Kronik böbrek yetmezliği
İltihablı böbrek hastalığına nefrit, glomerüllerde iltihap olmasına glo-merülonefrit denir.
Türkiye'de kronik böbrek yetmezliğinin birinci nedeni glomerülonefrittir. Kronik glomerülonefrit uzun süreli bir hastalıktır ve hızla ilerleyebilir. Bu durumda, kısa süre içinde böbrek yetmezliği meydana gelir ve hasta diyaliz tedavisine mecbur kalır.
Bugün dünyada kronik böbrek yetmezliğinin en sık rastlanan nedenlerinden birinin aspirin, ağrı kesiciler ve antibiyotikler olduğu tespit edilmiştir. Bunun anlamı, bugünkü kronik diyaliz hastalarının büyük çoğunluğunu, ağrı kesici ve diğer kimyasal ilaçları genç yaşlardan itibaren ve yoğun bir şekilde kullananların oluşturduğudur.
Diğer sebepler içinde en önemli olan ise böbreklerin çalışma kapasitesinin düşük olmasıdır. Anne sütü emmeyen ve suni mamalarla beslenen bebeklerin böbrekleri suni besinden olumsuz etkilenir. Böbreklerin gelişimi yavaşlar ve çalışma kapasitesi azalır. Hastanın böbreklerinin durumuna bakarak, anne sütü emip emmediği, ek gıdaya ne zaman ve neyle başlandığını tahmin etmek mümkündür.
Bazı hastalarda, kapasitesi düşük olan böbreklerin görevi deriye yüklenir: Vücut böbrek yoluyla atamadığı maddeleri vitiligo, sedef, kronik kum egzama ile atmaya çalışır. Bu cilt hastalıkları aslında böbrekleri koruyucu birer faktör olarak ortaya çıkar. Bu durumda cilt hastalıkları için kullanılan ağır ilaçlar cilt hastalıklarının inadını artırır ve böbreklerin durumunu daha da zorlaştırır. Bu tip hastalarda böbreğin tuz atma kapasitesi de düşük olabilir. Gereğinden fazla tuz tüketilmesi veya yapay ya da katkılı tuz kullanılması hipertansiyon ve böbrek hastalığı belirtilerinin ortaya çıkmasına yol açabilir. Öyleyse yapay tuz, katkılı tuz, antihipertansif ve herhangi bir kimyasal veya sentetik ilaç kullanmak börekler için çok tehlikelidir.
Kronik böbrek yetmezliğinin en sık rastlanan nedenlerinden biri de kir Çözücü, kireç çözücü, lavabo açıcı gibi asitli,- yüzey temizleyiciler, çamaşır suları, bulaşık deterjanları gibi naniyonik aktif madde içeren detarjan kullanımı, kolalı içecekler, hazır meyve suları gibi asitli yiyecek ve içeceklerin tüketimidir. Bunları kullanma neticesinde kronik toksik hepatit oluşur ve karaciğer, toksik maddeleri nötrolize etmeden böbrek vasıtasıyla vücuttan uzaklaştırmaya çalışır. Bu da toksik maddelerin, böbrek dokularını bilhassa glomerüllerdeki dokuların bozulmasına ve iltihaplanmaya yol açar. Kimyasal boya ile saç boyamak da doğrudan böbrekleri etkiler. Böbrek rahatsızlığı için saydığımız sebeplerin tamamı Türk kadınlarında görülmektedir.
İdrar yolları enerji akımı her iki ayağın küçük parmağından başlar, ayakların arkasından makata gelir, rnakadı dolaşarak omurganın iki tarafından ense çukuruna kadar çıkar,- oradan kafanın tepesine yükselir ve gözlerin iç ucuna, burun köküne kadar iner. Bu çizgi üzerindeki ayak, baldır, bel, ense kökü ve burun köküne inen ağrıların çaresi idrar yollarının ve böbreklerin tedavisindedir.
Glomerülonefritin belirtileri: Çay rengi idrar, yüksek tansiyon, idrarda protein ve kan, baş ağrısı, görmede bulanıklık, yaygın ağrılar ve sancılar, el, ayak ve göz kapaklarında şişme.
• Tedavi Şişlik ve sıvı tutulması varsa, kreatin ya da üre değeri yükselmişse, su, tuz ve proteini dengeleyen diyet gerekir. Bu durumda en iyi diyet meyve suyu ve yeşil sebze suyu diyetidir.
• 4 hafta boyunca Davud Aleyhisselam orucu tutulur yani 1 gün aç kalınır, 1 gün meyve suyu, sebze suyu ve bitkisel çay içilir, (üzüm suyu, elma suyu, greyfurt suyu, limon suyu, semizotu suyu, ısırganotu suyu, kuru soğan suyu, maydonoz ve kereviz yaprağı suyu, karpuz kabuğu suyu), karpuz yenir.
Örnek:
• Birinci gün aç kalınacak, her ikinci günün sabahı limon veya greyfurt suyu içilerek açlık bitirilecek. Sonra akşama kadar,
• 150 gr. semizotu suyu + 50 gr. kuru soğan, ısırgan, maydonoz veya kereviz yaprağı suyu + 50 gr. su yudum yudum içilir, acıkınca üzüm yenir veya suyu içilir.
• Acıkınca 150 gr. semizotu suyu + 50 gr. ısırgan (veya maydonoz + kereviz yaprağı) suyu içilir,
• Acıkınca karpuz yenir,
• Akşam ise zencefil veya kekik çayı doğal bal ile içilir.
• Uykudan önce 30-50 gr. sarımsaklı zeytinyağı + 30-50 gr. limon suyu içilir, ertesi gün tekrar aç kalınır.
• Mevsim semizotu mevsimi değilse, aşağıdaki rneyve-sebze suyu karışımlarından biri seçilerek kullanılabilir:
• Havuç suyu + kırmızı pancar suyu karışımı, Kırmızı pancar suyu + soğan suyu karışımı, kırmızı pancar suyu + ıspanak suyu karışımı, Havuç suyu + elma suyu karışımı.
4 hafta sonra
• 3 günlük açlık yapılır, 4. gün meyve suyu içilir ve aynı gün akşam karaciğer temizlemesi yapılır. ("Karaciğer temizlemesi" bölümüne bakınız.)
• Karaciğer temizlendikten sonra, 4 hafta boyunca her Pazartesi ve Perşembe 36 saatlik oruçlara devam edilir. Oruç tutulan günlerin dışında kalan haftanın diğer 5 günü meyve suyu içilir, meyve ve sebze yenir, elma suyu + bal veya arı sütü + polen kullanılır. Haftada 3 defa hafif yemek yenebilir.
Yağ olarak sadece sarımsaklı zeytinyağı, yağsız pişirilen yemeğin üzerine gezdirilerek veya salata ile kullanılır.
· Ispanak, semizotu, hindiba, maydanoz, kuru soğan, yeşillik, kabak, havuç, kırmızı pancar, kereviz, sarımsak çiğ olarak yenir. İstenirse, bu sebzelerden salata yapılabilir. Salata üzerine sarımsaklı zeytinyağı gezdirilir ve bol limon suyu eklenir. Başka hiçbir şey yenmez.
4 hafta sonra
· Bir gün akşama kadar meyve suyu içilerek karaciğer temizlemesi tekrarlanır. İki hafta sonra 3 günlük oruçlar 7 gün ara ile 10 defa tekrarlanır. Açlıklar arasındaki her güne meyve veya sebze suyuyla başlanır. Acıkınca 30 gr. zeytinyağı + 30 gr limon suyu karışımı içilir. Acıkınca yemek yenebilir, ancak açlıktan sonraki 4. gün yemek yenmez.
· Haftada 2-3 defa et, 3-5 defa ekmek yenebilir. ("Et" ve "Ekmek" bölümlerine bakınız.)
Böbreküstü bezleri şeker dengesizliği ilişkisi:
Her bir böbreğin üst kısmında yer alan böbreküstü bezleri, kortikosteroidler olarak adlandırılan hormonların üç tipini üretir: Androjenler ve Östrojenler, glukokortikoid hormonları ve mineralokortikoid hormonları. Androjen ve Östrojenler, cinsi gelişme ve üremeyi etkiler. Kortizon gibi glukokortikoid hormonlar glikoz regülasyonunu korur, vücuda dışarıdan gelen olumsuz etkilere karşı bağışıklık sisteminin tepki vermesini sağlar ve bağışıklık sisteminin aşırı tepkilerini baskılar. Aldesteron gibi mineralokortikoid hormonlar vücuttaki sodyum -potasyum dengesini düzenler.
Böbreküstü bezleri-şeker dengesizliğinin belirtileri:
Bitkinlik, kas güçsüzlüğü, mide bulantısı, deride rengi koyulaşmış lekeler, yüksek kan basıncı, yüzde ve avuçlarda anormal terleme, baş ağrısı, uyku bozukluğu. Tedavisi kronik glomerülonefrit tedavisiyle aynıdır. Hastalık yeni ise, iyileşmek mümkündür. Fakat kronikleşmişse ve doku bozukluğu oluşmuşsa, o zaman ancak hastalığın ilerlemesi durdurulabilir.
Böbrekleri Korumak için ilaçlar:
· 10'ar gr. havlıcan ve zencefil öğütülür,- 10 gr. günlük, 30 gr. çam fıstığı iyice dövülür. Bunlar 200 gr. bal ile iyice yoğrulur, ilaç bitene kadar sabah akşam birer tatlı kaşığı yutulur. Yılda bir defa veya ihtiyaca göre 2-3 defa tekrarlanır. Bu karışım böbrekleri kuvvetlendirir, bel ağrısını giderir.
· 1 çorba kaşığı keten tohumu + 1 tatlı kaşığı ısırgan tohumu + 100 gr. sıcak su karıştırılarak, üzerine bez sarılır 1,5-2 saat demlenmeye bırakılır. Sonra da yarım çay kaşığı öğütülmüş zencefil eklenerek her sabah veya akşam yenir. 1 tatlı kaşığı bal ve 3 diş dövülmüş sarımsak eklenirse daha da kuvvetli olur. Keten tohumunu öğütmeden veya ezmeden kullanmak gerekir.
· Kekik, kimyon, zencefil, defne yaprağı, nane ve safranı baharat olarak yemeklere katmak; ısırganotu, kuşburnu, yeşil çay, biberiye ve papatyayı ise çay olarak kullanmak iyidir.
· Limon suyu ve greyfurt suyu, greyfurt, vişne, armut, ayva, erik, karpuz ve çekirdekleri, kavun ve çekirdekleri, maydonoz kökü ve yaprakları, kereviz ve yaprakları, soğan ve sarımsağı devamlı tüketmek gerekir.
· Sabah ilk olarak su, meyve suyu veya sebze suyu içilir.
Su konusunda çok titiz davranılmalı, sadece hafif sular içilmelidir ("Su" bölümüne bakınız.)
Midenin, bağırsakların ve karaciğerin iyi çalışması çok önemlidir. Eğer bu organlar iyi çalışmazsa, kan kirlenir, böbreğin işi çoğalır. Kabızlık ve bağırsaklardaki gaz mekanik olarak böbreklerde kan ve sıvı dolaşımını zorlaştırır, böbreklerin taş üretmesine neden olur. ("Mide, bağırsak tedavisi" ve "Karaciğer temizlemesi" bölümlerine bakınız.) Hayat boyunca süt, peynir, et, tuz, yumurta ve ekmeğe çok dikkat etmelidir. Bayat yumurta ve yumurta tozu, süt ve süt tozu içeren yiyecekler, beyaz ekmek, rafine ve hidrojenize olmuş sıvı yağlar, margarin, tuzlu yiyecekler, turşu, katkı maddesi içeren konserve, hazır yiyecek ve içeceklerden kaçınmalıdır. Deterjan, ağrı kesici, ateş düşürücü, aspirin, vitamin ve diğer kimyasal veya "doğal bitkisel ilaç" adı altında pazarlanan ilaçlar, yapay tuz, iyotlu tuz, rafine edilmiş tuz kesinlikle kullanmamalıdır. Sadece doğal, katkısız kaya tuzu veya deniz tuzu tüketilmelidir.
Devamlı olarak haftada 1 gün 36 saatlik açlık veya ayda bir defa 3 günlük açlık yaparak su ile iftar edilmelidir.
Böbrekler için zararlılar:
Hazır katkılı yiyecekler, süt tozu ve yumurta tozu içeren yiyecekler, karışık ve bayat yemekler, hazır içecekler ve durgun su, yüksek topuklu veya dar ayakkabı kullanmak, dar pantolon ve çorap giymek, sıkı kemer bağlamak, kimyasal boya ile saç boyamak, saçları taramayı terk etmek, sandalyede oturmak, ayakta idrar yapmak, uzun süre idrarı tutmak, soğuk taş ve ıslak toprak üzerine oturmak, hazır bez ve Hijyenik ped kullanmak.
Böbrekler için faydalılar:
Badem, ceviz, hurma, ayva, kiraz, vişne, erik, kişniş, nar, zeytinyağı, fasulye, taze sıkılmış ekşi meyve suları, arpa suyu, taze sağılmış koyun ve deve sütü, bozkırlarda otlayan koyunların eti ve kuyruk yağı (kan grubu "A" olanlar için 2 haftada bir). Ayrıca defne yağı, acı kavun yağı ve acı badem yağını bele yedirerek sürmek veya bu yağlar ile zeytinyağını karıştırarak lavman yapmak, bele papatya ve keten tohumu ile kompres yapmak., bele kupa çekmek, ayaklara, makata, bele ve kuyruk sokumuna sülük koymak,- hacamat yaptırmak,- sabah güneşi altında yürümek, kuru ve sıcak toprakta veya kumda oturmak ve vücudu meme hizasına kadar kuru ve sıcak deniz kumuna gömmek.
Gül M. Yaş 39, İstanbul,
Çocukken çok sık hastalanan, ateşlenen, antibiyotik kullanan biriymişim. Alfasilin baktrim gibi ilaçları kullanıyordum. Bunlar da böbreklerime çok zarar vermiş. Böbreklerimin yeterince çalışmaması sonucu tansiyon problemim ortaya çıktı. 2000 yılının Haziran ayında henüz 33 yaşındayken yüksek tansiyon teşhisi ile oldukça ağır ilaçlar kullanmaya başladım. Belirli zamanlarda yaşadığım kuvvetli baş ağrıları, kusma, ishal şikayetlerim vardı. Bu şikayetler özellikle temizlik yaptığım zamanlara denk geliyordu. Kendi kendime herhalde kullandığım deterjanlar beni zehirliyor diye düşünüyordum. Bu nedenle doktora gitmiyordum. Daha sonraları baş ağrısı, kusma, ishal, buz gibi terleme şikayetlerim artmaya başlamıştı. Baş ağrılarım artık yüzümde uyuşma ve konuşma güçlüğüne sebep oluyordu. Bunların sonucunda ellerimde, ayaklarımda ve göz kapaklarımda şişmeler de başlamıştı. Ne zaman bu hale gelsem Acil Servise kaldırılıp serum ve ilaçlarla kendime gelebiliyordum. Yapılan tahliller ve tetkikler sonucunda Yüksek tansiyon teşhisi konuldu. Pek çok tansiyon ilacı denendi. Yaşım daha genç olduğu için ilaçlara verdiğim tepkiler çok yoğun oluyordu. En sonunda bünyeme uygun ilaçlar bulundu. Cibadrex (12,5) ve Coozar (50) isimli ilaçlarda karar kılındı. Bu ilaçları 2003 yılının Eylül ayına kadar kullandım. Üre ve kreatin değerlerim çok yüksekti. Doktorların dediğine göre hızla diyalize doğru gidiyordum.
2003 Eylül'de Doktor Aydın Salih'in tedavisine başladım. Kontrollü olarak ilaçları bıraktırdı. Bağırsak ve Karaciğer Temizlemelerini yaptırdı. Daha sonra beni 3 günlük oruçlara başlattı. 3 gün ara ile bu açlıkları 3 kez yaptım. Kan grubuma uygun beslenme ve hacamatı önerdi. Belirli zamanlarda 3 günlük açlıklara devam ediyordum. Sonra 7 gün ara ile 7 defa yaptım. Daha sonra 10 günlük orucu 1 kez yaptım. Şimdi 2007 yılındayız ve şu anda çok iyiyim.
Ara-sıra tansiyonum yükseliyor ama Dr. Aydın Hanımın yöntemleriyle ilaçsız bir şekilde tansiyonumu kontrol altına alabiliyorum. Bu oruçları yaparken şiddetli kusmalar, ishaller ve ateş yükselmesi yaşıyordum.
Doktor Hanım bu rahatsızlığın benim kullandığım ilaçlar ve deterjanlarla, kimya fakültesinde okumuş olmamla ilgili olduğunu söyledi. Kimya Bölümü mezunuyum. 4 yıl boyunca çeşitli kimyasallarla temas halindeydim. Zamanımın çoğu laboratuvarda geçiyordu. Bu kimyasallara maruz kalmamın sonucunda onların kokuları ve tozları benim kan dolaşımımı etkilemiş,- bu nedenle kanım çok koyulaşmış, neredeyse katılaşmıştı. Bunu, hacamat yaptırdığımda gördüm. Hacamatta gelen kan eskimiş bir kablo gibiydi, akmıyordu bile, kopuyordu.
Yaptırdığım hacamatlar ve tuttuğum oruçlar sonucunda şimdi çok iyiyim ve hiçbir ilaca bağımlı değilim, ilaçsız bir şekilde hayatımı sürdürüyorum. Bedenen ve ruhen çok rahatım.
7 Haziran 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder