7 Mayıs 2009 Perşembe

Cilt Hastalıkları

Çok sıkıntı veren inatçı deri hastalıkları, egzama, sedef ve alaca dahil, dahili ve harici problemlerden kaynaklanır. Dahili sebepler genetik, fizik­sel veya ruhsal kökenli olabilir. Fiziksel sebepler karaciğer, böbrekler ve ak­ciğerlerin yetersiz fonksiyonuna bağlı olsalar da, kökü mutlaka ve mutlaka beslenme sistemindeki bozukluklara veya kimyasal maddelerin verdiği za­rara dayanır. Deri hastalıklarının oluşma mekanizması da aynen "Hastalık­ların Başlaması ve Seyri" bölümünde anlatılan mekanizma gibidir. Tek fark, cilt hastalıklarında, vücutta biriken veya üretilen yakıcı toksik maddenin deri hastalıkları vasıtasıyla dışarı atılması, bu sırada deride döküntü, kaşın­tı, yara gibi rahatsızlıkların meydana gelmesidir. Nedenler çok değişik ola­bilir, fakat küçük ayrıntılar hariç, temel tedavi hep aynıdır.
Beslenmenin düzeltilmesiyle birlikte mide, bağırsaklar, karaciğer, böb­rek temizlemesi ve diğer temizlemeler yapılır.
Bölgesel tedavi, yalnızca yeni, alerjik deri hastalıklarında, alerji yapan madde veya yiyecekten uzaklaştıktan sonra yapılabilir. Eski deri hastalıklarının tedavisine dıştan başlamak faydasızdır, hatta zararlıdır. Faydasızdır, Çünkü bölgesel tedavi, vücuttaki toksik madde üretimini durduramaz. Üre­tilmiş madde aynı yol ile atılmaya devam edilir. Deri hastalığı bir süre iyileşir, sonra yeniden oluşur. Bu kısır döngünün sonu yoktur. Tedaviye deriden başlamak zararlıdır. Çünkü vücutta üretilen veya biriken toksik mad­denin dışarı atılma yolu bölgesel tedavi ile kapatılırsa, iç organlar zarar gö­rür.
Bir hasta tıp dünyasında teşhis edilemeyen bir göz hastalığından şika­yetle geldi. "Ne tür hastalıklar geçirdiniz?" diye sorduğumda, "Hiçbir has­talık geçirmedim. Sadece iki yıl önce küçük bir rahatsızlık geçirdim. İki ayağımın da orta üç parmağının arasında yakıcı ve çok kaşıntılı bir akıntı vardı. Ama eczacı arkadaşım, sağ olsun, bir merhem verdi ve bu akıntının bir-iki günde kesileceğini söyledi. Merhemi sürdüm, kaşıntı kesildi. Kurtul­dum. Ama bu vaka göz hastalığımla hiç alakalı değil", demişti. Doğrudan gözlerindeki hastalıkla alakalıydı çünkü ayağın orta üç parmağının aku­punktur noktalarından başlayan ve göz merkezine kadar uzanan bir enerji akımı vardır. Hasta adam altın ve gümüş işlemesinde kullanılan kimyasal maddeler ile çalışıyordu. Bu maddeler göz merkezinde birikim yapmadan, ayak parmaklarının arasındaki akıntı ile atılıyordu. Atılma yolu kapatılınca, teşhis edilemeyen bu göz hastalığına yakalandı.
Egzama
Ellerde, yüzde veya cinsel organlarda oluşan egzamalar genelde alerjik tepkilerden kaynaklanır ve bu tip egzamaların harici sebeplerle olduğu söy­lenebilir. Örneğin, mama ile beslenen bebeklerin yüzündeki egzamalar gi­bi. Hazır mamada bulunan süt tozu ve vitaminler alerjik tepkilere yol açar. Ayrıca buğday unu (genetiği değiştirilmiş buğday tip 405-550) ile çalışan­ların yüz ve ellerindeki egzamalar veya kimyasal maddelerle ve deterjanlar­la çalışanlarda oluşan egzamalar da bu gruba dahildir. Bu tür egzamalar, eg­zamaya sebep olan maddelerden uzaklaşınca kolayca ve tedavisiz geçer. Fakat egzamanın daha çabuk geçmesini isteyen, alerji yapan maddeden uzaklaşmak şartıyla bölgesel tedavi de yapabilir.
Her egzamanın tedavisi, yukarıda anlatıldığı gibi, beslenmeyi düzelt­mekten, karaciğeri, böbrekleri ve kanı temizlemekten geçer. Beslenmeyi düzelttikten ve karaciğeri temizledikten sonra bölgesel tedaviye başlanır.
Anlatılacak ilaçları kullanmadan önce, kuru egzama bölgelerini sıcak suyla yıkadıktan veya su buharına tuttuktan sonra iyice keselemek ya da kuru ya da akıntılı egzamaların etrafına kavanoz kapatmak, sülük koymak oya hacamat yaptırmak gerekir. Bu işlemlerden sonra veya bu işlemler yapılamasa da egzamayı kaşımak, kazımak ve kanatmak gerekir. Sonra aşağıdaki ilaçlardan 1-2 tanesi uygulanır:
v Yarım litre sirke kaynatılır, biraz soğuduktan sonra 1 çorba kaşığı ka­ya tuzu sirkenin içinde eritilir. Ilık tuzlu sirke kısa aralıklarla birkaç de­fa egzamaya sürülür. Bu işlemden sonra egzamalı bölgeler kabuk bağ­lar, kabuğun altında ise yeni, temiz, sağlıklı cilt oluşur ve egzama ta­mamen yok olur.
v Soğan suyu + elma sirkesi veya soğan suyu + kekik suyu eşit miktar-larlarda karıştırılır ve egzamalı bölgelere sürülür.
v Taze ısırganotu ezmesi veya suyu, sirke ile karıştırılarak egzamalı ve sedefli bölgelere sürülür
Yukarıdaki karışımlar sırayla kullanılır. Kullanılan sirke ne kadar keskin olursa o kadar iyidir ve egzama için keskin sirkeden daha iyi deva yoktur.
v Defnenin meyvesi, kabuğu ve yapraklarından yeterli bir miktarı bir tencereye konur. Üzerini iki parmak geçecek kadar su eklenir ve kısık ateşte 15 dakika kaynatılır. Temiz bir bez, sıcak defne suyuna batırılır ve egzamalı bölgelere pansuman yapılır. Bezin soğumasını bekleme­den yeniden sıcak defne suyuna batırıp egzamaya koyulur ve böylece dayanılabildiği kadar tekrarlanır. Bu işlemin amacı defne suyu ile hafif yanık yapmaktır. Yanıktan sonra egzamalı bölgelerde kabuk ve kabu­ğun altında yeni, temiz ve sağlıklı cilt oluşur. Defne yaprağı yerine zakkum yaprağı, ceviz yaprağı, cevizin iç perdeleri ve ceviz kabuğu (olmamış cevizin yeşil kabuğu daha iyidir.), aynısafa çiçeği ve yaprağı veya papatya aynı şekilde kullanılabilir. Yalnız aynısafa ve papatyayı kaynatarak değil, demleyerek kullanmak gerekir.
v Küçük bir levha kurşun, sirke içinde 2-3 gün bekletildikten sonra çıka­rılır ve kurutulup dış tabakası kazınarak küçük parçacıklar elde edilir. Bir miktar gümüş ve acı badem, badem kül oluncaya kadar fırında ya­kılır. Bu şekilde hazırlanan malzemelerden, 3 gr. kurşun kazıntısı + 3 gr. yakılmış gümüş + 3 gr. acı badem külü + 3 gr. kuru hileliye (kırlan­gıç otu) yaprağı havanda iyice dövülür. Sonra elekten geçirilir, 5-7 damla gülyağı ve yeterli miktarda keskin sirke ile kaymak kıvamına ge-tirilir. Önceden sirke sürüp kaşıyarak kanatılan egzamalı bölgelere sü­rülür ve bekletilir.
v Temiz deniz kıyısından veya hızlı akan bir nehir kenarından alınarak kurutulmuş 5 gr. beyaz çamur, 5 gr. kükürt ile iyice dövülür ve 5 gr. balkabağı külü eklenip karıştırılır. Sonra 1 çorba kaşığı acı kavun suyu ve yeterli miktarda keskin sirke ile karıştırılır ve egzamalı bölgelere sü­rülüp bekletilir.
v 6 tane yumurta 11 dakika kaynatıldıktan sonra yumurta sarıları tek tek bir çatala geçirilir ve ateş üzerine tutulur. Yumurta sarısından akan madde toplanır ve egzamalı bölgelere uygulanır.
Egzama için faydalılar: Yoğurt suyu, kırmızı pancar suyu, havuç suyu, elma suyu ve İngiliz tuzu içmek; ısırganotu, papatya ve hindiba kullanmak, deniz veya kaplıca suyu ile, bilhassa kükürtlü su ile yıkanmak, egzamayı ka­şımak ve kanatmak, egzamalı bölgelere kaya tuzu ve sirke sürmek, egzama­lı bölgelerin etrafına kavanoz kapatmak, hacamat ve sülüklerle kan aldır­mak; hicrî ayın 13, 14, 15. günlerinde devamlı açlık yapmak.
Egzama için zararlılar: Hazır katkılı yiyecek ve içeceklerin tümü, sosis, sucuk gibi karışık et mamulleri, bayat yumurta ve yumurta tozu, pastörize edilmiş, uzun ömürlü süt ve süt tozu, tuzlu, acı, ekşi, aşırı tatlı yiyecekler, mesela baklava türü tatlılar, parfüm, ilaç, vitamin, genetiği değiştirilmiş ürünler ve deterjan kullanmak.
Sedef Psoriasis, baras, siyah baras
Normal deri hücreleri 28-30 günde olgunlaşır ve deri yüzeyinden, fark edilmeden dökülür. Fakat sedef hastalığında deri hücreleri yalnızca 3-4 günde olgunlaşır ve hücreler yüzeyde yığılarak deriden kalkık kırmızı lez-yonlar oluşturur.
Çok sık görülmeye başlayan bu hastalık bilhassa beyaz ırkta yaygındır. İstatistiklere göre batı ülkelerinde nüfusun yüzde ikisi sedef hastasıdır. Bu hastalığın sebepleri "Et", "Kanser" ve "Vitiligo" bölümlerinde anlatılmıştır-Sedef ve vitiligo aynı kaynaktan gelen iki hastalıktır. Sebep aynı olduğu için, tedavi de hemen hemen aynıdır. Basit ve yeni vakalarda kan grubu "0" olanlar buğday ürünlerinden, kan grubu "A" olanlar kırmızı et ürünlerinden uzaklaşınca, genel tedavinin daha başındayken rahatlama olur.
Tedavi
Genel tedaviden başlanarak karaciğer, beyin, idrar yolları ve böbrek te­mizlemesi yapılır. Sedefe yakın bölgelere hacamat yaptırılır,- sedef üzerine sülük konur.
v Lavanta şurubunu zeytinyağı ile içmek, bu kırışımdan sonra incir ye­mek, dalağı temizler ve sedefi kökten kaldırmaya yardımcı olur.
Genel tedavi ile birlikte bölgesel tedaviye başlanır:
v Sedefli bölgelere her banyodan sonra zeytinyağı sürülür.
v Sonra ince öğütülmüş kara ardıç kozalağı veya kara hardal ya da kara turp tohumu, ince toz halinde sedefli bölgelere iyice yedirilerek sürü­lür. Bunların yerine sedefli bölgelere iyice yedirerek acı kavun suyu da sürülebilir.
v Taze çınar kabuğu sirke ile kaynatılır ve sedefli bölgelere sürülür.
v Haftada 1 defa sabahleyin 30 gr. İngiliz tuzu suyla eritilerek aç karnı­na içilir.
Halk arasında söylendiğine göre Afyon'un bazı bölgelerindeki toprak sedef için şifalıdır. Sivas'ta bir göldeki balıkların da sedefi temizlediği bilin­mektedir.
Lavanta şurubunun hazırlanması:
v 1 çorba kaşığı dolusu lavanta çiçeği 500 gr. su ile kısık ateşte 5 dakika kayanatılır, 15 dakika bekletilir ve süzülür. 40 dereceye kadar soğuyunca yeterli miktarda bal eklenerek buzdolabında saklanır.
Alaca Vitiligo, baras, beyaz baras
Vitiligo, normal deri üzerinde, pigment kaybı nedeniyle beyaz lezyon-ların oluşma durumudur. Vitiligo, herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir. Lez-yonlar düz, pigmentasyonsuz ve koyu sınırlı olarak görülür. Sıklıkla etkile­nen bölgeler yüz, dirsekler ve dizler, eller ve ayaklar ve genital bölgedir. Ayrıca, travma ve basınç görmüş bölgeler de etkilenebilir. Bazı lezyonlar pigmentasyonu yeniden kısmen kazanabilir, fakat yeni lezyonlar da oluşa­bilir. Pigmentasyon kaybı ilerlemeyebilir, ilerleyici de olabilir.
Peygamberimiz (s.a.v.): "Her kim adet kanaması sırasında karısı ile cin­si münasebette bulunur ve bu ilişki sebebiyle doğacak çocuk veya kendisi abraşlık (sedef ve alaca) veya cüzzama (lepra) yakalanırsa, kendisinden baş­kasını suçlamasın" ve "Sığır ve dana eti devamlı yenilecek olursa: abraşlık (sedef), alaca (vitiligo), cüzzam (lepra), fil hastalığı ve daha bir çok hasta­lık meydana getirir" buyurmuştur. ("Et" bölümüne bakınız.)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) alaca ve sedef için biri manevi, biri fizik­sel iki sebep göstermiştir. İlk önce birinci sebebe göz atalım: Yaradanın ya­saklarına boyun eğmeyen bütün varlıklar anında ceza görür fakat bunun hikmetini anlamak mümkün olmayabilir. Bu konuda yorum yapmak da fay­dasızdır.
Alaca ve sedefin ikinci sebebi de sığır ve dana etini devamlı yemek, ha­zır sosis ve sucuk gibi karışık et yemek ve bir yemeği sindirmeden ikinci bir yemek yemektir. Bu alışkanlık nedeniyle oluşan devamlı hazımsızlık sonu­cunda üretilen yakıcı toksinler ve atıklar karaciğer, dalak ve böbreklerin iş­levini bozar. Bu bozulmayla birlikte toksin üretimi artınca, organlar onları dışarı atmakta zorlanır. Vücut bu toksinleri deriye akıtır. Deri, kişinin tabi­atına göre, ya çıban, ya egzama ya da sedef vasıtasıyla toksinleri dışarı atar. Ancak atıkları ve toksik maddeleri dışarı atmaya derinin gücü yetmezse, atık ve toksinler derinin alt tabakalarında toplanmaya, orada çürümeye ve çöplüklerde olduğu gibi gaz oluşturmaya başlar. Bu noktadan sonra vitili­go, cüzzam veya kanser meydana gelir.
Tedavi
v Taze acı kavun yaprağı, acı kavun suyu, taze öğütülmüş ısırganotu to­humu, ısırganotu, ısırganotu suyu, kırlangıçotu (hilaliye), kırlangıçotu suyu, dövülmüş taze veya kurutulmuş incir yaprağı, ince öğütülmüş ka­ra ardıç tohumu, taze öğütülmüş çörekotu, çörekotu yağı, öğütülmüş kara hardal, öğütülmüş turp tohumu veya turunç kabuğu vitiligo böl­gelerine iyice bastırarak, hatta kanatarak sürülür.
Veya
v Yeşil veya beyaz cam dövülür, fırında yakılır ve çok ince öğütülür. Öğütülmüş cam, mersin yağı ile karıştırılıp merhem haline getirilir ve vitiligo bölgelerine yedirilir.
İlaçları sürerken deriyi çimdiklemek ve kuvvetle ovalamak gerekir, ta ki cilt kızarsın, şişlik hatta kan peydah olsun. Oluşan kızarıklık ve kan, hasta­lığın iyi huylu ve iyileşmenin mümkün olduğunu gösterir. Bu işlemden son­ra yaralar üzerine zeytinyağı veya mersin yağı sürülür. Bir hafta boyunca devam edilir.
Bir hafta sonra aşağıdaki ilaçlardan birisi sabah-akşam kullanılır:
v İnce öğütülmüş kara hardal ılık doğal keskin sirke ile karıştırılır, vitili­go bölgelerine ovuşturarak sürülür. Mümkün olduğu kadar uzun bek­letildikten sonra yıkanır ve zeytinyağı veya mersin yağı sürülür.
v İnce öğütülmüş çörekotu ile sirke, macun haline getirilip sürülür ve bir gece beklettikten sonra aynı şekilde yağ uygulanır.
v Zakkum ağacının taze yaprakları zeytinyağı ile kısık ateşte kaynatılır. Yapraklar kuruduktan sonra süzülür ve süzülmüş yağa balmumu ekle­nerek macun kıvamına getirilir. En son kükürt de eklenerek macun iyi­ce karıştırılır ve güneş altında, kalın bir tabaka oluşturacak şekilde vi­tiligo bölgelerine sürülür,- dayanılabildiği kadar bekletilir.
v 2 çorba kaşığı incecik ve yeni öğütülmüş çörekotu + 1 çorba kaşığı kı­na + yeni dövülmüş kuru kertenkele derisi karıştırılır. Bu karışımdan bir çorba kaşığı alınır ve keskin bir sirke ile merhem haline getirilir. Her akşam bu merhem vitiligo bölgelerine sürülüp, kompres yapılır. Sabaha kadar bekletilir. Vitiligo bölgeleri her gün güneşe tutulur. Ay­rıca, bu uygulama esnasında, havuç suyuna 7 damla çörekotu yağı ka­tılarak günde 3 defa içilir.
Bu işlemlerin herhangi birinden sonra yara oluşursa, cildin iyileşmesi beklenir. İyileşince, tedaviye tekrar tekrar devam edilir. Amacımız, vitiligo bölgelerinde birikmiş toksinleri ovma ve çimdiklemeyle kabartmak,- kanat­ma ve yaralamayla dışarı atmak, cildi uyarmak ve diriltmektir.
Vitiligo ve sedef ile ilgili tüm işlemler güneş altında yapılırsa, daha et­kili olur.
Eski vitiligo bölgelerini kapatan ilaçlar:
v Nar kabuğu, soğan kabuğu ile kaynatılır ve süzülür. İçine eşit miktar­larda incecik kıyılmış pelinotu ve kına eklenerek 15 dakika demlenir.
Tekrar süzdükten sonra pamuklu bir bez bu sıvıya batırılarak, vitiligo bölgelerine yedirerek sürülür.
v Olmamış üzüm suyu (koruk) ve asma filizlerinin suyunu içmek vitiligo ve sedef hastalıklarının ilerlemesini durdurur. Safran yağının günde 3-4 grama kadar içilmesi de faydalıdır.
v Zeytinyağı yemek ve onunla yağlanmak da bu hastalıklar için şifadır. Banyodan sonra cilde zeytinyağı sürmek gerekir.
v Dünyanın bazı bölgelerindeki toprak ve çamurun ve bilhassa Medi­ne'deki toprak ve çamurun vitiligo ve sedef için şifa olduğunu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) haber vermiştir.
Peygamberimiz (sav): "Başın arkasından kan aldırmak, deliliğe, abraşlığa (barasa), cüzzama, şuur uyuşukluğuna ve diş ağrılarına faydalıdır" bu­yurmuştur. Ancak vitiligo hastasının kafası dışında vücudunun herhangi bir bölgesine kupa kapatıldığında, toksik maddeyi çekerek topladığı için bu yerlerde vitiligo oluşabilir. Bu sebepten vücuda hacamat yapılmaz ve kupa çekilmez. Fakat sülükler büyük fayda sağlar, çünkü sülükler toksik madde­yi eriterek dışarı çıkartır veya dağıtır.
Vitiligo için zararlılar: Sığır ve dana eti, pastırma gibi kurutulmuş et, su­cuk, sosis, salam gibi karışık etler ve yağlar, kızartmalar, sıvı yağlar, beyaz un, sofra tuzu gibi rafine edilmiş ürünler, durgun su, kuyu suyu, göl suyu gibi hareketsiz veya hareketi az olan sular, tüm katkılı hazır yiyecek ve içe­cekler, kavrulup bekletilmiş kuruyemişler.
Eski hekimler ve çağdaş doktorlar vitiligo ile ilgili görüş birliği içinde­dirler: İlerlemiş ve eski hastalığı veya hızlı bir şekilde ilerlemeye devam eden hastalığı iyileştirmek mümkün değildir, sadece ilerlemesini durdur­mak mümkündür. Fakat bu hastalığın ve ona benzeyen sedef ve cüzzam gi­bi hastalıkların ilerlemesini durdurmak da ciddi bir tedavidir. İslam tarihin­de dua bereketiyle vitiligodan şifaya kavuşanlar vardır. Bunlardan biri olan Veysel Karani Hazretlerinin şu duası meşhurdur: Bismillahirrahmanirra-him. "İlahi ente Rabbi ve enel'abd ve entel hâlıgu ve enel mahlug ...." (so-nuna kadar).
Uçuk
Uçuk, Herpes virüsünün oluşturduğu bir enfeksiyon hastalığının belir­tisidir. Dudaklarda ve üreme organlarında sık görünür. Uçuk, ateşlenme ve­ya soğuk algınlığına bağlı olduğu sanılarak, genelde pek önemsenmez. Fa­kat Herpes virüsü aslında DNA virüsüdür. DNA'yı etkileyerek, DNA'da ve hücre yapısında değişikliğe,- aynı zamanda fiziksel, zihinsel ve ruhsal deği­şime sebep olabilir. Basit vakalarda uçuktan kurtulmak için uçuğa sık sık yoğurt, ekşi nar suyu veya sirke sürülmesi, inatçı uçuk için "Egzama" ve "Se­def" bölümlerinde anlatılan sirkeli ilaçların kullanılması mümkündür.
Modern tıp, herpesten kurtulma yolunu hâlâ bulamamıştır. Fakat, tecrü­bemize göre, bu kitapta anlatılan şekilde organlarını ve sistemlerini temiz­leyen,- hazır gıdaları ve diğer zararlı yiyecek ve içecekleri yemeyen, düzen­li bir şekilde açlık yapan kişi, virüsü, yoğun bir uçuklamayla dışarı atar,-bundan sonra da onun varlığını unutur.
Yılancık
Modern tıpta yılancık konusunda ciddi anlamda bir tedavi bulunma­maktadır. Öyleyse halk arasında bu rahatsızlığa ne tür müdahaleler yapıl­dığına bir göz atalım:
v Güneş doğmadan evvel yılancık üzerine doğal bal sürülür ve kırmızı saf ipek veya keten, ya da yün kumaşla kapatılır. Her sabah güneş doğma­dan önce değiştirilir.
v Çavdar öğütülür, güneş doğmadan evvel elenerek ince kepekli unu yı­lancığa serpilir ve kırmızı saf kumaşla bağlanır. Her sabah değiştirilir.
v Ihlamur çayı hem içilir, hem yılancığa sürülür.
v Çörekotu yağı veya ince öğütülmüş çörekotu ile karıştırılmış zeytinya­ğı yılancığa sürülür.
v Yılancık üzerine çamur sarılır ve her iki saatte bir değiştirilir.
v 2-3 gün hiçbir şey yenmeden devamlı semizotu suyu içilirse ve günde 2 defa semizotu suyu ile yılancığa pansuman yapılırsa yılancığı yok eder. Yabani semizotu, bahçe semizotundan daha tesirlidir.
v Beyaz lahana yaprakları iyice ezilir ve yılancık üzerine konur.
v Safran eritilerek yılancığa sürülür.
v Ceviz yağı sürülür.
v İdrar 2-3 gün bekletilir, sonra üstünden 3/4'ü yavaşça dökülür, geri ka­lan 1/4 'i yılancığa sürülür. Etkisi çok kuvvetlidir.
v Yılancığa yakın bölgelere hacamat yaptırılır veya yılancık bölgesine sülük konur.
Böylece yılancık kısa zamanda geçecektir. Burada dikkat edilmesi gere­ken nokta, güneş ışığının yılancığa düşmemesi gerektiğidir. Bunlar halk arasında uygulama alanı bulmuş metotlardır.
Biz de yılancığa karşı her derde şifa olan 3 günlük açlığı ve yılancık üze­rine bağışıklık sistemi için emsalsiz bir merhem olan filizlenmiş buğday sar­mayı tavsiye ediyoruz. ("İlaçlar" bölümüne bakınız.)
Mantar
Doğada mantarlar asitli, ıslak ve ılık topraklarda yetişir. İnsan vücudun­da ise kanın PH dengesinin bozulmasıyla kanda asitin artması mantara se­bep olur.
Kanda asit oluşmasına sebep olan yiyecekler: Kan grubu "0" ve "B" olan­lar için sıcak ve taze mayalı beyaz ekmek, her tür buğday ürünü bilhassa tip 405-550 ve şeker,- kan grubu "A" olanlar için kırmızı et,- herkes için marga­rin, rafine edilmiş yağlar, hazır katkılı yiyecek ve içecekler özellikle çiko­lata, kahve, siyah çay, karışık yemekler, kavrulmuş ve tuzlanmış kuru ye­mişler, yemekten sonra yenen meyve ve tatlılar.
Tedavi
• Beslenme düzeltilerek, mide ve bağırsaklar tedavi edilir.
• Karaciğer temizlemesi ve tüm diğer temizlemeler yapılır.
• Mantar hastalığı bulunan bölgeye sülük konur.
• Haftada 1 defa 1 günlük oruca devam edilir.
• Çiğ sebze ve özellikle turp yemeye ağırlık verilir. Hazır yiyeceklerden, bir daha kullanmamak üzere vazgeçilir, tatlı ve beyaz ekmek beslen­meden çıkarılır.
Aşağıdaki ilaçlardan biri mantarlı bölgeye uygulanır:
Acı badem yağı, öğütülmüş kavun çekirdeği ile iyice karıştırılır ve mantara sürülür.
v Mantar oluşan yerlere ince hardal tozu ile karıştırılmış sirke sürülür.
v Taze limon suyu mantar üzerine sürülür. Limon suyu, kabuğu ve çekir- değiyle birlikte yarısı kalana kadar kaynatılır, sonra soğutularak man­tarın oluştuğu yerlere sürülürse daha etkili olur.
v Kabuğu soyulmuş sarımsaklar ısıya dayanıklı cam veya toprak bir ka­ba konularak üzeri hamurla kapatılır. 200 derece fırında 1-1,5 saat bı­rakılır. Sonra soğutulup aynı miktarda bal ile karıştırılır ve mantarın ol­duğu yerlere sürülür.
v Kekik öğütülür, buğday yağı veya halis zeytinyağı ile karıştırılır ve mantara sürülür.
Aynı zamanda
v Semizotu suyu hem içilir, hem de mantara sürülür.
v Soğan, sarımsak yenir, ayrıca günde 3-5 diş sarımsak yutulur ve mantara sarımsak sürülür.
Mantar hastalıkları, vücut sistemlerinde oluşan bozukluklara işarettir, hafife almamak gerekir. Tatlı yiyenler mantardan kurtulamazlar. Tedavinin başlarında bal dahi yememelidir.
Fil Hastalığı
Papatya, biberiye, kepek, dövülmüş çemen veya dövülmüş mersin yap­rağı sıcak suyla karıştırılarak, ardıç kozalağı öğütülüp demlenerek, lahana, pazı veya hindiba ezilerek lapa yapılır ve sıcak olanlar sıcak bir şekilde ba­caklara sarılarak akşamdan sabaha kadar bekletilir. Bu işleme genel tedaviy­le birlikte 7 gün boyunca hergün devam edilir. Belden ayak bileklerine ka­dar her yere aralıklarla hacamat yaptırılır. Hacamatlar bittikten 1 ay sonra bacakların tamamına iki hafta ara ile 2 defa sülük konur. Her seferinde iki bacağa toplam 17-21 tane sülük koymak gerekir.
Hacamat ve sülükler bittikten sonra her ay 1-2 hafta boyunca bir gün­lük aralarla bacakların her yerine kupa kapatılır.


Alerji
Alerji, bağışıklık sisteminin, alerjen ile temastan sonra meydana çıkan aşırı bir tepkisidir.
Ev tozu, küf mantarları, kedi, köpek, kuş tüyleri, penisilin gibi bazı ilaç­lar, aşılar, deterjanlar, kirli hava, çeşitli kimyasal maddeler, tarım ilaçları hazır gıdaların katkı maddeleri gibi maddeler alerjik özellik taşımaktadır.
Suni beslenen ineklerin sütü ve süt tozu, suni beslenen tavukların yu­murtası bayat yumurta ve yumurta tozu, suni GM bazlı yem ile beslenen GM çiftlik balıkları, GM soya fasulyesi ve ürünleri, Bt-buğday, Bt-mısır ve Bt-patates ürünleri, en sık alerjiye yol açan besinlerdir. Hazır gıdalarda bu­lunan renklendirici, kıvam artırıcı, tatlandırıcı, aroma ve koruyucu kimya­sal katkı maddeleri, hem alerjik sorunlara, hem de pek çok hastalığa ve kan­sere neden olabilir.
Astım, sinüzit ve alerjik burun nezlesi, alerjik göz nezlesi, bahar nezle­si, burun polipleri, alerjik orta kulak iltihabı ve egzama gibi hastalıklar,- gı­dalara bağlı alerjik reaksiyonlar,- işyeri ortamında bulunan bir alerjene veya çeşitli ilaç ve kimyasallara bağlı reaksiyonlar, arı ve böcek sokmalarına bağ­lı reaksiyonlar, alerjik hastalıklar arasında en sık görülenlerdendir. Bazı ki­şilerde, sayılan hastalıkların bir kaçı bir arada bulunmaktadır. Alerjinin yer­leştiği yere bağlı olarak farklı alerjik belirtiler görülür: Dudaklarda, dilde ve boğazda şişme, yanma ve kaşıntı,- yüzde kızarıklık,- karın ağrısı, bulantı, kusma ve ishal,- hapşırma, burunda kaşıntı, akıntı ve tıkanıklık,- gözde ya­şarma ve kaşıntı,- kulakta kaşıntı, baş ve kulak ağrısı,- nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum, göğüste tıkanıklık,- ciltte kaşıntı, döküntüler. Bu belirtile­rin krizler şeklinde ortaya çıkması, bir müddet sonra kendiliğinden geçme­si ve defalarca tekrarlanması alerjik hastalıkların tipik özellikleridir.
Alerjik hastalıklar, teknolojinin gelişmesi, katkı maddesi içeren hazır gı­daların tüketilmesi, tıbbi ilaç çeşitleri ve kullanımının artması, çevrede kim­yasal maddelerin giderek fazlalaşması, su, hava ve toprak kirliliği, ev için­de kedi, köpek, kuş ve benzeri hayvanların beslenmesi gibi nedenlerle, gi­derek artmaktadır.
Bazı alerjik hastalıklarda, anafilaksi denilen, aniden başlayan, tehlikeli ve tekrarlayıcı olabilen şok şeklinde krizler gelişebilir.
Anafilaksi şoku: Penisilin gibi bir ilacın kullanılması veya arı sokması gi­bi alerjenlerle temas sonrası şiddetli ve hızlı bir şekilde başlayan,- çok nadir görülen bir olaydır. Yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme,- kaşıntı ve kabarıklıklar,- kusma, karın ağrısı ve ishal,- ateş, terleme, havale geçirme,-kalpte ritm bozukluğu, tansiyon düşmesi,- nefes darlığı, hırıltılı solunum, morarma, solunum durması gibi anafilaksi belirtilerinin dereceleri duruma bağlı olarak değişir. Ağır anafilaksi vakaları, çok nadir de olsa, birkaç daki­ka içinde ölümle noktalanabilir. ("GMO", "Katkı maddeleri', "İlaçlar" bö­lümlerine bakınız.) Alerjinin Genel Tedavisi
Alerji tedavisinde temel prensip, alerjene duyarlılığı azaltmak ve alerji nedeni olan alerjen faktörün temasını kesmekdir.
Alerjene olan duyarlılığı azaltmak için, evvela, beslenmeyi düzeltmek ("Hastalık sebepleri", "Yiyecek ve içecekler", "İlaçlar" bölümlerine bakınız.) ve genel tedavi uygulamak gerekir. Genel tedavinin süresi 27 gündür.
Her gün (açlık günleri hariç):
v Sabah (06:00-07:00): Bir bardak greyfurt suyu veya limon suyu, suyla karıştırılarak içilir. 1-3 diş sarımsak yutulur.
v Yarım veya 1 saat sonra 30-50 gr. halis zeytinyağı + 30-50 gr. limon suyu içilir.
v Acıkınca 50 gr. kırmızı pancar suyu + 150 gr. ıspanak suyu veya 150 gr. semizotu suyu + 50 gr. kuru soğan suyu veya 150 gr. ıspanak suyu içmeye başlanır ve öğle yemeğine kadar 2-4 bardak içilir. Her bardak­la birlikte 1-3 diş sarımsak yutulur.
v Öğlen yemeğinden yarım saat önce 3 tane acı badem, 3 tane tatlı ba­dem ile yenir.
v Öğlen yemeği (16:00-17:00): Tabiata uygun et, balık veya taze köy yumurtası salata ya da sebze yemeği ile yenir. Yemekle beraber veya yemekten sonra 1 -5 diş sarımsak yutulur. Sarımsak yerine çiğ soğan da yenebilir.
v Akşam (21:00): 1-5 diş sarımsak yutulur ve 1 tatlı kaşığı ısırgan tohu­mu veya ezilmiş ısırganotu + yarım çay kaşığı öğütülmüş zencefil + 1 tatlı kaşığı bal karışımı suyla yutulur. Yaz mevsiminde bu karışım yeri­ne vişne, erik, taze incir, üzüm veya karpuzdan biri seçilerek tek başı­na yenir.
Isırganotu her şekilde kullanılabilen, organları toksinlerden temizleyen alerjik tepkileri azaltan ve bunların yanında pek çok faydası olan bir bitki­dir: Çayı demlenir, yemeğin üzerine serpilir ya da taze yapraklarından sa­lata veya yemek yapılır. Yıllarca kullanılabilir.
3 hafta boyunca bu beslenme şekline devam edilirken her Pazartesi ve her Perşembe 1 günlük açlık yapılır.
3 hafta sonra 3 gün açlık yaptıktan sonra karaciğer temizlemesi yapılır
("Karaciğer temizlemesi 1. gün", "1 günlük açlık" ve "3 günlük açlık" bölüm­lerine bakınız.)
Bahar nezlesi, bazı insanlarda görülen, her yıl bahar aylarında tekrarla­yan, ağaç, ot ve çayır polenlerine bağlı olan ve bugünkü tıpta çaresi bulun­mayan alerjik bir reaksiyondur. ("Mevsimler ve sıhhati koruma" bölümüne bakınız.) Burada anlatılan alerji tedavisine başlar başlamaz, bahar nezlesi yok olur ve insan onun varlığını unutur.

İmmünoterapi Aşı tedavisi
Türkiyede, şifa ümidi ile, yıllarca, ara vermeden aşı olmaya devam eden bir çok hasta vardır. Alerjik hastalıklarda aşı, kabul edlebilir bir tedavi yön­temi olamaz. Çünkü aşıların etki mekanizması hâlâ bilinmemekte ve olum­lu etkisi de ispatlanamamaktadır. Astımda ve diğer alerjik hastalıklarda, ölümcül olabilen riskler taşıdığı içiri bir çok Avrupa ülkesinde yasaklanmış­tır.
Anafilaksi durumunda, anafilaksi belirtileri aniden başladığı ve giderek hızlı bir şekilde arttığı için, hasta ve yakınlarının yapacağı fazla bir şey yoktur. Ancak, kriz başladığında, hastaya haber vermeden, yüzüne ve göğ­süne hızla soğuk su çarpmak krizi yavaşlatabilir veya durdurabilir. Aynı za­manda soğanı kırarak koklatmak veya buruna soğan suyu damlatmak ve kü­çük yudumlarla içirmek çok iyi gelebilir. Ayaklan ve baldırları ovmak, cil­de limon suyu sürmek ve önce sırta sonra da karna büyük kupalar kapatmak çok iyi gelir.
Ev tozu, küf mantarları, ev böcekleri, kedi, köpek, kuş tüyleri gibi aler-jen faktörlere bağlı alerjiler, karaciğer temizlemesi yapılarak alerjene olan duyarlılığın azaltılması ile geçer.
Ancak, penisilin gibi sentetik ve kimyasal tıbbi ilaçlan, aşıyı, deterjan­ları ve kimyasallar gibi toksik özellik taşıyan maddelerle teması kesmek mecburidir Onlara gösterilen alerjik reaksiyon, bağışıklık sisteminin nor­mal koruma hareketidir. Çünkü bağışıklık sistemi, kuvvetli olduğu müddet­çe, toksik maddelerin vücuttaki organ ve sistemlere karışmasına engel ol­mak için bütün yolları kapatır.
Gıdalara eklenen GM kökenli veya sentetik katkı maddeleri, aslında gı­da olmadıkları için en sık alerjiye yol açan, aynı zamanda pek çok hastalı­ğa sebep olan maddelerdir. Onları tüketmek kesinlikle doğru değildir. ("GMO" bölümüne bakınız.) Kan grubu "A" ve "O" olanlara, inek sütü do­ğal alerjen olduğu için yani onların mizacına uygun olmadığı için, süt tü­ketmemeleri gerekir. Süt tozu ise hemen hemen her insan için alerjendir. ("Süt" bölümüne bakınız.) Suni beslenen tavukların yumurtası, bayat yu­murta ve yumurta tozu da her insan için farklı derecelerde alerjendir ve ge­nel sağlığı tehdit edicidir. Ancak doğal beslenen tavuğun taze yumurtası alerjen değildir. ("Tavuk eti ve yumurta" bölümüne bakınız.) Ne yazık ki günümüzde yumurta ve süt için yapılan alerji testi yumurta tozu ve süt to­zu ile yapılmaktadır.
Genel tedavi bittikten sonra, böcek sinek, polen, portakal, çilek, süt gi­bi doğal alerjenlere karşı alerji yok olur. Hayati tehlikeler taşıyan kimyasal ve sentetik maddelere karşı alerji bu tedaviyle geçmez fakat şiddeti ve teh­likesi azalır. ("Kusma" bölümüne bakınız.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder