25 Eylül 2013 Çarşamba

Algı operasyonları' için bulunmaz nimet: Tribünler

Algı operasyonları' için bulunmaz nimet: Tribünler

Geçen Cumartesi Fenerbahçeli Musa Sow, Elazığspor'a attığı üç golden sonra her futbolcunun sahalarda görmek istediği şeyi yaşadı.

Fenerbahçe tribünleri kendisini ismiyle çağırıp alkış yağmuruna tuttu.

Teknik Direktör Ersun Yanal'la yaşadığı anlaşmazlığın perde gerisinde Yanal'ın ‘dini inançlarını yaşayan futbolculara karşı alerjisi olduğu iddiası' (Yanal bunu ret ediyor. Bu aşamada beyan esastır diyelim) ne kadar geçerli olmuştur bilinmez ama, Fenerbahçe tribünleri için asıl olan, attığı golden sonra secdeye gitmesi yahut, dindarlığını belli etmesi değil, futbolcunun sahada takımı için ne yaptığı idi.

Galatasaray'lı Drogba'nın, Beşiktaş'lı Almeida'nın, gol attıktan sonra haç işareti yaparak gol sevincini kutlaması karşısında Galatasaray ve Beşiktaş tribünlerinin buna alerji duyulduğunu gösteren herhangi bir tutum sergilememesini de aynı kategoride değerlendirebiliriz.

İyi haber şu: Futbol, genel itibariyle hala dünya görüşü farklılığının çok önemsiz olduğu, takım taraftarlarının ancak ‘sigara tiryakilerinin kendi aralarında yaşadıklarına benzer bir dayanışma' ile hareket edebildikleri bir alan olma özelliğini koruyor.

Bu yüzden siyasi konularda yeri geldiğinde birbirini düşman belleyen iki adamın yeşil sahalarda takımlarının attıkları golden sonra kucaklaşması garipsenecek bir hal arz etmiyor.

Keşke bu kadarını söyledikten sonra “ tamam” deyip bu köşeden kendi köşemize çekilebilseydik.

Ama ele almamız gereken başka yönleri de var artık futbol dediğimiz konu başlığının.

TRİBÜNLERİN ŞAKASI OLMAZ HA!

Cumhuriyet tarihimiz, siyaset kurumunu vesayet altında tutmak isteyen değişik güç odaklarının kitleler üzerinden ustalıklı ‘algı operasyonları' yaptığı örnekler çöplüğüdür.

Algı operatörlerinin,

-Üç yüz tane üniversite öğrencisi gösteri yaptığı zaman, “üniversiteler ayakta” dediklerini,

-2007'de bir terör saldırısı olduktan sonra ortaokul öğrencilerini okuldan alıp sokaklara çıkarıp, “bakın ortaokul öğrencileri bile ayakta” dedirttiklerini,

-Gezi eylemleri sırasında, “bütün halk, bütün toplum ayakta” diye manşetler çıkardıklarını, daha kulaklarımızda çınlaması devam ettiği için biliyoruz.

Darbeler öncesi yaşananları saymıyorum.

27 Mayıs sonrası tribünlere farklı bir anlam yükleniyordu. Futbola, geniş kitleleri siyasetten uzak tutmak için ‘uyuşturucu' rolü üstlenmesi görevi verilmişti.

Ama 28 Şubat'la birlikte ‘algı operatörleri' tribünlerin eşsiz gücünü keşfettiler.

Tribünlerden atılacak olan “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları, dönemin zaten pamuk ipliği üzerinde duran hükümeti üzerinde daha büyük bir baskı oluşturacak, Ertuğrul Özkök'ünden bilmem kime kadar darbe kışkırtıcılarına “bakın işte, rahatsızlık tribünlere kadar uzandı, stadyumlardan atılan sloganlar başka şeye benzemez” deme imkanı sunacaktı.

Aynı iştahın gezi eylemleri sonrası tekrar kabardığını bilmem hatırlatmama gerek var mı?

Taksim'de yapıldığı sürece işin içine ‘bütün halkı, bütün toplumu' katmanız görece zor gözükse de, tribünlerden atılacak olan “her yer Taksim, her yer direniş” sloganları, algılamada “bütün toplum, bütün halk rahatsız” çıtasına erişmenizi sağlayacaktı.

Sapına kadar siyasi olduğu bilinen bir eylem türünü ‘ne siyasisi canım, bu sosyal bir kalkışmadır' sihirli cümlesine soktuğunuz zaman algı operasyonu başarıyla tamamlanmış olacaktı.

İşin tehlikeli kısmı da burada başlıyor.

Geçmiş dönemlerin aksine, halkın hala yarısından fazla oyunu almayı sürdüren bir iktidar işbaşında ve tribünlerden atılan “her yer Taksim, her yer direniş” sloganları aynı tribünleri paylaşıp mevcut hükümeti desteklemeye devam eden diğer kitleyi de kışkırtma potansiyeli taşıyor.

Ki yayıncı kuruluş malum dakikalar geldiğinde volume düğmesini kıssa da, olanı biliyoruz.

Tribünlere maç seyretmek için giden, ama atılan siyasi içerikli sloganlardan rahatsız olan öbür kitle, ‘burası bunun yeri değil' mesajını vermek için ıslıklarla mukabelede bulunuyor.

Çare mi?

Çare, tribünleri dini inanışlara da, siyasi görüşlere de eşit mesafede duran olağan haline bırakmaktan geçiyor.

Öbür türlü bugün birileri ‘kapalı tribünden' “her yer Taksim, her yer direniş” diye slogan atarsa, yarın ‘açık tribünden' başka birileri de “geziciler dışarı” diye tempo tutabilir.

Daha ilerisini, Pazar akşamı Olimpiyat stadında gördük zaten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder