23 Nisan 2012 Pazartesi

Kıbrıs Girit Olmasın, Rauf R.Denktaş

Kıbrıs Girit Olmasın, Rauf Denktaş, Remzi Kitabevi, 2004, İstanbul

    Kitap,Kıbrıs’ın tarihini de göz önüne alarak,Kıbrıs meselesini tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır.Özellikle belirli yaşanmış olaylar ve Rauf Denktaş’ın Birleşmiş Milletlerle yapmış olduğu yazışmalar çok önem arz etmektedir.Kitap ayrıca yaklaşık 90 sayfalık Rauf Denktaş’ın diğer düşüncelerine ve yazışmalarına yer vermiştir.
        ‘’Kıbrıs ve o zamanki Girit sorunu arasında büyük benzerlikler vardır’’diyen Kostantin Mitsotakis(1998 Yılında) bu benzerliği açıkça ortaya koymuştur.
‘’Giritliler neden kurtuldular biliyor musunuz? Bir gece hep birlikte ayaklandılar ve Türkleri boğazlayarak ortadan kaldırdılar.Bizim elimize Kıbrıs Türklerini kesip doğrama fırsatı geçti ama liderlerimiz her şeyi berbat ederek yüzlerine gözlerine bulaştırdılar…Türk Türk’tür.köpeklere benzer hepsi de’’(To Periodiko  Dergisi)
       ‘’ Giritlilerin 85 yıl beklemeyi de içeren bir özgürlük mücadelesi verdiklerini hatırlamak gerekir.Elenizm,beklemesini de ısrarla olmasını da bildiğini geçmişte kanıtlamıştır.Kıbrıs Elenlerinin de,diğer Elenlerden  geri kalmayacakları bilinmelidir.’’(Agon Gazetesi)
       ‘’Çünkü Kıbrıs nedir? Yunanistan değil midir? Eğer bazıları buna inanmazsa ben onlardan değilim. Tam aksine buraya gelen yunanlılara diyorum ki geldiğiniz yer yabancı bir yer değil,Yunanistan dır. Bugün Kıbrıs ta Giritli Rumlar yaşasaydı,kuzeyde tek bir Türk bile kalmayacaktı’’.(General Yeoryios Siradakis eski Yunan Komutanı)
      Yukarıdaki yazıların ne anlama geldiği kitapta çok detaylı anlatılmıştır.
       Rauf Denktaş,kitapta, Rum tezlerine karşı nelerin yapılması gerektiğini, tarihi belgeleri de ortaya koyarak,  açıklamıştır.:
      ‘’Çare kendi egemenliğimize self-determinasyon hakkımıza kısacası devletimize sonuna kadar sahip çıkmakta ve uzlaşma yollarını daima açık tutarken, geçici ‘’hediyelere’’kanıp,Rum un şemsiyesi altına girmemektedir’’.
    ‘’Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir baskı, tehdit ve uydurma haberlerle halkımıza 9000 sayfalık,içeriği bilinmeyen bir paket kabul ettirilmiştir. Bunun içinde Kıbrıs Türklerini bağlayıcı anayasa bile vardır! Şöyle bir anayasa ki KKTC’ni yok etmekte egemenliği sıfırlamaktadır. KKTC Meclisi’nin asla kabul edemeyeceği, hatta ele alamayacağı bir anayasa!’’
        ‘’Kıbrıs meselesi nedir?’’sorumuza ‘’iki  taraf anlaşmadır’’ cevabını   verenlere, Kıbrıs Rumlarının  meşru hükümet olamayacaklarını  1960 Antlaşmalarına, Anayasa’ya atıf   yaparak  anlatmaya  çalıştığımda  bana ‘’Kıbrıs  meselesi hukuki mesele  değildir, siyasal karar  verilmiştir; Kıbrıs  treni  AB  yolunda ilerliyor ; treni  kaçırıyorsunuz  ‘’ diyenlere ‘’Kıbrıs  treni’’  dedikleri  trenin bir  Rum  treni  olduğunu;  görüşmeler yoluyla   bunu  ortak  bir tren haline  getirmeye  çalıştığımızı,  ancak AB’nin  hukuk  tanımayarak Rum  idaresini Kıbrıs  olarak algılayıp ona  göre  muamele  yapması  nedeniyle Kıbrıs’ta  yeni ve  kalıcı bir  ortaklığın    kurulmasını   engellemekte  olduklarını anlatmaya çalıştım. ‘‘Bu trende bizim eşit hakkımız olmalıdır. Gideceği istasyonda Yunanistan’ın yanında treni bekleyen Türkiye de bulunmalıdır diyerek yeniden 1960 antlaşmalarına ve anayasaya atıf da bulunmam derhal’ uzlaşmazlık ‘olarak değerlendirilmiştir’’.                                                   
   
    Kıbrıs Türk halkı içinde 20 temmuz 1974 barış harekatımızdan sonra Türk Silahlı Kuvvetlerine ideolojik nedenlerle tavır koyan ve KKTC’nin ilanına karşı çıkan unsurların bugün Annan planı’nı desteklemeleri ve Türkiye üye olmadan AB’ne üye olmayı isteye bilmeleri ne kadar dikkat çekici ise,Türkiye’nin bu konuda ciddi bir direniş göstermeyip, bu hakkı yok farz eden Annan planı’na sahip çıkması da o kadar düşündürücüdür.   
      Kitapta yazar müzakerecide olması gereken özellikleri şöyle açıklamaktadır:
   ‘’Görüşmecilik meslek değildir. Akıl işidir. Görüşmeci bir maksat için görüşür, tellal değildir. Elindeki mala en çok fiyatı verene malı teslim etmek gibi bir yaklaşımı yoktur.Siyasal görüşmelerde görüşmeciye verilmiş bir hedef  vardır; ondan bu hedefe varmak için izleyeceği yolda karşısına ne çıkarsa çıksın vazgeçmemesi,gereken prensipler konusunda çok titiz davranması istenir;hatta bunlardan hayati önemi olanlardan taviz istendiği takdirde ve bütün uzlaşmanın akıbeti de bu isteneni vermeye kaldığı hallerde bile uzlaşmadan vazgeçmesi, asla taviz vermemesi istenir. Kısacası görüşmeci belirli yetkilerle donanmış, görüşme koşulları önceden kararlaştırılmış, kırmızı çizgileri belli bir ortamda sorumluluk yüklenmiş,savunduğu davaya inanmıştır. Savunulacak davaya inanç esastır.Aynı zamanda müzakereci, dosyasını,davasını,geçmişi ve karşısındakileri çok iyi bilmelidir.en önemlisi karşı taraftaki müzakerecinin de elde etmeye çalıştığı bir hedefi olduğunu ve bu hedefe varmak için onun da elinde bir yetki belgesi bulunduğunu bilmesi gerekir’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder