Öğretmen, anne-babamızdan sonra hayatımıza en çok tesir eden insandır. Daha doğrusu çocukluk yıllarımızdan itibaren hayatımızı şekillendiren kudsî bir üstaddır.
İlk öğretmenimizi unutmayız çoğumuz. Ya da bize en çok tesir edenini. Bu yüzden anne-babamızın dediklerinden daha ziyade ciddiye almışızdır öğretmenin dediklerini. Öğretmenlerimiz bu meselenin kudsiyetinin ve nezd-i ilâhîde ifade ettiği mananın idrakindeler mi; onu bilemiyorum ama bildiğim bir şey var, o da öğretmenliğin bir peygamber mesleği olduğu...
Hem eski bir öğretmen, hem de bir öğrenci velisi olarak, yeni eğitim-öğretim yılı münasebetiyle öğretmenlik ve öğretmenlerle alakalı bir kısım hususları hatırlatmakta fayda var diye düşündüm. Her meselede olduğu gibi öğretmenlikte de ciddi bir iş ahlakına sahip olmak ve disiplinli hareket etmek gerekir. Fakat istenen seviyede kâmil bir öğretmenlik için sadece bu vasıflar yeterli değildir.
İyi bir öğretmen, birbirinin rağmına gelişebilecek, birbirine zıt gibi görünen sevgi ve disiplin, şefkat ve ciddiyet gibi vasıfları, aynı anda, tam bir denge içinde kendinde bulundurabilmelidir. Bu açıdan, şuur, ciddiyet ve disiplinin yanı başında, alabildiğine bir sevgi ve şefkate de sahip olmalıdır. Yani bir taraftan konumunun gerektirdiği vakar ve ciddiyeti muhafaza etmeli, o vakar ve ciddiyete halel getirecek ölçüde öğrencileriyle laubali olmamalı, diğer taraftan tam bir şefkat meleği gibi her türlü dert ve sıkıntılarında onların yanında olmalı ve üzerlerine tir tir titremeli. Meselâ, onlardan bir tanesinin yüzünün ekşidiğini fark ettiğinde, bir anne ve babadan daha ziyade bir şefkatle hemen yanına koşmalı; bir problemi veya bir sıkıntısı bulunup bulunmadığını anlayıp öğrenmeye çalışmalıdır. Bunu da sadece bir defaya mahsus değil, her türlü dert ve sıkıntıda ortaya konulması gereken bir vazife ve tavır olarak bilmelidir.
Ciddiyet ve disiplin adına kendisine emanet edilen küçücük yürekleri, iz bırakacak şekilde incitmek, azarlamak, çocuğu psikolojik ve pedagojik açıdan en çok ihtiyaç duyduğu teneffüse çıkarmamak gibi insani ve ahlaki olmayan cezalar uygulamak bizim öğretmenlerimize yakışan davranışlar değildir. Sert olmakla kararlı olmak arasındaki farkı en çok öğretmenlerimiz bilmelidir. Bir hususu öğrencilere sert bir ses tonuyla ifade etmek o konudaki ciddiyetimizi ortaya koymaya yetmez. "Allah ahlakıyla ahlaklanmak" bütün
Müslümanların olduğu gibi, genç beyinlerin, tertemiz yüreklerin sürekli muhatabı konumundaki öğretmenlerin öncelikli vazifesidir. Rahmeti gazabın önünde tutmak, hataların telafisi için mühlet tanımak, her şeye rağmen öğrencilerine sevgisini ve şefkatini hissettirmek bu vazifenin gereğidir. Aksi halde, dediğim dedik tavırlar içinde bulunmak, uyarı ve ikazlara kulak asmamak esiri olunmuş bir egonun, baş edilemeyen bir nefsanîliğin, kibrin ve gururun ifadesi olsa gerektir.
Okumaya, yazmaya yeni başlamış bir masumu, istenilen seviyede yapamasa bile ödevlerinde sürekli teşvik etmek, beğenilerini ortaya koyarak onu motive etmek, aşkını, şevkini, iştiyakını kırmamak gerekir. Her gün Rabb'e karşı yüzlerce hata yapan biz yetişkin kullar, her hatamızın ikazını anında alsaydık herhalde yaşamaya mecalimiz kalmazdı. Başta öğrencilerimiz olmak üzere bütün insanlara muamelemizde Rahman'ın bize olan muamelesini esas almak O'na olan vefamızın gereğidir.
Her öğrenci, öğretmene Allah'ın emanetidir. Öğretmen, vazifesini bu sorumluluk bilinciyle sürdürmelidir. O emaneti, aldığı temizlikte, saflıkta devredememek, onun akıl ve yürek dağarcığına güzellikleri dolduramamak bir öğretmen için en büyük talihsizliktir. Elbette bir öğretmen, öğrencilerine karşı mesafe ayarlaması yapmalı, vakar ve ciddiyetine halel getirebilecek laubaliliklerden uzak durmalıdır. Fakat bunu yaparken onların incinmemesi için kılı kırk yararcasına bir hassasiyet ve incelik içinde bulunmalıdır. Onların her türlü dert ve sıkıntıları karşısında bir sıyanet meleği gibi hemen yanlarında belirivermeli ve kol kanat germelidir. Bakışları buğulanmış, yüreğinin burukluğu yüzüne yansımış bir talebesini gördüğünde kâkül-ü gülberlerini okşamalı ve sıkıntısını paylaşmasını sağlayacak bir samimiyet ve sıcaklık ortaya koymalıdır. Öyle ki, çocuk, anne-babasına bile açamayacağı dert ve sıkıntılarını çok rahatlıkla öğretmenine açmalı, onu sırdaş ve dert ortağı edinmelidir.
İşte bir öğretmen bu iki meseleyi at başı götürebiliyorsa o ölçüde başarılı demektir. Yoksa mesele sadece onun ciddiyet ve sertliğine bağlı kalırsa, o ciddiyet muhataplarca huşunet şeklinde algılanır, iyi niyetle de olsa yapılanlar farklı yorumlanır ve o öğretmen kredi kaybına uğrayarak sözü dinlenmez bir insan konumuna düşer.
Ayrıca, insan bu dengeyi koruyamayıp yanlış yaptığı durumlarda da yanlışında ısrarcı olmamalı ve hemen o yanlışı telafi yoluna gitmelidir. Diyelim ki bir öğretmen, yaptığı hatadan dolayı bir öğrencisini haşladı, mücerred bir ikazla uyarması mümkün iken, sert bir üslupla kalbini kırdı. İşte böyle bir durum karşısında, ilk fırsatta, onu hemen bir kenara çekip çok rahatlıkla cüzdanının ağzını açmalı, ikramda bulunmak veya harçlık vermek suretiyle gönlünü almaya çalışmalı ve "Hakkını helal et bana. Eğer hakkını helal etmezsen bırakmam, bırakamam seni!" diyebilmelidir. Böylece, yapılan yanlış hemen telafi edilirse, o kırılmış kalb de yeniden sarıp sarmalanır ve irtibat yenilenmiş olur.
Evet, bizim mesleğimizin çok önemli bir esası şefkattir. Disiplinin yanında şefkat, iş ahlakının yanında şefkat, nizamî yaşamanın yanında şefkat.. Şefkat, şefkat, şefkat... Vesselâm...
Süleyman Sargın-Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder