmasına rağmen genetiği değiştirilmiş ürünlerin zaman içerisinde hangi sonuçlan doğuracağını anlamamızı sağlayacak hiçbir uzun süreli test yapılmamıştır.
Tükettiğimiz akrep, balık, domuz veya insan geni taşıyan domates ya da patates acaba bizim genlerimizi nasıl etkiler? Mesela torunlarımız kuyruklu veya yüzgeçli olur mu? Transfer edilen bu genlerin (transgenler) yeni ortamlannda bulunan komşu genlerle ne gibi bir etkileşim içerisine girecekleri, dayanıkhltk dereceleri, yerlerinde sabit kalıp kalmadıklan, ya da yeni yerlerini terk ederek göç edip etmiyecekleri bilinmiyor. Bu genler bir bitkiden diğerine ya da gübreden toprak bakterilerine, ardından da sayısız değişik organizmaya geçiş yapabilir mi? Mesela bu genlerin, yenen bir meyveden bağırsak bakterisine, oradan kan hücrelerine, kan hücresi ile de organlara ya da hamile bir kadının çocuğuna göç etme olasılığı nedir?
Gen transferi işleminde agrobakteriler (DNA halkası, plazmit) kullanılır. Plazmitler, kendilerini kopyalama özelliğine sahiptirler ve organizmaya girdiklerinde yok olmazlar. Bağırsak bakterilerine ve kana (akyuvarlara) karışarak tüm organizmaya dağılırlar. Bir grup araştırmacı transgenlerin farelerin organlarındaki yerleşimini araştırmış ve şaşırtıcı bir sonuca ulaşmıştır. Transgenlerin, beyin, deri, karaciğer, dalak, böbrek, üreme organları ve diğer bütün organlarda, hatta farenin karnındaki ceninde bile kalıcı olarak yerleştiğini ve hızla çoğaldığını tesbit etmişlerdir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki GMO, onkolojik hastalıklara, kısırlığa, allerjiye, yeni doğmuş bebeklerde ciddi hastalıklara, daha önce örneği görülmemiş sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir. GMO'nun bağışıklık sistemini bozduğu, metabolizmada sorunlara yol açtığı ve alerjik etki doğurduğu bir çok bilimsel araştırma ile kanıtlanmıştır.
Ayrıca bitkilere yabancı genlerin entegre edilmesi ile bitki genomunun stabilitesinin azaldığı da tesbit edilen gerçeklerden biridir.
2005'te bir TV kanalında Adana'da yetiştirilen bir GM mandalina ağacı gösterildi: Aynı dalda, mandalina ve kırmızı acı biber yanyana olgunlaşıyordu. GM ağacının sahibi: "Allah'ın Mucizesi" diyordu. Halbuki bu vakanın mucizeyle hiç ilgisi yoktur. Bu sadece, kırmızı biberden mandalina ağacının meyvelerine nakledilen genin sabit olmadığının göstergesidir. Korkutucu olan ise, bu stabil olmayan genin mandalina ağacında başlayan yolculuğunun nerede biteceğinin asla bilinmemesidir.
Bir kere kontrolden çıkmış bir geni ya da genleri geriye döndürmek artık imkansızdır. Doğadaki akrabalarından çok daha güçlü hale gelen GMO'lar, akrabalarını doğal ekolojik sistemin dışına itebileceği gibi onları tamamen yok edebilir de. Ya da gıda zincirine dahil olarak hiç beklenmedik ve öngörülemeyen yeni formların doğmasına neden olabilir. Bunun ve benzer bir felaketin sonuçlarını tahmin etmek imkansızdır. Böyle bir felaket atom faciasından daha korkunç sonuçlar doğurabilir. Çünkü atom faciasının ardından ortaya çıkan nukliatidler zamanla, kurşun gibi, zararsız element halini alana dek parçalanırlar. GMO ise zamanla sadece katlanarak çoğalacak ve tahmin edilemez bir form alarak facianın sınırlarını genişletecektir.
Günümüzde birçok transgenik tohuma "Terminatör Gen" yerleştirilerek bu tohumların bir sonraki mevsimde kısır olmaları sağlanıyor. Bu tür tohumlar sadece bir kere ekilebiliyor ve bir daha asla kullanılamıyor. Tüm canlı organizmaların üreme sistemi genelde aynı prensiplere dayandığından bu tohumlara yerleştirilen terminatör genler insanoğlunun da doğurganlığı üzerine etki edebilir. Belirli tip hücreleri yok eden genleri GMO'ya yerleştirdiğinizde, bu genler insanoğlunun bilinmeyen hastalıklara yakalanmasına sebep olabileceği gibi dünyaya bakış açısını ve psikolojik süreci de geri dönülmez bir şekilde etkileyebilir. Ayrıca bu yok edici genler belirli bir grubu veya belirtiyi de hedef alabilir. Örneğin göz veya ten rengi, saç yapısı, ırk, din veya diğer bir özelliğe yönlendirilmiş olabilir. GMO korkunç bir kitle imha silahına dönüşebileceği gibi, insan, hayvan, bitki ve mikroorganizmaların kitlesel yönetimini sağlayan bir makina halini de alabilir.
Yoksa Aziz Paul'un yüzyıllar önce yaptığı kehanet gerçek mi oluyor: "Öyle bir zaman gelecek ki insanoğlu sadece yabani otla beslenebilecek." Tabi beslenebileceğimiz doğal ot kalırsa.
Kur'an Kerim'de, Nisa Suresi 119 -120. Ayetlerde Allah (c.c.) buyuruyor: "(Şeytan), Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler, (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse, elbette apaçık bir ziyana düşmüştür. (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir, halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir".
Bu ayetlerde GMO, Genetik Mühendislik ve bu vaatlerle ile ilgili detaylı ve herkesin anlayabileceği bir şekilde bilgi verilmiştir. "Hayvanların kulaklarını yaracaklar" ifadesinin ne anlama geldiği bugün daha iyi anlaşılmaktadır: Genetik araştırmalarda, mutasyonları takip etmek için yapılan deneylerde dokular, hayvanların kulakları kesilerek veya enjektörle elde edilir. Çünkü hayvanların bütün vücudu kıllarla, tüylerle veya yünle kaplıdır. Sadece kulak içi bölgesi açıktır ve bu işleme elverişlidir. Bu ayetlerden anladığımıza göre transgenik teknoloji şeytani özellik taşımaktadır.
İnsanoğlu, gerçeği idrak etmedikçe, daha bir çok sorunla yüz yüze gelmek zorunda kalacaktır ve bunu, cahilliğine, kendisini kaptırdığı kazanç hırsına, açgözlülüğüne ve acımasızlığına borçlu olacaktır. Ancak bu öyle bir borç olacaktır ki, asla geri ödenmesi mümkün olmayacaktır.
Günümüzde abartısız bütün hazır yiyecek ve içeceklerde GM katkıların en az birkaçı mutlaka kullanılmaktadır. Modifiye soya lesitini, aromalar, glikoz, fruktoz, nişasta, maltodekstrin, karamel, riboflavin, aspartam, aspasvit, aspamiks ve diğer "E" endeksi adı altındaki transgen katkı maddeleri bunlardan bazılarıdır.
Tüketici, tarımda kullanılan GMO tohumlarının miktarı hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildir. Halbuki doğal tohumların yerini uzun zamandan beri GMO almış durumdadır. Pamuk, buğday, pirinç, soya, mısır, ayçiçeği, şeker pancarı, patates, ıspanak, soğan, sarımsak, karpuz, kavun, elma gibi bir çok gıdanın üretiminde GMO tohumları yaygın olarak kullanılmaktadır. Tabi bu listeye bir de bu meyve ve sebzelerden elde edilen şeker, un, yağ, parfüm, temizlik malzemeleri, boya, kumaş, gübre ürünlerinin de katılması gerekir.
Genetik Mühendislik, oluşturduğu organizmalarda insanın asla yemeyeceği, yiyecek olarak düşünülemeyecek materyalleri kullanarak doğal temel besinleri değiştirmektedir. Domatese, soğuğa daha dayanıklı hale getirebilmek için, köpekbalığı geni nakledilirken, patatese de, ona zarar veren böceklerden kurtarmak için akrep geni nakledilmektedir. Bazı bitkilere ise bağışıklık sisteminden sorumlu olan insan geni nakledilmektedir.
Transgenlerde, yiyecek olarak asla düşünülmeyecek organizmaların genleri kullanılmasına rağmen genetiği değiştirilmiş ürünlerin zaman içerisinde hangi sonuçlan doğuracağını anlamamızı sağlayacak hiçbir uzun süreli test yapılmamıştır.
Tükettiğimiz akrep, balık, domuz veya insan geni taşıyan domates ya da patates acaba bizim genlerimizi nasıl etkiler? Mesela torunlarımız kuyruklu veya yüzgeçli olur mu? Transfer edilen bu genlerin (transgenler) yeni ortamlannda bulunan komşu genlerle ne gibi bir etkileşim içerisine girecekleri, dayanıkhltk dereceleri, yerlerinde sabit kalıp kalmadıklan, ya da yeni yerlerini terk ederek göç edip etmiyecekleri bilinmiyor. Bu genler bir bitkiden diğerine ya da gübreden toprak bakterilerine, ardından da sayısız değişik organizmaya geçiş yapabilir mi? Mesela bu genlerin, yenen bir meyveden bağırsak bakterisine, oradan kan hücrelerine, kan hücresi ile de organlara ya da hamile bir kadının çocuğuna göç etme olasılığı nedir?
Gen transferi işleminde agrobakteriler (DNA halkası, plazmit) kullanılır. Plazmitler, kendilerini kopyalama özelliğine sahiptirler ve organizmaya girdiklerinde yok olmazlar. Bağırsak bakterilerine ve kana (akyuvarlara) karışarak tüm organizmaya dağılırlar. Bir grup araştırmacı transgenlerin farelerin organlarındaki yerleşimini araştırmış ve şaşırtıcı bir sonuca ulaşmıştır. Transgenlerin, beyin, deri, karaciğer, dalak, böbrek, üreme organları ve diğer bütün organlarda, hatta farenin karnındaki ceninde bile kalıcı olarak yerleştiğini ve hızla çoğaldığını tesbit etmişlerdir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki GMO, onkolojik hastalıklara, kısırlığa, allerjiye, yeni doğmuş bebeklerde ciddi hastalıklara, daha önce örneği görülmemiş sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir. GMO'nun bağışıklık sistemini bozduğu, metabolizmada sorunlara yol açtığı ve alerjik etki doğurduğu bir çok bilimsel araştırma ile kanıtlanmıştır.
Ayrıca bitkilere yabancı genlerin entegre edilmesi ile bitki genomunun stabilitesinin azaldığı da tesbit edilen gerçeklerden biridir.
2005'te bir TV kanalında Adana'da yetiştirilen bir GM mandalina ağacı gösterildi: Aynı dalda, mandalina ve kırmızı acı biber yanyana olgunlaşıyordu. GM ağacının sahibi: "Allah'ın Mucizesi" diyordu. Halbuki bu vakanın mucizeyle hiç ilgisi yoktur. Bu sadece, kırmızı biberden mandalina ağacının meyvelerine nakledilen genin sabit olmadığının göstergesidir. Korkutucu olan ise, bu stabil olmayan genin mandalina ağacında başlayan yolculuğunun nerede biteceğinin asla bilinmemesidir.
Bir kere kontrolden çıkmış bir geni ya da genleri geriye döndürmek artık imkansızdır. Doğadaki akrabalarından çok daha güçlü hale gelen GMO'lar, akrabalarını doğal ekolojik sistemin dışına itebileceği gibi onları tamamen yok edebilir de. Ya da gıda zincirine dahil olarak hiç beklenmedik ve öngörülemeyen yeni formların doğmasına neden olabilir. Bunun ve benzer bir felaketin sonuçlarını tahmin etmek imkansızdır. Böyle bir felaket atom faciasından daha korkunç sonuçlar doğurabilir. Çünkü atom faciasının ardından ortaya çıkan nukliatidler zamanla, kurşun gibi, zararsız element halini alana dek parçalanırlar. GMO ise zamanla sadece katlanarak çoğalacak ve tahmin edilemez bir form alarak facianın sınırlarını genişletecektir.
Günümüzde birçok transgenik tohuma "Terminatör Gen" yerleştirilerek bu tohumların bir sonraki mevsimde kısır olmaları sağlanıyor. Bu tür tohumlar sadece bir kere ekilebiliyor ve bir daha asla kullanılamıyor. Tüm canlı organizmaların üreme sistemi genelde aynı prensiplere dayandığından bu tohumlara yerleştirilen terminatör genler insanoğlunun da doğurganlığı üzerine etki edebilir. Belirli tip hücreleri yok eden genleri GMO'ya yerleştirdiğinizde, bu genler insanoğlunun bilinmeyen hastalıklara yakalanmasına sebep olabileceği gibi dünyaya bakış açısını ve psikolojik süreci de geri dönülmez bir şekilde etkileyebilir. Ayrıca bu yok edici genler belirli bir grubu veya belirtiyi de hedef alabilir. Örneğin göz veya ten rengi, saç yapısı, ırk, din veya diğer bir özelliğe yönlendirilmiş olabilir. GMO korkunç bir kitle imha silahına dönüşebileceği gibi, insan, hayvan, bitki ve mikroorganizmaların kitlesel yönetimini sağlayan bir makina halini de alabilir.
Yoksa Aziz Paul'un yüzyıllar önce yaptığı kehanet gerçek mi oluyor: "Öyle bir zaman gelecek ki insanoğlu sadece yabani otla beslenebilecek." Tabi beslenebileceğimiz doğal ot kalırsa.
Kur'an Kerim'de, Nisa Suresi 119 -120. Ayetlerde Allah (c.c.) buyuruyor: "(Şeytan), Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler, (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse, elbette apaçık bir ziyana düşmüştür. (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir, halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir".
Bu ayetlerde GMO, Genetik Mühendislik ve bu vaatlerle ile ilgili detaylı ve herkesin anlayabileceği bir şekilde bilgi verilmiştir. "Hayvanların kulaklarını yaracaklar" ifadesinin ne anlama geldiği bugün daha iyi anlaşılmaktadır: Genetik araştırmalarda, mutasyonları takip etmek için yapılan deneylerde dokular, hayvanların kulakları kesilerek veya enjektörle elde edilir. Çünkü hayvanların bütün vücudu kıllarla, tüylerle veya yünle kaplıdır. Sadece kulak içi bölgesi açıktır ve bu işleme elverişlidir. Bu ayetlerden anladığımıza göre transgenik teknoloji şeytani özellik taşımaktadır.
İnsanoğlu, gerçeği idrak etmedikçe, daha bir çok sorunla yüz yüze gelmek zorunda kalacaktır ve bunu, cahilliğine, kendisini kaptırdığı kazanç hırsına, açgözlülüğüne ve acımasızlığına borçlu olacaktır. Ancak bu öyle bir borç olacaktır ki, asla geri ödenmesi mümkün olmayacaktır.
İnsan - Hayvan Embriyo Hibridinin Üretilmesi
Efsanelerde kentavr ve minotavrlardan yani yarı insan, yarı at veya yarı insan yarı boğa yaratıklardan bahsedilir. Efsanelere göre bu varlıklar insanlara hizmet ederdi. Bugün de ağır hastalıkları tedavide kullanmak amacıyla insan-hayvan embriyo hibridi üretilmiştir.
Örneğin Alzheimer hastasının DNA'sı veya bütün bir hücresi daha önceden çekirdeği çıkartılmış bir inek veya tavşanın boş yumurtasına enjekte edilmektedir. Bu işlem sonucunda, daha sonra kök hücre elde etmek için kullanılacak olan ve 99,5% insan olan embrio elde edilmektedir. İnsan-hayvan embriyolarının hücrelerinin birbirine karışmasına yol açacak olan, insan-hayvan hibrid embriyosunun üretilmesini ve yetiştirilmek üzere rahme yerleştirilmesini yasaklayan yasalar bazı bilim adamlarının bu yasakların ağır hastalıklardan muzdarip olan insanlara karşı bir haksızlık olduğunu savunması ile yürürürlükten kaldırılmaktadır.
İlk bakışta çok faydalı gibi görünen bu gelişme ahireti düşünen ve cenneti ümit eden müminler için ne ifade etmektedir. Peygamber Efendimizin 'Tedavi olun." emriyle hastalıklara çözüm ararken tedavinin hangi uç noktalara kadar uzanabileceği kaygı vericidir. Allah (cc) insana vücudu emanet olarak verdiğine göre kendisine ait herbir organın ve her bir hücrenin hesabını vermek zorundadır. Bu durumda ahirette hayvanlar toprağa karışırken hayvanın yapısal ve ruhsal özelliklerini bünyesinde taşıyan bir insan ne olacaktır?
"Allah (cc) size haram ettiği şeyde şifa halketmedi." Hadisi Şerif
Efsanelerde kentavr ve minotavrlardan yani yarı insan, yarı at veya yarı insan yarı boğa yaratıklardan bahsedilir. Efsanelere göre bu varlıklar insanlara hizmet ederdi. Bugün de ağır hastalıkları tedavide kullanmak amacıyla insan-hayvan embriyo hibridi üretilmiştir.
Örneğin Alzheimer hastasının DNA'sı veya bütün bir hücresi daha önceden çekirdeği çıkartılmış bir inek veya tavşanın boş yumurtasına enjekte edilmektedir. Bu işlem sonucunda, daha sonra kök hücre elde etmek için kullanılacak olan ve 99,5% insan olan embrio elde edilmektedir. İnsan-hayvan embriyolarının hücrelerinin birbirine karışmasına yol açacak olan, insan-hayvan hibrid embriyosunun üretilmesini ve yetiştirilmek üzere rahme yerleştirilmesini yasaklayan yasalar bazı bilim adamlarının bu yasakların ağır hastalıklardan muzdarip olan insanlara karşı bir haksızlık olduğunu savunması ile yürürürlükten kaldırılmaktadır.
İlk bakışta çok faydalı gibi görünen bu gelişme ahireti düşünen ve cenneti ümit eden müminler için ne ifade etmektedir. Peygamber Efendimizin 'Tedavi olun." emriyle hastalıklara çözüm ararken tedavinin hangi uç noktalara kadar uzanabileceği kaygı vericidir. Allah (cc) insana vücudu emanet olarak verdiğine göre kendisine ait herbir organın ve her bir hücrenin hesabını vermek zorundadır. Bu durumda ahirette hayvanlar toprağa karışırken hayvanın yapısal ve ruhsal özelliklerini bünyesinde taşıyan bir insan ne olacaktır?
"Allah (cc) size haram ettiği şeyde şifa halketmedi." Hadisi Şerif
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder