18 Kasım 2012 Pazar

Kitap Tanıtma Yazıları

 
 Selim İLER- Edebiyatçı Yazar
 
Memet Fuat kitap tanıtma yazılarına özel bir önem verirdi. Bu söylediğim, 1960 sonları.
Vilâyet’in karşısındaki Vilâyet Han’ın en üst katındayız, Ahmet Kaptan’la ikimiz. Yaşar İlksavaş da var mıydı, hatırlamıyorum. Memet Fuat’a Aylaklar’a ilişkin bir yazı götürmüşüm…
Aylaklar 1965’in verimi. Ya o yılmış, ya da 1966. Benim çok sevdiğim bir romandır Aylaklar, Melih Cevdet’in en güzel romanı. Yazdıklarım da herhalde ilk cümleden son cümleye övgüydü.
Memet Ağbi gençlere, genç yazar adaylarına Yeni Dergi’yi kapalı tutmazdı ama, inceden inceye eleştirirdi yazıları çizileri. Öyküler, şiirler için de geçerliydi bu. Tek bir öykünüzle yetinmez, “öteki”leri ille okumak isterdi. Rahmetli arkadaşım Ahmet Kaptan öyküler yazıyordu. Üç öyküsünü bir arada götürmüştü Memet Fuat’a. “Ötekiler?” sorusuyla karşılaşmış; “Yalnızca üç öykü” deyince, Memet Ağbi “Yazmaya devam edin. Beş altı tane olsun hele; hepsini bir arada getirirsiniz” yanıtını vermişti.
Çok gençtik, hayaller içindeydik. Aylaklar yazımın ertesi ay Yeni Dergi’de yayımlanacağını umuyordum.
Ertesi hafta gittiğimde Memet Fuat yazıyı geri verdi. “Kitap tanıtma yazısı değil bu” dedi.
Bol keseden övgülere ve yergilere zaten karşıydı. Ne eleştiride, ne kitap tanıtma yazısında. Eleştiri öznel olabilir ama, duygusallıktan kaçınmak şart. Övgü de, yergi de duygusallığın bir göstergesi. İyi bir eleştirmen serinkanlılığı elden bırakmayacak. Eleştirel saptamalar olmaksızın övmek, yermek, bir bakıma edebiyat dışı. Bir eseri neden beğendiğiniz ya da beğenmediğiniz handiyse elle tutulur bilgilendirmelerle gözler önüne serilecek…
Kitap tanıtma yazısına gelince, dediğim gibi, onu eleştiriden büsbütün ayırmak gerekiyor. Dahası, Memet Ağbi, kitap tanıtma yazısının öykü gibi, şiir, deneme gibi apayrı bir dal olduğuna inanırdı.
Kitap tanıtma yazısı fazla uzun olmayacaktı, ama, uzun mu uzun bir eleştiri yazısının çabası kadar özlü, özümsenmiş olacaktı.
Paldır küldür okumalardan sonra kaleme getirilmiş, ilk izlenimlerden ibaret kitap tanıtma yazıları en tehlikeli olanlardı. İlk izlenimler Memet Ağbi için, çoğu kez, yanlış izlenimlerdi. Yeniden düşünmek, duyumsamak gerekiyordu okunmuş kitabı. Bu da zamanı gereksiniyordu elbette.
Yeni Dergi’deki kitap tanıtma yazılarını pek beğenmiyor, zorunluluk sonucu yayımladığını söylüyordu. Hem, birkaç ay üstünden geçmeden bir kitap nasıl tanıtılabilirdi?..
Şimdinin ‘hız’ına bakıyorum da, Memet Fuat’ın beklentisi imkânsız bir ütopya gibi geliyor. Kitapların ömrü, raflarda, tezgâhlarda, birkaç haftayı geçmiyor. O arada tanıtıldıysa tanıtıldı, sonrası geçmiş ola.
Memet Fuat’ın uyarılarına ne ölçüde sadık kaldım diye düşünüyorum. Kimileyin, daha yarısına varmamışken, bir eser için ille yazmak ihtiyacı duyuyorum. Çünkü ‘gündem’i geçip gider endişesindeyim. Tek ölçütüm, o yarısına kadar okuduklarımdan izlenimler. Hoşuma gitmişse, apar topar paylaşmaya çalışıyorum.
1960’larda, 1970’lerde, hatta ‘80’lerde bunca kitap yayımlanmıyordu. Ayrıca, kitaplar, yayıma hazırlanırken, ince elenip sık dokunurdu. Bir şiir kitabının, sözgelimi Divançe gibi bir ince şiir kitabının düzeltisi için aylarca çalışıldığını bilirim. Noktası, virgülü, yan yana iki kısa çizgisi… O titizlik çoktan sona erdi.
Kitap dünyasındaki hareketlilik, canlılık muhakkak ki gönül okşayıcı. Bununla birlikte dünün titizliğinin kayıplara karışması bence düşündürücü.
Sonra öyle ‘kitap’lar var ki, onlar için tanıtma yazısı yazsanız da, yazmasanız da pek bir şey değişmeyecek. ‘Piyasa’nın işleyişinde bu kitapların tanıtımı zaten bambaşka yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Alan memnun, satan memnun…

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder