Moskova Hatıraları, Ali Fuat Cebesoy, Vatan Yayınevi, 1955, İstanbul
Ali Fuat Cebesoy’un Garp cephesi görevinden ayrıldıktan sonra Moskova Büyük Elçiliğine atanması ve bu görevi sırasında yazmış olduğu hatıralarından oluşmuştur.
Garp cephesi kumandanlığından 21 Kasım 1920 tarihinde ayrıldıktan sonra Moskova Büyük Elçiliğine tayin olan Ali Fuat Cebesoy, görev öncesi durumu ve görev sırasındaki hatıralarını kitabında toplamıştır. Hatıralarının yanı sıra o dönemde yaşanan önemli olayları değişik açılardan değerlendiren yazar kitabında önemli bilgileri bize aktarmıştır.
Kitabına Cenup Doğu Rusya’nın Anadolu’dan görünüşü ile başlayan yazar Kafkaslardaki genel durumu değerlendirmiştir. Bölgede İngilizlerin uyguladığı yanlış politikaları Kafkaslardaki anarşinin önüne geçememiştir. Bolşevikler ise, propaganda sayesine kısmen duruma hakim olmayı başarmıştır. Yazar bölge halklarına bağımsızlık vaadinde bulunan Bolşeviklerin aslında hiçbir Kafkas Devletlerinin istiklalini tanımak niyetinde olmadığını vurgulamaktadır.
Rus ihtilali Anadolu nasıl karşılandığı
hakkındaki değerlendirmesinde yazar; Bolşeviklerin milliyetçiliği hakkında kısa bilgi vermeyi müteakip İhtilalin Anadolu’dan görünüşü hakkında yorumunu şu şekilde yapmıştır: Şunu itiraf etmeliyiz ki o zaman Ankara resmi mehafili Sovyetlerin iç yüzüne tamamı ile vakıf değillerdi. Birinci Dünya savaşından sonra, Batı devletlerinin Türkiye aleyhindeki emperyalist siyasetleri ve Türkiye’yi parçalamak emelleri karşısında Türker, ister istemez Rusya ahvalini hoş görmeye çalışmışlar ve Bolşevikler ile hakiki dost olmaya çalışmışlardır.
Yazar 1Eylül 1920 yılında toplanan Bakü Şark Milletleri Kurultayı hakkındaki değerlendirmesinde; Kurultayın toplanma amacını Başkırt ve Türkistan hükümetlerinde iş başında bulunan Müslüman komünistlerden bazı mühim şahsiyetlerin, Şarkta komünizmin tatbik şeklini salim bir esasa bağlamak, daha doğrusu bu fırsattan istifade ederek kendi iç meselelerini ve şikâyetlerini sayıp dökmek olarak vurgulamıştır. Türkiye’nin de katıldığı kurultayın asıl amacının Şark milletlerine ve memleketlerine mahsus bir meslek kongresi olması gerekirken, Batı emperyalizmine ve kapitalizme karşı hazırlamak ve harekete geçirmek için toplanan hakiki bir ihtilal kongresi mahiyetine büründüğünde bahsetmektedir. Kurultayda; Türkiye’nin bazı sosyalist prensiplerin kabul edebileceği fakat içtimai inkılâpların ancak Türk vatandaşların isteği ve Türk kanunların müsaadesi nispetinde yapılabileceği konusu özellikle vurgulanmıştır. Kurultay Şarkı birleşmeye ve kapitalist İngilizlere karşı mücadeleye davet ile sona ermiştir.
Yazar Türk İştirakiyun Teşkilatı başlıklı bölümde teşkilat hakkında bilgi vermektedir. Teşkilat Birinci Dünya Savaşı esnasında Ruslara esir düşen ve Bolşevikliğin ilanı üzerine Rusya içerilerine dağılan bazı sivil ve zabit Türk esirleri tarafından Komünist Enternasyonal’in bir tertibi ile 1918 yılında kurulmuştur. Teşkilatın asıl amacı Türkiye’de bir komünist inkılâbı yapmak olduğunu belirten yazar, bu hareketin başında bulunan Mustafa Suphi’ yi şöhret ve ihtiras peşinde koşan zeki, kurnaz ve azim sahibi bir şahsiyet olarak tanımlamıştır.
Sovyetler ile resmi temas ve münasebetlerin başlaması bölümünde 23 Nisan 1920 yılında TBMM’nin açılmasını müteakip bir heyetin Moskova’ya gönderilmesinden bahsetmektedir. Rus Sovyet hükümetinin muhtelif yollardan Türkiye ile temas aramaları, hatta Anadolu inkılabı ile ilgileri bulunmayan kimselerin Ankara nam ve hesabına müzakere girişmeleri üzerine, bu temasları yalnız bir kanala toplamak, resmi ve salahiyetli şahsiyetlerle müzakerelerin yapılması ve mümkün olan müsait şartlara bir anlaşmaya varılması maksadı ile Moskova’ya bir heyet gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Ankara Hükümeti bu suretle ilk defa olarak Bolşevikler ile siyasi ilişkiye girmiş oluyordu. Heyetin asıl vazifesi Sovyet Rusya ile bir dostluk antlaşması imzalamak ve ihtiyaç olan para bir nevi harp malzemesi yardımını temini etmekti. Hariciye vekili Bekir Sami Beyin başkanlığında Moskova’ya giden Türk Heyeti, Temmuz ve Ağustos aylarında bir dostluk antlaşması esasları hazırlanmış ve sonuna getirmişken Rus heyeti başkanı Sabani’in tam maddelerin parafesi sırasında vazifesinden alınarak uzak bir yere gönderilmiştir. Bunun üzerine Bekir Sami Bey, Hariciye Komiseri Çiçerin’den bir görüşme talebinde bulunur. Görüşmeler sırasında Çiçerin o güne kadar Şark hudutlarımız hakkında hiçbir değerlendirme ileri sürmediği halde birden bire Van ve Bitlis vilayetlerimizden Ermenistan’a toprak terk edilmesini ister ve ancak antlaşmanın ondan sonra imzalanacağını ileri sürer. Bekir Sami Bey kanaat verici ve delilere dayalı cevaplar vermeye çalışsa da Çiçerin’i ikna edemez.
Yazar, Moskova giderken başlıklı bölümde yolculuğu sırasında geçtiği illerden ve buralarda yaptığı görüşmelerden bahsetmektedir. Sivas iline geldiğinde, Sivas Kongresi sırasında yaşanan gelişmelerden kısaca bahsetmekte ve Mustafa Kemal hakkında övgüyle bahsetmektedir. Kars’ta Kazım Karabekir Paşa ve halk tarafından coşkulu ile karşılandığından bahsetmektedir. Kars ta bulunduğu sırada Rus Ankara mümessili ile görüşme yapan yazar, Rusya’daki havanın değiştiğini ve Türkiye ile ilgili meselelere daha ehemmiyet verildiği yolunda bilgiler edinmiştir. Kars’dan sonra Tiflis’e geçen yazar burada Gürcistan hakkındaki değerlendirmesinde; İngiliz emperyalizminin himaye eder gibi göründüğü Gürcistan’ı bir taraftan yemlik olarak Rusların önüne attığından bahsetmektedir. Tiflis’ten Bakû’ye geçen yazar Bakü ile ilgili gözlemlerinde; Her şeyin devletleştirildiğini, serbest hayatın kaldırıldığını, yaşayışın devlet programına ve usullerine göre tanzim edildiğinden bahsetmektedir. Bakü’de Halkın ihtiyaçlarını karşılamak zorlandığı ve durumun hiç de iç açıcı olmadığını anlatmaktadır.
Yazar Moskova’daki görevine başlamasından kısa süre sonra Rus Hükümeti ile müzakerelere başlamıştır. Türk tarafı askeri malzeme yardımı yanın da; Rusların yapacakları yardımın gizli tutulması, Misak-ı Millinin tanınması, Boğazlar meselesi, Çarlık Rusya’sı ile yapılan antlaşmaların ilgası ve Batum şehri konularındaki taleplerini Ruslara bildir. Sovyet Hükümetinin amacı ise Türkiye, Polonya, Orta Avrupa ve Balkan milletlerinin varlığını ve istiklalini tanıyarak, onlara dost ve yardımcı görünerek Batılı ülkelerden daha yakın olduğunu göstermekti. Moskova Anlaşması 16 Mart 1921 yılında imzalanır. Ayrıca 1 Mart 1921’de Afganistan ile bir dostluk antlaşması imzalanır.
Yazar aynı dönemde Rusya’da bulunan Enver Paşa ve arkadaşları ile temasa geçmiştir. Yazar Enver Paşanın amacının; İslam âlemindeki ve Şark milletleri nezdindeki şöhretlerine ve Alman askeri ricalinden bazılarının dostluğuna güvenerek, o tarihte dünyaya hakim olmak isteyen İngiliz emperyalizmine karşı Ruslardan istifade ederek bir savaş açmak olarak değerlendirmiştir. Ancak bunun hiçbir zaman gerçek olmayacak bir hayal olarak nitelendirmiştir. Sovyet Hükümetinin Enver Paşa ve arkadaşları ile ilgilenmesindeki amacını ise iki nedene bağlamaktadır. Bunlardan birincisi; İslam Alemi ve Doğu milletleri üzerindeki nüfuzlarından yararlanarak bu milletlere istiklal vaat ederek Orta Asya da ve Hindistan’da İngiliz emperyalizmi ile mücadeleyi temin etmek. Diğeri ise; Enver Paşa ve arkadaşlarının Türk ordusunun takviyesi maksadı ile Anadolu’ya Azerbaycan piyadeleri ile Kafkas süvarilerini götürmek, bunların arkasında Üçüncü Enternasyonale bağlı ve kendilerinin meydana getirdikleri Türk Komünist partisinin teşkilatını Anadolu’ya da sokmak, Ankara Hükümeti ile Enver Paşa taraftarları arasında çıkması muhtemel ihtilaflardan faydalanmak ve Anadolu’da da Kafkaslarda ve Ukrayna’da olduğu gibi bir Türk Şualar devleti kurmaktı.
Orta Doğu ve Müslüman milletler ile ilgili değerlendirmesinde bölge milletlerinin istiklal mücadeleleri ile Türkiye’nin istiklal mücadelesi arasında sıkı ve samimi ilişkiler bulunduğunu anlatmıştır. Doğu milletlerinin yalnız başlarına İngiliz emperyalizmi ile mücadele edemeyeceğini düşünen yazar, muhakkak suretle Türkiye ve Rusya’dan maddi ve manevi yardım görmeleri gerektiğini belirtmiştir. Bu durumu anlayan İngilizler ise; öncelikle Türkiye’yi ortadan kaldırmayı sonrada Rusya’ya sıkı bir abluka uygulamaya karar verdiğini belirtmiştir.
Yazar İkinci İnönü zaferinin Sovyet Rusya ve Batılı ülkeler üzerindeki etkisinden bahsetmiştir. Zafer, Batıda ve özelikle Rusya’da etkisi büyük olmuştur. Yunan ordusunun Anadolu’da uzun süre dayanamayacağı ve hatta boğazları bile savunamayacağı fikri kabul görmüştür. Fransa ile İngiltere arasında fikir ayrılığı oluşmuş ve Fransa cephesinde Yeni Türk devletini tanıma eğilimi başlamıştır. Ancak Rusya Türkiye’nin lehine olan bu siyasi gelişmelerden rahatsız olarak yapmaya başladığı askeri yardımı kesmiştir.
Rusya’daki tebaamız durumu hakkında bilgiler veren yazar Rus inkılâbının başından itibaren Türk, özellikle Müslüman olan tebaamız çeşitli nedenler ile menfaatlerini, Müslüman olmayanlar kadar koruyamamıştır. Bazılarının evlerine el konulmuş, ticaretle uğraşanların malları ve parları alınmış, tüccarların ise alacakları verilmemiştir. Hatta alacakların miktarı Sovyetlerin Ankara Hükümetine yapmış olduğu nakdi yardımın yarısı olduğu değerlendirilmiştir.
Kütahya- Eskişehir muharebeleri sonrası durumu değerlendiren yazar Rusların ahde vefa göstermediklerini vurgulamıştır. Bu muharebeler sonucu ordumuz Sakarya’nın doğusuna çekilmek zorunda kalmıştır. Yunan başarısı üzerine Ankara’nın dağılıp dağılmayacağı konusunda şüphelenen Rusya, dağılması durumunda Anadolu milli idaresinin Enver Paşa ve arkadaşları ile yeniden kurulabilmesi için Enver Paşa ile anlaşarak onu Batum’a göndermiştir. Müslüman kuvvetlerle Enver Paşayı takviye edeceği vaadinde bulunmuştur. Sakarya muharebelerinin kazanılması Rusların planlarının suya düşmesine neden olmuştur. Sakarya zaferinden sonra Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması Rusya’da ve İngilizlerde tepkilere neden olmuştur. Türkiye ise Batıdaki iki önemli düşmanın fikir ayrılığına düşmesinden oldukça memnundu.
Yazar kitabının son bölümünde ise elçiliğin Rus görevliler tarafından basılması ve Moskova’dan ayrılması konusundan bahsetmiştir. Elçiliğimiz Rus resmi görevlileri tarafından basılarak, belgelerine el konulmuş ve elçilik personeli Yüzbaşı Emin Bey rehin olarak alınmıştır. Yüzbaşı Emin Bey daha sonra serbest bırakılmış ancak belgeler geri alınamamıştır. Bu çirkin olay sonucunda Ali Fuat Cebesoy ve elçilik heyeti memlekete geri dönmek kararı almıştır.
Garp cephesi kumandanlığından 21 Kasım 1920 tarihinde ayrıldıktan sonra Moskova Büyük Elçiliğine tayin olan Ali Fuat Cebesoy, görev öncesi durumu ve görev sırasındaki hatıralarını kitabında toplamıştır. Hatıralarının yanı sıra o dönemde yaşanan önemli olayları değişik açılardan değerlendiren yazar kitabında önemli bilgileri bize aktarmıştır.
Kitabına Cenup Doğu Rusya’nın Anadolu’dan görünüşü ile başlayan yazar Kafkaslardaki genel durumu değerlendirmiştir. Bölgede İngilizlerin uyguladığı yanlış politikaları Kafkaslardaki anarşinin önüne geçememiştir. Bolşevikler ise, propaganda sayesine kısmen duruma hakim olmayı başarmıştır. Yazar bölge halklarına bağımsızlık vaadinde bulunan Bolşeviklerin aslında hiçbir Kafkas Devletlerinin istiklalini tanımak niyetinde olmadığını vurgulamaktadır.
Rus ihtilali Anadolu nasıl karşılandığı
hakkındaki değerlendirmesinde yazar; Bolşeviklerin milliyetçiliği hakkında kısa bilgi vermeyi müteakip İhtilalin Anadolu’dan görünüşü hakkında yorumunu şu şekilde yapmıştır: Şunu itiraf etmeliyiz ki o zaman Ankara resmi mehafili Sovyetlerin iç yüzüne tamamı ile vakıf değillerdi. Birinci Dünya savaşından sonra, Batı devletlerinin Türkiye aleyhindeki emperyalist siyasetleri ve Türkiye’yi parçalamak emelleri karşısında Türker, ister istemez Rusya ahvalini hoş görmeye çalışmışlar ve Bolşevikler ile hakiki dost olmaya çalışmışlardır.
Yazar 1Eylül 1920 yılında toplanan Bakü Şark Milletleri Kurultayı hakkındaki değerlendirmesinde; Kurultayın toplanma amacını Başkırt ve Türkistan hükümetlerinde iş başında bulunan Müslüman komünistlerden bazı mühim şahsiyetlerin, Şarkta komünizmin tatbik şeklini salim bir esasa bağlamak, daha doğrusu bu fırsattan istifade ederek kendi iç meselelerini ve şikâyetlerini sayıp dökmek olarak vurgulamıştır. Türkiye’nin de katıldığı kurultayın asıl amacının Şark milletlerine ve memleketlerine mahsus bir meslek kongresi olması gerekirken, Batı emperyalizmine ve kapitalizme karşı hazırlamak ve harekete geçirmek için toplanan hakiki bir ihtilal kongresi mahiyetine büründüğünde bahsetmektedir. Kurultayda; Türkiye’nin bazı sosyalist prensiplerin kabul edebileceği fakat içtimai inkılâpların ancak Türk vatandaşların isteği ve Türk kanunların müsaadesi nispetinde yapılabileceği konusu özellikle vurgulanmıştır. Kurultay Şarkı birleşmeye ve kapitalist İngilizlere karşı mücadeleye davet ile sona ermiştir.
Yazar Türk İştirakiyun Teşkilatı başlıklı bölümde teşkilat hakkında bilgi vermektedir. Teşkilat Birinci Dünya Savaşı esnasında Ruslara esir düşen ve Bolşevikliğin ilanı üzerine Rusya içerilerine dağılan bazı sivil ve zabit Türk esirleri tarafından Komünist Enternasyonal’in bir tertibi ile 1918 yılında kurulmuştur. Teşkilatın asıl amacı Türkiye’de bir komünist inkılâbı yapmak olduğunu belirten yazar, bu hareketin başında bulunan Mustafa Suphi’ yi şöhret ve ihtiras peşinde koşan zeki, kurnaz ve azim sahibi bir şahsiyet olarak tanımlamıştır.
Sovyetler ile resmi temas ve münasebetlerin başlaması bölümünde 23 Nisan 1920 yılında TBMM’nin açılmasını müteakip bir heyetin Moskova’ya gönderilmesinden bahsetmektedir. Rus Sovyet hükümetinin muhtelif yollardan Türkiye ile temas aramaları, hatta Anadolu inkılabı ile ilgileri bulunmayan kimselerin Ankara nam ve hesabına müzakere girişmeleri üzerine, bu temasları yalnız bir kanala toplamak, resmi ve salahiyetli şahsiyetlerle müzakerelerin yapılması ve mümkün olan müsait şartlara bir anlaşmaya varılması maksadı ile Moskova’ya bir heyet gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Ankara Hükümeti bu suretle ilk defa olarak Bolşevikler ile siyasi ilişkiye girmiş oluyordu. Heyetin asıl vazifesi Sovyet Rusya ile bir dostluk antlaşması imzalamak ve ihtiyaç olan para bir nevi harp malzemesi yardımını temini etmekti. Hariciye vekili Bekir Sami Beyin başkanlığında Moskova’ya giden Türk Heyeti, Temmuz ve Ağustos aylarında bir dostluk antlaşması esasları hazırlanmış ve sonuna getirmişken Rus heyeti başkanı Sabani’in tam maddelerin parafesi sırasında vazifesinden alınarak uzak bir yere gönderilmiştir. Bunun üzerine Bekir Sami Bey, Hariciye Komiseri Çiçerin’den bir görüşme talebinde bulunur. Görüşmeler sırasında Çiçerin o güne kadar Şark hudutlarımız hakkında hiçbir değerlendirme ileri sürmediği halde birden bire Van ve Bitlis vilayetlerimizden Ermenistan’a toprak terk edilmesini ister ve ancak antlaşmanın ondan sonra imzalanacağını ileri sürer. Bekir Sami Bey kanaat verici ve delilere dayalı cevaplar vermeye çalışsa da Çiçerin’i ikna edemez.
Yazar, Moskova giderken başlıklı bölümde yolculuğu sırasında geçtiği illerden ve buralarda yaptığı görüşmelerden bahsetmektedir. Sivas iline geldiğinde, Sivas Kongresi sırasında yaşanan gelişmelerden kısaca bahsetmekte ve Mustafa Kemal hakkında övgüyle bahsetmektedir. Kars’ta Kazım Karabekir Paşa ve halk tarafından coşkulu ile karşılandığından bahsetmektedir. Kars ta bulunduğu sırada Rus Ankara mümessili ile görüşme yapan yazar, Rusya’daki havanın değiştiğini ve Türkiye ile ilgili meselelere daha ehemmiyet verildiği yolunda bilgiler edinmiştir. Kars’dan sonra Tiflis’e geçen yazar burada Gürcistan hakkındaki değerlendirmesinde; İngiliz emperyalizminin himaye eder gibi göründüğü Gürcistan’ı bir taraftan yemlik olarak Rusların önüne attığından bahsetmektedir. Tiflis’ten Bakû’ye geçen yazar Bakü ile ilgili gözlemlerinde; Her şeyin devletleştirildiğini, serbest hayatın kaldırıldığını, yaşayışın devlet programına ve usullerine göre tanzim edildiğinden bahsetmektedir. Bakü’de Halkın ihtiyaçlarını karşılamak zorlandığı ve durumun hiç de iç açıcı olmadığını anlatmaktadır.
Yazar Moskova’daki görevine başlamasından kısa süre sonra Rus Hükümeti ile müzakerelere başlamıştır. Türk tarafı askeri malzeme yardımı yanın da; Rusların yapacakları yardımın gizli tutulması, Misak-ı Millinin tanınması, Boğazlar meselesi, Çarlık Rusya’sı ile yapılan antlaşmaların ilgası ve Batum şehri konularındaki taleplerini Ruslara bildir. Sovyet Hükümetinin amacı ise Türkiye, Polonya, Orta Avrupa ve Balkan milletlerinin varlığını ve istiklalini tanıyarak, onlara dost ve yardımcı görünerek Batılı ülkelerden daha yakın olduğunu göstermekti. Moskova Anlaşması 16 Mart 1921 yılında imzalanır. Ayrıca 1 Mart 1921’de Afganistan ile bir dostluk antlaşması imzalanır.
Yazar aynı dönemde Rusya’da bulunan Enver Paşa ve arkadaşları ile temasa geçmiştir. Yazar Enver Paşanın amacının; İslam âlemindeki ve Şark milletleri nezdindeki şöhretlerine ve Alman askeri ricalinden bazılarının dostluğuna güvenerek, o tarihte dünyaya hakim olmak isteyen İngiliz emperyalizmine karşı Ruslardan istifade ederek bir savaş açmak olarak değerlendirmiştir. Ancak bunun hiçbir zaman gerçek olmayacak bir hayal olarak nitelendirmiştir. Sovyet Hükümetinin Enver Paşa ve arkadaşları ile ilgilenmesindeki amacını ise iki nedene bağlamaktadır. Bunlardan birincisi; İslam Alemi ve Doğu milletleri üzerindeki nüfuzlarından yararlanarak bu milletlere istiklal vaat ederek Orta Asya da ve Hindistan’da İngiliz emperyalizmi ile mücadeleyi temin etmek. Diğeri ise; Enver Paşa ve arkadaşlarının Türk ordusunun takviyesi maksadı ile Anadolu’ya Azerbaycan piyadeleri ile Kafkas süvarilerini götürmek, bunların arkasında Üçüncü Enternasyonale bağlı ve kendilerinin meydana getirdikleri Türk Komünist partisinin teşkilatını Anadolu’ya da sokmak, Ankara Hükümeti ile Enver Paşa taraftarları arasında çıkması muhtemel ihtilaflardan faydalanmak ve Anadolu’da da Kafkaslarda ve Ukrayna’da olduğu gibi bir Türk Şualar devleti kurmaktı.
Orta Doğu ve Müslüman milletler ile ilgili değerlendirmesinde bölge milletlerinin istiklal mücadeleleri ile Türkiye’nin istiklal mücadelesi arasında sıkı ve samimi ilişkiler bulunduğunu anlatmıştır. Doğu milletlerinin yalnız başlarına İngiliz emperyalizmi ile mücadele edemeyeceğini düşünen yazar, muhakkak suretle Türkiye ve Rusya’dan maddi ve manevi yardım görmeleri gerektiğini belirtmiştir. Bu durumu anlayan İngilizler ise; öncelikle Türkiye’yi ortadan kaldırmayı sonrada Rusya’ya sıkı bir abluka uygulamaya karar verdiğini belirtmiştir.
Yazar İkinci İnönü zaferinin Sovyet Rusya ve Batılı ülkeler üzerindeki etkisinden bahsetmiştir. Zafer, Batıda ve özelikle Rusya’da etkisi büyük olmuştur. Yunan ordusunun Anadolu’da uzun süre dayanamayacağı ve hatta boğazları bile savunamayacağı fikri kabul görmüştür. Fransa ile İngiltere arasında fikir ayrılığı oluşmuş ve Fransa cephesinde Yeni Türk devletini tanıma eğilimi başlamıştır. Ancak Rusya Türkiye’nin lehine olan bu siyasi gelişmelerden rahatsız olarak yapmaya başladığı askeri yardımı kesmiştir.
Rusya’daki tebaamız durumu hakkında bilgiler veren yazar Rus inkılâbının başından itibaren Türk, özellikle Müslüman olan tebaamız çeşitli nedenler ile menfaatlerini, Müslüman olmayanlar kadar koruyamamıştır. Bazılarının evlerine el konulmuş, ticaretle uğraşanların malları ve parları alınmış, tüccarların ise alacakları verilmemiştir. Hatta alacakların miktarı Sovyetlerin Ankara Hükümetine yapmış olduğu nakdi yardımın yarısı olduğu değerlendirilmiştir.
Kütahya- Eskişehir muharebeleri sonrası durumu değerlendiren yazar Rusların ahde vefa göstermediklerini vurgulamıştır. Bu muharebeler sonucu ordumuz Sakarya’nın doğusuna çekilmek zorunda kalmıştır. Yunan başarısı üzerine Ankara’nın dağılıp dağılmayacağı konusunda şüphelenen Rusya, dağılması durumunda Anadolu milli idaresinin Enver Paşa ve arkadaşları ile yeniden kurulabilmesi için Enver Paşa ile anlaşarak onu Batum’a göndermiştir. Müslüman kuvvetlerle Enver Paşayı takviye edeceği vaadinde bulunmuştur. Sakarya muharebelerinin kazanılması Rusların planlarının suya düşmesine neden olmuştur. Sakarya zaferinden sonra Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması Rusya’da ve İngilizlerde tepkilere neden olmuştur. Türkiye ise Batıdaki iki önemli düşmanın fikir ayrılığına düşmesinden oldukça memnundu.
Yazar kitabının son bölümünde ise elçiliğin Rus görevliler tarafından basılması ve Moskova’dan ayrılması konusundan bahsetmiştir. Elçiliğimiz Rus resmi görevlileri tarafından basılarak, belgelerine el konulmuş ve elçilik personeli Yüzbaşı Emin Bey rehin olarak alınmıştır. Yüzbaşı Emin Bey daha sonra serbest bırakılmış ancak belgeler geri alınamamıştır. Bu çirkin olay sonucunda Ali Fuat Cebesoy ve elçilik heyeti memlekete geri dönmek kararı almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder