10 Eylül 2013 Salı

Atatürk sık sık hayvan derdi

Atatürk'ün uşağının gizli defterinden bir alıntı :

kitapta aktarılan diyaloglarda, mustafa kemal'in etrafındakilere sıklıkla "hayvan" diye hitap ettiği görülür. hatta bu örneklerden birinde, bizzat bu ifadenin sıklıkla kullanılması da bahis mevzu olur ve mustafa kemal, bu hitabın kendisine askerlik ortamından kalma bir alışkanlık olduğu açıklamasını yapar:




sayfa 142:

--- alıntı ---

"- "yahu!.." diye seslendi. sandım ki sigara yakacak. hemen koştum, kibrit çaktım...

- "değil hayvan.." dedi.

kibrit rüzgardan söndüğü için hemen yenisini çakıyordum, yine sönüyor. atatürk yine aynı sözleri söylüyor:

- "değil hayvan.."

durup yüzüne baktım. acaba ne istiyordu?

- "koltukları düzelt" emirini verdi."

--- alıntı sonu ---

sayfa 153:

--- alıntı ---

bir gün nasıl olmuş bilmiyorum, sesim kısılmıştı. hizmet sırasında atatürk, bir şey soracak diye ödüm kopuyordu. cevap veremeyeceğim için kim bilir ne kadar benimle alay eder diye düşünüyordum.

...

vaktin ilerlemiş bir saatinde, sanki başka konuşacak konu kalmamış gibi, içişleri bakanı şükrü kaya, karşılarında elpençe dikilip duran beni işaret ederek:

- "paşam, çelebi dün gece çok içki içmiş, sesi kısılmış..." demesin mi?

bütün gözler üzerime çevrilmişti. sonunda işte korktuğuma uğramıştım. bakışların altında eziliyor gibiydim. ...

atatürk yüzüme baktı. sonra ne dese beğenirsiniz?

- "keşke içse hayvan... sesi kısılmayacaktı. içmediği için kısılmıştır."

--- alıntı sonu ---

sayfa 183-184:

--- alıntı ---

bir akşam yemeği sırasında sofranın en neşeli anında atatürk, yine bu şekilde şakalaşan nuri conker'e dönüp:

- "sen reisicumhur olabilir misin?" diye sordu.

- "olurum. hem de senden daha iyi idare ederim."

- "öyleyse prova edelim. geç otur bakalım koltuğa. şimdi sen reisicumhursun. söyle bakalım ne yapacaksın?"

nuri conker hiç istifini bozmadan keyifle atatürk'ün koltuğuna oturdu. çevresini şöyle bir tepeden bakışla süzdükten sonra bana dönüp:

- "hayvanlar, yemek getirin" dedi.

herkesin yüzünde bir gülümseme. atatürk de gülüyor. bana dönüp:

- "çelebi efendi. ben böyle mi söylüyorum?" diye sordu.

hayır diye cevap versem, bu biraz da dalkavukluk olacaktı. kendimi toparladım. fırsat bu fırsat deyip, hemen taşı gediğine yerleştirdim:

- "aşağı yukarı böyle oluyor paşam."

- "anlaşıldı. sen reisicumhurluk yapamayacaksın. dur ben yine yerime geleyim."

--- alıntı sonu ---

sayfa 207-208:

--- alıntı ---

"saat yirmiye doğru davetliler geldiler. salondaki koltukların hepsini dışarıya taşımıştım. fakat koltuklar yetmemişti. en son rukiye hanım geldi. koltuklar bitince aynı renkte olsun diye kırmızı hereke kumaşından bir sandalye getirdim. böylece takım bozulmamış oluyordu. atatürk bunu görünce sordu:

- "niye koltuk vermiyorsun?"

- "koltuk bitti. aynı desenden sandalyesini verdim."

atatürk sinirlenmişti.

- "hayvan, kafanı kullan, koltuk ver" dedi.

- "aynı renk olsun diye sandalye getirmiştim efendim."

tekrar: "hayvan kafanı kullan" dedi.

bu sözlere çok canım sıkıldı. gerçi arada sırada alışkanlıkla bu hitabı işitmiyor değildim. fakat nedense bu kez dokunmuştu. koşa koşa yukarı çıktım. kendimi tutamayıp başladım koca adam hüngür hüngür ağlamaya.

az sonra eski başyaver cevat abbas'la, ikinci yaver naşit yanıma geldiler:

- "niye ağlıyorsun?"

- "hayvan dedi."

- "bize her gün eşşoğlu eşek diyor. darılıyor muyuz? ne var dediyse? hayvan mı oldun hemen. nazik, terbiyeli adam... hepinizi de çok seviyor. sevmese bunca yıl yanında tutar mı? ama arada bir böyle konuşuyor. ne var alınacak. koskoca reisicumhur. her şeyi söyler."

onlar gittiler. ben de aşağı inip yatmaya gittim. ertesi gün kaçıp gitmek en iyisi diye düşünyordum.

biraz kestirdikten sonra sabaha karşı saat üçte tekrar uyandım. atatürk'ü soymaya mecburdum. oda hizmetkarı kovulmuş, yerine ben bakıyordum. ...

yavaşça sofraya yaklaştım. konukların hepsi gitmişler, beş kişi yandaki masada poker oynuyorlardı: atatürk, recep peker, nuri conker, adalı ayşe hanım, rize mebusu hasan cavit, tahsin uzer. bugün gibi hepsi aklımda... hangisinin nerede oturduğu gözlerimin önünde... bir kenarda durup, oyunlarına bakıyordum ki, beni gördü:

- "beni bırakıp kaçarsın değil mi? hem de en çok lazım olduğun zaman."

birkaç saat önce elimi smokinimin yeleğine takmış, hem ağlıyor, hem gidiyordum. meğer görmüş benim gittiğimi. oysa ben farkında değil sanıyordum.

- "paşam... şey..." diyecek oldum.

- "hayvansın, nereye gitsen yine hayvansın" dedi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder