Bir Darbenin Anatomisi, Yılmaz Öztuna, Ötüken Neşriyat, 1990, İstanbul
1876 Askeri Darbesi, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve ölümü...
Kitabın birinci bölümünde; 1876 Türkiyesi tasvir edilmiş, 1074’ten 1875 yılına kadar hızlı bir geçiş yapılmış ve ardından eylemi gerçekleştiren kişiler detaylı bir şekilde tanıtılmıştır. Bu bölümde sultan İkinci Mahmud için Kanuni Sultan Süleyman’dan beri gelen padişahların en büyüğü olarak bahsedilmektedir. Ali Paşa’nın 1871 yılında öldükten sonra “kaht-ı rical” (devlet adamı kıtlığı) oluştuğu belirtilmektedir. Eylemin en önemli kişisi olan Hüseyin Avni Paşa ilk olarak anlatılmıştır.
Kitapta anlatıldığı şekli ile Hüseyin Avni Paşa Fuad Paşa’nın himayesindedir. Hüseyin Avni Paşa Birinci Ordu Komutanı iken bir cuma selamlığında Sultan Abdülaziz’in eşlerinden birine sözle sarkıntılık etmiştir. Bu olayın neticesinde Hüseyin Avni Paşa görevden alınmış, 14 ay hiçbir görev almamış, fakat maaşını almıştır. Bu suçuna rağmen yükselmeye devam etmiş ve sonunda Serasker olmuştur. Serasker görevinde iken padişahın çok yüksek rütbeli cariyelerinden biri veya ikisiyle münasebette olduğu ortaya çıkmış, bunun üzerine rütbesi ve nişanları alınıp Isparta’ya sürülmüştür.
Midhat Paşa eylemin ikinci şahsıdır. Midhat Paşa’nın şöhreti bugünkü Bulgaristan’dan daha büyük olan Tuna valiliği görevinde iken yaptığı harika işlerle bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Midhat Paşa Ali Paşa’nın himayesindedir. Sadrazamlığı sırasında yolsuzluk yapmış ve padişaha açığı olan bütçede gelir fazlası olduğu yalanını söylemiştir. Bunun üzerine görevinden azledilmiştir. Yeni Osmanlılar’ın çok sevdiği padişahın yeğeni Veliahd Murad tarafından desteklenen Midhat Paşa İngiltere’deki parlamento idaresini Osmanlı Devleti’nde uygulandığı an Osmanlı’nın İngiltere kadar bayındır olacağına inanmaktadır. Hüseyin Avni Paşa’ya göre Midhat Paşa muhteris, akılsız ve gerçekleri anlamakta yeteneksiz bir insandır.
Mütercim Rüşdü Paşa eylemin üçüncü kişisidir. Arabca, farsca ve çok iyi derecede fransızca bilmektedir. Sultan Mahmud’un kurduğu yeni askeri okullar için kitaplar ve tüzükler tercüme ederek padişahın takdirini kazanmıştır ve “Mütercim” diye anılmaya başlamıştır. Mütercim Mehmed Rüşdü Paşa batı kültürüne sahip, son derece zeki ve kurnaz bir politikacıdır. Aynı zamanda aksi mizaçta, korkak ve mesuliyet yüklenmekte son derece ürkek bir insandır. Entrikacı, yalancı ve menfaatlerine düşkündür.
Hasan Hayrullah Efendi eylemin dördüncü ve sonuncu büyük şahsiyetidir. Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi menfaatlerine son derece düşkün bir yobazdır. Sesinin güzelliği sayesinde aklından bile geçiremiyeceği mertebelere yükselmiştir. Şeyhülislamlık görevini layıkıyla yerine getiremediği için bu görevde sadece 38 gün kalabilmiştir. Mütercim Rüşdü Paşa sadrazam olunca O’nun teklifiyle tekrar şeyhülislam olmuştur. Sarayda Şerrullah = Allah’ın Şerri olarak anılmaktadır.
Eylemi tek başına Hüseyin Avni Paşa planlamıştır. Eylemin diğer kişileri eyleme bir hafta kala plandan haberleri olmuştur.
Kitabın ikinci bölümünde, eylemin nasıl gerçekleştiği anlatılmaktadır. Eylemi gerçekleştirmek için Hüseyin Avni Paşa Süleyman Paşa’yı kullanmıştır. Eylemde Türkçe bilmeyen birkaç bölük arab asıllı asker ve er kıyafeti giydirilmiş 300 Harbiyeli kullanılmıştır. Mekteb-i Harbiye-i Şahane Komutanı Süleyman Paşa askerlere ve Harbiyelilere padişaha suikasd yapılmak üzere bulunulduğu, bu suikasdin önlenmesi için sarayın içinden dışarıya ve dışardan saraya kuş uçurtulmaması gerektiğini söylemiştir. Gerçekte olayı sadece 63 kişi bilmektedir. Eylemin gerçekleştiği sabah Sultan Abdüllaziz’in eline birkaç defa kurtulma şansı geçmiş, fakat basireti bağlanmış gibi bu şansların hiçbirisini değerlendirememiştir. Ayrıca eylemden birkaç gün önce Sultan Abdülaziz önce büyük oğlu Şehzade Yusuf İzzettin Efendi sonrada validesi tarafından uyarılmış, fakat oğlunun ve annesinin söylediklerini Sadrazam Mahmud Nedim Paşa’nın vesveleri olarak değerlendirmiştir.
Padişahın tahttan indirilmesi için padişahın delirmiş veya dinden sapmış yada vatana hiyanet suçunu işlemiş olması gerekmektedir. Midhat Paşa tarafından halkın ve ordunun eylem sonrası isyan etmemeleri için bu ithamları içeren bir fetva kaleme alınmış, fakat kimse bu ithamlara inanmamıştır.
Eylemden bir gün sonra 63 kişilik cunta ekibinin bütün yalan ve uydurmalarına rağmen herkes olayın içyüzünü öğrenmiştir. Herkes Sultan Aziz’in ihtiyatsizlik ettiğinde hemfikirdir. Eğer eylem bir gün daha geciktirilseydi, Hüseyin Avni Paşa seraskerlik görevinden azledilip yerine eski serasker Müşir Derviş Paşa getirilecektir.
Sultan Abdülaziz hal’inden sonra, kendisi gibi Türkiye’nin yükselmesi için büyük çaba harcayanların yabancı güçler tarafından Türk devlet adamlarına para dağıtılarak felakete uğratıldıklarını açıkça ima etmiştir.
Eylemin ardından Sultan Abdülaziz’in servetinin tesbiti için bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyon Sultan Abdülaziz’in ilk gün çalınan yüzbinlerce altın değerindeki mücevherler hariç olmak üzere 8.285.000 altın serveti olduğunu tespit etmiştir. Bu hazinenin içerisinde Sultan’ın annesinin, eşlerinin, kızlarının ve oğullarının nakti paraları da olmasına rağmen bütün para Sultan’ın olarak kabul edilip bu servete milletindir denilerek el konulmuştur.
Sultan Abdülaziz’den sonra tahta Beşinci Murad geçmiştir. Beşinci Murad babasından ve amcasından da müsrif bir insandır. Padişah olduğunda borçlarının seviyesi bir milyon aziz altına ulaşmıştır. Bu borçların çoğunluğunu Yeni Osmanlılar cemiyetine verdiği paralar teşkil etmektedir.
Sultan Abdülaziz eylemin beşinci gününde, Ortaköy’de ikamet ettirildiği yerde öldürülmüş ve Hüseyin Avni Paşa tarafından intihar süsü verilmiş ve yine aynı kişinin taraftarı olan doktorlar tarafından intihar ettiğine dair bir rapor hazırlanmıştır.
Eylemden tam oniki gün sonra Sultan Beşinci Murad akli dengesini tamamen kaybetmiş ve eylemin 93’üncü gününde Sultan II. Abdülhamid padişah olmuştur.
Kitabın üçüncü bölümünü yazar KARŞI EYLEM olarak adlandırmıştır.
Eylemin onbeşinci günü, yani Sultan Abdülaziz’in ölümünden on gün sonra, Sultan Abdülaziz’in kayınbiraderi, Neş’erek Kadın-Efendi’nin kardeşi Çerkes Hasan, Hüseyin Avni Paşa’yı, Ahmed Paşa’yı ve Midhad Paşa’yı öldürmek için bu kişilerin de bulunduğu bir toplantıyı basmış, ancak bu üç kişiden sadece Hüseyin Avni Paşa’yı öldürebilmiştir.
Sultan Murad Çerkes Hasan olayını duyduktan sonra tamamen akli dengesini kaybetmiştir. Sultan Murad’ın hastalığı artık halktan gizlenemiyecek seviyeye gelmiştir. Bu durum karşısında veliahd Abdülhamid Midhat Paşa’yı ve Rüşdü Paşa’yı Maslak köşküne davet edip, hastalığı ciddi olan ağabeyi Sultan Murad’ın tahttan indirilip kendisinin saltanatı devralması konusunda ikna etmeye çalışmıştır. Bunun üzerine hemen kabine toplanıp bu yönde karar alınmıştır. Sultan Beşinci Murad saltanatının 93’üncü gününde tahttan indirilerek yerine kardeşi Sultan II. Abdülhamid getirilmiştir.
Sultan II’nci Abdülhamid, Midhat Paşa’nın hazırladığı anayasayı 23 Aralaık 1876 günü top atışları ile ilan etmiştir. Bu şekilde Birinci Meşrutiyet ilan edilmiştir. Midhat Paşa bu anayasa ile büyük devletleri şiddetle etkiliyeceğine ve Balkanlar’da hristiyanlar lehinde reform istemekten vazgeçireceğine inanmaktadır.
Sultan Abdülhamid, siyasetinden ve karakterinden hoşlanmadığı Midhat Paşa’yı bir Avrupa gezisinde iken görevinden almış ve yerine eski fransızca öğretmeni İbrahim Edhem Paşa’yı getirmiştir. 19 Mart 1877’de de Meclis-i Mebusan’ı açmıştır. Midhat Paşa meclisin açıldığını Avrupa’dan duymuştur. Bu olaydan kısa bir süre sonra da meşhur 93 Harbi başlamıştır.
93 Harbi Türkiye için çok vahim sonuçları olmuş ve arkasından Sultan Abdülhamid 13 Şubat 1878’de meclisi süresiz olarak kapatmıştır. Böylelikle Birinci Meşrutiyet fiilen sona ermiş ve “Devr-i İstibdad” olarak tarihe geçen Sultan II’nci Abdülhamid’in 30,5 yıllık şahsi idare dönemi başlamıştır. Yazar meclisin kapatılmasını II’inci Abdülhamid’in büyük hizmetlerinden biri olarak değerlendirmektedir.
1876 askeri darbesi olmasaydı, yani Sultan Abdülaziz tahttan indirilmeseydi, çok ağır sonuçları olan 93 Harbi’nin olmayacağı belirtilmektedir. Bundan dolayı yazar özellikle Hüseyin Avni Paşa ve Midhat Paşa başta olmak üzere bütün cunta ekibine adeta kin kusmuştur. Ayrıca 1876 eyleminden cesaret alan, eski Yeni Osmanlılar’dan gazeteci Ali Suavi Efendi 93 Harbinden yararlanmak istemiş ve tekrar Sultan V’inci Murad’ı tahta çıkarmak istemiş ve buna teşebbüs etmiş, fakat başaramamıştır. Bu olayın neticesinde Sultan II’nci Abdülhamid’in şahsına bağlı gizli bir emniyet teşkilatı kurması ile bu teşkilatın hafiye denen meşhur ajanları ortalığı istila etmiş ve basın hürriyeti kalmamıştır. Ali Suavi olayının arkasında, Sultan II’nci Abdülhamid, sadrazam Sadık Paşa ve eniştesi Serasker Damad Mahmud Celaleddin Paşa ve birkaç şairin olduğunu, bunların arkasında da İngiltere’nin olduğunu beyan etmiştir.
İkinci Meşrutiyet’in ilanından daha bir yıl geçmeden, Sultan Abdülhamid’i 31 Mart asilerinin ellerinden kurtaracağını ilan ederek Selanik’ten çıkan “Harekat Ordusu” adı verilen ve içinde Türkler’in azınlıkta olduğu birliğin başında Mahmud Şevket Paşa bulunmaktaydı. Yazara göre bu olayla 550 yıllık Türk yurdu Rumeli’nin kaybı ve Türk sınırının Adriyetik’ten Meriç’e çekilmesine netice veren olaylar silsilesinin baş halkasını oluşturan Mahmud Şevket Paşa, Hüseyin Avni Paşa’nın Dolmabahçe Sarayı’nı yağmaladığı gibi Yıldız Sarayı’nı yağmalamıştır.
Kitabın dördüncü bölümü yargı bölümüdür. Bu bölümde Sultan II’nci Abdülhamid’in kurdurttuğu Yıldız mahkemesi süreci çok detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Ayrıca 1876 Darbesi, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve ölümü ile ilgili sanıkların ve şahitlerin sorgularına, bu kişiler hakkındaki diğer kişilerin yorumlarına yine bu bölümde yer verilmiştir.
Yıldız Mahkemesinde toplam 11 sanık yargılanmıştır. Bunlar: eski Sadrazam Midhat Paşa, eski nazırlardan Damad Mahmud Celaleddin Paşa ve Müşir Damad Nuri Paşa, eski ikinci mabeynci Fahri Bey ve Seyyid Bey, Albay İzzet Bey, Binbaşı Namık Paşa-zade Ali Bey, Binbaşı Gürcü Necib Bey, Pehlivan Mustafa Çavuş, Pehlivan Cezayirli Mustafa, Pehlivan Hacı Mehmed’tir. Üç gün süren mahkeme sonucunda yukarıda isimleri olan kişilerden sadece Midhat Paşa idama, diğerleri ise 10’ar sene hapse mahkum edilmişlerdir.
Midhat Paşa temyiz mahkemesine başvurmuş, temyiz mahkemesi ilk mahkemenin verdiği kararı doğru bulmuş, ancak mecliste görüşülmesine karar vermiştir. Meclis de kararı doğru bulmuş fakat idam cezaları ile ilgili olarak padişaha af hakkı tanımıştır. Bunun üzerine Sultan II’nci Abdülhamid idam cezalarının hepsini müebbed hapse çevirmiştir. Bu suretle 9 idam hükümlüsünün ve Yıldız Mahkemesinde hüküm yememekle beraber aynı statüde olan Manisa’daki Rüşdü Paşa ile Medinede’ki Hayrullah Efendi’nin cezaları da müebbed hapse çevrilmiştir. Ama sonuçta Sultan Abdülaziz Vakası’na karışan herkes cezalandırılmıştır.
Kitabın son bölümünde bir “Netice” kısmı yer almaktadır. Burada yazar 1876 Askeri Darbesi ve doğurduğu sonuçlar hakkında fikirlerini kısa ve toplu bir şekilde tekrar beyan etmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder