21 Ekim 2012 Pazar

Yunus Çengel Hoca ve Üniversitesi-YÖK Reformu

Yunus çengel hoca, Yüksek Öğretim, araştırma, bilim ve topyekün eğitim konularında alışılmışın dışında sunduğu pratik çözüm yaklaşımları ile dikkatlerimizi çekiyor. Yeni YÖK yasa taslağı hakkında hazırladığı değerlendirme yazısını bana gönderdi. Zaten böyle bir beklentimiz olduğunu kendisine iletmiştik. 
-
Aşağıda sizlerle paylaştığımız bu çözüm ve öneri paketinden göreceğiniz gibi, 18 maddelik bu değerlendirme, üniversite için köklü bir reform ve Yüksek Öğretimin yeniden yapılandırılması anlamına geliyor. Bu arada mevcut YÖK taslağının ne kadar yetersiz ve eksik kaldığını farkediyorsunuz. Yunus Çengel, teorik mülahazalardan ziyade pratik çözüm önerileri getiriyor. Hatta bazı alternatif kanun teklif ifadelerini bile sunmuş. Yunus Çengel'in gerekçelendirerek sunduğu çözümler, bilimin ve aklın teyidinde, modern dünyada üniversitelerin standart uygulamalar esasen. 

Yunus Çengel hocanın “çözüm paketini” sizlerle paylaşmadan önce kendisinden kısaca söz etmek istedik. Amerika'dan Türkiye'ye döndükten sonra bir çok platformlarda birlikte olma şansını elde ettiğimizden kendisini yakından tanıma şansımız oldu. Bunda da sanırım, kendisi ile hemen her konuda ortak yaklaşım ve düşüncelere sahip olmamızın etkileri var. Aydınlık fikirlere sahip, kalıp düşüncelerden uzak, yeniliğe ve gelişime açık son derece üretken bir insan. Böylesine üretken ve geniş yelpazede fikir sahibi- çok yönlü bir insan herhalde çok az bulunur. Milletimizin inancını ve değerlerini derinden yaşayan ve taşıyan birisi. Üstelik onları her türlü bilimsel platformlarda çekinmeden anlatan, çoğu bilim adamının peşinden koştuğu yüksek makam ve menfaat gibi beklentileri olmayan yüksek bilim haysiyetine sahip bir bilim adamı. Büyük bilim adamı olmanın gereği olarak son derece mütavazi. 
Yunus Çengel hoca, ısı termodinamik, enerji akışkanlar konularında, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve mühendislik eğitimi, termodinamik ve ısı... konularında dünyanın en önde gelen uzman bilim adamlarından. Dünyaya bu konularda nasıl kitap yazılacağını ve bu konuların nasıl öğretileceğini gösteren, üniversitelerde derslerini dinlemek için öğrencilerin peşinde koştuğu bir hoca. 

Profesör Çengel, Mc Graw-Hill tarafından yayınlanan ve dünyada yaygın olarak kullanılan ve Türkçe dâhil birçok dile çevrilen ders kitapların yazarı. Kitap yazarlığında çığır açmış birisi. Tek başına ünlü Amerika'nın Mc Graw -Hill yayınevi onun kitapları ile ayakta duruyor desek yeridir. Geçen sene kendisinden dinlemiştim: “Bizim kitaplar Amerika'da sahasında % 40 oranında piyasaya hakimdi. Şimdi bu oran % 50 ye çıktı” demişti. Düşünebiliyor musunuz sahasında yazdığı 10 kadar dev kitapla, yüzlerce yazar arasında onun kitapları tek başına Amerika piyasasının % 50 sine hakim. Bunların hepsi de Dünyanın bir çok diline çevrilmiş gözde kitaplar. Böylesine değerli bir bilim adamını ne kadar tanıyor ve kendisinden ne kadar faydalanmayı biliyoruz? Belki de sorulması gereken en kritik soru bu!
Prof. Dr. Yunus Çengel hocanın yaklaşım ve tekliflerini okuyunca çok şükür yüksek öğretim problemlerini derinden kavrayan, kökleri ile konuyu ihata eden ve problemleri bütüncül görebilen insanlarımız var diyorsunuz. Ama işin garibi neden böylesine değerli bir insanı en üst seviyelerde, çözüm mevkilerinde değerlendiremiyoruz? Basınımız böylesine değerli bir insanı niçin görmezden geliyor? 
Amerikada öğretim üyeliği yaptığı zamanlarda da aynı zaman eyalet bakan danışmanlığı gibi idari görevler de yapmış. Son 4 yıldır Türkiye'de Enerji Bakanlığı'na enerji verimliliği ve enerji teknolojileri konularında danışmanlık yapmaktadır ve Milli Eğitim Bakanlığı projelerine de danışman olarak katkı sağlamaktadır. Tübitak başkan yardımcılığı/danışmanlığı da yaptı kısa bir süre için. Yıldız Teknik Üniversitesinde Makina Fakültesi dekanlığı da yine kısa süreli görevlerinden birisi. Sahasında birinci olan bu çaplı bir insanı hep ikinci planlarda kalan idari görevler lutfedildi ülkemizde. Umudumuz en azından TÜBİTAK başkanı yada YÖK başkanı olması. 
Hükümet her ile üniversite diyerek, üniversitelerimizin sayısını çoğalttı. Ama içini dolduracak reformlara henüz sıra gelmedi. Batıdan şuradan buradan model aramaya ve medet ummaya gerek yok sanırım. Batıyı da Bizi de iyi bilen ve bu konuda uzmanlığına güvenmemiz gereken birisi var: Yunus Hoca'nın Yüksek Öğretimde en iyi modeli ve çözümü sunduğuna kaniim. 
Yeni YÖK taslağının üniversitelerde tartışıldığı şu günlerde gerek üniversitelerde ve gerekse basında büyük bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Derinliği olmayan, yüzeysel ve kalıplaşmış ezber bilgileri ile eğitim yazarı diye geçinen bazı köşe yazarlarımız kafaları karıştırmaya devam etmektedir. Bu değerli çalışmanın bu konuda kafa karışıklığına son vereceğini umuyor ve diliyorum. 
Yunus hocamız, Yeni YÖK yasası için önerilerini 18 maddede toplamış. Metin, bir köşe için oldukça uzun görünüyor. Onun için iki bölüm halinde neşredeceğiz. 

YENİ YÖK YASASI İÇİN 18 ÖNERİ (1)
Prof. Dr. Yunus Çengel


Öneri 1 - Yıllık Performans Değerlendirmeleri
Akademik hayatta akademik hürriyet ve serbestlik esastır, ve ürettiği fikirler ve getirdiği yenilikler ile topluma ışık tutması beklenen öğretim üyelerine en serbest ve esnek çalışma ortamı sağlanmalıdır.
• Öğretim üyelerinden öğretim, araştırma ve topluma hizmet görevlerini en etkin şekilde yapmaları beklenmeli, ancak öğretim üyeliği mesai saatleri gibi kısıtlarla memurluk konumuna indirgenmemelidir.
• Öğretim üyeleri ders ve ofis saatleri ve varsa komisyon toplantı saatleri dışında kampüste olmaya zorlanmamalıdır. Ancak her sene sonunda her öğretim üyesi bölüm başkanına yıllık bir faaliyet raporu vermeli, ve performansını belgelemelidir. Raporda bir yıl süresince verilen dersler, öğrenci sayısı, tez çalışmaları, açılan yeni dersler, sürekli eğitime katkılar, yazılan proje teklifleri, alınan projeler, her türlü yayınlar, verdiği seminerler, meslek örgütleri ve öğrenci derneklerindeki faaliyetler, üniversite komite görevleri, aldığı ödüller ve varsa patentler, danışmanlık yaptığı firmalar (danışmanlık yoluyla piyasaya bilgi aktarımı teşvik edilmeli ve öğretim üyesinin bu yolla kazandığı paraya karışılmamalıdır), vb belirtilmelidir.
• Öğretim üyeleri bu rapora dayalı olarak bölüm başkanı tarafından her yıl değerlendirilmeli, ve bu değerlendirmeler akademik yükseltmelerde ve performansa dayalı ücret artışlarında esas olmalıdır.
• Öğretim üyeleri de her yıl bölüm başkanını değerlendirip değerlendirmeler dekana sunulmalı, ve bu değerlendirmeler bölüm başkanının yıllık değerledirmesinde girdilerden biri olmalıdır. Benzer şekilde dekan değerlendirip değerlendirme rektöre sunulmalıdır.


Öneri 2 - Doçentlik ve Akademik Ünvanlar 
• Mevcut akademik merdivende en kritik basamak DOÇENTLİK'tir, ve bir çok akademisyen için doçentlik süreci adeta bir TRAVMA halini almıştır.
• Ancak doçentlik kriterlerini sağlayamayan bir akademisyen ömür boyu YarDoç olarak öğretim üyeliği yapabilmektedir. Yani mevcut doçentlik sistemi bir kalite kontrol mekanizması değildir. Alanıyla ilgili sınavdan başarısız olan kişileri sınıfa gönderip o alan derslerini verdirmek tam bir garabettir.
• Yar. Doç ve Prof'luk kuruma bağlı rutin bir süreç iken, Doçentlik'e bu kadar vurgu yapılması ve bu derece zaman ve kaynak ayrılması anlaşılır değildir.
• Kalite kontrolü doçentlik aşamasında değil, doktora aşamasında yapılmalıdır. Doktora yapmak istiyenlerin temel bilgi seviyesi TUS gibi bir sınavla ölçülebilir.
• Mevcut merkezi doçentlik uygulamasına son verilmelidir.
• Doçent ile YarDoç arasındaki maaş farkı azaltılmalı, ve doçentlik ünvanı mevcut abartılmış konumundan layık olduğu mevkiye indirilmelidir.
• Doçentlik de, diğer akademik ünvanlar gibi, kurum tarafından verilmeli ve sadece verilen kurumda geçerli olmalıdır. Üniversiteler kendi kriterlerini kendileri belirlemeli ve açıkça ilan etmelidir. Bölüm, fakülte, ve üniversite bazındaki personel komisyonları tavsiye kararlarını verirken bu kriterleri esas almalıdır.
• Akademisyen olmayanlara Akademik ünvanlar verilmemelidir.
• Yurt dışındaki 'saygın' kurumların verdigi lisans, lisansüstü, ve doktora dereceleri otomatik olarak 'eşdeğer' kabul edilmelidir.

Öneri 3 - Akademik Yükseltme Kriterleri: Aşağıdaki sepete dayalı puanlama sistemi (bazı kalemlere - örneğin SCI yayın gibi - asgari puan getirilebilir).
(Not: 27 Aralık 2011 tarihli 23. BTYK kararları, Akademik Yükseltme Ölçütlerinin girişimcilik ve yenilikçiliği teşvik edecek şekilde yeniden tasarımını öngörüyor. O yüzden mevcut yayına dayalı sistemin bu direktif doğrultusunda yeniden düzenlenmesi gerekiyor.)

• Akademik yükseltmelerde 'sadece yayın'a dayalı mevcut sistem terkedilmelidir. Türkiye yayın sayısında dünyada 18nci sıradadır, ancak yayın etki faktöründe dünya ortalamasının altındadır. Öneri: Akademi sepeti
• Makale yayını, makale değerlendirme, atıf sayısı, h-indeks
• Kitap veya kitap bölümü telif/tercüme
• Proje yazma (TÜBİTAK, AB 7. Çerçeve, Kalkınma Ajansı, Firmalar, vs)
• Proje yürütücülüğü/araştırmacılığı/değerlendiriciliği/izleyiciliği
• Patent alma/ürün geliştirme/lisanslama/şirket kurma/bilimsel rapor yazma
• Seminer/kısa ders verme/SEM'de kurs verme
• Yönetilen Master/Doktora tezleri (yüksek yetenekli insan yetiştirme)
• Firmalara/kurumlara danışmanlık
• Kurumuna yapılan katkı/verilen destek/komisyon görevleri
• Verilen dersler/Açılan laboratuvarlar/Yaptırılan lisans projeleri
• Mesleki konferans/kongre düzenleme; Bilimsel dergi editörlüğü
• Alınan ödüller, plaketler, davetli konuşmacı olma, panelistlik, medya
• Diğer akademik faaliyetler


Öneri 4 - Üniversitelerin Fonlanması Formülü 
• Akademik kadro ile ilgili olarak devlet üniversitelerinde yapılması gereken ilk işlerden biri, akademik kadro belirlenmesinde keyfiliğe ve çifte standarda son verilmesi ve kadro dağılımının rasyonel bir zemine oturtulmasıdır.
• Lisansüstü eğitimi ücretli olacağından, kadrolar belirlenirken sadece lisans öğrencileri dikkate alınmalıdır.
• Kuzey Amerika'daki uygulamalar ışığında, üniversitelerinde kadro tahsisinde şöyle bir formül kullanılabilir: Tıp fakültelerinde 8, Mühendislik fakültelerinde 15, Fen-Edebiyat ve Sosyal Bilimlerde 20 tam zamanlı öğrenci başına bir öğretim üyesi kadrosu verilebilir (rakamlar değişebilir). Böylelikle kadro talepleri öğrenci sayısını arttırmaya bağlanır, ve üniversiteler insan kaynaklarını en verimli şekilde kullanmaya zorlanır.
• Ayrıca, bu kadrolar yardımcı doçent, doçent, ve profesör ayrımı yapılmadan 'torba' olarak verilmelidir. Bir yardımcı doçent gereken şartları sağlayıp 'doçent' ünvanını alınca, kadrosu otomatik olarak 'doçent'e dönmeli, ve mevcut uygulamadaki doçent kadrosu alınıp ilana çıkılması, başvuruların hakemlere gönderilmesi, sonra yönetimin bunları değerlendirip atama yapması garabetine ve ek iş yüküne son verilmelidir.

Öneri 5 - Borçlanmayla Eğitim 
• Parasız eğitim diye bir şey yoktur; parasını başkasının ödediği eğitim vardır.
• Mevcut sistemde öğrenciler neredeyse sınırsız sayıda derse kaydolmaktadır. Başarısız olunan dersler sonradan silindiği ve not ortalamasını etkilemediği için derlerde 'sorumsuzluk' 'devamsızlık' ve 'ciddiyetsizlik' epidemic haldedir.
• Okul ücreti alınan kredi sayısı ile orantılı olmalıdır. Böylece derslerde öğrenci ve ders grup sayılarının gereksiz yere artması önlenmelidir.
• Lisans eğitimininin paralı olması esas olmalıdır. Ancak:
• İsteyen her öğrenciye, imzalayacaği bir taahhütname karşılığı, kefil istemeden, okul ücreti kadar burs verilmedir. Öğrenci bu borcu ileride bir işe girdiğinde gelirinin belli bir oranı olarak veya 1-1 mecburi hizmet olarak ödeyebilmelidir. Öğrencinin mezuniyetten önce/sonra ölümü, iş göremez hale gelmesi halinde borç silinmelidir. Borç hiçbir şekilde aileye intikal etmemelidir, ve asgari veya sıfır faiz alınmalıdır. Böylelikle zorunlu hizmet etmek istemeyenler (doktorlar gibi) kendi okul paralarını kendileri öderler ve halka yük olmazlar.
• VEYA: Eğer üniversite eğitimi parasız kalacaksa, en azından kalınan derslerin ücret karşılığı yıllık öğrenci harcına eklenmelidir.

Öneri 6 - Araştırma Görevlileri
• Araştırma görevlilerine maaş değil 'burs' verilmelidir, ve araştırma görevlileri memur değil öğrenci statüsünde olmalıdır.
• Devlet, üniversitelerde eğitime yardım eden lisansüstü öğrenciler için 'kadro' yerine 'ödenek' tahsis etmelidir. Bu ödenek, araştırma görevlilerine verilecek burs ile beraber okul harcını ve sağlık sigortasını da kapsamalıdır. (Devlet üniveritelerine, bir bütçe kalemi olarak, bir formül dahilinde araştırma görevlileri ödeneği verilebilir). Ancak emeklilik primini karşılamamalıdır. Bu ödeneğin karşılığı olarak araştırma görevlileri bölümlerinde eğitim ve/veya araştırma faaliyetlerine haftada 20 saat katkı yapmalıdır.
• Araştırma görevliliği her akademik yıl sonu değerlendirilmeli, ve performansı yetersiz bulunanlarin kontratları yenilenmemelidir. Yani kontratlar birer yıllık (veya bölümün olumlu görüşü şartı ile birkaç yıllık) olmalıdır.
• Araştırma görevlileri Bölüm uygun görürse bu bursun karşılığı olarak ders de verebilmeldir.
• Araştırma görevlisi olsun veya olmasın, programını tamamlıyan tüm lisansüstü öğrencilerinin üniversite ile ilişiği kesilmelidir.

Öneri 7 - Lisansüstü Eğitimi
• Kendi imkanlarıyla okuyan veya projelerden desteklenen lisansüstü öğrencilerin kabul şartlarını üniversiteler kendileri belirlemelidir. Böylelikle lisansüstü eğitimi yaygınlaşır, ve eğitimde çeşitlilik, piyasaya duyarlılık, ve rekabet oluşur. Devletten maaş alan Araştıma Görevlileri için asgari kabul şartları (ALES sınavı gibi) konabilir.
• Lisansüstü eğitimi ücretli olmalı ve ücreti üniversite kendisi belirlemelidir. Yani lisansüstü eğitimi devlete yük getirmemelidir (akademisyen ihtiyacını karşılamak için devlet ihtiyaç duyduğu sayıda öğrenciye burs verebilir).
• Üniversitelerde lisans eğitimi bölüm ve fakültelerde, yüksek lisans ve doktora gibi lisansüstü eğitimleri ise mühendislik ve fen bilim alanlarında Fen Bilimleri Ensitüleri, sosyal bilim alanlarında is Sosyal Bilimler Ensitüleri bünyelerinde yapılmaktadır.
• Üniversitelerde kurulan diğer enstitüler de kendi alanlarında lisansüstü eğitimi vermektedirler.
• Mevcut sistem çok başlı, çok karmaşık, ve çok verimsizdir, ve adeta bürokrasiye gömülmüştür.
• Bazı üniversitelerde 100'den fazla lisansüstü programı, ve her programın bir direktörü vardır. Bazan lisansüstü program direktörleriyle toplantı yapacak oda bulmakta zorluk çekilmektedir.
• Dersler bölümlerde verilmekte, ancak tüm kararlar fakülte dışındaki enstitülerde alınmaktadır.
• Aynı üniversitedeki Fen Bilimleri Ensitüsü ile Sosyal Bilimler Enstitüsünün birbirinden bağımsız çalışması, lisansüstü eğitime bir standart getirmeyi zorlaştırmaktadır.
• Lisansüstü eğitim veren Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü lağvedilip lisansüstü eğitim, lisans eğitimi gibi, bölüm ve fakülteler bünyesinde yapılmalıdır. Her bölüm kendi lisansüstü programlarından kendisi görevli ve sorumlu olmalıdır.
• Modern dünyadaki uygulamalar ışığında, lisansüstü eğitimde etkinlik ve verimlilik için aşağıda belirtildiği gibi yeniden bir yapılanmaya gidilmelidir:
• Lisans eğitimi ile ilgili genel kuralları Senato belirler, ve bölümlerdeki lisans eğitimlerinin bu kurallara uygunluğunu Eğitimden Sorumlu Rektör yardımcısı denetler.
• Benzer şekilde, lisansüstü eğitim ile ilgili genel kuralları belirliyen Senato'ya benzer bir 'Lisansüstü Kurul (veya Konsül)' kurulmalı, ve bu kurulun başkanı 'Araştırma ve Lisansüstü Eğitimden Sorumlu Rektör Yardımcısı' olmalıdır.
• Bu kurul, üniversitedeki tüm lisansüstü programların kurallara ve uluslararası standartlara uygunluğunu denetlemeli ve programların kalitesini yükseltme gayreti içinde olmalıdır. Keza, bu kurul lisansüstü programları açma ve kapatmaya da yetkili olmalıdır. Bu kararlara YÖK karışmamalıdır, ancak 'İl Yükseköğretim Konseyi' onayı faydalı olur.
• Bölümlerle ilintili Lisansüstü program enflasyonuna son verilmelidir. Bölümlerde bölüm ismi altında tek bir Yüksek Lisans (tezli ve tezsizi de içinde barındıran) ve tek bir doktora programı olmalıdır. Diploma da, lisans eğitiminde olduğu gibi, bölüm adına verilmelidir. Mezunlara, uzmanlık sahasını belirten ayrı bir sertifika veya ek diploma verilebilmelidir.
• Yüksek Lisans'ın tezli mi veya tezsiz mi olduğu transkripten direk olarak anlaşılabilir.

Öneri 8 - Doktora Eğitimini Bitirenler
• Öğretim üyeliği ile ilgili olarak yapılması gereken önemli bir değişiklik, Araştırma Görevliliği statüsünün o kurumda akademik merdivenin ilk basamağı olduğu anlayışına son verilmesidir.
• Doktora eğitiminin hedefi, o kurumun akademisyen ihtiyacını karşılamak yerine piyasadaki doktoralı eleman ihtiyacını karşılamak olmalıdır.
• Türkiye'de öğretim üyesi alımında, bölümün ihtiyaç duyduğu eleman almak yerine mezunlar için kadro açıp onları işe yerleştirme uygulaması yaygındır. Bunun sonucu ortaya çıkan kısır döngü, dinamizm önünde bir engeldir.
• Mezuniyetten sonra kurumdan ayrılma zorunluluğu, mezunların serbest piyasada 'pazarlanabilirliğini' ön plana çıkaracak, ve serbest rekabet ortamı doktora eğitimi kalitesini de yükseltecektir.
• Çünkü mezunları talep görmeyen bir doktora programı, ya kendisine çeki düzen verecek ya da kapısına kilit vuracaktır. 
• Bu uygulamanın arkasındaki mantık ise, değişik bir ortamdan gelen yeni bir akademisyenle kampüste entellektüel çeşitlilik ve zenginliğin arttırılması, ve bir bölümde birbirinin kopyası olan bir öğretim kadrosunun oluşmasının önüne geçilmesidir. Dışarıdan eleman alınması, bölüme entellektüel zenginlik getirir.

Öneri 9 - Dekan Seçimi (Dekan Adaylarını Belirleme Komisyonu)
• Dekan atamalarında şöyle bir yol izlenebilir: Fakülteyi temsilen 3 kişi, başka bir fakülteden 1 kişi, ve Fakültenin paydaşlarını temsilen 1 kişiden oluşan 5 kişilik bir Komisyon belirlenir.
• Komisyon, dekanda aranan özellikleri belirler, pozisyon ilan edilir, ve üniversite içi ve dışından adaylar elektronik olarak başvurmaya davet edilir.
• Başvuru evrakı olarak adaylardan sadece özgeçmişleri, kendileri hakkında referans verebilecek 5 kişinin isim ve iletişim bilgileri, ve yönetim anlayışları ile dekanlığa seçilmeleri halinde önceliklerinin ne olacağını ifade eden bir vizyon metni göndermeleri istenir.
• Komisyon başkanı, tüm başvuruları komisyon üyelerine gönderir, ve onlardan tüm adaylara 0 ile 10 arasında puan vermelerini ister. Adaylar aldıkları toplam puana göre sıralanır. Eğer 3'den fazla başvuru olmuşsa, en çok oy alan 3 aday dışındaki tüm adaylar elenir.
• Her bir adayın fakültenin tüm öğretim üyelerinin davet edildiği ve komisyon üyelerinin de katıldığı toplantılarda sunum yapması ve öğretim üyelerinin sorularına cevap vermesi istenir.
• Adaylar puanlanır. Rektör, ilk sıradaki adayı, veya gerekçe göstererek diğer iki adaydan birini (hatta sorumluluğunu üstlenerek listede olmayan bir adayı) Dekan olarak atar. Rektör istediği anda Dekanı azledip (azledilen dekan öğretim üyeliğine geri döner) yerine vekaleten atama yaparak dekan seçim sürecini başlatabilir.

Öneri 10 - Bölüm Başkanı Seçimi (Bölüm Başkanı Adaylarını Belirleme Komisyonu)
• Bölüm başkanı seçiminde, dekanlık seçimindekine benzer bir süreç takip edilebilir. Yeni bölüm başkanı, dekanın tavsiyesi ile Rektör tarafından atanır. 
• Bölüm başkanı atamalarında en büyük söz sahibi Dekan olmalıdır, ve bölüm başkanlarının performanslarından Dekan sorumlu tutulmalıdır. Performansı yetersiz bir bölüm başkanı Dekanın tavsiyesi ile Rektörlükçe görevden alınabilmeli ve yerine hemen bir vekil atanabilmelidir.
• İnsan nasıl kendisine bilerek kötü bir eş seçmezse, bir Dekan da sorumluluğunu taşıyacağı bölümlere kötü başkanlar seçmez, ve seçmiyeceğine güvenmek gerekir.
• Seçerse, fakültesinin performasını rizke atıp kendi itibarını zedeler, ve bunun sonuçlarına katlanır.
• Benzer şey, eleman alımında Bölüm Başkanları için de geçerlidir: Elemanlarını seçmede etkin rol üstlenemiyen bir bölüm başkanı bölümünün performansından sorumlu tutulamaz.

Öneri 11 - Yeni Öğretim Üyesi Alımı
• Bir bölümde boşalan veya yeni açılan bir pozisyonun doldurulmasında şeffaflık ve profesyonellik esas olmalıdır. Yeniden yapılanma ve ciddi misyon değişikliği durumları dışında bir bölüme eleman alınmasında en ağırlıklı görüş, bölümün görüşü olmalıdır.
• Eleman alımında bölüm başkanı alımı için önerilen usul model alınabilir: Önce bölüm tarafından pozisyonun mahiyeti, uzmanlık alanı, ve pozisyonu dolduracak kişide aranan özellikler açıkça yazılıp ilan edilir. Bölümde 5 kişilik bir komisyon kurulur, ve komisyona bölümden çoğunluğu o alandan olan üç kişi, aynı fakültenin başka bir bölümünden bir kişi, ve üniversite dışından da bir kişi alınır. Komisyon başkanı tüm CV'leri toplar. 
• Her komisyon üyesi adayları puanlar ve bir komisyon toplantısında en yüksek toplam puan alan üç aday belirlenir. Adaylar mülakata davet edilir ve bir seminer vermesi istenir. Ziyaretlerin ardından bölüm kurulu toplanır, ve adaylar tartışılır. Bu tartışmaların ışığında Bölüm Başkanı ve Dekanın da görüşleri alınarak komisyon adayları sıralar. Bölüm başkanı birinci sıradaki adayı arayıp işi teklif eder.
• Yeni öğretim üyeleri sözleşmeli olarak işe alınmalı, kontratları başlangıçta birer yıllık olmalı, ve performansı yetersiz bulunanların kontratları yenilenmemelidir. Tatminkar bulunanlar 3 yıl sonra kadrolu atanmalıdır.

Öneri 12 - Anabilim Dalları (yeni kanunda yer almamalı; gönüllülüğe bırakılmalı)
• Anabilim dalları belli bir alanda uzmanlık geliştirip işbirliği ve destek ortamı sağlamak amacıyla kurulmuşlardır. Ancak zamanla bir yozlaşmanın oluştuğu ve anabilim dallarının kendi önceliklerini ön planda tutarak bölümlerin bütüncül bir yaklaşım içinde gelişim ve değişimi önünde bir direnç teşkil ettiği gözlenmektedir.
• 'Bölüm içinde bölümcükler' manzarası arzeden anabilim dalları arasındaki kısır didişmeler bölümün dinamik bir birim olarak faaliyet göstermesine engel olmaktadır. Bazı anabilim dallarındaki baskıcı ortam genç akademisyenlerin gelişimi önünde bir engel oluşturmakta, ve bir çok kabiliyetli genç akademisyenin şevkinin sönmesine ve hatta üniversiteyi terketmesine sebep olmaktadır. Bu geleneksel yaklaşım, sonunda özgüven sahibi, girişimci, inovatif bireyler yerine silik ve itaatkar akademisyenler yetiştirmektedir.
• Bölümlere dinamizm kazandırmak ve bölüm başkanlıklarını etkin liderlik pozisyonlarına dönüştürmek için anabilim dalları ivedilikle kaldırılmalıdır. Bu da anabilim dallarını idari ve hukuki kimliklerinden arındırıp gönüllü çalışma guruplarına dönüştürerek yapılmalıdır. 
• Teklif edilen bu esnek yapı, geniş tabanlı interdisipliner gurupların kurulmasını gerektiren modern çalışma tarzına daha uygundur.

Öneri 13 - Meslek Yüksek Okulları
• Üniversite bünyesindeki MYO'lar lisans/lisansüstü programların gölgesinde kalmakta ve üvey evlat muamelesi görmektedir. Bağımsız hareket edemeyen MYO'lar aktif politikalar izliyememekte ve toplumla bütünleşememektedir. 
• MYO'lar YÖK bünyesinden alınıp (veya ayrı bir birim olarak yeniden yapılandırılıp) üniversitelerden bağımsız bir şemsiye altında yapılanmalıdır.
• MYO'lar akşam-gece saatleri ve haftasonlarında 'hayatboyu öğrenim' kapsamında o şehrin 'yetişkin eğitim merkezleri' olarak hizmet vermeli, ihtiyaç duyulan alanlarda sertifika programları açmalıdır. 
• Bir ildeki MYO'larda hangi programların açılıp hangilerinin kapanağını, programların öğretim planlarını, hangi öğretmenlerin alınacağını o ildeki 'İl Yüksekögretim Konseyi' karar vermelidir.
• MYO'larda akademik ünvanlar değil 'öğretim görevliliği' esas olmalıdır ve beceri sahipleri 'beceri' dersleri verebilmelidir. Akademik ünvan sahipleri burada görev yapabilmeli, ancak temel performans kriteri mesleki eğitime yapılan katkı olmalıdır.
• MYO'ların misyonu Ar-Ge/yayın değil, beceri kazandırma ve iş dünyası ile işbirliği içinde bölgenin istihdam ihtiyacını temin etme olmalıdır.
• Yeni YÖK yasa teklifi metnindeki ilgili ifade: “Meslek Yüksek Okullarının genel yapısı ve fonksiyonları aynı kalmakla birlikte, ülkenin ihtiyaç duyduğu önlisans düzeyinde yeterliliklere sahip, mesleki ve teknik insan gücünü yetiştirmek amacıyla, Türkiye Yükseköğretim Kurulu bünyesinde, Mesleki ve Teknik Eğitim Koordinatörlüğü (METEK) kurulması planlanmaktadır.”

OSMAN ÇAKMAK-Samanyoluhaber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder