Tıp fakültelerinde okutulan kitaplara bakıldığında pek çok hastalığın sebebinin bilinmediği görülür. Sebebi bilinmeyen bir hastalık nasıl tedavi edilebilir? En basit bir örnekle, bir araba bozulduğunda bile, tamirci önce sebebi tesbit eder, sonra tamire geçer.
Sebep bilinmeden rastgele yapılan müdahaleler, içeriğini ve etkisini bilmeden verilen sentetik ilaçlar hastanın durumunu daha da zorlaştırır. Öyleyse bugün hiçbir doktor, Hipokrat yemininin "Zarar verme" şeklindeki birinci maddesini yerine getirmemektedir.
İslam alimleri "Hekim müslüman, akıllı ve erdem sahibi olmalıdır", diyorlar. Akıllı olan bir meseleye çeşitli açılardan bakabilen ve isabetli karar verebilendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Hak Te'ala, tehlikenin nerden geldiğini bilen, yani hak ile batıl birbirine benzeyip, ayırmak zor olduğu zaman, bakışıyla birbinden ayıran nazarı sever" buyurmuştur.
Tekrarlamak gerekirse şöyle özetleyebiliriz:
1. Her şeyden önce bağışıklık sistemini gereksiz ve yorucu çalışmalara sevketmemek için her türlü kimyasal ilaç almayı durdurmak gerekir.
Çünkü:
• Hemen hemen bütün ilaçlar jelatin içerir. Son yıllarda, "deli dana" hastalığı salgınından beri sadece domuz jelatini üretilmektedir.
• Kimyasal ilaçlar ateşin yükselmesini engelleyerek, iltihaplanmayı durdurarak veya kan basıncını düşürerek bağışıklık sisteminin tedavi programını devredışı bırakır ve giderek bağışıklık sistemini zayıflatır.
• Ayrıca ilaçlar, gen teknolojisi ve nanoteknoloji ile tamamen sentetik olarak üretilmekte ve asla doğal ilaçların yerini tutmamaktadır. Sentetik hormon, enzim ve vitaminler bağışıklık sistemini aldatır, hataya düşürür ve sonunda felceder.
Bu sebeplerden dolayı endüsriyel ilaçlar helal kabul edilemez.
"Allah (cc) size haram ettiği şeyde şifa halketmedi." Hadisi Şerif
Doğru beslenmek gerekir. Beslenme seklini düzeltmeden sağlıklı olmak mümkün değildir.
Bağışıklık sistemiyle savaşmak yerine ona yardımcı olmak gerekir. Bu da vücudu temizlemekten geçer. Vücudu temizlemenin ve temiz tutmanın yolu açlık yapmak, organları ve kanı temizlemek ve sağlıklı yiyecekler yemektir.
Bunları yaptığımız takdirde, vücudun sağlıklı kalması veya sağlığına kavuşması için diğer bütün işlemleri bağışıklık sistemi kendisi yapar. Bu sistemin çalışma mekanizması tam anlamıyla mükemmeldir. Gerçek hekim, bu sistemin kanunlarıyla uyumlu bir tedavi önerir. Çağdaş tıp ise bu kanunları karşısına alır, hatta onlara savaş açar.
Malumdur ki, canlı cansız bütün yaratılanlar seçim hakkı olmaksızın sürekli zikir halindedir. Zikredip zikretmemek konusunda yalnızca insan seçim sahibidir. Ancak insanın hücreleri de bütün yaratılanlar gibi devamlı Allah'ı zikreder. Bağışıklık sistemi bütün hücreleri yani hücrelerin zikrini korumakla mükelleftir. Hücre koruma altındayken, hiçbir şey onu zikirden alıkoyamaz. Bu koruma haram yiyeceklerle veya haram ilaçlarla delinirse hücrelerin zikri durur veya değişir.
Bugünkü teknolojilerin tamamı, modern tıpta kullanılan ilaçlar, su ve gıdalardaki katkı maddeleri insan organizmasındaki hücreleri zikirden ayırmaya, hatta küfre sevketmeye çalışmaktadır ("Zihin Kontrolü" "GMO", "DNA'daki Değişimler" ve "Katkı Maddeleri" bölümlerine bakınız.)
İnsana bu tuzakları kuranın kim olduğu araştırılırken bazıları "Yahudiler", bazıları da "Amerikalılar" sonucuna varmakta ve asıl gerçekten uzaklaşmaktadır. Gerçek ise şu ayetlerde gizlidir:
"Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır, öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın." Fâtır Sûresi 6
İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım" dedi." Sad Suresi 82-83
Bu ayetlerin açık manasını unutmak, müslümanlar için en büyük tuzak, müslümanları, kendisinin yokluğuna inandırmak ise şeytan için en büyük kazanç olmuştur. Bununla birlikte Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayetinde işaret edilen şeytandan ve insanları yoldan çıkarmak için neler yaptığından bahsetmek, şuurlu müslümanlar arasında bile küçümsenmektedir. Sanki şeytan Adem (a.s.) zamanında yaşamış, görevini tamamlamış ve yokolmuştur; ya da o yalnızca eski kitaplarda kalmıştır.
İnsanlar en çok aç kalmaktan, hastalanmaktan ve ölümden korkarlar. Bu nedenle insanoğlunun tüm çabası yiyecek biriktirmeye ve ölümden kaçmak için tedavi aramaya yöneliktir. Şeytan da doğru yoldan saptırma faaliyetini Adem (a.s.)'dan beri bu iki yönde yoğunlaştırmıştır. Ancak Adem (a.s.)'dan bu yana kurtuluşa götüren yol hiç değişmemiştir. Bu yol Kur'an ve sünnet yoludur. Hiç değişmeyen bu yolun sağında ve solunda değişen, sadece imtihan sahneleridir. İhlasla Allah'a ibadete ve sünnetlere sarılan, herşeyin Allah'tan geldiğine inanan ve musibetlere sabreden, dünya kaynaklarından yalnızca ihtiyacına yetecek kadarını harcayan kurtulur (İnşallah).
"Allah yardım ederse, size galip gelecek kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder. Müminler ancak Allah'a dayanıp güvensinler." Ali imran Suresi 160
Her şeyi en iyi bilen Allahü Teala'dır.
Sebep bilinmeden rastgele yapılan müdahaleler, içeriğini ve etkisini bilmeden verilen sentetik ilaçlar hastanın durumunu daha da zorlaştırır. Öyleyse bugün hiçbir doktor, Hipokrat yemininin "Zarar verme" şeklindeki birinci maddesini yerine getirmemektedir.
İslam alimleri "Hekim müslüman, akıllı ve erdem sahibi olmalıdır", diyorlar. Akıllı olan bir meseleye çeşitli açılardan bakabilen ve isabetli karar verebilendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Hak Te'ala, tehlikenin nerden geldiğini bilen, yani hak ile batıl birbirine benzeyip, ayırmak zor olduğu zaman, bakışıyla birbinden ayıran nazarı sever" buyurmuştur.
Tekrarlamak gerekirse şöyle özetleyebiliriz:
1. Her şeyden önce bağışıklık sistemini gereksiz ve yorucu çalışmalara sevketmemek için her türlü kimyasal ilaç almayı durdurmak gerekir.
Çünkü:
• Hemen hemen bütün ilaçlar jelatin içerir. Son yıllarda, "deli dana" hastalığı salgınından beri sadece domuz jelatini üretilmektedir.
• Kimyasal ilaçlar ateşin yükselmesini engelleyerek, iltihaplanmayı durdurarak veya kan basıncını düşürerek bağışıklık sisteminin tedavi programını devredışı bırakır ve giderek bağışıklık sistemini zayıflatır.
• Ayrıca ilaçlar, gen teknolojisi ve nanoteknoloji ile tamamen sentetik olarak üretilmekte ve asla doğal ilaçların yerini tutmamaktadır. Sentetik hormon, enzim ve vitaminler bağışıklık sistemini aldatır, hataya düşürür ve sonunda felceder.
Bu sebeplerden dolayı endüsriyel ilaçlar helal kabul edilemez.
"Allah (cc) size haram ettiği şeyde şifa halketmedi." Hadisi Şerif
Doğru beslenmek gerekir. Beslenme seklini düzeltmeden sağlıklı olmak mümkün değildir.
Bağışıklık sistemiyle savaşmak yerine ona yardımcı olmak gerekir. Bu da vücudu temizlemekten geçer. Vücudu temizlemenin ve temiz tutmanın yolu açlık yapmak, organları ve kanı temizlemek ve sağlıklı yiyecekler yemektir.
Bunları yaptığımız takdirde, vücudun sağlıklı kalması veya sağlığına kavuşması için diğer bütün işlemleri bağışıklık sistemi kendisi yapar. Bu sistemin çalışma mekanizması tam anlamıyla mükemmeldir. Gerçek hekim, bu sistemin kanunlarıyla uyumlu bir tedavi önerir. Çağdaş tıp ise bu kanunları karşısına alır, hatta onlara savaş açar.
Malumdur ki, canlı cansız bütün yaratılanlar seçim hakkı olmaksızın sürekli zikir halindedir. Zikredip zikretmemek konusunda yalnızca insan seçim sahibidir. Ancak insanın hücreleri de bütün yaratılanlar gibi devamlı Allah'ı zikreder. Bağışıklık sistemi bütün hücreleri yani hücrelerin zikrini korumakla mükelleftir. Hücre koruma altındayken, hiçbir şey onu zikirden alıkoyamaz. Bu koruma haram yiyeceklerle veya haram ilaçlarla delinirse hücrelerin zikri durur veya değişir.
Bugünkü teknolojilerin tamamı, modern tıpta kullanılan ilaçlar, su ve gıdalardaki katkı maddeleri insan organizmasındaki hücreleri zikirden ayırmaya, hatta küfre sevketmeye çalışmaktadır ("Zihin Kontrolü" "GMO", "DNA'daki Değişimler" ve "Katkı Maddeleri" bölümlerine bakınız.)
İnsana bu tuzakları kuranın kim olduğu araştırılırken bazıları "Yahudiler", bazıları da "Amerikalılar" sonucuna varmakta ve asıl gerçekten uzaklaşmaktadır. Gerçek ise şu ayetlerde gizlidir:
"Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır, öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın." Fâtır Sûresi 6
İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım" dedi." Sad Suresi 82-83
Bu ayetlerin açık manasını unutmak, müslümanlar için en büyük tuzak, müslümanları, kendisinin yokluğuna inandırmak ise şeytan için en büyük kazanç olmuştur. Bununla birlikte Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayetinde işaret edilen şeytandan ve insanları yoldan çıkarmak için neler yaptığından bahsetmek, şuurlu müslümanlar arasında bile küçümsenmektedir. Sanki şeytan Adem (a.s.) zamanında yaşamış, görevini tamamlamış ve yokolmuştur; ya da o yalnızca eski kitaplarda kalmıştır.
İnsanlar en çok aç kalmaktan, hastalanmaktan ve ölümden korkarlar. Bu nedenle insanoğlunun tüm çabası yiyecek biriktirmeye ve ölümden kaçmak için tedavi aramaya yöneliktir. Şeytan da doğru yoldan saptırma faaliyetini Adem (a.s.)'dan beri bu iki yönde yoğunlaştırmıştır. Ancak Adem (a.s.)'dan bu yana kurtuluşa götüren yol hiç değişmemiştir. Bu yol Kur'an ve sünnet yoludur. Hiç değişmeyen bu yolun sağında ve solunda değişen, sadece imtihan sahneleridir. İhlasla Allah'a ibadete ve sünnetlere sarılan, herşeyin Allah'tan geldiğine inanan ve musibetlere sabreden, dünya kaynaklarından yalnızca ihtiyacına yetecek kadarını harcayan kurtulur (İnşallah).
"Allah yardım ederse, size galip gelecek kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder. Müminler ancak Allah'a dayanıp güvensinler." Ali imran Suresi 160
Her şeyi en iyi bilen Allahü Teala'dır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder