Çok sıkıntı veren inatçı deri hastalıkları, egzama, sedef ve alaca dahil, dahili ve harici problemlerden kaynaklanır. Dahili sebepler genetik, fiziksel veya ruhsal kökenli olabilir. Fiziksel sebepler karaciğer, böbrekler ve akciğerlerin yetersiz fonksiyonuna bağlı olsalar da, kökü mutlaka ve mutlaka beslenme sistemindeki bozukluklara veya kimyasal maddelerin verdiği zarara dayanır. Deri hastalıklarının oluşma mekanizması da aynen "Hastalıkların Başlaması ve Seyri" bölümünde anlatılan mekanizma gibidir. Tek fark, cilt hastalıklarında, vücutta biriken veya üretilen yakıcı toksik maddenin deri hastalıkları vasıtasıyla dışarı atılması, bu sırada deride döküntü, kaşıntı, yara gibi rahatsızlıkların meydana gelmesidir. Nedenler çok değişik olabilir, fakat küçük ayrıntılar hariç, temel tedavi hep aynıdır.
Beslenmenin düzeltilmesiyle birlikte mide, bağırsaklar, karaciğer, böbrek temizlemesi ve diğer temizlemeler yapılır.
Bölgesel tedavi, yalnızca yeni, alerjik deri hastalıklarında, alerji yapan madde veya yiyecekten uzaklaştıktan sonra yapılabilir. Eski deri hastalıklarının tedavisine dıştan başlamak faydasızdır, hatta zararlıdır. Faydasızdır, Çünkü bölgesel tedavi, vücuttaki toksik madde üretimini durduramaz. Üretilmiş madde aynı yol ile atılmaya devam edilir. Deri hastalığı bir süre iyileşir, sonra yeniden oluşur. Bu kısır döngünün sonu yoktur. Tedaviye deriden başlamak zararlıdır. Çünkü vücutta üretilen veya biriken toksik maddenin dışarı atılma yolu bölgesel tedavi ile kapatılırsa, iç organlar zarar görür.
Bir hasta tıp dünyasında teşhis edilemeyen bir göz hastalığından şikayetle geldi. "Ne tür hastalıklar geçirdiniz?" diye sorduğumda, "Hiçbir hastalık geçirmedim. Sadece iki yıl önce küçük bir rahatsızlık geçirdim. İki ayağımın da orta üç parmağının arasında yakıcı ve çok kaşıntılı bir akıntı vardı. Ama eczacı arkadaşım, sağ olsun, bir merhem verdi ve bu akıntının bir-iki günde kesileceğini söyledi. Merhemi sürdüm, kaşıntı kesildi. Kurtuldum. Ama bu vaka göz hastalığımla hiç alakalı değil", demişti. Doğrudan gözlerindeki hastalıkla alakalıydı çünkü ayağın orta üç parmağının akupunktur noktalarından başlayan ve göz merkezine kadar uzanan bir enerji akımı vardır. Hasta adam altın ve gümüş işlemesinde kullanılan kimyasal maddeler ile çalışıyordu. Bu maddeler göz merkezinde birikim yapmadan, ayak parmaklarının arasındaki akıntı ile atılıyordu. Atılma yolu kapatılınca, teşhis edilemeyen bu göz hastalığına yakalandı.
Egzama
Ellerde, yüzde veya cinsel organlarda oluşan egzamalar genelde alerjik tepkilerden kaynaklanır ve bu tip egzamaların harici sebeplerle olduğu söylenebilir. Örneğin, mama ile beslenen bebeklerin yüzündeki egzamalar gibi. Hazır mamada bulunan süt tozu ve vitaminler alerjik tepkilere yol açar. Ayrıca buğday unu (genetiği değiştirilmiş buğday tip 405-550) ile çalışanların yüz ve ellerindeki egzamalar veya kimyasal maddelerle ve deterjanlarla çalışanlarda oluşan egzamalar da bu gruba dahildir. Bu tür egzamalar, egzamaya sebep olan maddelerden uzaklaşınca kolayca ve tedavisiz geçer. Fakat egzamanın daha çabuk geçmesini isteyen, alerji yapan maddeden uzaklaşmak şartıyla bölgesel tedavi de yapabilir.
Her egzamanın tedavisi, yukarıda anlatıldığı gibi, beslenmeyi düzeltmekten, karaciğeri, böbrekleri ve kanı temizlemekten geçer. Beslenmeyi düzelttikten ve karaciğeri temizledikten sonra bölgesel tedaviye başlanır.
Anlatılacak ilaçları kullanmadan önce, kuru egzama bölgelerini sıcak suyla yıkadıktan veya su buharına tuttuktan sonra iyice keselemek ya da kuru ya da akıntılı egzamaların etrafına kavanoz kapatmak, sülük koymak oya hacamat yaptırmak gerekir. Bu işlemlerden sonra veya bu işlemler yapılamasa da egzamayı kaşımak, kazımak ve kanatmak gerekir. Sonra aşağıdaki ilaçlardan 1-2 tanesi uygulanır:
v Yarım litre sirke kaynatılır, biraz soğuduktan sonra 1 çorba kaşığı kaya tuzu sirkenin içinde eritilir. Ilık tuzlu sirke kısa aralıklarla birkaç defa egzamaya sürülür. Bu işlemden sonra egzamalı bölgeler kabuk bağlar, kabuğun altında ise yeni, temiz, sağlıklı cilt oluşur ve egzama tamamen yok olur.
v Soğan suyu + elma sirkesi veya soğan suyu + kekik suyu eşit miktar-larlarda karıştırılır ve egzamalı bölgelere sürülür.
v Taze ısırganotu ezmesi veya suyu, sirke ile karıştırılarak egzamalı ve sedefli bölgelere sürülür
Yukarıdaki karışımlar sırayla kullanılır. Kullanılan sirke ne kadar keskin olursa o kadar iyidir ve egzama için keskin sirkeden daha iyi deva yoktur.
v Defnenin meyvesi, kabuğu ve yapraklarından yeterli bir miktarı bir tencereye konur. Üzerini iki parmak geçecek kadar su eklenir ve kısık ateşte 15 dakika kaynatılır. Temiz bir bez, sıcak defne suyuna batırılır ve egzamalı bölgelere pansuman yapılır. Bezin soğumasını beklemeden yeniden sıcak defne suyuna batırıp egzamaya koyulur ve böylece dayanılabildiği kadar tekrarlanır. Bu işlemin amacı defne suyu ile hafif yanık yapmaktır. Yanıktan sonra egzamalı bölgelerde kabuk ve kabuğun altında yeni, temiz ve sağlıklı cilt oluşur. Defne yaprağı yerine zakkum yaprağı, ceviz yaprağı, cevizin iç perdeleri ve ceviz kabuğu (olmamış cevizin yeşil kabuğu daha iyidir.), aynısafa çiçeği ve yaprağı veya papatya aynı şekilde kullanılabilir. Yalnız aynısafa ve papatyayı kaynatarak değil, demleyerek kullanmak gerekir.
v Küçük bir levha kurşun, sirke içinde 2-3 gün bekletildikten sonra çıkarılır ve kurutulup dış tabakası kazınarak küçük parçacıklar elde edilir. Bir miktar gümüş ve acı badem, badem kül oluncaya kadar fırında yakılır. Bu şekilde hazırlanan malzemelerden, 3 gr. kurşun kazıntısı + 3 gr. yakılmış gümüş + 3 gr. acı badem külü + 3 gr. kuru hileliye (kırlangıç otu) yaprağı havanda iyice dövülür. Sonra elekten geçirilir, 5-7 damla gülyağı ve yeterli miktarda keskin sirke ile kaymak kıvamına ge-tirilir. Önceden sirke sürüp kaşıyarak kanatılan egzamalı bölgelere sürülür ve bekletilir.
v Temiz deniz kıyısından veya hızlı akan bir nehir kenarından alınarak kurutulmuş 5 gr. beyaz çamur, 5 gr. kükürt ile iyice dövülür ve 5 gr. balkabağı külü eklenip karıştırılır. Sonra 1 çorba kaşığı acı kavun suyu ve yeterli miktarda keskin sirke ile karıştırılır ve egzamalı bölgelere sürülüp bekletilir.
v 6 tane yumurta 11 dakika kaynatıldıktan sonra yumurta sarıları tek tek bir çatala geçirilir ve ateş üzerine tutulur. Yumurta sarısından akan madde toplanır ve egzamalı bölgelere uygulanır.
Egzama için faydalılar: Yoğurt suyu, kırmızı pancar suyu, havuç suyu, elma suyu ve İngiliz tuzu içmek; ısırganotu, papatya ve hindiba kullanmak, deniz veya kaplıca suyu ile, bilhassa kükürtlü su ile yıkanmak, egzamayı kaşımak ve kanatmak, egzamalı bölgelere kaya tuzu ve sirke sürmek, egzamalı bölgelerin etrafına kavanoz kapatmak, hacamat ve sülüklerle kan aldırmak; hicrî ayın 13, 14, 15. günlerinde devamlı açlık yapmak.
Egzama için zararlılar: Hazır katkılı yiyecek ve içeceklerin tümü, sosis, sucuk gibi karışık et mamulleri, bayat yumurta ve yumurta tozu, pastörize edilmiş, uzun ömürlü süt ve süt tozu, tuzlu, acı, ekşi, aşırı tatlı yiyecekler, mesela baklava türü tatlılar, parfüm, ilaç, vitamin, genetiği değiştirilmiş ürünler ve deterjan kullanmak.
Sedef Psoriasis, baras, siyah baras
Normal deri hücreleri 28-30 günde olgunlaşır ve deri yüzeyinden, fark edilmeden dökülür. Fakat sedef hastalığında deri hücreleri yalnızca 3-4 günde olgunlaşır ve hücreler yüzeyde yığılarak deriden kalkık kırmızı lez-yonlar oluşturur.
Çok sık görülmeye başlayan bu hastalık bilhassa beyaz ırkta yaygındır. İstatistiklere göre batı ülkelerinde nüfusun yüzde ikisi sedef hastasıdır. Bu hastalığın sebepleri "Et", "Kanser" ve "Vitiligo" bölümlerinde anlatılmıştır-Sedef ve vitiligo aynı kaynaktan gelen iki hastalıktır. Sebep aynı olduğu için, tedavi de hemen hemen aynıdır. Basit ve yeni vakalarda kan grubu "0" olanlar buğday ürünlerinden, kan grubu "A" olanlar kırmızı et ürünlerinden uzaklaşınca, genel tedavinin daha başındayken rahatlama olur.
Tedavi
Genel tedaviden başlanarak karaciğer, beyin, idrar yolları ve böbrek temizlemesi yapılır. Sedefe yakın bölgelere hacamat yaptırılır,- sedef üzerine sülük konur.
v Lavanta şurubunu zeytinyağı ile içmek, bu kırışımdan sonra incir yemek, dalağı temizler ve sedefi kökten kaldırmaya yardımcı olur.
Genel tedavi ile birlikte bölgesel tedaviye başlanır:
v Sedefli bölgelere her banyodan sonra zeytinyağı sürülür.
v Sonra ince öğütülmüş kara ardıç kozalağı veya kara hardal ya da kara turp tohumu, ince toz halinde sedefli bölgelere iyice yedirilerek sürülür. Bunların yerine sedefli bölgelere iyice yedirerek acı kavun suyu da sürülebilir.
v Taze çınar kabuğu sirke ile kaynatılır ve sedefli bölgelere sürülür.
v Haftada 1 defa sabahleyin 30 gr. İngiliz tuzu suyla eritilerek aç karnına içilir.
Halk arasında söylendiğine göre Afyon'un bazı bölgelerindeki toprak sedef için şifalıdır. Sivas'ta bir göldeki balıkların da sedefi temizlediği bilinmektedir.
Lavanta şurubunun hazırlanması:
v 1 çorba kaşığı dolusu lavanta çiçeği 500 gr. su ile kısık ateşte 5 dakika kayanatılır, 15 dakika bekletilir ve süzülür. 40 dereceye kadar soğuyunca yeterli miktarda bal eklenerek buzdolabında saklanır.
Alaca Vitiligo, baras, beyaz baras
Vitiligo, normal deri üzerinde, pigment kaybı nedeniyle beyaz lezyon-ların oluşma durumudur. Vitiligo, herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir. Lez-yonlar düz, pigmentasyonsuz ve koyu sınırlı olarak görülür. Sıklıkla etkilenen bölgeler yüz, dirsekler ve dizler, eller ve ayaklar ve genital bölgedir. Ayrıca, travma ve basınç görmüş bölgeler de etkilenebilir. Bazı lezyonlar pigmentasyonu yeniden kısmen kazanabilir, fakat yeni lezyonlar da oluşabilir. Pigmentasyon kaybı ilerlemeyebilir, ilerleyici de olabilir.
Peygamberimiz (s.a.v.): "Her kim adet kanaması sırasında karısı ile cinsi münasebette bulunur ve bu ilişki sebebiyle doğacak çocuk veya kendisi abraşlık (sedef ve alaca) veya cüzzama (lepra) yakalanırsa, kendisinden başkasını suçlamasın" ve "Sığır ve dana eti devamlı yenilecek olursa: abraşlık (sedef), alaca (vitiligo), cüzzam (lepra), fil hastalığı ve daha bir çok hastalık meydana getirir" buyurmuştur. ("Et" bölümüne bakınız.)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) alaca ve sedef için biri manevi, biri fiziksel iki sebep göstermiştir. İlk önce birinci sebebe göz atalım: Yaradanın yasaklarına boyun eğmeyen bütün varlıklar anında ceza görür fakat bunun hikmetini anlamak mümkün olmayabilir. Bu konuda yorum yapmak da faydasızdır.
Alaca ve sedefin ikinci sebebi de sığır ve dana etini devamlı yemek, hazır sosis ve sucuk gibi karışık et yemek ve bir yemeği sindirmeden ikinci bir yemek yemektir. Bu alışkanlık nedeniyle oluşan devamlı hazımsızlık sonucunda üretilen yakıcı toksinler ve atıklar karaciğer, dalak ve böbreklerin işlevini bozar. Bu bozulmayla birlikte toksin üretimi artınca, organlar onları dışarı atmakta zorlanır. Vücut bu toksinleri deriye akıtır. Deri, kişinin tabiatına göre, ya çıban, ya egzama ya da sedef vasıtasıyla toksinleri dışarı atar. Ancak atıkları ve toksik maddeleri dışarı atmaya derinin gücü yetmezse, atık ve toksinler derinin alt tabakalarında toplanmaya, orada çürümeye ve çöplüklerde olduğu gibi gaz oluşturmaya başlar. Bu noktadan sonra vitiligo, cüzzam veya kanser meydana gelir.
Tedavi
v Taze acı kavun yaprağı, acı kavun suyu, taze öğütülmüş ısırganotu tohumu, ısırganotu, ısırganotu suyu, kırlangıçotu (hilaliye), kırlangıçotu suyu, dövülmüş taze veya kurutulmuş incir yaprağı, ince öğütülmüş kara ardıç tohumu, taze öğütülmüş çörekotu, çörekotu yağı, öğütülmüş kara hardal, öğütülmüş turp tohumu veya turunç kabuğu vitiligo bölgelerine iyice bastırarak, hatta kanatarak sürülür.
Veya
v Yeşil veya beyaz cam dövülür, fırında yakılır ve çok ince öğütülür. Öğütülmüş cam, mersin yağı ile karıştırılıp merhem haline getirilir ve vitiligo bölgelerine yedirilir.
İlaçları sürerken deriyi çimdiklemek ve kuvvetle ovalamak gerekir, ta ki cilt kızarsın, şişlik hatta kan peydah olsun. Oluşan kızarıklık ve kan, hastalığın iyi huylu ve iyileşmenin mümkün olduğunu gösterir. Bu işlemden sonra yaralar üzerine zeytinyağı veya mersin yağı sürülür. Bir hafta boyunca devam edilir.
Bir hafta sonra aşağıdaki ilaçlardan birisi sabah-akşam kullanılır:
v İnce öğütülmüş kara hardal ılık doğal keskin sirke ile karıştırılır, vitiligo bölgelerine ovuşturarak sürülür. Mümkün olduğu kadar uzun bekletildikten sonra yıkanır ve zeytinyağı veya mersin yağı sürülür.
v İnce öğütülmüş çörekotu ile sirke, macun haline getirilip sürülür ve bir gece beklettikten sonra aynı şekilde yağ uygulanır.
v Zakkum ağacının taze yaprakları zeytinyağı ile kısık ateşte kaynatılır. Yapraklar kuruduktan sonra süzülür ve süzülmüş yağa balmumu eklenerek macun kıvamına getirilir. En son kükürt de eklenerek macun iyice karıştırılır ve güneş altında, kalın bir tabaka oluşturacak şekilde vitiligo bölgelerine sürülür,- dayanılabildiği kadar bekletilir.
v 2 çorba kaşığı incecik ve yeni öğütülmüş çörekotu + 1 çorba kaşığı kına + yeni dövülmüş kuru kertenkele derisi karıştırılır. Bu karışımdan bir çorba kaşığı alınır ve keskin bir sirke ile merhem haline getirilir. Her akşam bu merhem vitiligo bölgelerine sürülüp, kompres yapılır. Sabaha kadar bekletilir. Vitiligo bölgeleri her gün güneşe tutulur. Ayrıca, bu uygulama esnasında, havuç suyuna 7 damla çörekotu yağı katılarak günde 3 defa içilir.
Bu işlemlerin herhangi birinden sonra yara oluşursa, cildin iyileşmesi beklenir. İyileşince, tedaviye tekrar tekrar devam edilir. Amacımız, vitiligo bölgelerinde birikmiş toksinleri ovma ve çimdiklemeyle kabartmak,- kanatma ve yaralamayla dışarı atmak, cildi uyarmak ve diriltmektir.
Vitiligo ve sedef ile ilgili tüm işlemler güneş altında yapılırsa, daha etkili olur.
Eski vitiligo bölgelerini kapatan ilaçlar:
v Nar kabuğu, soğan kabuğu ile kaynatılır ve süzülür. İçine eşit miktarlarda incecik kıyılmış pelinotu ve kına eklenerek 15 dakika demlenir.
Tekrar süzdükten sonra pamuklu bir bez bu sıvıya batırılarak, vitiligo bölgelerine yedirerek sürülür.
v Olmamış üzüm suyu (koruk) ve asma filizlerinin suyunu içmek vitiligo ve sedef hastalıklarının ilerlemesini durdurur. Safran yağının günde 3-4 grama kadar içilmesi de faydalıdır.
v Zeytinyağı yemek ve onunla yağlanmak da bu hastalıklar için şifadır. Banyodan sonra cilde zeytinyağı sürmek gerekir.
v Dünyanın bazı bölgelerindeki toprak ve çamurun ve bilhassa Medine'deki toprak ve çamurun vitiligo ve sedef için şifa olduğunu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) haber vermiştir.
Peygamberimiz (sav): "Başın arkasından kan aldırmak, deliliğe, abraşlığa (barasa), cüzzama, şuur uyuşukluğuna ve diş ağrılarına faydalıdır" buyurmuştur. Ancak vitiligo hastasının kafası dışında vücudunun herhangi bir bölgesine kupa kapatıldığında, toksik maddeyi çekerek topladığı için bu yerlerde vitiligo oluşabilir. Bu sebepten vücuda hacamat yapılmaz ve kupa çekilmez. Fakat sülükler büyük fayda sağlar, çünkü sülükler toksik maddeyi eriterek dışarı çıkartır veya dağıtır.
Vitiligo için zararlılar: Sığır ve dana eti, pastırma gibi kurutulmuş et, sucuk, sosis, salam gibi karışık etler ve yağlar, kızartmalar, sıvı yağlar, beyaz un, sofra tuzu gibi rafine edilmiş ürünler, durgun su, kuyu suyu, göl suyu gibi hareketsiz veya hareketi az olan sular, tüm katkılı hazır yiyecek ve içecekler, kavrulup bekletilmiş kuruyemişler.
Eski hekimler ve çağdaş doktorlar vitiligo ile ilgili görüş birliği içindedirler: İlerlemiş ve eski hastalığı veya hızlı bir şekilde ilerlemeye devam eden hastalığı iyileştirmek mümkün değildir, sadece ilerlemesini durdurmak mümkündür. Fakat bu hastalığın ve ona benzeyen sedef ve cüzzam gibi hastalıkların ilerlemesini durdurmak da ciddi bir tedavidir. İslam tarihinde dua bereketiyle vitiligodan şifaya kavuşanlar vardır. Bunlardan biri olan Veysel Karani Hazretlerinin şu duası meşhurdur: Bismillahirrahmanirra-him. "İlahi ente Rabbi ve enel'abd ve entel hâlıgu ve enel mahlug ...." (so-nuna kadar).
Uçuk
Uçuk, Herpes virüsünün oluşturduğu bir enfeksiyon hastalığının belirtisidir. Dudaklarda ve üreme organlarında sık görünür. Uçuk, ateşlenme veya soğuk algınlığına bağlı olduğu sanılarak, genelde pek önemsenmez. Fakat Herpes virüsü aslında DNA virüsüdür. DNA'yı etkileyerek, DNA'da ve hücre yapısında değişikliğe,- aynı zamanda fiziksel, zihinsel ve ruhsal değişime sebep olabilir. Basit vakalarda uçuktan kurtulmak için uçuğa sık sık yoğurt, ekşi nar suyu veya sirke sürülmesi, inatçı uçuk için "Egzama" ve "Sedef" bölümlerinde anlatılan sirkeli ilaçların kullanılması mümkündür.
Modern tıp, herpesten kurtulma yolunu hâlâ bulamamıştır. Fakat, tecrübemize göre, bu kitapta anlatılan şekilde organlarını ve sistemlerini temizleyen,- hazır gıdaları ve diğer zararlı yiyecek ve içecekleri yemeyen, düzenli bir şekilde açlık yapan kişi, virüsü, yoğun bir uçuklamayla dışarı atar,-bundan sonra da onun varlığını unutur.
Yılancık
Modern tıpta yılancık konusunda ciddi anlamda bir tedavi bulunmamaktadır. Öyleyse halk arasında bu rahatsızlığa ne tür müdahaleler yapıldığına bir göz atalım:
v Güneş doğmadan evvel yılancık üzerine doğal bal sürülür ve kırmızı saf ipek veya keten, ya da yün kumaşla kapatılır. Her sabah güneş doğmadan önce değiştirilir.
v Çavdar öğütülür, güneş doğmadan evvel elenerek ince kepekli unu yılancığa serpilir ve kırmızı saf kumaşla bağlanır. Her sabah değiştirilir.
v Ihlamur çayı hem içilir, hem yılancığa sürülür.
v Çörekotu yağı veya ince öğütülmüş çörekotu ile karıştırılmış zeytinyağı yılancığa sürülür.
v Yılancık üzerine çamur sarılır ve her iki saatte bir değiştirilir.
v 2-3 gün hiçbir şey yenmeden devamlı semizotu suyu içilirse ve günde 2 defa semizotu suyu ile yılancığa pansuman yapılırsa yılancığı yok eder. Yabani semizotu, bahçe semizotundan daha tesirlidir.
v Beyaz lahana yaprakları iyice ezilir ve yılancık üzerine konur.
v Safran eritilerek yılancığa sürülür.
v Ceviz yağı sürülür.
v İdrar 2-3 gün bekletilir, sonra üstünden 3/4'ü yavaşça dökülür, geri kalan 1/4 'i yılancığa sürülür. Etkisi çok kuvvetlidir.
v Yılancığa yakın bölgelere hacamat yaptırılır veya yılancık bölgesine sülük konur.
Böylece yılancık kısa zamanda geçecektir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, güneş ışığının yılancığa düşmemesi gerektiğidir. Bunlar halk arasında uygulama alanı bulmuş metotlardır.
Biz de yılancığa karşı her derde şifa olan 3 günlük açlığı ve yılancık üzerine bağışıklık sistemi için emsalsiz bir merhem olan filizlenmiş buğday sarmayı tavsiye ediyoruz. ("İlaçlar" bölümüne bakınız.)
Mantar
Doğada mantarlar asitli, ıslak ve ılık topraklarda yetişir. İnsan vücudunda ise kanın PH dengesinin bozulmasıyla kanda asitin artması mantara sebep olur.
Kanda asit oluşmasına sebep olan yiyecekler: Kan grubu "0" ve "B" olanlar için sıcak ve taze mayalı beyaz ekmek, her tür buğday ürünü bilhassa tip 405-550 ve şeker,- kan grubu "A" olanlar için kırmızı et,- herkes için margarin, rafine edilmiş yağlar, hazır katkılı yiyecek ve içecekler özellikle çikolata, kahve, siyah çay, karışık yemekler, kavrulmuş ve tuzlanmış kuru yemişler, yemekten sonra yenen meyve ve tatlılar.
Tedavi
• Beslenme düzeltilerek, mide ve bağırsaklar tedavi edilir.
• Karaciğer temizlemesi ve tüm diğer temizlemeler yapılır.
• Mantar hastalığı bulunan bölgeye sülük konur.
• Haftada 1 defa 1 günlük oruca devam edilir.
• Çiğ sebze ve özellikle turp yemeye ağırlık verilir. Hazır yiyeceklerden, bir daha kullanmamak üzere vazgeçilir, tatlı ve beyaz ekmek beslenmeden çıkarılır.
Aşağıdaki ilaçlardan biri mantarlı bölgeye uygulanır:
Acı badem yağı, öğütülmüş kavun çekirdeği ile iyice karıştırılır ve mantara sürülür.
v Mantar oluşan yerlere ince hardal tozu ile karıştırılmış sirke sürülür.
v Taze limon suyu mantar üzerine sürülür. Limon suyu, kabuğu ve çekir- değiyle birlikte yarısı kalana kadar kaynatılır, sonra soğutularak mantarın oluştuğu yerlere sürülürse daha etkili olur.
v Kabuğu soyulmuş sarımsaklar ısıya dayanıklı cam veya toprak bir kaba konularak üzeri hamurla kapatılır. 200 derece fırında 1-1,5 saat bırakılır. Sonra soğutulup aynı miktarda bal ile karıştırılır ve mantarın olduğu yerlere sürülür.
v Kekik öğütülür, buğday yağı veya halis zeytinyağı ile karıştırılır ve mantara sürülür.
Aynı zamanda
v Semizotu suyu hem içilir, hem de mantara sürülür.
v Soğan, sarımsak yenir, ayrıca günde 3-5 diş sarımsak yutulur ve mantara sarımsak sürülür.
Mantar hastalıkları, vücut sistemlerinde oluşan bozukluklara işarettir, hafife almamak gerekir. Tatlı yiyenler mantardan kurtulamazlar. Tedavinin başlarında bal dahi yememelidir.
Fil Hastalığı
Papatya, biberiye, kepek, dövülmüş çemen veya dövülmüş mersin yaprağı sıcak suyla karıştırılarak, ardıç kozalağı öğütülüp demlenerek, lahana, pazı veya hindiba ezilerek lapa yapılır ve sıcak olanlar sıcak bir şekilde bacaklara sarılarak akşamdan sabaha kadar bekletilir. Bu işleme genel tedaviyle birlikte 7 gün boyunca hergün devam edilir. Belden ayak bileklerine kadar her yere aralıklarla hacamat yaptırılır. Hacamatlar bittikten 1 ay sonra bacakların tamamına iki hafta ara ile 2 defa sülük konur. Her seferinde iki bacağa toplam 17-21 tane sülük koymak gerekir.
Hacamat ve sülükler bittikten sonra her ay 1-2 hafta boyunca bir günlük aralarla bacakların her yerine kupa kapatılır.
Alerji
Alerji, bağışıklık sisteminin, alerjen ile temastan sonra meydana çıkan aşırı bir tepkisidir.
Ev tozu, küf mantarları, kedi, köpek, kuş tüyleri, penisilin gibi bazı ilaçlar, aşılar, deterjanlar, kirli hava, çeşitli kimyasal maddeler, tarım ilaçları hazır gıdaların katkı maddeleri gibi maddeler alerjik özellik taşımaktadır.
Suni beslenen ineklerin sütü ve süt tozu, suni beslenen tavukların yumurtası bayat yumurta ve yumurta tozu, suni GM bazlı yem ile beslenen GM çiftlik balıkları, GM soya fasulyesi ve ürünleri, Bt-buğday, Bt-mısır ve Bt-patates ürünleri, en sık alerjiye yol açan besinlerdir. Hazır gıdalarda bulunan renklendirici, kıvam artırıcı, tatlandırıcı, aroma ve koruyucu kimyasal katkı maddeleri, hem alerjik sorunlara, hem de pek çok hastalığa ve kansere neden olabilir.
Astım, sinüzit ve alerjik burun nezlesi, alerjik göz nezlesi, bahar nezlesi, burun polipleri, alerjik orta kulak iltihabı ve egzama gibi hastalıklar,- gıdalara bağlı alerjik reaksiyonlar,- işyeri ortamında bulunan bir alerjene veya çeşitli ilaç ve kimyasallara bağlı reaksiyonlar, arı ve böcek sokmalarına bağlı reaksiyonlar, alerjik hastalıklar arasında en sık görülenlerdendir. Bazı kişilerde, sayılan hastalıkların bir kaçı bir arada bulunmaktadır. Alerjinin yerleştiği yere bağlı olarak farklı alerjik belirtiler görülür: Dudaklarda, dilde ve boğazda şişme, yanma ve kaşıntı,- yüzde kızarıklık,- karın ağrısı, bulantı, kusma ve ishal,- hapşırma, burunda kaşıntı, akıntı ve tıkanıklık,- gözde yaşarma ve kaşıntı,- kulakta kaşıntı, baş ve kulak ağrısı,- nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum, göğüste tıkanıklık,- ciltte kaşıntı, döküntüler. Bu belirtilerin krizler şeklinde ortaya çıkması, bir müddet sonra kendiliğinden geçmesi ve defalarca tekrarlanması alerjik hastalıkların tipik özellikleridir.
Alerjik hastalıklar, teknolojinin gelişmesi, katkı maddesi içeren hazır gıdaların tüketilmesi, tıbbi ilaç çeşitleri ve kullanımının artması, çevrede kimyasal maddelerin giderek fazlalaşması, su, hava ve toprak kirliliği, ev içinde kedi, köpek, kuş ve benzeri hayvanların beslenmesi gibi nedenlerle, giderek artmaktadır.
Bazı alerjik hastalıklarda, anafilaksi denilen, aniden başlayan, tehlikeli ve tekrarlayıcı olabilen şok şeklinde krizler gelişebilir.
Anafilaksi şoku: Penisilin gibi bir ilacın kullanılması veya arı sokması gibi alerjenlerle temas sonrası şiddetli ve hızlı bir şekilde başlayan,- çok nadir görülen bir olaydır. Yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme,- kaşıntı ve kabarıklıklar,- kusma, karın ağrısı ve ishal,- ateş, terleme, havale geçirme,-kalpte ritm bozukluğu, tansiyon düşmesi,- nefes darlığı, hırıltılı solunum, morarma, solunum durması gibi anafilaksi belirtilerinin dereceleri duruma bağlı olarak değişir. Ağır anafilaksi vakaları, çok nadir de olsa, birkaç dakika içinde ölümle noktalanabilir. ("GMO", "Katkı maddeleri', "İlaçlar" bölümlerine bakınız.) Alerjinin Genel Tedavisi
Alerji tedavisinde temel prensip, alerjene duyarlılığı azaltmak ve alerji nedeni olan alerjen faktörün temasını kesmekdir.
Alerjene olan duyarlılığı azaltmak için, evvela, beslenmeyi düzeltmek ("Hastalık sebepleri", "Yiyecek ve içecekler", "İlaçlar" bölümlerine bakınız.) ve genel tedavi uygulamak gerekir. Genel tedavinin süresi 27 gündür.
Her gün (açlık günleri hariç):
v Sabah (06:00-07:00): Bir bardak greyfurt suyu veya limon suyu, suyla karıştırılarak içilir. 1-3 diş sarımsak yutulur.
v Yarım veya 1 saat sonra 30-50 gr. halis zeytinyağı + 30-50 gr. limon suyu içilir.
v Acıkınca 50 gr. kırmızı pancar suyu + 150 gr. ıspanak suyu veya 150 gr. semizotu suyu + 50 gr. kuru soğan suyu veya 150 gr. ıspanak suyu içmeye başlanır ve öğle yemeğine kadar 2-4 bardak içilir. Her bardakla birlikte 1-3 diş sarımsak yutulur.
v Öğlen yemeğinden yarım saat önce 3 tane acı badem, 3 tane tatlı badem ile yenir.
v Öğlen yemeği (16:00-17:00): Tabiata uygun et, balık veya taze köy yumurtası salata ya da sebze yemeği ile yenir. Yemekle beraber veya yemekten sonra 1 -5 diş sarımsak yutulur. Sarımsak yerine çiğ soğan da yenebilir.
v Akşam (21:00): 1-5 diş sarımsak yutulur ve 1 tatlı kaşığı ısırgan tohumu veya ezilmiş ısırganotu + yarım çay kaşığı öğütülmüş zencefil + 1 tatlı kaşığı bal karışımı suyla yutulur. Yaz mevsiminde bu karışım yerine vişne, erik, taze incir, üzüm veya karpuzdan biri seçilerek tek başına yenir.
Isırganotu her şekilde kullanılabilen, organları toksinlerden temizleyen alerjik tepkileri azaltan ve bunların yanında pek çok faydası olan bir bitkidir: Çayı demlenir, yemeğin üzerine serpilir ya da taze yapraklarından salata veya yemek yapılır. Yıllarca kullanılabilir.
3 hafta boyunca bu beslenme şekline devam edilirken her Pazartesi ve her Perşembe 1 günlük açlık yapılır.
3 hafta sonra 3 gün açlık yaptıktan sonra karaciğer temizlemesi yapılır
("Karaciğer temizlemesi 1. gün", "1 günlük açlık" ve "3 günlük açlık" bölümlerine bakınız.)
Bahar nezlesi, bazı insanlarda görülen, her yıl bahar aylarında tekrarlayan, ağaç, ot ve çayır polenlerine bağlı olan ve bugünkü tıpta çaresi bulunmayan alerjik bir reaksiyondur. ("Mevsimler ve sıhhati koruma" bölümüne bakınız.) Burada anlatılan alerji tedavisine başlar başlamaz, bahar nezlesi yok olur ve insan onun varlığını unutur.
İmmünoterapi Aşı tedavisi
Türkiyede, şifa ümidi ile, yıllarca, ara vermeden aşı olmaya devam eden bir çok hasta vardır. Alerjik hastalıklarda aşı, kabul edlebilir bir tedavi yöntemi olamaz. Çünkü aşıların etki mekanizması hâlâ bilinmemekte ve olumlu etkisi de ispatlanamamaktadır. Astımda ve diğer alerjik hastalıklarda, ölümcül olabilen riskler taşıdığı içiri bir çok Avrupa ülkesinde yasaklanmıştır.
Anafilaksi durumunda, anafilaksi belirtileri aniden başladığı ve giderek hızlı bir şekilde arttığı için, hasta ve yakınlarının yapacağı fazla bir şey yoktur. Ancak, kriz başladığında, hastaya haber vermeden, yüzüne ve göğsüne hızla soğuk su çarpmak krizi yavaşlatabilir veya durdurabilir. Aynı zamanda soğanı kırarak koklatmak veya buruna soğan suyu damlatmak ve küçük yudumlarla içirmek çok iyi gelebilir. Ayaklan ve baldırları ovmak, cilde limon suyu sürmek ve önce sırta sonra da karna büyük kupalar kapatmak çok iyi gelir.
Ev tozu, küf mantarları, ev böcekleri, kedi, köpek, kuş tüyleri gibi aler-jen faktörlere bağlı alerjiler, karaciğer temizlemesi yapılarak alerjene olan duyarlılığın azaltılması ile geçer.
Ancak, penisilin gibi sentetik ve kimyasal tıbbi ilaçlan, aşıyı, deterjanları ve kimyasallar gibi toksik özellik taşıyan maddelerle teması kesmek mecburidir Onlara gösterilen alerjik reaksiyon, bağışıklık sisteminin normal koruma hareketidir. Çünkü bağışıklık sistemi, kuvvetli olduğu müddetçe, toksik maddelerin vücuttaki organ ve sistemlere karışmasına engel olmak için bütün yolları kapatır.
Gıdalara eklenen GM kökenli veya sentetik katkı maddeleri, aslında gıda olmadıkları için en sık alerjiye yol açan, aynı zamanda pek çok hastalığa sebep olan maddelerdir. Onları tüketmek kesinlikle doğru değildir. ("GMO" bölümüne bakınız.) Kan grubu "A" ve "O" olanlara, inek sütü doğal alerjen olduğu için yani onların mizacına uygun olmadığı için, süt tüketmemeleri gerekir. Süt tozu ise hemen hemen her insan için alerjendir. ("Süt" bölümüne bakınız.) Suni beslenen tavukların yumurtası, bayat yumurta ve yumurta tozu da her insan için farklı derecelerde alerjendir ve genel sağlığı tehdit edicidir. Ancak doğal beslenen tavuğun taze yumurtası alerjen değildir. ("Tavuk eti ve yumurta" bölümüne bakınız.) Ne yazık ki günümüzde yumurta ve süt için yapılan alerji testi yumurta tozu ve süt tozu ile yapılmaktadır.
Genel tedavi bittikten sonra, böcek sinek, polen, portakal, çilek, süt gibi doğal alerjenlere karşı alerji yok olur. Hayati tehlikeler taşıyan kimyasal ve sentetik maddelere karşı alerji bu tedaviyle geçmez fakat şiddeti ve tehlikesi azalır. ("Kusma" bölümüne bakınız.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder