24 Eylül 2013 Salı

407 ) SOYADINDA YÜZEN ŞİLEP !..

  

   1924 yılının Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bey, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde verdiği derslerde şöyle demekteydi :

"Egemenlik haklarına dayanarak bir milletin gerileme, geri gitme hakkı yoktur. Çünkü geriler, ileriler nispetle birer kötülüktür. Hayat gerilerde değil, ilerilerdedir. Hayat kötülüklerde değil, ilerilerde, iyiliklerdedir. Gerilerde ölüm vardır. Bir millet öleceğim diyemez. Yaşama ve yaşatma ilerilerdedir. Bir milletin yaşama ve yaşatma hakkı vardır. Bir millet yaşayacağım diyebilir. Cumhuriyet'ten hilafete, saltanata, krallığa inmek şöyle dursun, meşrutiyete bile dönmek bir milletin hakkı olamaz. Çünkü böyle bir durumda millet, kendi egemenliğinden kısmen olsun feragat etmektedir.."

   İstanbul Limanı'ndan, 30 Temmuz 1926 tarihinde "Bozkurt" adlı kömür yüklü bir şilep hareket eder. Hasan Kaptan yönetimindeki şilep, 2 Ağustos gününün gecesi, Midilli Adası açıklarında, Beyrut'dan İstanbul'a gitmekte olan Fransız yolcu vapuru "Lotus"la çarpışmaktan kaçamaz.. Bozkurt kısa sürede batarken, Lotus hasar görür ama suyun üstünde kalır. Gökyüzü son derece karanlık olduğundan, Bozkurt mürettebatından ancak on kişi kurtarılabilir. Geri kalan denizcileri gece, siyah peleriniyle gizler..
   Lotus, İstanbul Limanı'na geldiğinde, çarpışma sırasında gemiyi yöneten 3. Kaptan Jan Demons, Hasan Kaptan'la birlikte, birçok insanın ölümüne neden olmak suçuyla tutuklanır. Bu olay gerek Fransa'da, gerekse Türkiye'de büyük yankı uyandırır. Fransızlar, kaptanın derhal özgür bırakılmasını isterler. Türk basını da, Hasan Kaptan'ın tutukluluğunun kefalet karşılığında sona erdirilmesinde ısrar eder. "Yeni Ses" gazetesinin de sahibi olan Trabzon Milletvekili Nebizade Hamdi Bey'in çabalarıyla, Bozkurt şilebinin kaptanı dört duvar arasından kurtulur. Batan geminin sahibi Nef'i Bey, Fransızlardan uğradığı zararın karşılanmasını isterken, Lotus'un sahibi "Mesajeri Maritim" şirketi de gemilerinin uğradığı hasarın ödenmesi gerektiğini ileri sürer. Her iki taraf kazadan birbirlerini sorumlu tutar. Amiral Vasıf Paşa başkanlığında hazırlanan bilirkişi raporuna dayanarak, Savcı Cemil Bey, her iki kaptanın da suçlu olduğuna karar verir ve "cinayet" suçuyla yargılanmaları yönünde mahkeme yolunu açar.

     

   Gelişmeler üzerine Fransızlar tarafından, çarpışmanın Türk karasularının dışında olduğu belirtilerek, davanın kendi mahkemelerinde görülmesi gerektiği iddia edilir. Ankara'dan, sorunun Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerine aksettiği ve bundan da Fransa hükumetinin haberdar edildiği belirtilir ve istenirse davanın Lahey Adalet Divanı'na götürülebileceği yönünde açıklama yapılır. 
   Bu arada, "Lotus-Bozkurt Davası" on beş gün gibi kısa bir sürede sonuçlandırılır. 15 Eylül 1926 tarihli karara göre, Kaptan Jan Demons "İki ay yirmi gün ağır hapis ve 225 lira para cezası ödemeye", Hasan Kaptan ise "Dört ay ağır hapis ve 33 lira para cezası ödemeye" mahkum edilir. Ancak, Lahey Adalet Divanı'na taşınan dava farklı bir seyir alır. Fransızlar, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin bu davaya bakmaya yetkili olmadığını ve Kaptan Jan Demons'un tutuklanmasından dolayı kendisine tazminat ödenmesini talep ederler. Günlerce süren davada Türkiye, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey tarafından temsil edilir.
   1927 yılının 7 Eylül günü, Lahey'den gelen telgraf sevince boğar, dört yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti'ni.. Lahey Adalet Divanı, Türkiye'nin Lozan Antlaşması'na uyduğu ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı davranmadığı kararına varır. Böylelikle, bir yıl önce verilen kararın doğruluğu onaylanır. Kaptan Jan Demon'un hayalleri de batan Bozkurt'un yanını boylar !.. 
   Gazi Mustafa Kemal, davadaki başarısından dolayı, soyadı kanunu çıktığında Mahmut Esat Bey'e "Bozkurt" soyadını verir. 
   Birçok kanunun yanı sıra, Deniz Ticaret Kanunu'nu da hazırlayan Mahmut  Esat Bey, Ege Denizi'ndeki bir batıktan almaktadır soyadını !..

  

SUNAY AKIN'ın "Önce Kadınlar ve Çocuklar" adlı kitabından alınmıştır..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder