7 Mayıs 2009 Perşembe

Hacamat Tedavisi

Omuzlar, kafa arkası, iki taraftan kulaklarla-ense çukuru arası, kürek kemikleri arası ve altı, bel ve kuyruk sokumu, dizler, tekrar kafa hacamatları sırayla yaptırılmalıdır. Kafa, kürek kemikleri arası ve altı hacamatlarını bir-kaç defa tekrarlamak gerekir.
İlk 2 hafta her Pazartesi ve Perşembe, sonraki 3 hafta her Pazartesi ve­ya Perşembe, sonra 3 ayda bir hacamat yaptırılmalıdır. Kanda gaz, balgam ve pis koku kalmamalıdır.
Hacamatlar tamamlandıktan 5 hafta sonra sülük tedavisine başlanır.
Sülük Tedavisi:
• Kulaklar arkası, kulaklar altı ve ense çukuru altına, Şakaklar, üst diş etleri ve alına,
• Makada,
• Ayaklara olmak üzere toplam 4 defa ve her bir bölgeye 2-3 hafta ara ile 11'er tane sülük konur.
• Aroma ve katkı maddesi içeren ürünler, hazır yiyecek ve içecekler, hiçbir deterjan, kozmetik ve vücut bakım ürünü kesinlikle kullanılmamalı­dır.
• 3 ölçü arslankuyruğu otu + 3 ölçü alıç + 2 ölçü oğulotu + 1 ölçü ke-diotu kökü ince ince kıyılır, bir bardak kaynar suyla karıştırılır ve 5-10 dakika demlendikten sonra süzülüp günde üç defa içilir. Korku, ger­ginlik, uykusuzluk ve huysuzluğu azaltır.
Bu hastalıktan kurtulmak için Allah'a yaklaşmaktan başka bir yol yoktur. Bazen iyileşme çok kısa zamanda ve kolayca gerçekleşir. Bu şekilde iyile­şen insan hastalıktan güçlü ve bilge bir insan olarak çıkar.
Bazıları tedaviden sonra kendilerini daha iyi hissederler ancak zaman zaman eski hallerine benzeyen haller yaşarlar.
"Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kim­seler üzerinde bir hakimiyeti yoktur. Şeytanın hakimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir." Nahl Sûresi 99-100
Tülay K. 33 yaşında, kan grubu A, özel bir şirkette finansman servisi şefi
Tülay Hanım'ın hikayesi bugünkü gençler için çok tipik bir örnek oldu­ğundan bu ibret dolu hikayeyi, kısaltmadan olduğu gibi veriyoruz
1973 tarihinde doğmuşum. Annem, hamilelikte çok bulantı his­setmiş, doktorun verdiği bulantı giderici ilacı (Emedur) kullanmak zorunda kalmış. Doğumum normal yolla olmuş, yaklaşık 1 yaşıma kadar anne sütü emmişim, ancak ek gıdalara 6. aydan itibaren baş­lamışım.
Çocukken birkaç kez ateşli hastalık geçirmişim ve doktor ateş dü­şürücü (parasetamol, aspirin), antibiyotik (bactrim), öksürük şuru­bu (perebron) gibi ilaçlar vermiş.
Hastalıklar:
15yaşında sigara içmeye haşladım. 28 yaşına kadar içtim. 15 ya­şından sonra çok fazla hasta olmaya başladım. Her yıl, en az 2 kez olmak üzere 2 ila 4 kez grip, anjin, faranjit, bronşit ve/veya sinü­zit oldum, bir kez zatürre başlangıcı geçirdim. 15 yaşımdan 33 ya­şıma kadar yılda 2-4 kez bu hastalıklardan geçirdim. Her hasta ol­duğumda mutlaka grip ilacı, boğaz için antibiyotik kullandım. Genelde bu ilaçlarla iyileşemeyip, doktora gidip bu sefer 10-15 arası antibiyotik iğnesi olarak iyileştim. Her geçen sene iyileşme dönemim uzamaya başlamış ve son yıllarda iki aya çıkmıştı. 18-20 yaş döneminde saç jölesi oldukça fazla kullanmıştım. Saç­larım çok cansızlaştı ve çokça dökülmeye başladı. 20 yaşımdan 27 yaşıma kadar saçıma, bepanten iğne, badem yağı, zeytinyağı karı­şımları uyguladım, Vichy Derkos saç ampulleri sürdüm, faydası olmadı, saçlarım dökülmeye devam etti, ön tarafta saçlar iyice seyrekleşti, yer yer açıklılar belirdi. Ayrıca ergenlik döneminden itibaren her zaman çok fazla sivilcelerim çıktı. Yüzümde, boy­numda, sırtımda. Sarı, içi dolu kocaman sivilceler çıkardı. 23 yaşımda cilt bakımı ve sivilcelerden kurtulmak için her ay gü­zellik salonuna gitmeye başladım. 33 yaşma kadar her ay güzellik salonunda cilt bakımı yaptırdım. Fakat güzellik salonunda yapılan bakım sivilcelerimin geçmesini sağlayamadı. 27 yaşımda hem saçımın çok dökülmesi hem de sivilcelerimin geçmemesinden dolayı bir cilt doktoruna gitmeye başladım. Sivil­celerimin çıkmasının sebebini vücudumun yağ seviyesinin yüksek olması, saçlarımın dökülmesi ise erkek tipi saç dökülmesi olarak söyledi. Yapılan kan tahlilinde, testesteron hormonu seviyesi alt ve üst seviye arasında fakat üst seviyeye yakın çıktı. Sivilcelerim için izotreonin içeren ilacı (Roaccutane) iki kutu kullandım. Bu ilaçları kullandıktan sonra sivilceler bir daha çıkmadı.
Saç dökülmesi için Flutamid isimli prostat kanseri ilacı, Zinco C vitamin, doğum kontrol ilacı (Diane 35), tarifini doktorun verdi­ği ve eczanede yaptırdığım bir saç losyonunu kullanmaya başla­dım. Flutamid, Zinco C ve saç losyonunu 1 seneden biraz fazla kullandım Diane 35'i yaklaşık 3 sene kullandım. Diane 35 kullan­maya başlamadan önce adet dönemim hem çok kanamalı hem de 7- 8 gün sürerdi. Diane 35 kullandığım dönemde kanama azaldı, süre de 5 güne indi.
Depresyon ve tedavisi: Bu arada psikolojim çok bozuldu. Sık sık ağlama krizleri, öfke patlamaları yaşıyordum. Böylece 29 yaşında psikiyatra gitmeye başladım. Doktorun teşhisi, Opsesif kompulsif bozukluk oldu. Seroxat isimli ilacı kullanmaya başladım. 29 yaşın­dan 33 yaşma kadar kullandım. 1 yıl boyunca ayda bir doktora gitmeye devam ettim. Ben konuşuyordum, doktor sadece dinli­yordu. Bu tedavinin pek bir faydası olmadı. Fakat ilaç en azından ağlama, öfke krizlerini azalttı. İlacı kullanmadığım zaman çok ça­buk öfkeleniyor, her şeye çok fazla takılıyordum.
Bir ara aşırı derecede kaşıntı başladı. Yüzüm, vücudum, kollarım, her yerim sürekli kaşınıyordu. Aynı cildiye doktoru eczanede yaptıracağım bir solüsyon yazdı. Onu ince bir bez ile yüzüme ve kaşınan yerlere sürdüm. Kaşıntı geçti.
Son 3 yıldır banyoda baygınlık hissi, 6 aydır bacaklarda uyuşma ve çok nadir olarak başımda elektrik çarpması gibi bir şey oluyor­du. Arabadayken baygınlık ve ter basması da oluyordu. Akşamla­rı 9-9 buçuk gibi aşırı halsiz kalıp yatıyordum. Sabah namazına da kalkamıyordum.
Alışkanlıklar,
Her zaman abur cubur yemeye çok düşkün oldum. Özellikle çi­kolata, dondurma, kuruyemiş, bisküvi. Akşamlan yemek yemek yerine bisküvi, çekirdek, çikolata, kuruyemiş yiyerek geçirirdim.Ancak yediğim şeylerin tadını çok kez alamazdım, üstelik gözüm doymaz,- çok çok yerdim.
17yaşından itibaren okula, işe giderken yolda walkman dinledim. 31 yaşma kadar bu devam etti. 27 yaşıma kadar yabancı pop-rock, sonra Türk halk müziği ve ilahiler dinledim. Son iki senedir kula­ğıma walkman takıp müzik dinlemiyorum.
Daha sonra Dr. Aydın Hanıma giderek verdiği 7 haftalık tedavi­ye başladım. Her hafta Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri 3 gün­lük açlık oruçları yapıyordum.
• Birinci 3 günlük oruçta , 3. gün çok üşüdüm, ateşim yükseldi,düşmesi için bütün gün alnıma soğuk bez koyduk, başım çok ağ­ rıdı, tırnaklarım morardı, fazlasıyla halsizleştim. Başımın etrafında kafamı çevirirken elektrik çarpması gibi bir şey oluyordu. Pazar­ tesi, yani orucu açtığım gün, hem olmamam gerekirken adet ol­dum ve o kadar yorgun, bitkindim ki bacaklarımda yürümek için derman yoktu. İshal oldum, iki gün devam etti.
• İkinci 3 günlük oruçta grip oldum. Baş ağrısı ve halsizlik oldu. Fakat gribe rağmen bu sefer ilkinden daha kolay geldi.
• Üçüncü 3 günlük oruçta halsizlik ve tırnaklarda morarma oldu. Başımın etrafındaki elektrik çarpması azaldı.
"Dördüncü 3 günlük oruçta, 3. gün halsizlik oldu. Oruç bitimin­de pazartesi karaciğer temizlemesi yaptım. Gece l'de ve 2,5'ta is­hal olarak tuvalete çıktım. Salı sabahı büyük abdest siyaha yakın koyu yeşil olarak geldi. Çarşamba, perşembe kendimi çok enerjik hissettim, psikolojimin de eskiye göre daha iyi olduğunu, daha pozitif olduğumu, eskisi gibi hemen her şeye tepki vermediğimi, daha sakin davranabildiğimi fark ettim. Sanki üzerimden bir yük kalkmış gibiydi.
• Beşinci 3 günlük oruçta herhangi bir sıkıntı olmadı, biraz üşü­me, halsizlik dışında.
• Altıncı ve yedinci 3 günlük oruçlarda, oruç artık hayatımın bir parçası olmuş ve oldukça kolay geçiyordu. İlk 3 seferde yaşadığım problemlerin hiçbirini yaşamadım ki altıncı 3 günlük oruçta haca­mat yaptırmaya başladım. Kafa hacamatında pembe köpük gibi bir şeyler çıktı.

• Yedinci 3 günlük oruçtan sonra ikinci karaciğer temizlemesini yaptım. Sabah ishal oldum, yine ishal ile birlikte siyah küçük kü­çük parçalar çıktı, bu hal akşama kadar devam etti.
Oruçlar ve karaciğer temizlemelerinden önce her zaman hazım problemi yaşıyordum. Buna bağlı olarak kabızlık ve bağırsaklarda sıkışma, gaz oluyordu. Bu tedaviden sonra bu sorunlar kalmadı, artık her gün rahatlıkla tuvalete çıkabiliyorum ve işin en güzel ya­nı tuvalette çıkan da eskisi gibi pis ve kötü değil, resmen güzel ko­kulu oldu.
Bu tedavi ile beden sağlığı olarak büyük değişimler yaşadım. Şöy­le ki,- tedaviden önce kendimi yaşıma göre daha yaşlı hissederdim. Çünkü sürekli bir halsizlik yaşıyordum.
Sabah erken ve dinç bir şekilde kalkamazdım. Biraz yürüyünce ter basar ve halsiz kalır, bacaklarım gitmezdi. Sık sık, her iki ayda bir hasta olurdum, grip, faranjit, sinüzit, bronşit vb... İyileşme süreci 1 ayı bulur, günlük hayatıma rahat ve huzurla devam edemezdim. Hem fiziksel hem ruhsal beni çok yorar, etkilerdi. Her zaman ha­zım problemi yaşardım. Buna bağlı olarak kabızlık ve bağırsaklar­da sıkışma, gaz olurdu. Adet dönemim düzensiz ve çok yoğun ge­çer, uzun sürerdi.
Tedaviden sonra ise, artık hazım problemi yaşamıyorum. Mevsim geçişinde etrafımdaki insanların birçoğu grip, nezle olurken bana hiç bir şey olmadı. Bu tedaviye başlayalı 7 ay geçti ve ben 7 aydır hiç hasta olmadım. Adet dönemi ve yoğunluğu düzene girdi ve hiç bir sorun kalmadı. Sabahları erkenden ve dinç bir şekilde kal­kabiliyorum. Akşamları eskisi gibi 9:30 olduğunda uyku bastırmı­yor, gece l'e kadar oturabiliyonım buna rağmen sabah kalkmak hiç sorun olmuyor. Hafta sonları saatlerce yürüyüş yapıyorum hiç yorulmuyorum. Kaçıncı kat olursa olsun rahatlıkla, hiç zorlanma­dan merdivenlerden çıkabiliyorum. Banyo, araba gibi kapalı me­kanlarda bir süre sonra ter basar, bayılma gelirdi, artık bu tür so­runlar kalmadı.
En önemlisi yaklaşık 3 senedir beni bırakmayan parmaklarımdaki siğiller geçti. Siğiller için yapmadığım şey kalmamıştı. Cildiye doktorum ilaçlar, kremler vermiş,- ayrıca bir çeşit durgun elektrik ile yakmıştı. Yaranın iyileşmesi zaman aldı. Ancak siğil geçmedi. Ayrıca sol elimin orta parmağına bulaşmış, siğiller yayılmaya de­vam etmişti. Bir ay önce siğillerin yayılması durdu ve gerilemeye başladı. Şu anda çok az birşey kaldı, sanırım bir süre sonra tama-miyle geçecek.
Benim için en önemli değişimlerden biri de psikolojimdeki düzel­me. Tedaviye kullandığım antidepresanı bırakarak başladım. Ve şu anda kendimi çok iyi, sakin ve huzurlu hissediyoıvm. Artık hiç bir ilaca ihtiyaç duymuyorum. Hem fiziksel hem ruhsal olarak çok sağlıklıyım ve huzurluyum. Allah'a inancım daha çok arttı.
Tülay Hanım'ın tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkilerinden bazıları:
İzotreonin içeren ilaç (Bu vakada Diane 35): Bu ilacı kullananlarda dep­resyon, psikotik semptomlar, intihar girişimleri bildirilmiştir. Kemik deği­şiklikleri, ciltte birikintiler, dermatit, gece görmede azalma, kafa içi tansi­yonu, akut pankreas iltihabı, kan şekeri bozuklukları, cenin anormallikleri (kalpte, beyinde, büyük damarlarda), düşük, sakat doğurma riski, deride kuruma, mukozalarda kuruma, burun kanamaları, ses kısıklığı, konjunktivit, geçici katarakt, cilt bulguları, yüzde kızarıklık, tırnak yapısında bozulma, saç teli incelmeleri, dökülmeleri, şiddetli akne, tüylenme, cilt renginde ko­yulaşma, ışığa duyarlılık, kas eklem ağrıları, kemikleşme artışı ve diğer ke­mik bozuklukları, davranış bozukluklan, baş ağrısı, nöbetler, duyma ve görme bozukluklan, bulantı, kolit, kanlı ishal, hepatit, bronş spazmı, alyu­var, akyuvarlarda azalma, trombositlerde artma, lokal veya yaygın enfeksi­yonlar, üre artışı, idrarda kan, protein çıkışı, lenf bezi şişmeleri, damar ilti­habı. .
Doğum kontrol ilacının yan etkileri: Meme hassasiyeti, ağrı, baş ağrısı, depresyon, cinsel isteksizlik, bulantı, kusma, cilt döküntüleri, vajinal akın­tıda değişiklikler, vücutta su tutulumu, kilo alma, aşırı duyarlılık reaksiyo­nu, karaciğer büyümesi, kaşıntı, safra taşı oluşumu, porfiri, tikler, duyma kaybı, kan şekeri dengesizlikleri, kolit, yüzde lekelenmeler, tüylenme, se-lülit, karaciğer tümörü ve batın içine kanama bildirilmiştir.
Flutamid'in (prostat kanseri ilacı) yan etkileri: Mide ağrısı, kabızlık, ciltte morarma ve çürümeler, herpes, kaşıntı, lupus benzeri bulgular, depres­yon, ödem...
Seroxat'ın (antidepresan) yan etkileri: Norveçli bilim adamlarının dep­resyon ilaçlarında kullanılan paraksodin maddesinin yan etkileri üzerine depresyon tedavisi gören 1500'den fazla hasta üzerinde yaptıkları araştır­mada, 'Seroxat' kullanan 7 hastanın intihara teşebbüs ettiği ortaya çıktı. Ba­zı sağlık örgütlerinin de 'Seroxat'ın intihar eğilimini artırdığını ortaya ko­yan araştırmaları bulunuyor. Ruh Sağlığı Örgütü Mind'in yaptığı araştırma­ya göre, 'Seroxat' kullanan hastaların yüzde 50'sinde kendilerine zarar ver­me ve intihar eğilimlerinin arttığı bildirildi. Örgüt, ilacın satışının durdu­rulmasını istedi.
Bu vakada olayların gelişimi, sebep ve sonuçları
Anneye hamilelikte verilen ilaçla mide bulantısını engellenmiş, bu şekil­de temizleme işleminin durdurulması ile atılamayan toksinler vücutta kal­mış, aynı zamanda bebeğe de aktarılmıştır. Doğumdan sonra da anne sütü yoluyla aktarım devam etmiştir. Ek gıdalara 6. aydan itibaren başlanmıştır. 2 yaşına kadar anne sütüne ek olarak sadece meyve ve bal yeterli olurdu. 6 aylık bebekte, anne sütü dışındaki yiyecekleri hazım sistemi olmadığı için, verilen ilk ek gıdadan itibaren hazmolunmamış gıdaların kalıntıları vücutta birikmeye başlamıştır. Çocuğun bağışıklık sistemi ilk sinyalleri vermiş, ateşli hastalıklar vasıtasıyla bu birikimleri karaciğerden, damarlardan ve ak­ciğerlerden dışarı atmaya çalışmıştır. Bu aşamada beslenme düzeltilseydi ve 36 saatlik açlıklar yapılsaydı, diğer aşamaya geçilmezdi. Ancak doktorun verdiği ateş düşürücü (parasetamol, aspirin), antibiyotik (bactrim), öksürük şurubu (perebron) gibi ilaçlarla vücudun kendini savunması durdurulmuş, bağışıklık sistemi zayıflatılmış ve daha derin problemlere zemin oluşturul­muştur.
15 yaşından itibaren sigara kullanımı, ilaçların ve zararlı gıdaların biri­ken etkileriyle birlikte durumu daha da ağırlaştırmış, bağışıklık sistemi da­ha güçlü sinyaller vermeye başlamıştır. Bu aşamada beslenme düzeltilseydi, hazır yiyeceklerin katkı maddeleriyle ve ilaçlarla gelen zararını gidermek için karaciğer temizlemesi ve 3 günlük açlıklar yapılsaydı, bir sonraki aşa­maya geçilmezdi. Abur cubur düşkünlüğünün, bünyeye göre beslenmeme­nin ve tabi sigaranın da etkisiyle sivilceler ve tekrarlayan enfeksiyonlar de­vam etmiştir. Kan grubu "A" olanlar için hidrojenize edilmiş yağlar, kavrulmuş ve beklemiş kuruyemişler akne için yeterli sebeptir. Vücudu açlık ile dinlendirip sakinleştirmek yerine, daha saldırgan, daha yıkıcı tedavilere de­vam edilmiştir.
Doğum kontrol ilacı, depresyon, şişkinlik, halüsinasyonlar, adet kana­masını azaltmak gibi yan etkileri ile tabloyu daha da karıştırmıştır. Bunun üzerine antidepresan ilaç da eklenince hastada bir kilitlenme meydana gel­miştir.
Tıbbi tedaviye devam edilseydi hasta 'Seroxat'ın etkisiyle intihar edebi­lirdi. İntihar etmese bile aynı tedaviyle bu tablo nereye kadar uzayacaktı? Siğiller, elektrik çarpması gibi şikayetler tıbbi muayenelerde hep birer kü­çük detay gibi algılanır ve asla bir önceki ilaç tedavisinin yan etkileri ola­rak yorumlanmaz. Halbuki bunlar kullanılan ilaçlar neticesinde oluşan de­rin ruh dengesizliğinin belirtileridir.
Açlıklara başlayınca vücut önce ateş ve burun akıntısı gibi iyileşme kriz­lerinin belirtilerini göstermiştir. Tırnaklardaki morarma ve bütün vücut sal­gılarının artması da yine vücudun mümkün olan her yolla biriktirdiği tok-sik kalıntıları atmaya başladığını göstermektedir. Vaktinden önce gelen ve miktarı artan adet kanaması ise üreme organlarının temizlenme yöntemidir. Oruç bitiminde yaşanan ishal de karaciğerin temizlenmesidir. İlk açlıkta çok fazla toksin atıldığı için, halsizlik hatta baygınlık gibi bulgular ortaya çıkmıştır. Çünkü kan, bağırsakların içeriği ve tüm vücut salgıları toksinle doludur. Diğer açlıklarda grip bulgularına benzeyen bulguların gözükmesi de iyileşme krizidir.
İnsan vücudu zararlı yiyeceklerle ve kimyasallarla oluşan atıkların ata­bildiği kadarını atar, atamadığını belli yerlerde depolamak zorunda kalır. Çocukluktan itibaren, hayatın farklı safhalarında depolanan bu atıklar, ilk atılamayanlar en altta olmak üzere üstüste birikir. Bir başka deyişle farklı dönemlerdeki toksinler, her birinin özelliği ve miktarı farklı olan katman­lar oluşturmaya başlar. Açlıklar periyodik olarak yapılırken, ilk önce, en son oluşan, en üstteki toksin katmanı yerinden sökülür. İlk yapılan açlığın nasıl geçeceği, bu katmanın toksin miktarına ve zehirlilik derecesine bağlı­dır. Örneğin, Tülay Hanım, son yıllarda çok yoğun ve zararlı bir tedavi gördüğü için en üstteki katman en zararlı ve en yoğun toksinleri ihtiva edi­yordu. Onun için ilk açlığı en ağır geçen açlık oldu.
Burada bir kâr-zarar hesabı yaparsak, açlık sırasındaki iyileşme-temizlenme aşamasında yaşanan ateş, burun akıntısı, halsizlik, bulantı, kusma gi­bi rahatsızlıklar daha evvel her yıl birkaç defa geçirilen, içe doğru biriken ve adım adım bir ileri aşamaya götüren hastalıkların yanında çok daha ha­fif ve masrafsız ve zararsızdır. Hazımsızlık, bağırsak düzensizliği, halsizlik gibi basitçe çözülebilecek problemlerden tetkik yaptırma ve ilaç alma ge­reği duymaksızın kurtulmak mümkündür. Hasta kilo verir, zehirlerini ve sı­kıntısını atar, depresyon ilacına bağımlılığı kalmaz, kendini mutlu ve sağ­lıklı hisseder. Hepsinden önemlisi, 37-40'lı yaşlardan itibaren onu bekleye­cek olan karaciğer ve safra kesesi hastalıkları, hipertansiyon, aritmi, şeker hastalığı, menapoz krizi, kemik erimesi, miyomlar, kistler, kanser, beyinde­ki tıkanıklıklara bağlı alzheimer, zihni bulanıklık, bunama şeklinde özetle­yebileceğimiz pekçok yaşlandırıcı hastalıkla yüz yüze gelme ihtimalini mi­nimuma indirir, beslenme düzenini sonuna kadar korursa da ortadan kaldır­mış olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder