Kusma
Hemen hemen her anne, bebeğinin aşırı kusmasından şikayetçidir. Halbuki bebek hiçbir zaman aşırı kusmaz, ne kadar ihtiyacı varsa o kadar kusar. Bebek ya fazla emdiği için sütün fazlasını kusar, ya süt, annenin göğsünde fazla beklediği için bozulan sütü kusar ya da anne, ilaç veya kimyasal madde kullandığı için bozulan sütü kusar.
Doğal beslenen çocuğun istekleri de doğaldır. Kendi mizacına zarar verecek yemeklerden yüz çevirir, ağzına almaz. Ağzına alsa, tükürür. Bu çocuk ihtiyacından fazla yemez. Fazla yediği yemeği, mizacına uymayan veya zararlı olan ve hazmolunmayan yemeği kusar. Kusma, zararlı yemekten kurtulmanın en kısa, en emniyetli ve en efektif yoludur. Sıhhatli çocuğun bilhassa kan grubu "A" ve "AB" olan çocukların koruma sistemi kusma yeteneğini ömür boyu muhafaza eder. Ancak anne-baba ve çevredekiler sistematik olarak çocuğun doğal isteklerini kendi fıtrata aykırı isteklerine uydurmaya ve kusmayı ilaç tedavisiyle durdurmaya çalışırlar. Zamanla çocuğun mizacı değişmeye başlar ve kusma yeteneği kaybolur. Kusma yeteneği kaybolunca, ağız, mide ve bağırsaklardaki ilk hazım bozulmaya uğrar. O zaman kurtarıcı ikinci faktör "ishal" devreye girer. Vücut, mizaca uygun olmayan maddeleri ishalle uzaklaştırmaya çalışır. İshalin antibiyotiklerle tedavi edilmesi, mide, bağırsak, karaciğer hastalıklarına ve bütün hastalık felaketlerine yol açar. ("Hastalıkların başlaması ve seyri", "İlaçlar", "Genel tevsiyeler" bölümlerine bakınız.)
Hemen hemen her anne, bebeğinin aşırı kusmasından şikayetçidir. Halbuki bebek hiçbir zaman aşırı kusmaz, ne kadar ihtiyacı varsa o kadar kusar. Bebek ya fazla emdiği için sütün fazlasını kusar, ya süt, annenin göğsünde fazla beklediği için bozulan sütü kusar ya da anne, ilaç veya kimyasal madde kullandığı için bozulan sütü kusar.
Doğal beslenen çocuğun istekleri de doğaldır. Kendi mizacına zarar verecek yemeklerden yüz çevirir, ağzına almaz. Ağzına alsa, tükürür. Bu çocuk ihtiyacından fazla yemez. Fazla yediği yemeği, mizacına uymayan veya zararlı olan ve hazmolunmayan yemeği kusar. Kusma, zararlı yemekten kurtulmanın en kısa, en emniyetli ve en efektif yoludur. Sıhhatli çocuğun bilhassa kan grubu "A" ve "AB" olan çocukların koruma sistemi kusma yeteneğini ömür boyu muhafaza eder. Ancak anne-baba ve çevredekiler sistematik olarak çocuğun doğal isteklerini kendi fıtrata aykırı isteklerine uydurmaya ve kusmayı ilaç tedavisiyle durdurmaya çalışırlar. Zamanla çocuğun mizacı değişmeye başlar ve kusma yeteneği kaybolur. Kusma yeteneği kaybolunca, ağız, mide ve bağırsaklardaki ilk hazım bozulmaya uğrar. O zaman kurtarıcı ikinci faktör "ishal" devreye girer. Vücut, mizaca uygun olmayan maddeleri ishalle uzaklaştırmaya çalışır. İshalin antibiyotiklerle tedavi edilmesi, mide, bağırsak, karaciğer hastalıklarına ve bütün hastalık felaketlerine yol açar. ("Hastalıkların başlaması ve seyri", "İlaçlar", "Genel tevsiyeler" bölümlerine bakınız.)
İshal
Her ishalden korkmaya gerek yoktur. ishal, vücudun bağırsak yolu ile zararlı artıklardan temizlenmesidir. Onun için ishali hemen durdurmaya çalışmak yanlıştır. Bu durumda yapılacak ilk iş: Çocuğa 2-3 gün yiyecek hiçbir şey verilmez.
o İshal durduğunda çocuğa her sabah bal şurubu içirilir. Acıkınca mevsimine göre kiraz, elma, vişne, karpuz, üzüm, nar gibi meyvelerin suyu, suyla karıştırılarak içirilir. Akşama yakın doğal bal veya yoğurtla birlikte haşlanmış pirinç verilir. Çocuğu günde bir defadan fazla pişmiş yemek yememeye alıştırmak gerekir.
Emzirilen bebek ishal olursa 1 gün emzirilmez.
o 2 gün boyunca anason çayı veya kimyon çayı doğal bal şerbeti ile yarıyarıya karıştırılarak verilir. 4-6 aylık bebeğe günde en fazla 1 tatlı kaşığı, 8-10 aylık bebeğe en fazla 1 çorba kaşığı bal verilebilir. Annenin ise bu 1 günü, limon, greyfurt, elma, nar, ıspanak, semizotu veya havuç suyu ve anason çayı içerek geçirmesi, sütünü düzenli olarak sağıp atması gerekir. Bebeğin ishali durduktan sonra emzirmeye başlayabilir.
Bu dönemde annenin yemeği;
o İncir veya havuç, hurma ve çimlenmiş buğday,- içeceği ise havuç suyu, ıspanak suyu, semizotu suyu, limon suyu olmalıdır. Kuru incirin mutlaka ilaçsız kurutulmuş olması gerekir. Bundan sonra da anne yediklerine dikkat etmelidir.
Hastalanan bebek 4 aydan küçük ise:
o 2-3 gün boyunca günde 2 defa 1 çay kaşığı bal ile hazırlanmış 100 gr. bal şerbeti ve 4 defa 100 gr. suya 10-15 gr. limon suyu damlatılarak verilir.
Annenin yemeği de yukarıda anlatıldığı gibi olmalıdır.
Her ishalden korkmaya gerek yoktur. ishal, vücudun bağırsak yolu ile zararlı artıklardan temizlenmesidir. Onun için ishali hemen durdurmaya çalışmak yanlıştır. Bu durumda yapılacak ilk iş: Çocuğa 2-3 gün yiyecek hiçbir şey verilmez.
o İshal durduğunda çocuğa her sabah bal şurubu içirilir. Acıkınca mevsimine göre kiraz, elma, vişne, karpuz, üzüm, nar gibi meyvelerin suyu, suyla karıştırılarak içirilir. Akşama yakın doğal bal veya yoğurtla birlikte haşlanmış pirinç verilir. Çocuğu günde bir defadan fazla pişmiş yemek yememeye alıştırmak gerekir.
Emzirilen bebek ishal olursa 1 gün emzirilmez.
o 2 gün boyunca anason çayı veya kimyon çayı doğal bal şerbeti ile yarıyarıya karıştırılarak verilir. 4-6 aylık bebeğe günde en fazla 1 tatlı kaşığı, 8-10 aylık bebeğe en fazla 1 çorba kaşığı bal verilebilir. Annenin ise bu 1 günü, limon, greyfurt, elma, nar, ıspanak, semizotu veya havuç suyu ve anason çayı içerek geçirmesi, sütünü düzenli olarak sağıp atması gerekir. Bebeğin ishali durduktan sonra emzirmeye başlayabilir.
Bu dönemde annenin yemeği;
o İncir veya havuç, hurma ve çimlenmiş buğday,- içeceği ise havuç suyu, ıspanak suyu, semizotu suyu, limon suyu olmalıdır. Kuru incirin mutlaka ilaçsız kurutulmuş olması gerekir. Bundan sonra da anne yediklerine dikkat etmelidir.
Hastalanan bebek 4 aydan küçük ise:
o 2-3 gün boyunca günde 2 defa 1 çay kaşığı bal ile hazırlanmış 100 gr. bal şerbeti ve 4 defa 100 gr. suya 10-15 gr. limon suyu damlatılarak verilir.
Annenin yemeği de yukarıda anlatıldığı gibi olmalıdır.
Kabızlık
Bebek, anne sütü dahil, her beslenmeden sonra büyük abdestini yapmalıdır. Bir günü geçen kabızlığın kendiliğinden geçmesi beklenmemeli, tedbir alınmalıdır. 1 yaşın altındaki bebeklere yapılabilecek üç farklı uygulama vardır:
v Şehadet parmağı zeytinyağına batırılır, bu parmakla makat ve biraz içine masaj yapılır. Çocuğun büyük abdesti hemen gelir.
Veya
v Biraz tuz ile bal karıştırılarak makata konur ve aynı şekilde masaj yapılır.
inatçı kabızlıkta
v Bebeğe zeytinyağı ile lavman yapılır ve beslenmesi düzeltilirse, kabızlığa sebep kalmaz ("Kabızlık" bölümüne bakınız.)
v Emzirilen bebeklere 20-30 gr, 3-5 yaşındaki çocuklara 50-70 gr. Ilık zeytinyağı düz bağırsağa (makada) lastik pompa ile verilir. 5-10 dakika bekletildikten sonra tuvalete götürülür.
v Emziren anne, bebeğinin kabız olmaması için kendi bağırsaklarını tedavi etmelidir ("Kabızlık" ve "Bağırsak tedavisi" bölümlerine bakınız.)
Hasta bir çocuğun hikayesi
11 aylıkken Epilepsi teşhisi konulmuş bir bebek, 6. aydan itibaren günde 20 kadar nöbet geçiriyordu. Bebekte şiddetli kabızlık vardı. Büyük abdestini 2-3 günde bir yapabiliyordu. Bebeğin doktoru da, anne-babası da bu duruma önem vermiyordu. Zeytinyağı ile lavman yapmayı öğrettim ve kabızlık yok olana kadar her gün lavman kullanmalarını ve bebeğin beslenmesini düzeltmelerini tavsiye ettim. Çocuğun suni yemeklerini (hazır mamalar ve bebe bisküvileri) doğal yemeklerle değiştirdik. 3 gün açlık yaptırdık, kullandığı ilaçları hemen bıraktı. Şu anda hiç nöbet geçirmiyor.
Bebek, anne sütü dahil, her beslenmeden sonra büyük abdestini yapmalıdır. Bir günü geçen kabızlığın kendiliğinden geçmesi beklenmemeli, tedbir alınmalıdır. 1 yaşın altındaki bebeklere yapılabilecek üç farklı uygulama vardır:
v Şehadet parmağı zeytinyağına batırılır, bu parmakla makat ve biraz içine masaj yapılır. Çocuğun büyük abdesti hemen gelir.
Veya
v Biraz tuz ile bal karıştırılarak makata konur ve aynı şekilde masaj yapılır.
inatçı kabızlıkta
v Bebeğe zeytinyağı ile lavman yapılır ve beslenmesi düzeltilirse, kabızlığa sebep kalmaz ("Kabızlık" bölümüne bakınız.)
v Emzirilen bebeklere 20-30 gr, 3-5 yaşındaki çocuklara 50-70 gr. Ilık zeytinyağı düz bağırsağa (makada) lastik pompa ile verilir. 5-10 dakika bekletildikten sonra tuvalete götürülür.
v Emziren anne, bebeğinin kabız olmaması için kendi bağırsaklarını tedavi etmelidir ("Kabızlık" ve "Bağırsak tedavisi" bölümlerine bakınız.)
Hasta bir çocuğun hikayesi
11 aylıkken Epilepsi teşhisi konulmuş bir bebek, 6. aydan itibaren günde 20 kadar nöbet geçiriyordu. Bebekte şiddetli kabızlık vardı. Büyük abdestini 2-3 günde bir yapabiliyordu. Bebeğin doktoru da, anne-babası da bu duruma önem vermiyordu. Zeytinyağı ile lavman yapmayı öğrettim ve kabızlık yok olana kadar her gün lavman kullanmalarını ve bebeğin beslenmesini düzeltmelerini tavsiye ettim. Çocuğun suni yemeklerini (hazır mamalar ve bebe bisküvileri) doğal yemeklerle değiştirdik. 3 gün açlık yaptırdık, kullandığı ilaçları hemen bıraktı. Şu anda hiç nöbet geçirmiyor.
Ateşli Hastalıklar
Kulak Ağrısı
Beyin, metabolizma atıklarını ve toksik maddeleri kısmen saçlara gönderir, kısmen kulak kirine dönüştürür, kısmen de geniz akıntısı ve gözyaşıyla dışarı atar. Geri kalan atıklar ise kulaklardan iltihap şeklinde dışarı atılır ve sivilce, çıban veya yara şeklinde kulakların arkasına indirilir. Çocuğun yedikleri veya emen çocuğun annesinin yedikleri sağlıksız ise, bu besinler bağırsaklarda çürür. Dışkının kötü kokusu, çürümeye işarettir. Çürüyen besinlerle oluşan kalıntılar kan yoluyla beyne gelir ve beyin damarlarında birikirse yüksek ateşe, kulak ağrısına ve kulak iltihabına sebep olur. ("Havale" bölümüne bakınız.)
Tedavi
• Ağrıyan kulak üzerine ılık su torbası konur veya tuz tavada ısıtılır, temiz bir bez içine sarılarak kulak üzerine bastırılır. Bu işlemler ateş yükseldikten ve kulakta akıntı başladıktan sonra yapılmaz.
• Çocuk hemen 2-3 gün aç bırakılır. Su içmek isterse, su verilebilir.
• Aynı zamanda soğan suyu sıkılır, ılık kaşığa konarak ılıtılır ve her bir kulağa üçer damla damlatılır. Akıntı devam ettiği müddetçe soğan suyu damlatmaya devam edilir. Akıntı kulak zarının yırtıldığının habercisidir. Soğan suyu akıntıyı temizler. Akıntı kesilince de sarımsak suyu damlatılır. Sarımsak yırtılan kulak zarının parçalarını birleştirerek kapatır, böylece delik kalmaz. Sarımsak suyu biraz acı verir, fakat faydası çoktur. Kulağa damlatılan herşey mutlaka ılık olarak damlatılmalıdır çünkü kulak soğuğu sevmez.
· Ağrıyan kulağa 4-7 damla ılık çörekotu yağı damlatılır. Şakaklara, kulak arkasına ve ense köküne çörekotu yağı sürülür.
· Kulağa soğan suyu yerine ceviz yaprağı suyu da damlatılabilir. Soğan suyu ve ceviz yaprağı suyu kulak iltihabını kurutur.
Anne sütüyle beslenen çocuğun kulağı ağrırsa, anne kendi beslenmesini düzeltmeli, çocuğu 1-2 gün aç bırakmalı, göğüsündeki sütü sağıp atmalı ve çocuğun kulağına soğan suyu damlatmalıdır. Beslenme düzeltilir, bağırsaklar rahatlarsa, kulak ağrısı için sebep kalmaz.
Son bilimsel araştırmalar damar tıkanıklıklarının artık 2 yaşındaki çocuklarda da görüldüğünü tesbit etmiştir. Bize göre, kaç aylık olursa olsun her bebekte, ilk ateşlendiği andan itibaren tıkanıklıklar oluşmaya başlar. ("Havale" bölümüne bakınız.) Çünkü yetişkinlerin hazmedemediği yiyecekleri, bebeklerin, yalnız anne sütüne uygun yaratılan hazım sistemi asla hazmedemez. Hazmedilemeyen yiyeceklerin kalıntıları tıkanıklıklara ve kronik toksik hepatite neden olur.
Kulak Ağrısı
Beyin, metabolizma atıklarını ve toksik maddeleri kısmen saçlara gönderir, kısmen kulak kirine dönüştürür, kısmen de geniz akıntısı ve gözyaşıyla dışarı atar. Geri kalan atıklar ise kulaklardan iltihap şeklinde dışarı atılır ve sivilce, çıban veya yara şeklinde kulakların arkasına indirilir. Çocuğun yedikleri veya emen çocuğun annesinin yedikleri sağlıksız ise, bu besinler bağırsaklarda çürür. Dışkının kötü kokusu, çürümeye işarettir. Çürüyen besinlerle oluşan kalıntılar kan yoluyla beyne gelir ve beyin damarlarında birikirse yüksek ateşe, kulak ağrısına ve kulak iltihabına sebep olur. ("Havale" bölümüne bakınız.)
Tedavi
• Ağrıyan kulak üzerine ılık su torbası konur veya tuz tavada ısıtılır, temiz bir bez içine sarılarak kulak üzerine bastırılır. Bu işlemler ateş yükseldikten ve kulakta akıntı başladıktan sonra yapılmaz.
• Çocuk hemen 2-3 gün aç bırakılır. Su içmek isterse, su verilebilir.
• Aynı zamanda soğan suyu sıkılır, ılık kaşığa konarak ılıtılır ve her bir kulağa üçer damla damlatılır. Akıntı devam ettiği müddetçe soğan suyu damlatmaya devam edilir. Akıntı kulak zarının yırtıldığının habercisidir. Soğan suyu akıntıyı temizler. Akıntı kesilince de sarımsak suyu damlatılır. Sarımsak yırtılan kulak zarının parçalarını birleştirerek kapatır, böylece delik kalmaz. Sarımsak suyu biraz acı verir, fakat faydası çoktur. Kulağa damlatılan herşey mutlaka ılık olarak damlatılmalıdır çünkü kulak soğuğu sevmez.
· Ağrıyan kulağa 4-7 damla ılık çörekotu yağı damlatılır. Şakaklara, kulak arkasına ve ense köküne çörekotu yağı sürülür.
· Kulağa soğan suyu yerine ceviz yaprağı suyu da damlatılabilir. Soğan suyu ve ceviz yaprağı suyu kulak iltihabını kurutur.
Anne sütüyle beslenen çocuğun kulağı ağrırsa, anne kendi beslenmesini düzeltmeli, çocuğu 1-2 gün aç bırakmalı, göğüsündeki sütü sağıp atmalı ve çocuğun kulağına soğan suyu damlatmalıdır. Beslenme düzeltilir, bağırsaklar rahatlarsa, kulak ağrısı için sebep kalmaz.
Son bilimsel araştırmalar damar tıkanıklıklarının artık 2 yaşındaki çocuklarda da görüldüğünü tesbit etmiştir. Bize göre, kaç aylık olursa olsun her bebekte, ilk ateşlendiği andan itibaren tıkanıklıklar oluşmaya başlar. ("Havale" bölümüne bakınız.) Çünkü yetişkinlerin hazmedemediği yiyecekleri, bebeklerin, yalnız anne sütüne uygun yaratılan hazım sistemi asla hazmedemez. Hazmedilemeyen yiyeceklerin kalıntıları tıkanıklıklara ve kronik toksik hepatite neden olur.
Bademciklerin Şişmesi (Anjin)
Bu hastalığın sebepleri yukarıda anlatılmıştır ("Hastalıkların Başlaması ve Seyri" bölümüne bakınız.) Anjine genelde 3-15 yaş arası çocuklar sık yakalanır. 15-25 yaş arası daha az anjin olur,- 25 yaşından sonra çok seyrek görülür. Bunun anlamı şudur: Doğal yiyeceklerle beslenmeyen, karışık yiyen, hazır yiyecek ve içecekleri tüketen 15 yaş altı çocuklar anjin okular. Çünkü bağışıklık sistemi vücuda gelen zararları daha ilk adımda, en kısa yoldan uzaklaştırmak için bütün gücüyle çalışır,- bir adımda yetersiz kalırsa diğerine geçer. Bademcikler bağışıklık sisteminin giriş kapısıdır. Bademciklerin şişmesi ile kanı temizleyerek, bağırsakları, karaciğeri, akciğerleri, kalbi ve eklemleri korumaya çalışır.
Ancak yıllarca mide ve bağırsaklara akan zararlı yiyecek seli, her anjinde kullanılan ateş düşürücü ve antibiyotikler bağışıklık sistemine üstün gelir ve bu evreden sonra bademcikler kendi fonksiyonunu yapamaz hale gelir. Böylece insan, ileriki yaşlarda anjin değil de başka türlü hastalıklarla karşı karşıya kalır. Anjinden emin olmanın tek çaresi, anjine ilaçlarla müdahale etmeyerek anjinin normal seyrini tamamlamasına izin vermektir. Sonra da mama, bisküvi, çikolata, cips, sakız, hazır meyve suları, kolalı içecekler gibi hazır yiyecek ve içeceklerden, uzun ömürlü ve pastörize sütlerden, margarinlerden ve hidrojenize edilmiş sıvı yağlardan, karışık yemekten, beklemiş ve ısıtılmış yemeklerden tamamen vazgeçmektir.
Bademcik şişmeye başlayınca çocuğu 3 güne kadar aç bırakmak gerekir. Çocuk çok isterse elma, limon, greyfurt, vişne ve taze sıkılmış meyve suları suyla karıştırılarak verilebilir. Çocuk ısrar etmezse 3 gün sonra da, yemek yedirmeden, meyve ve meyve suları ile yetinmek iyidir. Emzirilen çocuk hastalanırsa, onu 1-2 gün aç bırakarak sadece suyla karıştırılmış limon veya greyfurt suyu ya da bal şerbeti verilebilir. Anne de kendi beslenmesini düzeltirse, çocuğun anjin olması için hiçbir sebep kalmaz.
Bademciklerin şişmesiyle birlikte ateş yükselir. Böyle bir durumda koltuk altından ölçülen ateşin 39-39,5 dereceye kadar yükselmesi zaruridir. Ateşin daha fazla yükselmemesi için yukarıda anlatıldığı şekilde zeytinyağı ile lavman yapılır,- soğuğa yakın ılık suyla yıkanır, kurutularak yatağa yatırılır. Bu işlemlerden sonra ateş hemen 1,5-2 derece iner. Ateş her yükseldiğinde, günde 2-3 defa, çocuğu tekrar soğuk suyla yıkamak gerekir. Çocuğun cildini temiz tutmak önemlidir, çünkü terle, bol miktarda toksin atılır ki bu toksinleri deriden uzaklaştırmak, gözenekleri tıkamasına izin vermemek gerekir. Bu tedavi sonucunda çocuk 4-5 günde iyileşir.
Çocukların bağırmaları, ağlamaları ve ayın, ğayın harfleri gibi sesler çıkarmaları bademciklere masaj yaparak kan ve enerji dolaşımını hızlandırır, anjini önler veya iyileşmesini kolaylaştırır.
Bu hastalığın sebepleri yukarıda anlatılmıştır ("Hastalıkların Başlaması ve Seyri" bölümüne bakınız.) Anjine genelde 3-15 yaş arası çocuklar sık yakalanır. 15-25 yaş arası daha az anjin olur,- 25 yaşından sonra çok seyrek görülür. Bunun anlamı şudur: Doğal yiyeceklerle beslenmeyen, karışık yiyen, hazır yiyecek ve içecekleri tüketen 15 yaş altı çocuklar anjin okular. Çünkü bağışıklık sistemi vücuda gelen zararları daha ilk adımda, en kısa yoldan uzaklaştırmak için bütün gücüyle çalışır,- bir adımda yetersiz kalırsa diğerine geçer. Bademcikler bağışıklık sisteminin giriş kapısıdır. Bademciklerin şişmesi ile kanı temizleyerek, bağırsakları, karaciğeri, akciğerleri, kalbi ve eklemleri korumaya çalışır.
Ancak yıllarca mide ve bağırsaklara akan zararlı yiyecek seli, her anjinde kullanılan ateş düşürücü ve antibiyotikler bağışıklık sistemine üstün gelir ve bu evreden sonra bademcikler kendi fonksiyonunu yapamaz hale gelir. Böylece insan, ileriki yaşlarda anjin değil de başka türlü hastalıklarla karşı karşıya kalır. Anjinden emin olmanın tek çaresi, anjine ilaçlarla müdahale etmeyerek anjinin normal seyrini tamamlamasına izin vermektir. Sonra da mama, bisküvi, çikolata, cips, sakız, hazır meyve suları, kolalı içecekler gibi hazır yiyecek ve içeceklerden, uzun ömürlü ve pastörize sütlerden, margarinlerden ve hidrojenize edilmiş sıvı yağlardan, karışık yemekten, beklemiş ve ısıtılmış yemeklerden tamamen vazgeçmektir.
Bademcik şişmeye başlayınca çocuğu 3 güne kadar aç bırakmak gerekir. Çocuk çok isterse elma, limon, greyfurt, vişne ve taze sıkılmış meyve suları suyla karıştırılarak verilebilir. Çocuk ısrar etmezse 3 gün sonra da, yemek yedirmeden, meyve ve meyve suları ile yetinmek iyidir. Emzirilen çocuk hastalanırsa, onu 1-2 gün aç bırakarak sadece suyla karıştırılmış limon veya greyfurt suyu ya da bal şerbeti verilebilir. Anne de kendi beslenmesini düzeltirse, çocuğun anjin olması için hiçbir sebep kalmaz.
Bademciklerin şişmesiyle birlikte ateş yükselir. Böyle bir durumda koltuk altından ölçülen ateşin 39-39,5 dereceye kadar yükselmesi zaruridir. Ateşin daha fazla yükselmemesi için yukarıda anlatıldığı şekilde zeytinyağı ile lavman yapılır,- soğuğa yakın ılık suyla yıkanır, kurutularak yatağa yatırılır. Bu işlemlerden sonra ateş hemen 1,5-2 derece iner. Ateş her yükseldiğinde, günde 2-3 defa, çocuğu tekrar soğuk suyla yıkamak gerekir. Çocuğun cildini temiz tutmak önemlidir, çünkü terle, bol miktarda toksin atılır ki bu toksinleri deriden uzaklaştırmak, gözenekleri tıkamasına izin vermemek gerekir. Bu tedavi sonucunda çocuk 4-5 günde iyileşir.
Çocukların bağırmaları, ağlamaları ve ayın, ğayın harfleri gibi sesler çıkarmaları bademciklere masaj yaparak kan ve enerji dolaşımını hızlandırır, anjini önler veya iyileşmesini kolaylaştırır.
Zatürre
Akciğerlerde balgam toplanması nefes almayı zorlaştırır. Vücut yüksek ateşle, öksürmeyle, balgam çözücü mikroplarla balgamı çözmeye ve çıkarmaya çalışır. Ateş ve öksürük, akciğerlerdeki balgamların atılması ve zatür-renin geçmesi için çok önemlidir. Ateş düşürücü ve antibiyotik alındığı taktirde ateş kesilir, çocuk iyileşmiş gibi görünür fakat balgam akciğerde hapsolduğu için zatürre tekerrür eder. ("Hastalıkların başlangıcı ve seyri" bölümüne bakınız.) Alınan antibiyotik, hem zararlı mikroplarla beraber faydalı mikropları öldürür, hem de enzim, hormon ve kan üretimini ve bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Vücut dirençsiz kalır, başka hastalıklara kapı açılır.
Tedavisi 72 saat (3 gün, 3 gece) hiçbir şey vermeden çocuğu aç ve susuz bırakmaktır ("3 günlük açlık" bölümüne bakınız.) Çocuklar rahat aç kalırlar ve zatürre açlık sonucunda o kadar kolay geçer ki 48 saat sonra bile akciğer hiç hastalanmamış gibi temiz görünür. En ağır zatürre bile 3 gün sonra geçer. Açlıktan sonra taze meyve suları, taze meyve ve sebze, akciğerleri temizleyen ilaç verilmelidir. ("Akciğer temizlemesi" bölümüne bakınız.)
Zatürre geçiren çocuk açık havada çok kalmalı, iyileştikten sonra dışarıda saatlerce koşmalı ve oynamalıdır. Çocuğun şapkası hafif olmalı, kalın giydirmemeli, burun ve ağzını kapatmamalıdır. Akciğerlerdeki atıklar hareket ve öksürükle daha çabuk dışarı atılır.
Akciğerlerde balgam toplanması nefes almayı zorlaştırır. Vücut yüksek ateşle, öksürmeyle, balgam çözücü mikroplarla balgamı çözmeye ve çıkarmaya çalışır. Ateş ve öksürük, akciğerlerdeki balgamların atılması ve zatür-renin geçmesi için çok önemlidir. Ateş düşürücü ve antibiyotik alındığı taktirde ateş kesilir, çocuk iyileşmiş gibi görünür fakat balgam akciğerde hapsolduğu için zatürre tekerrür eder. ("Hastalıkların başlangıcı ve seyri" bölümüne bakınız.) Alınan antibiyotik, hem zararlı mikroplarla beraber faydalı mikropları öldürür, hem de enzim, hormon ve kan üretimini ve bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Vücut dirençsiz kalır, başka hastalıklara kapı açılır.
Tedavisi 72 saat (3 gün, 3 gece) hiçbir şey vermeden çocuğu aç ve susuz bırakmaktır ("3 günlük açlık" bölümüne bakınız.) Çocuklar rahat aç kalırlar ve zatürre açlık sonucunda o kadar kolay geçer ki 48 saat sonra bile akciğer hiç hastalanmamış gibi temiz görünür. En ağır zatürre bile 3 gün sonra geçer. Açlıktan sonra taze meyve suları, taze meyve ve sebze, akciğerleri temizleyen ilaç verilmelidir. ("Akciğer temizlemesi" bölümüne bakınız.)
Zatürre geçiren çocuk açık havada çok kalmalı, iyileştikten sonra dışarıda saatlerce koşmalı ve oynamalıdır. Çocuğun şapkası hafif olmalı, kalın giydirmemeli, burun ve ağzını kapatmamalıdır. Akciğerlerdeki atıklar hareket ve öksürükle daha çabuk dışarı atılır.
Alerji
Emzirilen çocuklardaki alerji anneden kaynaklanır. Çamaşır suyu, deterjan, tarla ve bahçelerde kullanılan ilaçlar gibi ağır zehirlerle çalışan, gübre, deterjan, alüminyum ve benzeri kimyasalları üreten fabrikalara yakın yaşayan veya buralarda çalışan ve çok tıbbi ilaç kullanan kadınlar vücutlarında biriken zehirleri gebelikte bebeğe aktarırlar.
Doğumdan sonra annenin kanındaki zehirli maddeler süte geçer. Alerji, güçlü bünyelerin, yabancı maddelerden korunmak için verdiği tepkidir.
Alerjiden kurtulmak için ilaca gerek yoktur. Anne, beslenmesini düzelterek, bağırsakların tedavisine başlamalıdır. Bağırsakların tedavisinden sonra karaciğer temizlemesi yapmalıdır. ("Emziren kadın için karaciğer temizlemesi" bölümüne bakınız.)
• Bebeğe 2 günde bir banyo yaptırılmalı, banyo suyuna kaya tuzu konulmalıdır.
Veya
• 200 gr. arpa samanı (eczanelerde bulunur) yarım saat boyunca kısık ateşte kaynatılır ve üzeri havlu ile sarılarak 2-3 saat demlenmeye bırakılır. Ardından süzülerek banyo suyuna katılır. Arpa samanı yerine ısır-ganotu, küçük çam dallan, akkavak yaprakları ve papatya aynı şekilde kullanılabilir. Isırganotu ve papatyayı kaynatmak değil demlemek gerekir. Bu şekilde yapılan banyo sonrasında küçük, sarı akıntılı yaralar çıkabilir. Bu durumdan korkulmamalı ve banyoya devam edilmelidir. 3-4 banyo seansından sonra akıntı kesilir, yaralar kapanır, cilt temizlenir.
• Bu tedaviden sonra bir süre anne, bebeği ile beraber, haftada bir defa, önce 24 saatlik, sonra 36 saatlik açlık yapmalıdır. Sütün açlık zamanında sağılıp dökülmesi gerekir. Açlıklar arasında, yemeklerde çiğ sebze ve meyveye ağırlık vermelidir.
Emzirilen çocuklardaki alerji anneden kaynaklanır. Çamaşır suyu, deterjan, tarla ve bahçelerde kullanılan ilaçlar gibi ağır zehirlerle çalışan, gübre, deterjan, alüminyum ve benzeri kimyasalları üreten fabrikalara yakın yaşayan veya buralarda çalışan ve çok tıbbi ilaç kullanan kadınlar vücutlarında biriken zehirleri gebelikte bebeğe aktarırlar.
Doğumdan sonra annenin kanındaki zehirli maddeler süte geçer. Alerji, güçlü bünyelerin, yabancı maddelerden korunmak için verdiği tepkidir.
Alerjiden kurtulmak için ilaca gerek yoktur. Anne, beslenmesini düzelterek, bağırsakların tedavisine başlamalıdır. Bağırsakların tedavisinden sonra karaciğer temizlemesi yapmalıdır. ("Emziren kadın için karaciğer temizlemesi" bölümüne bakınız.)
• Bebeğe 2 günde bir banyo yaptırılmalı, banyo suyuna kaya tuzu konulmalıdır.
Veya
• 200 gr. arpa samanı (eczanelerde bulunur) yarım saat boyunca kısık ateşte kaynatılır ve üzeri havlu ile sarılarak 2-3 saat demlenmeye bırakılır. Ardından süzülerek banyo suyuna katılır. Arpa samanı yerine ısır-ganotu, küçük çam dallan, akkavak yaprakları ve papatya aynı şekilde kullanılabilir. Isırganotu ve papatyayı kaynatmak değil demlemek gerekir. Bu şekilde yapılan banyo sonrasında küçük, sarı akıntılı yaralar çıkabilir. Bu durumdan korkulmamalı ve banyoya devam edilmelidir. 3-4 banyo seansından sonra akıntı kesilir, yaralar kapanır, cilt temizlenir.
• Bu tedaviden sonra bir süre anne, bebeği ile beraber, haftada bir defa, önce 24 saatlik, sonra 36 saatlik açlık yapmalıdır. Sütün açlık zamanında sağılıp dökülmesi gerekir. Açlıklar arasında, yemeklerde çiğ sebze ve meyveye ağırlık vermelidir.
Şişmanlık (Obezite)
Çocuklarda şişmanlık, tüm dünyada salgına dönüşen, çağın en önemli hastalıklarından biridir. Hastalığın yayılmasındaki en önemli faktörler, çocukların hazır mamalar, bebe bisküvileri, hazır meyve suları, gazlı içecekler ve hazır yiyeceklerle beslenmesi ve hareketsiz bir yaşam sürdürmesidir. Şişmanlık, ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Çocuklarda üreme organları ve böbreklerin gelişimini yavaşlatır. İleri yaşlarda diyabete, kalp ve beyin damarlarında tıkanıklığa, yüksek tansiyon, kısırlık, kronik toksik hepatit, safra taşları, kanser, depresyon ve daha pek çok hastalığın ortaya çıkmasına neden olur. Şişman çocuklarda, taşıdığı yükün artması nedeniyle iskelet deformasyonu da sık görülür.
Çocuklarda şişmanlık, tüm dünyada salgına dönüşen, çağın en önemli hastalıklarından biridir. Hastalığın yayılmasındaki en önemli faktörler, çocukların hazır mamalar, bebe bisküvileri, hazır meyve suları, gazlı içecekler ve hazır yiyeceklerle beslenmesi ve hareketsiz bir yaşam sürdürmesidir. Şişmanlık, ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Çocuklarda üreme organları ve böbreklerin gelişimini yavaşlatır. İleri yaşlarda diyabete, kalp ve beyin damarlarında tıkanıklığa, yüksek tansiyon, kısırlık, kronik toksik hepatit, safra taşları, kanser, depresyon ve daha pek çok hastalığın ortaya çıkmasına neden olur. Şişman çocuklarda, taşıdığı yükün artması nedeniyle iskelet deformasyonu da sık görülür.
Aşı
"Aşı en büyük çocuk katilidir''... Sağlıklı doğan çocuk aşılarla hasta ediliyor. Hepimiz uygulamada nasıl en ağır hastalıkların aşı sonrası başladığını gördük... Dünyada milyonlarca ebeveyn aşıların sadece bir tek amaca hizmet ettiğini artık anlamış durumda: Çocuğun bağışıklık sistemini tahrip ederek ilaç üreticileri ve doktorlar için iyi birer müşteri olmalarını sağlamak. Kendi tecrübem ve diğer ailelerin tecrübeleri sayesinde biliyoruz ki, hiç aşı olmamış çocuklar hastahanenin ne olduğunu bilmezken, aşılanmış çocuklar hastahanelerden nerdeyse hiç kurtulamıyorlar." Dr. Prafull Vijayakar, dünyaca ünlü homeopat.
Çok sayıda hekim, aşıların, yapıları gereği doğallıktan uzak olduğunu ve tamamen gereksiz olduğunu düşünmektedir. Çünkü insanın bağışıklık sistemi, öğrenme metodu ile gelişir. Çocuk hastalıklarının yaratılmasının hikmeti bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesi içindir. Günümüzde ise her türlü hastalığa karşı yapılan ısrarlı aşılama, tamamen sağlıklı olan çocukların bağışıklık sisteminin gelişmesine engel olmaktadır. Ne yazık ki çocuklar bunun bedelini bugün olduğu gibi gelecekte de ağır hastalıklarla ödemek zorunda kalacaklar.
Alerji ve astım vakalarının, onkolojik hastalıkların korkunç bir hızla çoğalması çok önemli biyolojik kuralların ihlal edildiğini göstermektedir. Bu ihlaller arasında ilk sırayı da aşı almaktadır. Uzmanların bu konu ile ilgili bazı gözlemleri şöyledir: "Aşılanan bazı kimselerde, aşılanmayanlarla karşılaştırıldığında, en fekte esnasında etkilenmeme bir yana, hastalık enfeksiyonu çok daha ağır seyretmektedir. Bu, bağışıklık sisteminin felci sendromu olarak adlandırılır. Diğer bir deyişle aşılanan çocuklar, aşıyla korundukları düşünülen bir hastalığa yakalanmakla kalmıyor bu hastalığı normalden çok daha ağır bir seyirde geçiriyorlar. Aşıyla koruma gerçekleşmiyor".
Bundan daha kötüsü eski aşıların yerine insanın genomuna karışan, insanın özünü değiştiren yeni nesil aşılar ortaya çıkmıştır. Bunlar bulaşıcı hastalıkların, hastalıklardan korunma alanında yeni, Genetik Mühendisliği ürünü "Rekombinat Aşılar"dır. Hepatit B aşısı, bu aşıya iyi bir örnektir. "Genetik Mühendisliğin" getirdiği metodlarla silahlanan biyologlar artık bakteriyel hücrelere diğer organizmaların proteinlerinin sentezinden sorumlu olan genleri yerleştirebiliyorlar Bu teknolojinin sağladığı imkanlarla günümüzde interferon, enzim, hormon ve diğer biopreparatlar gibi Grip ve Hepatit B aşısı da aynı mantıkla elde edilebiliyor.
"Aşı en büyük çocuk katilidir''... Sağlıklı doğan çocuk aşılarla hasta ediliyor. Hepimiz uygulamada nasıl en ağır hastalıkların aşı sonrası başladığını gördük... Dünyada milyonlarca ebeveyn aşıların sadece bir tek amaca hizmet ettiğini artık anlamış durumda: Çocuğun bağışıklık sistemini tahrip ederek ilaç üreticileri ve doktorlar için iyi birer müşteri olmalarını sağlamak. Kendi tecrübem ve diğer ailelerin tecrübeleri sayesinde biliyoruz ki, hiç aşı olmamış çocuklar hastahanenin ne olduğunu bilmezken, aşılanmış çocuklar hastahanelerden nerdeyse hiç kurtulamıyorlar." Dr. Prafull Vijayakar, dünyaca ünlü homeopat.
Çok sayıda hekim, aşıların, yapıları gereği doğallıktan uzak olduğunu ve tamamen gereksiz olduğunu düşünmektedir. Çünkü insanın bağışıklık sistemi, öğrenme metodu ile gelişir. Çocuk hastalıklarının yaratılmasının hikmeti bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesi içindir. Günümüzde ise her türlü hastalığa karşı yapılan ısrarlı aşılama, tamamen sağlıklı olan çocukların bağışıklık sisteminin gelişmesine engel olmaktadır. Ne yazık ki çocuklar bunun bedelini bugün olduğu gibi gelecekte de ağır hastalıklarla ödemek zorunda kalacaklar.
Alerji ve astım vakalarının, onkolojik hastalıkların korkunç bir hızla çoğalması çok önemli biyolojik kuralların ihlal edildiğini göstermektedir. Bu ihlaller arasında ilk sırayı da aşı almaktadır. Uzmanların bu konu ile ilgili bazı gözlemleri şöyledir: "Aşılanan bazı kimselerde, aşılanmayanlarla karşılaştırıldığında, en fekte esnasında etkilenmeme bir yana, hastalık enfeksiyonu çok daha ağır seyretmektedir. Bu, bağışıklık sisteminin felci sendromu olarak adlandırılır. Diğer bir deyişle aşılanan çocuklar, aşıyla korundukları düşünülen bir hastalığa yakalanmakla kalmıyor bu hastalığı normalden çok daha ağır bir seyirde geçiriyorlar. Aşıyla koruma gerçekleşmiyor".
Bundan daha kötüsü eski aşıların yerine insanın genomuna karışan, insanın özünü değiştiren yeni nesil aşılar ortaya çıkmıştır. Bunlar bulaşıcı hastalıkların, hastalıklardan korunma alanında yeni, Genetik Mühendisliği ürünü "Rekombinat Aşılar"dır. Hepatit B aşısı, bu aşıya iyi bir örnektir. "Genetik Mühendisliğin" getirdiği metodlarla silahlanan biyologlar artık bakteriyel hücrelere diğer organizmaların proteinlerinin sentezinden sorumlu olan genleri yerleştirebiliyorlar Bu teknolojinin sağladığı imkanlarla günümüzde interferon, enzim, hormon ve diğer biopreparatlar gibi Grip ve Hepatit B aşısı da aynı mantıkla elde edilebiliyor.
"Engerix-B" (Hepatit B aşısı)'nın içindekiler:
1. Preparatın ana maddesi ekmek ve bira üretiminde yaygın olarak kullanılan "Genetik olarak modifiye edilmiş" mayadır. Sentetik de olabilen Hepatit B virüsünün geni maya hücresine entegre edilmiştir. Genetiği ile oynanmış ürünlerin kullanımı ise önceden tahmin edilemeyen sonuçlar doğurabilir. ("GMO" bölümüne bakınız.)
Alüminyum hidroksit: Zehirli olduğu için uzun zamandır çocuk aşılarında bu katkının kullanılmaması öneriliyor. ("Katkı maddeleri" bölümüne bakınız.)
Timerosal: Organik civamsı bir tuzdur ve aşıların içinde kullanılan bir koruyucudur. Böcek ilacı bilinen ve merkezi sinir sistemine negatif etki yapan bir maddedir. ("Otizm" bölümüne bakınız.)
Polisorbent: Deşifre edilemeyen bir maddedir.
Vücudun Hepatit B aşısına genelde verdiği tepkiler: Yorgunluk hissi, ateş, halsizlik, soğuk algınlığında görülen belirtiler, baş dönmesi, baş ağrısı, parestezi yani uyuşma, batma, yanma ya da karıncalanma hissi, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, karaciğer fonksiyonunda bozulma, eklem ve kas ağrıları, kaşıntı, deri döküntüleri.
Nadir Tepkiler: Anafilaksi, felç, nevropati, nevrit, ensefalit, ensefalopati, menenjit, artrit, bronşospastik belirtiler, anjiödem, vaskulit, limfadenit.
Hepatit B virüsüne karşı geliştirilen bu yeni Rekombine aşının kullanımı günümüzün çocuklarında olduğu gibi gelecek insan nesli üzerinde de geri dönülmez ve tahmin edilemez tahribatlar yaratabilir. Rekombine aşının etkisini anlayabilmek için uzun vadeli ve yüksek teknoloji gerektiren deneyler yapılmalıdır. Bu ise, büyük finansman gerektiren bir iştir. İşte bu yüzden "yardımseverler" tarafından ülkemize mutlaka "geniş bir çocuk kitlesi üzerinde denenmek üzere" yeni nesil aşılar akın akın ücretsiz olarak gönderiliyor. Denekler bizim çocuklarımızdır!
Ülkemiz, dışarıdan gelen herhangi bir aşının, ne kadar güvenilir olduğunu hiçbir şekilde kontrol edebilecek durumda değildir, çünkü ülkemizde bu araştırmaları yapabilmek için gereken donanım ve laboratuarlar yoktur.
1. Preparatın ana maddesi ekmek ve bira üretiminde yaygın olarak kullanılan "Genetik olarak modifiye edilmiş" mayadır. Sentetik de olabilen Hepatit B virüsünün geni maya hücresine entegre edilmiştir. Genetiği ile oynanmış ürünlerin kullanımı ise önceden tahmin edilemeyen sonuçlar doğurabilir. ("GMO" bölümüne bakınız.)
Alüminyum hidroksit: Zehirli olduğu için uzun zamandır çocuk aşılarında bu katkının kullanılmaması öneriliyor. ("Katkı maddeleri" bölümüne bakınız.)
Timerosal: Organik civamsı bir tuzdur ve aşıların içinde kullanılan bir koruyucudur. Böcek ilacı bilinen ve merkezi sinir sistemine negatif etki yapan bir maddedir. ("Otizm" bölümüne bakınız.)
Polisorbent: Deşifre edilemeyen bir maddedir.
Vücudun Hepatit B aşısına genelde verdiği tepkiler: Yorgunluk hissi, ateş, halsizlik, soğuk algınlığında görülen belirtiler, baş dönmesi, baş ağrısı, parestezi yani uyuşma, batma, yanma ya da karıncalanma hissi, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, karaciğer fonksiyonunda bozulma, eklem ve kas ağrıları, kaşıntı, deri döküntüleri.
Nadir Tepkiler: Anafilaksi, felç, nevropati, nevrit, ensefalit, ensefalopati, menenjit, artrit, bronşospastik belirtiler, anjiödem, vaskulit, limfadenit.
Hepatit B virüsüne karşı geliştirilen bu yeni Rekombine aşının kullanımı günümüzün çocuklarında olduğu gibi gelecek insan nesli üzerinde de geri dönülmez ve tahmin edilemez tahribatlar yaratabilir. Rekombine aşının etkisini anlayabilmek için uzun vadeli ve yüksek teknoloji gerektiren deneyler yapılmalıdır. Bu ise, büyük finansman gerektiren bir iştir. İşte bu yüzden "yardımseverler" tarafından ülkemize mutlaka "geniş bir çocuk kitlesi üzerinde denenmek üzere" yeni nesil aşılar akın akın ücretsiz olarak gönderiliyor. Denekler bizim çocuklarımızdır!
Ülkemiz, dışarıdan gelen herhangi bir aşının, ne kadar güvenilir olduğunu hiçbir şekilde kontrol edebilecek durumda değildir, çünkü ülkemizde bu araştırmaları yapabilmek için gereken donanım ve laboratuarlar yoktur.
16 nisan 2007 tarihli bir gazete haberi:
"Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinin girişimiyle 2005'te düzenlenmeye başlanan "Avrupa Aşılama Haftası" çerçevesinde bugün başlayacak Aşı Haftasının teması "Aşılayın, Önleyin, Koruyun" olarak belirlendi.
Türkiye'de uygulanacak çocukluk aşı takvimi şöyle:
o BCG: 2. ayın sonunda 1 doz.
o DBT: 2., 3., ve 4., ayların sonunda birer doz, 16-24 ay arası rapel doz
o OPV. 2., 3., ve 4., ayların sonunda birer doz, 16-24 ay arası ve ilköğretim 1. sınıfta rapel dozlar
o KKK: 12. ayda bir doz ve ilköğretim 1. sınıfta rapel doz
o Hepatit B: Doğumda, 1. ve 6. ayların sonunda birer doz, ve ilköğretim 8. sınıfta rapel doz
o TD- İlköğretim 1. ve 8. sınıflarında
o Kızamıkçık: İlköğretim 8. sınıfta"
"Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinin girişimiyle 2005'te düzenlenmeye başlanan "Avrupa Aşılama Haftası" çerçevesinde bugün başlayacak Aşı Haftasının teması "Aşılayın, Önleyin, Koruyun" olarak belirlendi.
Türkiye'de uygulanacak çocukluk aşı takvimi şöyle:
o BCG: 2. ayın sonunda 1 doz.
o DBT: 2., 3., ve 4., ayların sonunda birer doz, 16-24 ay arası rapel doz
o OPV. 2., 3., ve 4., ayların sonunda birer doz, 16-24 ay arası ve ilköğretim 1. sınıfta rapel dozlar
o KKK: 12. ayda bir doz ve ilköğretim 1. sınıfta rapel doz
o Hepatit B: Doğumda, 1. ve 6. ayların sonunda birer doz, ve ilköğretim 8. sınıfta rapel doz
o TD- İlköğretim 1. ve 8. sınıflarında
o Kızamıkçık: İlköğretim 8. sınıfta"
Çocuklarda Korku
Bebekler, 40 günlük olana kadar insanların gerçek vasıflarını ve görünmeyen varlıkları görebilirler. 2 yaşına kadar dünyaya geliş sebebi dahil, tüm sebepleri bilirler. Bunun için onların her bir hareketi bir mana taşır. Normal doğan çocuklar 7 yaşına kadar, sezaryenle, bilhassa annenin sezaryenle doğan ikinci ve üçüncü çocukları ise görünmeyen varlıkları ömür boyu görebilir ve onlardan korkabilirler. Anne babalar korkan çocukları yalnız bırakmamalıdır. Çocuklara, "La ilahe illallah" ve "la havle ve la kuvvete illa billah" kelimelerini öğretmek, Kur'an-ı Kerim okumak ve ne kadar erken ve ne kadar çok ezberleyebilirlerse o kadar çok sure ve dua ezberletmek gerekir.
"Hamilelik" bölümünde anlatıldığı gibi, önce "nutfe"nin sonra "can"ın hücreleri, daha sonra da bebeğin beyni bütün çevrede cereyan eden davranışları, konuşmaları ve sesleri kendi hafızasına, kendine söylendiğini kabullenerek, titizlikle kaydeder. Anne ve karnındaki bebek huzurlu olurlarsa, bu kayıtlar hücre veya beyin tarafından sadece bilgi olarak kullanılır. Fakat baygın, hasta, yaralı, ateşli, korku ve acı içerisindeyken, bebeğin beyni tarafından kaydedilen her kelime, duyulan her ses dalgası bebeğin beyninde bir program oluşturur. Bu program daha sonra bilgisayar virüsü gibi çalışır. Mesela, hamile bir kadına şiddetli bir şekilde "sus" denirse ve o da korkarsa, o zaman "sus" kelimesinin meydana getirdiği ses dalgaları anneyle birlikte korkan bebeğin beynine yerleşir. Bebek, anne karnındayken veya doğduktan sonra, bu kelimeyi her duyuşunda, beyninde oluşan o program güçlenir. Çocuk konuşma çağına gelince kekelemeye başlar veya uzun zaman konuşamaz. Bu çocuğu, etkisinde bulunduğu programdan kurtarabilmek için, bir müddet anne-babadan uzaklaştırarak, başka bir ortam sağlanırsa, programı oluşturan kelime bir süre duyulmayacağı için program zayıflar, kekemelik ortadan kalkar. Bu şekilde oluşan programların sayısı, tamamen hamile kadının ve bebeğinin bulunduğu ortama bağlıdır ve bebeğin beyninde bunlardan yüzlercesi mevcut olabilir. Bu sebepledir ki islam'da, kadın ve çocuklarla yüksek sesle konuşmak, şiddetli emirler vermek, onları korkutmak ve dövmek yasaklanmıştır. Müslüman, kime olursa olsun, bir isteğini bildirirken "İster misin, bakar mısın, yapar mısın, susar mısın" gibi ifadeler kullanmalıdır.
Sezaryen ile doğan, genel anestezi ile ameliyat olan, herhangi bir kaza veya hastalık geçiren çocuğun beyninde o sırada çevresinde konuşulan her kelimeden bir program oluşur. Bu programlar daha sonra beynin çalışmasını engeller. Mesela, doktor hemşireye "sen bunu yapamazsın" dediyse, çocuğun beyninde sürekli çalışacak olan "sen bunu yapamazsın" programı oluşur ve sonuçta çocuk hiçbir iş yapamaz hale gelir. Veya doktor "acele et" derse, çocuk hep acele eder. Ya da annesi hamilelikte veya anestezinin etkisinden uyanırken "midem bulanıyor" derse, çocuğun hep midesi bulanır...
Televizyon bulunan odada uyuyan çocuğun beyni de aynı tehlike altındadır. Bütün çocukların aşırı derecede garip davranışları önceden beyinlerine yerleşen bu tip programlarla bağlantılıdır. Yalnızca suni sancısız normal doğumla dünyaya gelen, televizyon seyretmeyen, bilgisayar oyunu oynamayan sağlıklı, güçlü çocukların normal ölçülerde yaramaz olması doğaldır. Hadis-i Şerifte "Çocuğun küçüklüğünde yaramaz oluşu, büyüklüğünde aklının ziyadeliğidir" buyurulmuştur.
Daha önce müslüman aileler, çocuklarını terbiye için başka bir müslüman aileye gönderirdi. Böylece çocuklar Kur'an-ı Kerim ezberlemeyle meşgul olup, anne-babadan ve ortamdan aldıkları zararlardan temizlenirlerdi.
Bu tür etkiler altında kalan çocukların tedavisi için "Dikkat Eksikliği Sendromu' (Hiperaktivite) bölümüne bakınız.
Bebekler, 40 günlük olana kadar insanların gerçek vasıflarını ve görünmeyen varlıkları görebilirler. 2 yaşına kadar dünyaya geliş sebebi dahil, tüm sebepleri bilirler. Bunun için onların her bir hareketi bir mana taşır. Normal doğan çocuklar 7 yaşına kadar, sezaryenle, bilhassa annenin sezaryenle doğan ikinci ve üçüncü çocukları ise görünmeyen varlıkları ömür boyu görebilir ve onlardan korkabilirler. Anne babalar korkan çocukları yalnız bırakmamalıdır. Çocuklara, "La ilahe illallah" ve "la havle ve la kuvvete illa billah" kelimelerini öğretmek, Kur'an-ı Kerim okumak ve ne kadar erken ve ne kadar çok ezberleyebilirlerse o kadar çok sure ve dua ezberletmek gerekir.
"Hamilelik" bölümünde anlatıldığı gibi, önce "nutfe"nin sonra "can"ın hücreleri, daha sonra da bebeğin beyni bütün çevrede cereyan eden davranışları, konuşmaları ve sesleri kendi hafızasına, kendine söylendiğini kabullenerek, titizlikle kaydeder. Anne ve karnındaki bebek huzurlu olurlarsa, bu kayıtlar hücre veya beyin tarafından sadece bilgi olarak kullanılır. Fakat baygın, hasta, yaralı, ateşli, korku ve acı içerisindeyken, bebeğin beyni tarafından kaydedilen her kelime, duyulan her ses dalgası bebeğin beyninde bir program oluşturur. Bu program daha sonra bilgisayar virüsü gibi çalışır. Mesela, hamile bir kadına şiddetli bir şekilde "sus" denirse ve o da korkarsa, o zaman "sus" kelimesinin meydana getirdiği ses dalgaları anneyle birlikte korkan bebeğin beynine yerleşir. Bebek, anne karnındayken veya doğduktan sonra, bu kelimeyi her duyuşunda, beyninde oluşan o program güçlenir. Çocuk konuşma çağına gelince kekelemeye başlar veya uzun zaman konuşamaz. Bu çocuğu, etkisinde bulunduğu programdan kurtarabilmek için, bir müddet anne-babadan uzaklaştırarak, başka bir ortam sağlanırsa, programı oluşturan kelime bir süre duyulmayacağı için program zayıflar, kekemelik ortadan kalkar. Bu şekilde oluşan programların sayısı, tamamen hamile kadının ve bebeğinin bulunduğu ortama bağlıdır ve bebeğin beyninde bunlardan yüzlercesi mevcut olabilir. Bu sebepledir ki islam'da, kadın ve çocuklarla yüksek sesle konuşmak, şiddetli emirler vermek, onları korkutmak ve dövmek yasaklanmıştır. Müslüman, kime olursa olsun, bir isteğini bildirirken "İster misin, bakar mısın, yapar mısın, susar mısın" gibi ifadeler kullanmalıdır.
Sezaryen ile doğan, genel anestezi ile ameliyat olan, herhangi bir kaza veya hastalık geçiren çocuğun beyninde o sırada çevresinde konuşulan her kelimeden bir program oluşur. Bu programlar daha sonra beynin çalışmasını engeller. Mesela, doktor hemşireye "sen bunu yapamazsın" dediyse, çocuğun beyninde sürekli çalışacak olan "sen bunu yapamazsın" programı oluşur ve sonuçta çocuk hiçbir iş yapamaz hale gelir. Veya doktor "acele et" derse, çocuk hep acele eder. Ya da annesi hamilelikte veya anestezinin etkisinden uyanırken "midem bulanıyor" derse, çocuğun hep midesi bulanır...
Televizyon bulunan odada uyuyan çocuğun beyni de aynı tehlike altındadır. Bütün çocukların aşırı derecede garip davranışları önceden beyinlerine yerleşen bu tip programlarla bağlantılıdır. Yalnızca suni sancısız normal doğumla dünyaya gelen, televizyon seyretmeyen, bilgisayar oyunu oynamayan sağlıklı, güçlü çocukların normal ölçülerde yaramaz olması doğaldır. Hadis-i Şerifte "Çocuğun küçüklüğünde yaramaz oluşu, büyüklüğünde aklının ziyadeliğidir" buyurulmuştur.
Daha önce müslüman aileler, çocuklarını terbiye için başka bir müslüman aileye gönderirdi. Böylece çocuklar Kur'an-ı Kerim ezberlemeyle meşgul olup, anne-babadan ve ortamdan aldıkları zararlardan temizlenirlerdi.
Bu tür etkiler altında kalan çocukların tedavisi için "Dikkat Eksikliği Sendromu' (Hiperaktivite) bölümüne bakınız.
Uykuda Alt Islatma
5 yaşın altındaki çocuklarda uykuda alt ıslatma ortaya çıkarsa:
v 3 gün açlık yaptırılır, 3-5 yaşındaki çocuklara 4. gün meyve suyu içirdikten sonra akşam karaciğer temizlemesi yaptırılır. Karaciğer temizlemesinde 100'er gr zeytinyağı ve limon suyu kullanılır.
v Her sabah doğal bal şurubu içirilir. Her gün iğde yedirilir.
v Bir ay boyunca sırayla, kantaron, kimyon, kekik, vişne veya kiraz saplarından demlenen çay gece yatmadan önce içirilir.
Veya
v 1 tatlı kaşığı dereotu tohumu +100 gr. su, 5 yaşın üzerindekiler için ise 1 çorba kaşığı dereotu tohumu + 200 gr. su karışımı 10 dakika kısık ateşte kaynatılır, üzerine bez sarılarak 2 saat demlenmeye bırakılır. Sonra bu karışım ikiye bölünür ve bir hafta boyunca sabah-akşam içilir,
v Haftada 1 gün veya hicri 13, 14, 15. günler 3 gün açlık yaptırılır.("Açlıklar" bölümüne bakınız.)
v Kesinlikle hazır bez kullanılmaz. Kesinlikle katkı maddeli hazır yiyecekler tüketilmez.
5 yaşın üzerindeki çocuklar için:
v Eşit miktarlarda kimyon, kişniş tohumu ve çörekotu öğütülür. Bu karışımın 60 gramı, 200 gr. bal ile karıştırılarak çocuğun büyüklüğüne göre bir kahve kaşığı veya bir tatlı kaşığı olmak üzere 2-3 hafta süresince sabah-akşam verilir.
v 3 tane çiğ köy yumurtasının kabukları temizlenmeden kavrulur. İyice dövülür ve bir bardak öğütülmüş çörekotu ile karıştırılır. Sabah-akşam bir çay kaşığı ilaç bitene kadar suyla yutulur. Su yerine bal şurubu da olabilir.
v Kürek kemikleri altından başlayarak, omurganın iki tarafından kuyruk sokumuna kadar bir gün ara ile 3-5 defa bardak kapatmak, sonra da kasık lara ve makada 7'şer tane sülük koymak çok iyi gelir.
Çocukların idrar tutamama sebebi, bazen idrar yollarının kireçlenmesi veya kılcal damarların tıkanmasından kaynaklanabilir. Genelde bu çocuklar emzirilmeyen ve şimdiki "mucizevî!" mamalarla beslenen zavallı çocuklardır.
Bu durumda beslenme düzeltilerek çocuğa 3 günlük açlık yaptırılır, sonra 3 gün boyunca limon, portakal, greyfurt, elma, nar suyu içirilir, 3. gün akşam karaciğer temizlemesi yapılır. Temizleme için 150 gr zeytinyağı, 150 gr. limon suyu kullanılır. Karaciğer temizlemesinden sonra günde bir öğün pişmiş yemek, bol salata ve meyve yedirilir.
• Yukarıdaki bitkisel tedavi uygulanır. Makata sülük tedavisi tekrarlanır.
• İdrar tutamama hormon dengesizliğinden kaynaklanıyorsa, iyileşme ancak 7 defa 3 günlük açlıkla mümkün olur.
15 yaşından büyük çocuklar 10 gün aç kalabilirse, idrar tutamama problemi açlığın 2-4. günlerinde geçer. Açlıktan sonra yukarıdaki tedavi uygulanırsa, tamamen geçer.
5 yaşın altındaki çocuklarda uykuda alt ıslatma ortaya çıkarsa:
v 3 gün açlık yaptırılır, 3-5 yaşındaki çocuklara 4. gün meyve suyu içirdikten sonra akşam karaciğer temizlemesi yaptırılır. Karaciğer temizlemesinde 100'er gr zeytinyağı ve limon suyu kullanılır.
v Her sabah doğal bal şurubu içirilir. Her gün iğde yedirilir.
v Bir ay boyunca sırayla, kantaron, kimyon, kekik, vişne veya kiraz saplarından demlenen çay gece yatmadan önce içirilir.
Veya
v 1 tatlı kaşığı dereotu tohumu +100 gr. su, 5 yaşın üzerindekiler için ise 1 çorba kaşığı dereotu tohumu + 200 gr. su karışımı 10 dakika kısık ateşte kaynatılır, üzerine bez sarılarak 2 saat demlenmeye bırakılır. Sonra bu karışım ikiye bölünür ve bir hafta boyunca sabah-akşam içilir,
v Haftada 1 gün veya hicri 13, 14, 15. günler 3 gün açlık yaptırılır.("Açlıklar" bölümüne bakınız.)
v Kesinlikle hazır bez kullanılmaz. Kesinlikle katkı maddeli hazır yiyecekler tüketilmez.
5 yaşın üzerindeki çocuklar için:
v Eşit miktarlarda kimyon, kişniş tohumu ve çörekotu öğütülür. Bu karışımın 60 gramı, 200 gr. bal ile karıştırılarak çocuğun büyüklüğüne göre bir kahve kaşığı veya bir tatlı kaşığı olmak üzere 2-3 hafta süresince sabah-akşam verilir.
v 3 tane çiğ köy yumurtasının kabukları temizlenmeden kavrulur. İyice dövülür ve bir bardak öğütülmüş çörekotu ile karıştırılır. Sabah-akşam bir çay kaşığı ilaç bitene kadar suyla yutulur. Su yerine bal şurubu da olabilir.
v Kürek kemikleri altından başlayarak, omurganın iki tarafından kuyruk sokumuna kadar bir gün ara ile 3-5 defa bardak kapatmak, sonra da kasık lara ve makada 7'şer tane sülük koymak çok iyi gelir.
Çocukların idrar tutamama sebebi, bazen idrar yollarının kireçlenmesi veya kılcal damarların tıkanmasından kaynaklanabilir. Genelde bu çocuklar emzirilmeyen ve şimdiki "mucizevî!" mamalarla beslenen zavallı çocuklardır.
Bu durumda beslenme düzeltilerek çocuğa 3 günlük açlık yaptırılır, sonra 3 gün boyunca limon, portakal, greyfurt, elma, nar suyu içirilir, 3. gün akşam karaciğer temizlemesi yapılır. Temizleme için 150 gr zeytinyağı, 150 gr. limon suyu kullanılır. Karaciğer temizlemesinden sonra günde bir öğün pişmiş yemek, bol salata ve meyve yedirilir.
• Yukarıdaki bitkisel tedavi uygulanır. Makata sülük tedavisi tekrarlanır.
• İdrar tutamama hormon dengesizliğinden kaynaklanıyorsa, iyileşme ancak 7 defa 3 günlük açlıkla mümkün olur.
15 yaşından büyük çocuklar 10 gün aç kalabilirse, idrar tutamama problemi açlığın 2-4. günlerinde geçer. Açlıktan sonra yukarıdaki tedavi uygulanırsa, tamamen geçer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder