Üç İstanbul, Mithat Cemal Kuntay, Oğlak Yayıncılık, 1998, İstanbul
Roman, 33 yıl süren Abdülhamit devrini, İttihat ve Terakki zamanını ve Mondros Mütarekesi dönemindeki toplumun yaşantısı, değer anlayışı ve kişiler arasındaki ilişkiler anlatılmaktadır.Adnan Bey; 93 Muhaberesi denilen 1877 Türk-Rus Savaşında şehit olan Albay Selim Bey’in oğludur. Hasta annesiyle, İstanbul’un Aksaray semtinde oturmakta, yoksul bir yaşam sürmektedirler. Adnan, Darüşşafaka Lisesini, ardından Mektebi Hukuku bitirir. Fakat Adliye’ye girmek istemez. Çünkü Adliye’ye girdiği zaman taşraya gönderilecek ve taşrada üçüncü adam olarak görev yapacaktır. Adnan avukatlıkta yapmak istemez. Aynı memur gibi avukat da dilediğince ve özgürce hareket edemeyecektir. Oysa Adnan kitap yazmak ve kendini herkese anlatmayı istemekte ve bir yandan da özel dersler vererek evin geçimini sağlamak arzusundadır.
Adnan’ın annesi verem hastasıdır. Adnan annesinin hastalığına çok üzülmektedir. Yoksulluk nedeniyle gerekli tedavisini yaptıramamaktadır. Annesi de oğlunun kendi durumuna üzülmemesi için rahatsızlığını oğlundan saklamaya çalışmakta rahatsızlığının verdiği acıya ve ızdıraba rağmen olduğundan daha iyi görünmeye çalışmaktadır.
Adnan’ın en samimi arkadaşlarından olan Hidayet; Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet adamlarındandır, saraydan rütbelidir ve oldukçada varlıklıdır. Cağaloğlu’ndaki antika eşyalarla dolu konağında oturmaktadır. Konağında özellikle padişaha sürekli olarak söven söyleyen insanları toplar ve bunlarla sohbetler ederdi. Adnan’da bu şahsiyetlerden biridir. Sürekli olarak Hidayet’in evinde yapılan sohbetlere katılır. Adnan edebiyata meraklıdır. Namık Kemal’in şiirlerini sever. Yazar olmayı kafasına koymuştur. “Sabah gazetesi”ne edebiyatla ilgili makaleler yazar. “Yıkılan Vatan” adlı bir roman üzerinde de çalışmalar yapmaktadır.
Adnan bekardır ve haftada üç defa bir rum kadınının çalıştırdığı randevu evine gitmektedir. Bu randevu evinde Filareti adında bir kadın ile birlikte olmaktadır. Filareti Adnan’a aşıktır. Bir gün Adnan ve Moiz sofu olan arkadaşları Tevfik hocayıda yanlarında randevu evine götürürler. Tevfik hoca kadınlarla hiç ilgilenmemektedir, kadınlar onun için günah sebebidir, konuşurken yüzlerine dahi bakmaz. Ancak burada Filareti’yi görür ve ona aşık olur.
Hidayet aracı olur ve Adnan, Maliye Nazırı’nın kızı Süheyla’ya edebiyat dersleri vermeye başlar. Süheyla içine dönük, sessiz, başı örtülü, geleneklere bağlı, namuslu bir kızdır. Adnan kısa bir süre sonra sürekli olarak Süheyla’yı düşünmeye başlar ve onunla evlenmek için Hidayet’in aracı olmasını ister.
Bu arada Adnan yine Hidayet’in aracılığıyla, Erkânı Harp Müşîri (kurmay mareşali) olan bir askerin kızına ders vermeye başlar. Belkıs adlı bu evli kadın, ondan tarih dersleri almaktadır. Kocası staj için Avrupa’ya gönderilmiş miralay rütbesinde bir Osmanlı subayıdır. Adnan Belkıs’ı görünce Süheyla ile evlenmekten vazgeçer ve Belkıs’a aşık olur. Çünki; Belkıs, Süheyla’nın tersine, dışa dönük, modern, ince, güzel, kültürlü bir kadındır. Süheyla ise içe dönük, kapalı giyinen alaturka bir kızdır.. Süheyla’yı eskisi kadar değerli bulmamaya başlar.
Adnan’dan edebiyat dersi alan Sühey’la zaman geçtikçe Adnan’a aşık olur ve bu aşk kara sevda halini alır. Kızının durumunu gören Maliye Nazırı kızının aşık olduğu adamla ilgili gerekli araştırmaları yapar ve Maliye Nazırı bir gün Adnan’ı konağına davet ederek kendisi ile mülakat yapar, ülke meselelerini konuşurlar. Sonuçta Maliye Nazırı Adnan’ın kendilerine layık bir damat olduğuna karar vererek kızı ile evlenmesine razı olur. Ancak bu konunun Adnan’a açılması gerekmektedir. Bir aracı ile Adnan’a iletilir. Oldukça zor durumda kalan Adnan’ın bu aileyi kırmadan cevap vermesi gerekmektedir. Bunun için bir çözüm bulunur ve annesinde var olan verem hastalığının Adnan’da da olduğu bahanesiyle teklif geri çevrilir.
Adnan artık Süheyla’ya ders vermesinin uygun olmadığını düşünür; ancak, derslerde bu arada devam etmektedir. Adnan ders vermeyi bırakmaya karar verdikten sonra, konağa son defa gittiğini düşündüğü gün, Süheyla’nın hiç de tanıdığı gibi bir kız olmadığını anlar. Süheyla, Fransızca biliyor ve edebi eserleri okuyor, gündemi takip ediyor, yani Adnan’ın düşündüğünün tam tersine oldukça bilgili ve entelektüel bir kızdır. Bu durum Adnan’ı oldukça etkiler ve fikirlerinin birden bire değişmesine yol açar. Zaten, Süheyla’nın babası da Adnan’ın istediği gibi dürüst bir devlet adamıdır. Artık Süheyla kendisine çok daha güzel görünmeye başlamıştır. Süheyla ile evlenmeye karar verir. Adnan içinde bulunduğu durum nedeni ile yine yanlış karar vermektedir. Çünki uzun zamandır Filareti ile görüşememektedir. Filareti, Adnan’ın evleneceği ile ilgili haberi duymuştur ve Adnan ile görüşmek istememektedir. İşte Adnan kadın arzusu duyduğu bir sırada evlenme kararı vermektedir. Birden bire şevhet duygularına kapılarak daha da ileri gider ve Süheyla’yı zorla öpmeye çalışır, ancak Süheyla akıllı bir kızdır durumu anlar, Adnan’ı çok sevmesine rağmen karşı koyar, bu şartlar altında Adnan’la evlenmek istemez ve onu evden kovar. Böylece Adnan’ın bu konaktaki aşk ve ders verme macerası şimdilik sona erer.
Adnan’ın annesinin hastalığından dolayı parasızlık artık canına tak etmiştir ve annesine daha iyi bakabilmek için avukatlık yapmak ister. Bu arada Tevfik Hoca sofuluğu bir tarafa bırakmış avukatlık yapmağa ve çok para kazanmağa başlamış, değişiminde büyük etkisi olan Flareti ile evlenmiştir. Adnan çekinerek Tevfik Hocanın yanına beraber çalışmak arzusuyla gider, Tevfik Hoca tarafından son derece iyi karşılanır. Ortak olup beraber çalışmaya başlarlar. Ama Adnan, Tevfik Hoca tarafından kısa süre sonra kandırılmaya başlar, bu durumu anlaması üzerine işi bırakır.
Adnan karışık duygular içerisindedir. Süheyla ile Belkıs arasında gidip gelmektedir. Sonunda Belkıs’ın kendisine hiç de uygun bir kadın olmadığına, farklı dünyaların insanları olduklarına dahası da evli bir kadın olması nedeni ile kendisine daha uygun olan kadının Süheyla olduğuna karar verir. Aracı ile Süheyla ile evlenmek istediğini Maliye Nazırına iletir. Maliye Nazırının kızını tüm ikna çabalarına rağmen bu kez Süheyla onunla evlenmeye yanaşmaz. Adnan’a bir mektup yazar. Bu mektupta kendisi ile acıdığı için evlenmek istediğini ancak kendisinin acınacak duruma gelinceye kadar bekleyeceğini, o duruma düştüğü zaman evlenme teklifinde bulunacağını bildirir. Adnan, bu kadar açık lisanla yazılmış olan bu mektuba oldukça sinirlenir ve Süheyla’ya duyduğu merhamette bu mektupla birlikte silinir.
Adnan, Belkıs’la karşılaştıktan sonra alafrangalılığa, soyluluğa özenmektedir. Bir gün konak’ta Belkıs’a ders vermek üzere gittiğinde, konakta her gün olağan durumun dışında farklı şeylerin olduğunun farkına varır. Belkıs’ın yurtdışında stajda olan kocası dönmüştür. Çok yakışıklı bir adamdır. Kısa sürede Adnan’la dost olur ve ona aile sırlarını anlatmaya başlar. Bu konuşmaların birinde göründüğü kadar karısı ile mutlu olmadığını hatta karısını hiç sevmediğini Adnan’a söyler. Adnan bu durumdan memnun olur ve nedeni belli olmayan bir mutluluk duyar.
Kızını Adnan’la evlendirmek isteyen birisi daha vardır. Tapu Müdürü Senih Efendi. Adnan’ı Hikmet’in evinde katıldığı toplantılardan tanımakta, uzaktan uzağa kızı Melahat’a layık görmektedir. Fakat Adnan Belkıs’ı sevmekte ve gözü ondan başkasını görmemektedir, zaten Adnan, Melahat’ıda güzel bulmamaktadır ve evlenmek istemez. Tapu Müdürü 55 yaşındadır, 26 yaşında oldukça güzel olan Macide ile evlidir. Macide, dul iken Senih ile evlenmiş, erkek düşkünü bir kadındır. Karısının başka bir erkekle ilişkisi olduğunu öğrenen Senih felç olur, bundan sonra hayatını yatağa bağlı olarak geçirmeye başlar.
Adnan, Hikmet’in ricası ile zorla Senih’i ziyarete gider, ama Macide’yi gördüğünde, çok beğenir ve artık eve haftada üç gün muntazaman ziyaretlere başlar. Tabi ki kadınlara olan düşkünlüğü bu ziyaretlerin sebebidir. Bir gün Macide’nin kendisinden hamile olduğunu öğrenir. Macide’den çocuğu aldırmasını ister, kadın kabul etmemektedir. İntihar edeceği tehdidiyle razı eder. Çocuktan kurtulduğunu düşünen Adnan bir daha bu Sofular Mahallesine uğramamağa karar verir. Oysa Macide çocuğunu aldırmamıştır. Adnan’dan habersiz mahalle arkadaşının evinde büyütecektir.
Adnan artık Macide’nin yanına uğramamaktadır. Macide, Senih’ten kalan eve sekiz yatak daha almış, mahalleli bir kabadayının himayesinde artık randevu evi işletmektedir. İlk zamanlar, Macide bu kabadayının gözdesidir ve yalnızca bu kabadayıya aittir. Zaman geçtikçe gözden düşer diğer erkeklere de ait olmağa başlar. Sonunda dönemin çaresiz hastalığı olan vereme yakalanır.
Adnan, Hikmet’in evinden tanıdığı sakallı Vasfi tarafından zaptiye nazırına ittihatçı diye jurnal edilmiştir. Sakallı Vasfi taşrada mahkeme reisi iken, beş yıllık sakalı adının yarısı idi. O dönemde hakim, dürüst adam sakallı adam demekti. Adliye Nazırının aradığı bu iki şarttan, bir aralık Vasfi’de yalnız biri kalmıştı, bu yetmedi ve işinden atıldı. İşsiz kalmış borç ile geçiniyordu borç verenlerde bitince para kazanmak için böyle bir yol seçmişti.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bir üyesi olan Adnan, ilk tutuklamayı annesinin devlet büyüklerinden ricası ve sarayda hatırlı kişi olan Hidayet’in arkadaşı olması sebebi ile kolay atlatır. Ancak kendisine İttihat ve Terakki Cemiyetinden yazılan bir mektup ele geçince yeniden tutuklanır ve hapse atılır. Hapiste iken halen kendisini seven Macide tarafından, Adnan’ın bilmemesi kaydı ile para gönderilmektedir. Gerçi bu paralar Adnan’ın eline parayı götüren kişinin kendisine ayırması nedeni ile ulaşmamaktadır. Verem hastası olan Adnan’ın annesi de kendisi hapiste iken vefat eder. Adnan cezasını çekmek üzere Trablus’a sürgüne gönderilir.
Meşrutiyet ilan edilir, Sakallı Vasfi Meşrutiyetin başını çekenlerdendir ve Macide’nin evinin önünde mahalleli ile evi taşlamaktadırlar. Sofular mahallesinde yıllardan beri Macide için anlaşılmayarak duyulan dedikodular bu gece birden bire anlaşılmıştı. Bu sırada kadın veremin pençesinde evinde can çekişen kadın son nefesini verir.
Adnan, Meşrutiyetin ilanıyla tekrar İstanbul’a döner. Avukatlığa başlar. Belkıs’ın babası tutuklanır, sürgüne gönderilir. Adnan yardım etmek ister, ancak; bir şey yapamaz. Alacaklılar konağın önünde haciz için sıraya girerler. Adnan ailenin avukatlığını yapmaya başlar ve haciz işlemlerinde aileye yardımcı olur, Adnan artık bu ailenin kızının tarih hocası değil, avukatı olmuştur. Belkıs ile Miralay Hüsrev zaten iyi gitmeyen evliliklerine son verirler. Belkıs’ın annesi Adnan’ın kızı ile evlenmesi için haber yollar, ama kızının Adnan ile para için evlendi denmesin diye gururundan evlilik teklifini hemen kabul etmeyeceğini, Adnan’ın evlilik konusunda Belkıs’a karşı ısrarcı olmasını ister. Adnan’ın bu durum başlangıçta hoşuna gitmese de, Belkıs’ı çok seviyordur, sonunda evlenirler.
Adnan, İttihatçıların İstanbul’da en güvendiği adamlardandır ve bu sayede ünlü bir avukat olmustur. Bol para kazanmaktadır.
Adnan, Belkıs’ın gözünde hâlâ tarih hocasıdır. Onunla para için evlenmiştir. Oysa Adnan, onun bu yanıyla uyum sağlayabilmek için, Şişli’de bir konak tutmuş, içini çok pahalı eşya ile dayayıp döşemiştir. Belkıs, Adnan’ın eve gelen arkadaşlarını beğenmemekte, onların konuşmalarını lakayt bulmakta, bir konuya takılıp kalmalarına bir anlam verememektedir. Karısının yanında Adnan’da kendisini beğenmemektedir. En yakın oldukları anlarda bile aralarından Boğaziçi haritasının mazi çizgisi geçmektedir. Biri Asya’da diğeri Avrupa’da, iki kıyıdır. Yemek yerken ikisi de dimdik oturur, fakat biri heykel gibi, biri duvar gibi dimdiktir. Gece ziyafetleri vermekte, bu ziyafetlerde Adnan Rum güveylerine benzemekte, Belkıs ise gece elbisesiyle salona girerken ipeklerinde ve elmaslarında bir Avrupa sarayının tavanları ve avizeleriyle girmektedir.
Adnan ve Belkıs, Mısırlı Prens Hasan’ın evinde bir davete katıldıklarında, Belkıs orada çalışan bir uşağın kocasına çok benzediğini söyler ve bu uşağı kendilerinin almasını Adnan’dan ister. Adnan Belkıs’ı kıramaz ve uşağı, Prens Hasan’dan ricayla alarak kendi konaklarında çalıştırmaya başlarlar.
Adnan, Selanik’te avukatlık yapan eski arkadaşı Moiz’le karşılaşır, evlenmiştir. Karısının adı Raşel’dir. Onlarda İstanbul’da oturmaya başlamışlardır. Adnan Raşel’in güzelliğine hayran kalır. Raşel’in kocasının ortakları olan üç erkekle ilişkisinin olduğunu ve bundan da Moiz’inde haberdar olduğunu öğrenir. Adnan Moiz’lere ikindi çaylarına gitmektedir. Bu çaylar esnasında başka misafirlerde bulunmaktadır. Başlangıçta Raşel yalnızca, çay saatlerine Adnan davet ederek onun ittihatçı kimliğinden istifade etmekte, bu durumdan haberi olan Adnan gitmek istememesine rağmen kadınlara olan zafı yüzünden dayanamayıp sonunda gitmektedir. On üçüncü gidişinde kapıyı, Raşel açar, evde ikisinden başka kimse yoktur, yatak odasına çıkarlar ve böylece en eski okul arkadaşlarından Moiz’in karısı ile yasak ilişkisi başlamıştır. Kadının daha öncede bir çok erkekle beraber olması, hatta kocasının haberi olduğu halde iş ortağı olan üç erkekle ilişkisinin olduğunu bilmesi Adnan’ı biraz olsun rahatlatır.
Sarıkamış harekatında doksan bin vatan evladı soğuktan donarak şehit olmuştur. Adnan bu olay karşısında herkes gibi çok üzülmüştür. Zaten Enver Paşa’yı da hiç sevmemektedir.
Raşel, Adnan’dan hoşlanmamasına rağmen resmi balolara katılabilmek için bilet vazifesi yapmaktaydı. Yine bir resmi baloda Raşel sefaret katibi ile tanışır. Resmi balolara katılmak için artık yeni bileti bu sefaret katibi olmuştur. Adnan ise bir kenara itilmiştir.
Bir süredir Adnan ve Belkıs’ların konağında Ahmet Cevat kalmaktadır. Ahmet Cevat, Belkıs’ın amcasının oğludur. Meşrutiyet sonrasında babasından kalan mirasla Paris’e kaçmıştır. Aynı zamanda asker kaçağıdır. Babasından kalan mirası, Paris’te gününü gün ederek bitirdikten sonra, Türkiye’ye gizli yollardan dönerek bu konağa sığınmıştır. Adnan, Ahmet Cevat’ın evlerinde kalmasını istememekle birlikte her zaman her durumda olduğu gibi en büyük zafı eşine karşı gelememekte, istenmeyen misafire karşı eli kolu bağlı kalmaktadır.
Mütareke döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin eski egemenliği kalmaz. Adnan İngilizler tarafından aranan adamdır. Kendi konaklarında kalamazlar ve Belkıs’ın diğer bir amca oğlu olan Ateşenaval Naşit’in evinde kalmaya başlarlar. Adnan eski saygınlığını, kazancını yitirmeye başlar. Parasız, desteksiz duruma düşer. Naşit’in yanında bir sığıntı olarak yaşamaya başlar.
Belkıs, Adnan’ın durumuna hiç aldırmamakta ve kendi hayatını yaşamaktadır. Bir Rus prensiyle tanıştırılır. Rus Prensinin asaletine aldanan Belkıs aşık olur. Adnan; sığıntı olarak yaşamaktan, karısı tarafından hor görülmekten bıkmış ve artık Belkıs ile evli kalmasının hiçbir anlamı kalmadığını düşünerek, Belkıs’ın isteği üzerine sorunsuz bir şekilde boşanmışlardır. Rus Prensi ve Belkıs çoktan evlenmeğe karar vermişler boşanma gerçekleştiğinde ise derhal evlenmişlerdir.
Başlangıçta bir konakta oturmakta iken, hazır paralar bitince Rus Prens ve Belkıs ahşap eski bir eve taşınırlar. Yanlarında birde rus bir adam kalmaktadır. Bu adam ev işlerine bakmakta ve yemek yapmaktadır. Belkıs bu adamın uşak olduğunu düşünür. Ancak Rus Prens morfin bulamadığı bir gün, Belkıs ile kavga ederken, uşak zannedilen adam tarafından dövülür ve Prens bu olaya hiç tepki vermez. Belkıs şaşırmıştır, bir uşak tarafından dövülen kocası hiç tepki vermemiştir. Sonra durum anlaşılır, bu adam Rus Prens’in üvey abisidir.
Rus Prens’in abisi ressamdır ve aynı zamanda viyolonsel de çalmaktadır. Evin bir odasını atölye haline getirmiş ev işlerini bitirdikten sonra odasına kapanarak, eşyalarının yeniliğinden müzdarip olan yeni zenginlerin eşyalarını eskitiyordu. Bu sanat adamı kendisine getirilen eşyaları fırça darbeleriyle yüzyıllarca eskitebiliyordu. Rus Prens ve Belkıs geçimlerini sanat adamının kazancı ile sağlıyorlardı.
Morfinman olan Rus prens, morfin parası bulamadıkça, abisinden para alabilmek için Belkıs ile sürekli kavga çıkartıyor ve Belkıs’a zafı olan abisinden morfin almak için para sızdırıyordu. Ama bir gün bu kavga Belkıs’a dayak atmaya kadar varır. Karısının üç dil bildiğini, öğretmenlik yaparak para kazanabileceğini söyler. Bu fikir önceleri Belkıs’ın hoşuna gitmez ama kavgalar ve dayaklar dayanılmaz bir hal alınca Amerika’ya giderek orada bildiği yabancı diller sayesinde para kazanarak güzel bir hayat hayal eder. Rus Prens’i terk eder ve Amerika’ya gider. Hayalleri gerçekleşmez, içine düştüğü bunalımdan kurtulamaz ve bir gün ülkesine havagazı ile intihar ettiği haberi gelir.
Bu sırada Adnan kötü bir otel odasında kalmaktadır. Eski bir arkadaşı olan Prens Hasan kaldığı bu otelde Adnan’ı ziyaret gelir ve kalmak üzere eşi Prenses Bahriye ile birlikte konaklarına beklediğini söyler. Prens Hasan’ın bu davetinde tamamen kendi menfaati yatmaktadır. İttihat ve Terakki yönetimi yeniden eline alınca Adnan söz sahibi olacak, kendiside bundan istifade edecekti. Oldukça zor durumda olan Adnan, bu teklife oldukça sevinir ve konağa yerleşir. Konakta günler geçmekte, Adnan’a beklenen teklif bir türlü gelmemektedir. Prens Hasan, Adnan’a soğuk davranmaya başlar, eşi Prens Bahriye ise tersine oldukça nazik davranmaktadır. Adnan durumuna üzülmekte ama elinden bir şey gelmemektedir. Sonunda Adnan’da verem olur, konakta hizmetine bakan yüzünü göremediği bir bayan vardır. Bu kadın onu yürekten seven ve kendisini yıllardır sabırla bekleyen Süheyla’dır.
Moiz, İttihat ve Terakki dönemi sona erince İtalyan vatandaşlığına geçerek oraya yerleşmiş, Raşel’de Belkıs’ın amca oğlu Ahmet Cevat’la yaşamaya başlamıştır. Bir zamanlar Adnan’la Belkıs’ın uşaklığını yapan Ahmet’te artık bu konakta çalışmağa başlamıştır. Ahmet Cevat bu uşağı hiç sevmemekte ve sürekli olarak kötü davranmaktadır. Bir gün Ahmet Cevat, uşak Ahmet’e tokat atar, bunu hazmedemeyen uşak Ahmet, Raşel ve Ahmet Cevat’ı yatak odalarında iken hışımla odaya girer, Ahmet Cevat’ı tabanca ile vurarak öldürür, tutuklanır ve hapse atılır.
Süheyla, sabrın sonuna gelmiş olduğunu anlar. Acınacak durumda olan Adnan’la evlenmelerini önerir. Adnan, kendisini gerçekten seven, bu nedenle onu yıllarca bekleme sabrı gösteren Süheyla ile evlenir. Kızın konağına yerleşirler.
Avukatlıkta işleri hiç iyi gitmeyen, toplumdaki yıldızı sönmüş Adnan bu durumu içine sindiremez. Evin ve yazıhanenin giderlerini eşi karşılamakta, fakat eve kendisinin baktığının belli olmamasına çok dikkat etmektedir. Masrafları Adnan’a yaptırmakta ve uzaktan bakıldığında konağın Adnan’ın parasıyla yürüdüğü intibasını yaratmaktadır. Fakat Adnan kendisini bu konakta bir türlü rahat hissetmemektedir.
Bir gün Adnan’ın bürosuna ihtiyar bir kadın gelir ve oğlunu öldüren katilin asılmasını istediğini, davayı ise Adnan’ın almasını ister. Kadının oğlu Ahmet Cevat’tır. İhtiyar kadın oğlunu öldüren katilin asılması halinde Adnan’a 600 lira ödeyeceğini söyler. Ancak Uşak Ahmet on sekiz yaşından küçüktür, asılması için on sekiz yaşından büyük olduğuna şahitlik edecek yalancı şahite ihtiyaç vardır. İş sıkıntısı çeken Adnan, katilin asılması için yalancı şahit bularak mahkemede idama mahkum olmasını sağlar. Bu sırada da katilin (Uşak Ahmet’in) Macide’nin yani kendisinden hamile iken, aldırdığını zannettiği oğlu olduğunu öğrenir, çok üzülür ama artık çok geçtir.
Veremden ölen annesi gibi Adnan da bu hastalığın pençesine düşer. Hastalığı gün geçtikçe ilerlemektedir. Nihayet bir gün Süheyla ile ayrı odalarda kalmalarına hekim tarafından karar verilir. Adnan’ın bu olaya itiraz edecek hali yoktur ve kendiside huzurlu bir şekilde yalnız başına başka bir odada kalmanın daha iyi bir fikir olduğunu düşünmektedir ve sonunda yaşamını yitirir. O öldükten sonra evraklarını karıştıran karısı içlerinde Adnan’ın gözlerinden düşen yaşlarla yazmış olduğu satırları bulmayı ümit ederken Belkıs’ın bir resmini bulur. Resmi, Adnan’ın resmi ile birlikte kalfaya verir ve yakmasını söyler.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte af kanunu çıkmış ve Adnan’ın idama mahkum ettirdiği kendi oğlunun idam cezası on beş yıl hapis cezasına çevrilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder