Bilimde ön yargı aslında tarih boyunca hiç kaybolmadı. Bunun en ilginç örneklerinden biri Antonie Van Leeuwenhoek’un yaşadıklarıdır. Leeuwenhoek zengin bir kumaş tüccarı idi. O, kumaşların kalitesini anlamak için geliştirdiği mercekleri kullanarak tarihin ilk mikroskobunu yaratan büyük bir bilim insanıdır. Leeuwenhoek, geliştirdiği mikroskobu ile kendi spermlerinin, bazı küçük organizmaların (mikropların) hareketli olduğunu fark etmiş, dahası bunları yazmış ve çevresindekiler ile paylaşmıştır. Bu açık yürekliliği ona pahalıya mal olmuştur. Leeuwenhoek, topluma ve bilim çevrelerine “uydurma” gelen bu gözlemleri yüzünden önceki saygın konumundan hızla uzaklaşmış ve herkesin gözünde “Deli Leeuwenhoek” olmuştur. Kimi kaynaklar “deli”lakabı yüzünden kızlarını bile evlendiremediğini, kendisinin ve ailesinin tamamen toplum dışına itildiğini iddia etmektedir. Leeuwenhoek aslında iyi bir eğitim almamıştı ve tek kelime Latince bilmiyordu. Tıp ve biyoloji ile de hiçbir ilişkisi yoktu. Bu nedenle Avrupa’daki üniversite çevreleri ve bilim akademileri söyleyip yazdıklarına hiç aldırmıyorlar ve bulgularını küçümsüyorlardı. Bu mutsuz dâhinin arkadaşına yazdığı aşağıdaki satırlar, dönemin bilim çevrelerinin ön yargısının da bir kanıtıdır. “Çalışmalarımın katıksız hayal ürünü olduklarının söylendiğini duydum. Fransa’da biri, bahsettiğim küçük yaratıkların aslında cansız olduğunu söylemiş… Böyle yorumlar yapan gözü pek kişilerin yargıda bulunacak deneyimleri olmadığını açıkça görüyorum...”
Geçtiğimiz günlerde Gürer Yayınları Koordinatörü Sayın Turgut Gürer , New Scientist isimli dergide önceki yıllarda yayımlanan bir makaleden söz etti. Söz konusu makalede Nazilerin, tarihin ilk sigara karşıtı kampanyalarını yürüttükleri ve ilk kez bilimsel olarak sigaranın insan sağlığına olan zararlarını gösterdikleri yazıyordu. Yazıda, sigara karşıtı bu çalışmaları Naziler yaptığı için, çalışmaların uzun yıllar Avrupa’daki bilimsel dergilerde yer alamadığı vurgulanıyordu. Bu tavrın temelinde insanlığa karşı sayısız suç işlemiş olan Nazilerin hiçbir biçimde doğru bir iş yapamayacakları düşüncesi veya onları hak etmedikleri biçimde yüceltme “korkusu” vardı.
Oysa British Medical Journal’da Aralık 1996 tarihinde yayımlanan başka bir makale de, Nazilerin sigara konusunda önemli çalışmalar yaptıklarını açıkça ortaya koyuyordu. Makaleye göre Naziler, 1930-40’lı yıllarda sigara reklamı yapılmasını ve kadınların sigara içmelerini yasaklamışlar, dahası sigara konusunda tıp tarihinin en önemli epidemiyolojik çalışmalarından birini yürütmüşlerdir. Kaynaklar, söz konusu çalışmaların önemli bir bölümünün Hitler tarafından bizzat desteklendiğine ve kişisel servetinden çok önemli paraların çalışmalara kaynak olduğuna dikkat çekmektedir. Hans Reiter, Hitler’in sigara karşıtı çalışmalarda görevlendirdiği önemli bir bilim adamıydı ve nikotini“insanlığın en büyük düşmanı” olarak nitelendiriyordu. Savaşın sürdüğü yıllarda Alman kentlerinin neredeyse %60’ında kamuya açık alanlarda sigara içmek yasaklanmıştı. Sadece Hitler değil, 20 yüzyıl Avrupa’sının diğer faşist liderleri Mussolini ve Franco’da sigaraya karşı idiler ve kesinlikle tütün ve ürünlerini kullanmamaktaydılar. Buna karşılık Stalin, Roosevelt ve Churchill ciddi birer tütün bağımlısı olarak tarihe geçmişlerdir. Konuyla ilgili bir diğer ilginç nokta her konuda Hitler’in istediklerini büyülenmişçesine yerine getiren Almanların tütün konusunda Hitler’i pek dinlememiş olmalarıdır. Nitekim Nazilerin tüm çabalarına rağmen özellikle iktidarlarının ilk 6 yılında Almanya’da sigara kullanımı hızlı biçimde artmıştır. Oysaki aynı dönemde sigara karşıtı hiçbir hareketin olmadığı Fransa’da sigara kullanımındaki artış çok düşük bir oranda kalmıştır.
Bilim Dünyasının uzun bir süre Nazilerin sigara karşıtı aktivitelerini görmezden gelmeleri bir “bilimsel önyargı” sayılır mı, bilmiyorum, ancak sormadan edemiyorum, acaba sigara karşıtı bu çalışmalar batılı bilim adamlarınca daha önce önemsenseydi sigara kurbanlarının sayıları biraz olsun azaltılabilir miydi?
www.mustafacetiner.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder