YÖK Başkanı Çetinsay: YÖK mevcut taslakta, bir planlama, koordinasyon ve denetleme kurulu haline dönüşüyor. O tek tip ve merkeziyetçi yapısından kurtuluyor.
"Başörtülü akademisyen" sorununun çözümü için yeşil ışık yakan YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsay, "Şiddet içermeden, temel etik ve ahlaki kurallara aykırı olmadan farklılıkların birarada yaşabildiği bir ortam. Bu da aslında tarihin normalleşmesi. Başörtüsü sorunu gibi konuları da acı bir hatıra olarak tarihin tozlu raflarına koymamız ve bir daha da hiç hatırlamamamız lazım" dedi.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Çetinsaya Gökhan, Bugün gazetesinden Seda Şimşek'in sorularını yanıtladı. İşte Şimşek'in Bugün gazetesinde "Gökhan Çetinsaya'dan yeşil ışık" başlığıyla yayımlanan (26 Kasım 2012) söyleşisi özetle şöyle:
Üniversiteler neden darbe süreçlerinde hep aktör olarak rol oynadı sizce?
19. Yüzyıl'dan itibaren gelen Türk modernleşmesinin bir özelliği olarak belirtebiliriz. Aydınlar her zaman doğal olarak "bu vatan nasıl kurtulur" sorusuna bir cevap aramışlar ve kendi inandıkları ilkelerin, o ülkenin hakim ilkeleri olması gerektiğine dair bir inanca varmışlar. Bu uğurda da askeri ve bürokratik elitlerle işbirliğine gitmişler ki kendileri de aslında bu askeri ve bürokratik elitin bir parçası olmuşlar.
Bu rolleri değişebilir mi bundan sonra?
28 Şubat ile 27 Nisan'ın etkileri, sonuçları ve toplumda yarattığı dalgalar itibariyle aynı olmadıysa, bunun değişmeye başladığının bir göstergesidir. Öğretim üyeleri eskiden kariyerleri ve kaderleri ile oynanacak diye ağzını açıp bir kelime söyleyemezdi. Bu ülkede insanların doktora tez konuları sebebiyle hayatları çar çur edildi. O ortamdan bugüne geldik.
Bundan sonra, öğretim üyeleriyle ilgili de bir gelişme yaşanabilir mi?
Neden olmasın? Yani, 21. Yüzyıl çeşitli sebeplerle tek tipleştiren bir yüzyıldı, tek bir doğru vardı, tek bir anlayış doğruydu. Herkes yakasına kırmızı gül takmalıydı, herkesin pantolon paçası şöyle olmalıydı. 20. Yüzyıl'daki bu milli devlet süreçleri, daha sonra soğuk savaş süreçleri bizleri, hem idraklarımızı hem de çalışmalarımızı neredeyse deli gömleğine hapsetti. Bugün gerçekten çok başka bir dünyadayız. İnsanlar ister yeşil ister mavi gül takar isterse hiç gül takmaz. Şiddet içermeden, temel etik ve ahlaki kurallara aykırı olmadan farklılıkların birarada yaşabildiği bir ortam. Bu da aslında tarihin normalleşmesi. Başörtüsü sorunu gibi konuları da acı bir hatıra olarak tarihin tozlu raflarına koymamız ve bir daha da hiç hatırlamamamız lazım.
Öğretim üyeleriyle ilgili de böyle bir serbestlik gündeme gelebilir mi?
Neden olmasın? Bunlar hep konsensüsle, toplumsal uzlaşamalarla hayata geçebilir. 21. Yüzyıl'ın dünyasında bence olmalı, hiç şaşırtıcı değil. 20. Yüzyıl'ın dünyasının terimleriyle düşünürsek bir çok insan itiraz edecektir ama 21. Yüzyıl'ın terimleriyle düşünürsek neden olmasın? Bence olması gereken de odur(...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder