Morfin, sessiz sedasız iki yüzüncü yılını devirdi, 210 yaşına doğru ilerliyor. Bu yaşlı ilaç, tıbbın en popüler etken maddelerinden biridir ve ana maddesi olan afyon, yaklaşık 6000 yıldır kullanılmaktadır.
Morfinin modern tıpta uygulanmaya başlaması Alman bilim adamı Friedrich Wilhelm Sertürner sayesindedir. O, 1885 yılında morfini opiumdan (ham afyon) izole etmiş ve bulgularını “Afyon Analizi” isimli bir çalışma ile tıp çevrelerine sunmuştur. Sertürner elde ettiği bu bileşiğe, Uyku Tanrısı Hypnos’un 3000 çocuğundan biri olan “Morpheus”un isminden esinlenerek, “Morphium” adını vermiştir. Alman araştırmacının bu ismi seçmesinin nedeni, morfin kullanımı sonrası görülen düşler ile rüya tanrısı “Morpheus” arasında kurduğu benzerliktir. Morpheus uykuda gördüğümüz düşlerin tanrısıdır ve tüm rüya tanrıları gibi kanatlıdır. Bu uçan tanrı, bir çırpıda dünyayı bir uçtan bir uca geçebilmektedir.
Sertürner, bulduğu bileşiğin insan üzerindeki etkisini gözleyebilmek için üç küçük çocuğa üst üste birkaç doz morfin uygulamıştır. Bu çocuklarla ilgili gözlemlerini yayımladığı makalesi, günümüz tıp etiği açısından okunduğunda tüyler ürperticidir. Friedrich Wilhelm Sertürner, 1817 yılında, ilk kitabını izleyen ikinci bir makale yayımlamıştır. Bu makalenin yarattığı etki öncekilerden çok daha büyük olmuştur. Yazının Fransızca versiyonunun ön sözünü yazan ünlü bilim adamı Guy-Lussac, “morphium” yerine “morphine” sözcüğünü önermiş ve bileşik bugün bilinen ismini almıştır.
Geçen iki yüz yıl boyunca morfin, ağrı kontrolünde giderek yaygın olarak kullanılan bir ilaç haline gelmiştir. Günümüzde ise tüm dünyada, tıbbi nedenlerle kullanılan yıllık morfin miktarı 230 tona ulaşmaktadır. Morfinin tıp alanında bu derece yaygın kullanılması aslında hiç de şaşılacak bir durum değildir.
Kalp krizi, ani ortaya çıkan akciğer ödemi, ağrı kontrolü gibi birçok sağlık sorununda yaşam kurtarıcı olabilen bu ilacın aynı zamanda insan yaşamını sonlandıran bir uyuşturucu madde olması trajik bir çelişkidir. Benzer bir çelişki morfinin tarihinde de vardır. Sertürner’in modern tıbba kazandırdığı buluşu, uygar batı toplumunun bilimsel ve aydınlık yanının bir göstergesi iken; aynı toplumun Çinlilerle yaşadığı “Afyon savaşları” onların saldırgan ve doymak bilmez hırslarının bir ifadesidir. Ondokuzuncu yüzyılın ilk yıllarında Avrupalı devletler, Çin’den satın aldıkları ipek ve çaya karşılık onlara afyon satmaya çalışıyorlardı; çünkü afyon’un büyük kısmı Hindistan’da üretilmekteydi. Bu afyonunun maliyeti düşük, Çin’e nakledilmesi nispeten kolaydı, üstelik pahalıya da satılabiliyordu. Batılıların gözü doymaz kazanç hırsı Çin’de yüz binlerce afyon bağımlısı yaratmıştı. Çin yönetimi gelişmelerden rahatsız olup haşhaş ticaretine sınırlamalar getirmeye çalışmış ancak bu durum İngilizlerin hiç işine gelmemişti. Sonunda İngiliz denizcilerin bir Çinliyi öldürmesi ile patlak veren olayları bahane eden İngiltere, 1839 yılında Çin’le savaşa girdi. Birinci Afyon Savaşı, İngilizlerin galibiyeti ve Çin’de çok önemli ayrıcalıklar elde etmesiyle sonuçlandı. Benzer ayrıcalıkları talep eden başka batılı ülkeler de 1856 yılında Çin’e karşı ikinci Afyon savaşını başlatarak Pekin’e kadar girdiler ve İmparatorluk Sarayını yerle bir ettiler. Sonuçta Çin’e afyon satışı serbest bırakıldı.
Afyon Savaşları, yöneticilerince istenmeyen, zararlı olduğu kesin bir malın, üstelik çok yüksek bir fiyatla ve zorla zayıf ve yoksul bir ülkeye satılmaya çalışılmasının acı bir örneği olarak da tarihe geçmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder