"Her derdin aslı çok yemek ve her devanın esası açlıktır"
Hadis-i Şerif
Çok yemek, hastalık mayasıdır.
Feridüddin Attar
Yediğinizi hazmetmeden, tekrar yemekten çekininiz.
İbni Sina
Doğru beslenmek
Her yolculuk gibi sağlığa yapılan yolculukta atılan ilk adımla başlar. Bu ilk adımın adı "doğru beslenmek"tir.
"Ey peygamberler! Temiz olan şeylerden yiyin ve salih ameller işleyin" (Müminun suresi, 51). Dikkat edilirse ayette yemek, amelden önce gelmektedir. Yemek yemeyi bilmeyen doğru ve yanlışı ayırt edemez, salih amel işleyemez. Kendisine hayrı olmayan, başkalarına hiç faydalı olamaz.
Fatır Suresi 3. Ayet-i Kerime'de "Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın, Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı? Ondan başka ilah yoktur. Nasıl oluyor da (tevhitten küfre) döndürülüyorsunuz?" Maide Suresi 87-88. Ayet-i Kerimelerde "Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah'ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah'a karşı gelmekten sakının.
Araf Suresi 31. Ayet-i Kerime'de 'Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." buyuruluyor. Öyleyse ölçüyü bulmak gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) "Gündüz beyazlığı ve gece karanlığında ikişer kere yemek ve içmek israf ve illettir." buyurmuştur.
İlk nefesten son nefese kadar süren hayat yolculuğunda yemek ve sağlık her zaman çok önemli olduğu için hataya düşmenin en kolay yolu olmuştur. Hazreti Adem'in cennetten kovulmasına sebep olan da yemektir. Kötü ahlakı ve davranışları ortaya çıkaran, tüm hastalıkların kaynağı olan, yaratılışı unutturan ve insanları mutsuzluğa sevkeden aşırı yemek hırsı ve doğru beslenmeye gereken önemin verilmemesidir.
Beslenme alışkanlıkları düzeltilmeden şekilde, hastalık, bir taraftan tedavi edilirken, diğer taraftan beslenmektedir. Onun içindir ki, herhangi bir hastalığın tedavisi öncelikle beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesinden başlar:
Evvela zararlı yiyecekler yerine faydalı yiyeceklere, pişmiş yemek ağırlıklı beslenmek yerine çiğ yemeye alışmak gerekir. Normal olan, bir günde tüketilen gıdanın yüzde 40'ını pişmiş (ekmek dahil), yüzde 60'ını ise çiğ yiyeceklerin oluşturmasıdır.
ikinci basamak ise yiyecek ve içeceklerin miktarını azaltmaktır.
Yemek öğünleri günde iki defaya indirilmeli ve iki öğün arası 6-8 saatten az olmamalıdır.
Yemekte ilk önce su veya çay veya meyve suyu içilmeli, sonra meyve veya tatlı, sonra yemek ve salata yenmelidir.Mesela,
sabah:
· Yeşil çay (veya su) 1-2 tatlı kaşığı bal,
· 80-100 gr. ekmek 15-20 gr. tereyağı (tereyağı bal, zencefil veya tarçınla karıştırılabilir).
Veya
· Karpuz (karpuz yerine havuç suyu, meyve suyu veya meyve olabilir).
· 40-50 gr. peynir (veya 1-2 tane yumurta), 5-7 tane zeytin, 100-150 gr. salata, 50 gr. ekmek
Akşam:
· Meyve veya kavun veya karpuz,
· Baharatlı sebze yemeği yanında yoğurt veya et, ekmek veya pilav.
Veya
· Havuç suyu veya meyve suyu veya çorba,
· Etli yemek (veya balık), salata.
· Yemekten 1,5-3 saat sonra su içilebilir.
Kahvaltı için en uygun saat 7.00-8.00 arası, ikinci yemek için ise ikindi-akşam arasıdır.
Burada dikkat edilecek çok önemli bir nokta vardır: Sindirim organlarının günlük görevi saat 21.00'de sona erer. Bu saatte mideye gelen yemek midede sabaha kadar hazmedilmeden kalır ki bu durum tehlikelidir. Midede hazmedilmeyen yemek bağırsaklardaki mukozaya hücum eder.
Yemeğin miktarı ve cinsi, insanın işine, hareketliliğine ve yaşına bağlıdır. Ancak 250-300 gr.’dan fazla yememek ve doymadan sofradan kalkmak gerekir. Öğlen bitkisel çay, doğal kahve, su içilebilir veya bir çeşit meyve yenebilir.
Su yemekten önce içilebilir. Fakat yukarıda anlattığımız gibi, bu durumda bir incelik vardır: Burnun, pişen yemeğin kokusunu algılamasıyla, ağız ve mide bezleri bu yemeğin hazmı için gereken enzimleri üretmeye başlar. Bu sırada içilen su, bu enzimleri silip atar, bağırsağa akıtır, böylece yemeği sindirmek zorlaşır. Onun için, yemekten önce sadece birkaç yudum su içilebilir.
Yemekle birlikte içilen su ise, çiğneme sırasında tükürük enzimleriyle ağızda başlamış olan hazım işlemine zarar verir. Tükürük üretimini azaltır, tükürükte bulunan enzimlere karışarak onları zayıflatır ve ağızda bir dereceye kadar gerçekleşmesi gereken hazmı engeller. Neticede mide, karaciğer ve bağırsağın işi zorlaşır. Yemeğin akabinde meyve suyu içenlerin durumu daha da vahimdir, çünkü meyve suyu yemeğe zıt karakterde olduğu için hazmı bozarak, midede mayalanmaya neden olur.
Yemek bittikten sonra içilen su mideden ayrılmaz, mideyi genişletir. Enzimlere karışarak onları zayıflatır, hazmı ağırlaştırır, hazım ile meşgul olan salgı bezlerine ve kalbe ağır yük yükler. Yemekten sonra su istenirse, sadece bir kaç küçük yudum içilebilir. Meyve veya karpuz yemek, çay, su veya meyve suyu içmek isteniyorsa yemekten 30 dk-1,5 saat önce yenilip içilmesi daha iyidir. Bunlar midede çok durmadan bağırsağa iner ve midenin genişlemesini önler. Yemekten bir buçuk-üç saat sonra midenin hazmı sona yaklaşıp yemek ikinci hazma hazır olunca, insanın susaması doğaldır. İşte bu zaman, su veya şekersiz nane, kekik, zencefil, biberiye, mercanköşk çayı veya yeşil çay içmek, karpuz veya kavun yemek için en uygun zamandır. Ancak bayat, doğal olmayan veya karışık yiyenlerin ve hazmı zayıf olanların hazım işlemi daha uzun sürdüğünden suyu daha geç içmesi gerekir.
Yemek yerken, lokmayı küçük alıp, en az 15 defa, en uygun şekliyle 30 defa çiğneyerek yutmak gerekir. Unutmamak gerekir ki süt, sıkılmış meyve ve sebze suyu da yemek hükmündedir. Onlar da küçük yudumlarla ağza alınır, ağızda ılıtılıp içilir. Mide, bağırsak ve dalağın bozulan fonksiyonlarını düzeltebilmek için bazen sadece yemekleri düzelterek, çiğneme sayısını artırmak yeterlidir.
Sağlığını korumak isteyenler tükettikleri gıda çeşidini azaltmalı, meyve, sebze ve yemeklerden birkaç çeşidini seçerek onlara devam etmelidir. Doğru seçilmiş yemekleri yedikten sonra insan kuvvet ve hafiflik hisseder, uykusu kısa olur, gaz oluşmaz, büyük abdest problemi olmaz. Yemekler yanlış seçilmişse, insana ağırlık çöker, uyku basar, gaz, kabızlık ve ağız kokusu oluşur, uykuda horlama ortaya çıkar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) meyvelerden hurma, üzüm, kavun ve karpuzu, sebzelerden salatalık, kabak, kerevizi, yiyeceklerden bal, kaymak ve sütü, yemeklerden mercimek, pirinç pilavı, keşkek yemeği (buğdayla pişirilmiş et), koyun ve kuş etini severdi. "Eğer Rabbimden her gün bana et yemeyi nasip etmesini isteseydim, nasip ederdi", buyururdu. Ancak bunu istememiş, hayatı boyunca genellikle su ve hurma ile yetinmiştir.
Halk arasında "Ne kadar çok ve çeşitli yersem, o kadar faydalıdır. Çeşitli yemekte bol vitamin, gerekli maddeler var ve onlar hastalıklara karşı vücuduma direnç kazandırır", düşüncesi sabittir. Öyle olsaydı, zengin insanlar daima sağlıklı, fakirler ise hasta olurdu. Halbuki durum öyle değildir, hatta tam tersidir. Farklı yemeklerin karışımı midede hazmolunmayıp, çürür. Çürümüş yemeklerin kalıntıları damarlarda birikir, kılcal damarları tıkar. Bu durumda dokular ihtiyacı olan besleyici madde ve vitaminlerden mahrum kalır. Sonuçta çeşitli yemekler yiyenler daima açlık hissederler. Gerçekten de onlar açtır. Toklar ise az yiyenlerdir. Az yiyen ve günde 2 defadan fazla yemeyenler yediklerini kolayca ve sonuna kadar hazmederler. Bu insanlarda vücuda gerekli olan besinler kana karışır, zararlılar dışarı atılır. Mide, bağırsaklar ve damarlar temiz, dirençli ve sağlıklı kalır. Sağlıklı bağırsaklarda normal mikroplar yaşar ve onlar vitaminleri ve gerekli besin maddelerini, hatta proteinleri havadaki azotu kullanarak sentez ederler. Gerekli besin maddeleri kan ile dokulara gönderilir, hücreleri doyurur. Büyüklerimiz "Açlık azaları doyurur, tokluk ise aç bırakır", buyurmuşlardır.
Ağır çalışanlar ve spor yapanlar daha fazla yemek yerler. Onlar kaslarını geliştirmek için, beslenme kurallarını bozmadan, 250 gr.'dan fazla pişmiş yemek yemeden, proteinli yiyeceklere öncelik vermelidirler. Proteinli yiyeceklerden en iyisi yeşil taze çiğ sebzedir (ıspanak, yeşil fasulye, maydanoz, dereotu, tere, kereviz yaprağı, semizotu vb.). Et, balık, yumurta ve peyniri de bol çiğ yeşil sebzeyle yemelidir. Az hareketli insanlar beslenme kurallarını bozmaz fakat gerekenden fazlasını tüketirlerse, ağır hastalıklara yakalanmazlar, sadece şişmanlarlar. İlkbahar ve sonbaharda nezle, öksürük, aksırma, bazen ateşlenme, burun kanaması, kusma, kadınlarda adet uzaması gibi tepkilerle yemek fazlalıklarını atarlar. Ancak, fazla yemek yiyenler, vücutlarını, yemeği hazmetmek, fazla besin maddelerini depolamak, zararlı maddeleri dışarı atmak, fazla kiloların yükünü taşımak gibi büyük bir zahmete ve ihtiyarlığa sürüklerler.
Bize verilen ömürle birlikte rızkımız da verilmiştir. Unuttuğumuz bu gerçeği aşağıdaki hikaye ile hatırlamaya çalışalım:
"Hak Teala bir Tavus Kuşu yaratmış ve ona dünya dolusu vadileri rızık olarak vermiş. Tavus Kuşu kendisine verilen rızkı bol görmüş ve hiç düşünmeden yıllarca yemiş, sonunda sadece on tane vadi kalınca da, korkusundan günde ancak on tane ekin yemeye başlamış. Sonra bir tek vadi kalınca kuş bir tane ile kanaat etmeye başlamış. Kendisine ayrılan rızık bitince, kuşun eceli gelmiş.
Bugün bilimadamları, kısıtlı miktarda yiyecek verilen hayvanların, fazla besin tüketenlere göre daha uzun yaşamasının sebebi olan geni tespit etmişlerdir. Yaşam süresinin artmasını sağlayan bu gen, diğer genlerin işlemesini de düzenlemektedir. Bilim adamları, bir hayvana normalde tükettiği besin miktarının yüzde 70'inin verilmesinin, hayvanın yaşam süresini yüzde 20-30 artırdığını belirtiyorlar.
Çağımızın insanı ise günde 4-5 kişinin yemeğini yemek suretiyle, çeşitli hastalıklara maruz kalmakta ve sağlığını kaybetmektedir. Böyle beslenen insanların sonlarının pek parlak olacağı söylenemez, hatta bu insanların hallerini "perişan" kelimesi daha doğru ifade eder. İmanlı ve az yiyen insanlar ise sağlığını kaybetmeden, ihtiyarlık zilletine düşmeden, ağır hastalıklar sonucu değil, rızkı tükendikten sonra yani eceli gelince sessiz, sedasız bu dünyadan ayrılırlar.
Hadis-i Şerif
Çok yemek, hastalık mayasıdır.
Feridüddin Attar
Yediğinizi hazmetmeden, tekrar yemekten çekininiz.
İbni Sina
Doğru beslenmek
Her yolculuk gibi sağlığa yapılan yolculukta atılan ilk adımla başlar. Bu ilk adımın adı "doğru beslenmek"tir.
"Ey peygamberler! Temiz olan şeylerden yiyin ve salih ameller işleyin" (Müminun suresi, 51). Dikkat edilirse ayette yemek, amelden önce gelmektedir. Yemek yemeyi bilmeyen doğru ve yanlışı ayırt edemez, salih amel işleyemez. Kendisine hayrı olmayan, başkalarına hiç faydalı olamaz.
Fatır Suresi 3. Ayet-i Kerime'de "Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın, Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı? Ondan başka ilah yoktur. Nasıl oluyor da (tevhitten küfre) döndürülüyorsunuz?" Maide Suresi 87-88. Ayet-i Kerimelerde "Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah'ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah'a karşı gelmekten sakının.
Araf Suresi 31. Ayet-i Kerime'de 'Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." buyuruluyor. Öyleyse ölçüyü bulmak gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) "Gündüz beyazlığı ve gece karanlığında ikişer kere yemek ve içmek israf ve illettir." buyurmuştur.
İlk nefesten son nefese kadar süren hayat yolculuğunda yemek ve sağlık her zaman çok önemli olduğu için hataya düşmenin en kolay yolu olmuştur. Hazreti Adem'in cennetten kovulmasına sebep olan da yemektir. Kötü ahlakı ve davranışları ortaya çıkaran, tüm hastalıkların kaynağı olan, yaratılışı unutturan ve insanları mutsuzluğa sevkeden aşırı yemek hırsı ve doğru beslenmeye gereken önemin verilmemesidir.
Beslenme alışkanlıkları düzeltilmeden şekilde, hastalık, bir taraftan tedavi edilirken, diğer taraftan beslenmektedir. Onun içindir ki, herhangi bir hastalığın tedavisi öncelikle beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesinden başlar:
Evvela zararlı yiyecekler yerine faydalı yiyeceklere, pişmiş yemek ağırlıklı beslenmek yerine çiğ yemeye alışmak gerekir. Normal olan, bir günde tüketilen gıdanın yüzde 40'ını pişmiş (ekmek dahil), yüzde 60'ını ise çiğ yiyeceklerin oluşturmasıdır.
ikinci basamak ise yiyecek ve içeceklerin miktarını azaltmaktır.
Yemek öğünleri günde iki defaya indirilmeli ve iki öğün arası 6-8 saatten az olmamalıdır.
Yemekte ilk önce su veya çay veya meyve suyu içilmeli, sonra meyve veya tatlı, sonra yemek ve salata yenmelidir.Mesela,
sabah:
· Yeşil çay (veya su) 1-2 tatlı kaşığı bal,
· 80-100 gr. ekmek 15-20 gr. tereyağı (tereyağı bal, zencefil veya tarçınla karıştırılabilir).
Veya
· Karpuz (karpuz yerine havuç suyu, meyve suyu veya meyve olabilir).
· 40-50 gr. peynir (veya 1-2 tane yumurta), 5-7 tane zeytin, 100-150 gr. salata, 50 gr. ekmek
Akşam:
· Meyve veya kavun veya karpuz,
· Baharatlı sebze yemeği yanında yoğurt veya et, ekmek veya pilav.
Veya
· Havuç suyu veya meyve suyu veya çorba,
· Etli yemek (veya balık), salata.
· Yemekten 1,5-3 saat sonra su içilebilir.
Kahvaltı için en uygun saat 7.00-8.00 arası, ikinci yemek için ise ikindi-akşam arasıdır.
Burada dikkat edilecek çok önemli bir nokta vardır: Sindirim organlarının günlük görevi saat 21.00'de sona erer. Bu saatte mideye gelen yemek midede sabaha kadar hazmedilmeden kalır ki bu durum tehlikelidir. Midede hazmedilmeyen yemek bağırsaklardaki mukozaya hücum eder.
Yemeğin miktarı ve cinsi, insanın işine, hareketliliğine ve yaşına bağlıdır. Ancak 250-300 gr.’dan fazla yememek ve doymadan sofradan kalkmak gerekir. Öğlen bitkisel çay, doğal kahve, su içilebilir veya bir çeşit meyve yenebilir.
Su yemekten önce içilebilir. Fakat yukarıda anlattığımız gibi, bu durumda bir incelik vardır: Burnun, pişen yemeğin kokusunu algılamasıyla, ağız ve mide bezleri bu yemeğin hazmı için gereken enzimleri üretmeye başlar. Bu sırada içilen su, bu enzimleri silip atar, bağırsağa akıtır, böylece yemeği sindirmek zorlaşır. Onun için, yemekten önce sadece birkaç yudum su içilebilir.
Yemekle birlikte içilen su ise, çiğneme sırasında tükürük enzimleriyle ağızda başlamış olan hazım işlemine zarar verir. Tükürük üretimini azaltır, tükürükte bulunan enzimlere karışarak onları zayıflatır ve ağızda bir dereceye kadar gerçekleşmesi gereken hazmı engeller. Neticede mide, karaciğer ve bağırsağın işi zorlaşır. Yemeğin akabinde meyve suyu içenlerin durumu daha da vahimdir, çünkü meyve suyu yemeğe zıt karakterde olduğu için hazmı bozarak, midede mayalanmaya neden olur.
Yemek bittikten sonra içilen su mideden ayrılmaz, mideyi genişletir. Enzimlere karışarak onları zayıflatır, hazmı ağırlaştırır, hazım ile meşgul olan salgı bezlerine ve kalbe ağır yük yükler. Yemekten sonra su istenirse, sadece bir kaç küçük yudum içilebilir. Meyve veya karpuz yemek, çay, su veya meyve suyu içmek isteniyorsa yemekten 30 dk-1,5 saat önce yenilip içilmesi daha iyidir. Bunlar midede çok durmadan bağırsağa iner ve midenin genişlemesini önler. Yemekten bir buçuk-üç saat sonra midenin hazmı sona yaklaşıp yemek ikinci hazma hazır olunca, insanın susaması doğaldır. İşte bu zaman, su veya şekersiz nane, kekik, zencefil, biberiye, mercanköşk çayı veya yeşil çay içmek, karpuz veya kavun yemek için en uygun zamandır. Ancak bayat, doğal olmayan veya karışık yiyenlerin ve hazmı zayıf olanların hazım işlemi daha uzun sürdüğünden suyu daha geç içmesi gerekir.
Yemek yerken, lokmayı küçük alıp, en az 15 defa, en uygun şekliyle 30 defa çiğneyerek yutmak gerekir. Unutmamak gerekir ki süt, sıkılmış meyve ve sebze suyu da yemek hükmündedir. Onlar da küçük yudumlarla ağza alınır, ağızda ılıtılıp içilir. Mide, bağırsak ve dalağın bozulan fonksiyonlarını düzeltebilmek için bazen sadece yemekleri düzelterek, çiğneme sayısını artırmak yeterlidir.
Sağlığını korumak isteyenler tükettikleri gıda çeşidini azaltmalı, meyve, sebze ve yemeklerden birkaç çeşidini seçerek onlara devam etmelidir. Doğru seçilmiş yemekleri yedikten sonra insan kuvvet ve hafiflik hisseder, uykusu kısa olur, gaz oluşmaz, büyük abdest problemi olmaz. Yemekler yanlış seçilmişse, insana ağırlık çöker, uyku basar, gaz, kabızlık ve ağız kokusu oluşur, uykuda horlama ortaya çıkar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) meyvelerden hurma, üzüm, kavun ve karpuzu, sebzelerden salatalık, kabak, kerevizi, yiyeceklerden bal, kaymak ve sütü, yemeklerden mercimek, pirinç pilavı, keşkek yemeği (buğdayla pişirilmiş et), koyun ve kuş etini severdi. "Eğer Rabbimden her gün bana et yemeyi nasip etmesini isteseydim, nasip ederdi", buyururdu. Ancak bunu istememiş, hayatı boyunca genellikle su ve hurma ile yetinmiştir.
Halk arasında "Ne kadar çok ve çeşitli yersem, o kadar faydalıdır. Çeşitli yemekte bol vitamin, gerekli maddeler var ve onlar hastalıklara karşı vücuduma direnç kazandırır", düşüncesi sabittir. Öyle olsaydı, zengin insanlar daima sağlıklı, fakirler ise hasta olurdu. Halbuki durum öyle değildir, hatta tam tersidir. Farklı yemeklerin karışımı midede hazmolunmayıp, çürür. Çürümüş yemeklerin kalıntıları damarlarda birikir, kılcal damarları tıkar. Bu durumda dokular ihtiyacı olan besleyici madde ve vitaminlerden mahrum kalır. Sonuçta çeşitli yemekler yiyenler daima açlık hissederler. Gerçekten de onlar açtır. Toklar ise az yiyenlerdir. Az yiyen ve günde 2 defadan fazla yemeyenler yediklerini kolayca ve sonuna kadar hazmederler. Bu insanlarda vücuda gerekli olan besinler kana karışır, zararlılar dışarı atılır. Mide, bağırsaklar ve damarlar temiz, dirençli ve sağlıklı kalır. Sağlıklı bağırsaklarda normal mikroplar yaşar ve onlar vitaminleri ve gerekli besin maddelerini, hatta proteinleri havadaki azotu kullanarak sentez ederler. Gerekli besin maddeleri kan ile dokulara gönderilir, hücreleri doyurur. Büyüklerimiz "Açlık azaları doyurur, tokluk ise aç bırakır", buyurmuşlardır.
Ağır çalışanlar ve spor yapanlar daha fazla yemek yerler. Onlar kaslarını geliştirmek için, beslenme kurallarını bozmadan, 250 gr.'dan fazla pişmiş yemek yemeden, proteinli yiyeceklere öncelik vermelidirler. Proteinli yiyeceklerden en iyisi yeşil taze çiğ sebzedir (ıspanak, yeşil fasulye, maydanoz, dereotu, tere, kereviz yaprağı, semizotu vb.). Et, balık, yumurta ve peyniri de bol çiğ yeşil sebzeyle yemelidir. Az hareketli insanlar beslenme kurallarını bozmaz fakat gerekenden fazlasını tüketirlerse, ağır hastalıklara yakalanmazlar, sadece şişmanlarlar. İlkbahar ve sonbaharda nezle, öksürük, aksırma, bazen ateşlenme, burun kanaması, kusma, kadınlarda adet uzaması gibi tepkilerle yemek fazlalıklarını atarlar. Ancak, fazla yemek yiyenler, vücutlarını, yemeği hazmetmek, fazla besin maddelerini depolamak, zararlı maddeleri dışarı atmak, fazla kiloların yükünü taşımak gibi büyük bir zahmete ve ihtiyarlığa sürüklerler.
Bize verilen ömürle birlikte rızkımız da verilmiştir. Unuttuğumuz bu gerçeği aşağıdaki hikaye ile hatırlamaya çalışalım:
"Hak Teala bir Tavus Kuşu yaratmış ve ona dünya dolusu vadileri rızık olarak vermiş. Tavus Kuşu kendisine verilen rızkı bol görmüş ve hiç düşünmeden yıllarca yemiş, sonunda sadece on tane vadi kalınca da, korkusundan günde ancak on tane ekin yemeye başlamış. Sonra bir tek vadi kalınca kuş bir tane ile kanaat etmeye başlamış. Kendisine ayrılan rızık bitince, kuşun eceli gelmiş.
Bugün bilimadamları, kısıtlı miktarda yiyecek verilen hayvanların, fazla besin tüketenlere göre daha uzun yaşamasının sebebi olan geni tespit etmişlerdir. Yaşam süresinin artmasını sağlayan bu gen, diğer genlerin işlemesini de düzenlemektedir. Bilim adamları, bir hayvana normalde tükettiği besin miktarının yüzde 70'inin verilmesinin, hayvanın yaşam süresini yüzde 20-30 artırdığını belirtiyorlar.
Çağımızın insanı ise günde 4-5 kişinin yemeğini yemek suretiyle, çeşitli hastalıklara maruz kalmakta ve sağlığını kaybetmektedir. Böyle beslenen insanların sonlarının pek parlak olacağı söylenemez, hatta bu insanların hallerini "perişan" kelimesi daha doğru ifade eder. İmanlı ve az yiyen insanlar ise sağlığını kaybetmeden, ihtiyarlık zilletine düşmeden, ağır hastalıklar sonucu değil, rızkı tükendikten sonra yani eceli gelince sessiz, sedasız bu dünyadan ayrılırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder