1 Kasım 2012 Perşembe

Toplum ve İnsana Attığı Acımasız Yumruklar III


Pandalar düşünen hayvanlardır.

Mehmet le bilinçlenelim serimizin daha önceki yazılarını okumadıysanız;

Toplum ve insana attığı acımasız yumruklar I
Toplum ve insana attığı acımasız yumruklar II


Hayaller ve toplumun buna etkisi ile başlayalım. Aslından toplumun hayallerimize etkisinden önce hayali ele almak lazım. Bana göre düşünüldüğü zaman içinde ulaşılması veya yapması zor olan hedefler, amaçlardır hayaller. Ama sadece gelecekte olmasını istediğimiz bir şeyi kapsamaz aksine geçmişe duyulan özlem, kişi, ve biten bir nutellanın kendiliğinden dolması gibi şeylerde olabilir. Kimi hayaller gerçekleşir, kimi hayaller gerçekleşemez. Kimisi gerçekleştiremediği hayalleri "gerçekleştiremediğim hayaller" adlı çöp kutusunun içine atar, kimisi ise o hayaline beyninde bir mezar oluşturup sabah akşam o mezar taşının başında ağlar.

Kimi için hayal bir fantaziden ibaret iken kimisi içinde senelerini uğruna heba ettiği bir hedeftir. Ben aslında bunu daha bir elle tutulur buluyorum. Hedefler bir yol ayrımına geldiğimizde hangi taraftan gideceğiz diye kara kara düşünürken " bana ulaşmak için işte buradan gideceksin" diye bize yardım eder. O yüzden fantastik hayallerden çok; nutella kavanozunda yaşamak, süpermeni dövmek, adriana lima ile bir akşam yemeği vesaire gerçekleştirebileceğinize inandığınız hedefleriniz olsun.

Önünüze koyduğunuz her hedef hayatta yürüdüğünüz b.ktan toprak yola dikilen bir tabela gibidir. Bazısı için 120 km ilerde tabelası gözükürken bazılarına da hedefinize hoşgeldiniz tabelası gözükür. Öte yandan kimisi tabelayı görmez yanından geçer gider.

Şimdiye kadar ne güzel aslında hedef koyalım tamam koyduk mis ancak unuttuğumuz kocaman bir şey var;

Toplum.

Toplumun ne olduğunu açıklamıştık aslında, karakterini, davranış biçimini,ancak bir özet gerekirse ;

"Toplum ölümsüzdür. Çünkü toplumu oluşturan bireyler bir nehir edasıyla toplumun önünden akar giderler. Nehrin başında doğup sonunda ölürler ama arkadan yenileri doğar ve onlarda ölür sonra yeniden doğar... Toplum sizi o nehirin başında izler ve o ölen insanların kötü huylarını iyi huylarını aşklarını, sevgilerini, intikam duygusunu, oyunlarını, hayallerini, umutlarını sentezler. Bunları birbirine karıştırır ve elde ettiği bu tatsız acaip lapayı yeni doğanlara yedirmeye çalışır."

Hedefleriniz, doğaçlama usulü giden toplumun sistemi içerisinden istenmeyen bir değişkendir. Toplum dediğimiz şey hedefi olan önündeki yolu görebilen daha doğrusu kendisine yol çizmek isteyen, kaderini elleriyle yazmak isteyen insanları istemez. Bu gibi şeyler sisteme karşı başkaldırı olarak adlandırılır. Toplum size " matriksmi lan burası hadi kalk ssk lı işine git " der.

Hayatı bir yol olarak düşünürseniz, toplum o yol üzerinde, hedeflerim diye adlandırdığınız o yan yolları kestirmeleri istemez. Çünkü insanlar ne kadar fazla düşünür ve dayatılandan fazla bilinçlenip kendi önemini kavrarsa , dizginlenemez kontrol edilemez hale gelir. "Ssk lı iş ne lan" der kimisi (çok taktım ssk lı işe ben)

Doğal olarak hedeflerinizle aranıza engeller konur. O kadar toplum a laf attık pis kaka dedik ama toplum kimdi? onu hatırlayalım;

"toplum dediğimiz şey bir sürü insanın yanyana oluşturduğu sosyal birliktir. Bir askeriye gibi adeta kendi içinde kuralları olan yeri gelince dışlayan yeri gelince bağrına basan canlı bir organizmadır. Çünkü toplumu oluşturan şeyler sen ben o dizide oynayan ünlü kadın adriana lima, beğenmediğin kapıcı, karşı komşu, nasadaki astronot amca... bunların hepsi topluma dahildir"
.

 Yani senin ve hedeflerinin arasında duran o engel sevgilin, annen, baban, kardeşin, yavru kedin, benizyo del toro, paranın üztünü vermeyen minibüsçü, hande yener, adriana lima, zeki müren veya arnold şıvadzeneger bile olabilir. O yüzden "alırım elime sopayı toplumun ağzını burnunu kırarım" mottosunu belirlemek günü geldiğinde kendi burnunuzu kırmakla eşdeğer olabilir.

Peki ne yapmalıyım mehmet babamın ağzını burnunu mu kırayım oysa ben astronot olmak istiyordum?

Hımm. Aslında şimdi aklıma geldi bu astronot olma davası ile ilgili. Niye bizim astronotumuz yok diye çok düşünürdüm bir ara. Sonunda vizyon eksikliğine bağladım. Gerçi ben olurdum babalar gibi vizyon var ama gözlük kullanıyorum bir de yara izi var alnımda çocukken koşarken düşüp taşa kafamı gömdüm. O yüzden beni astronot yapmazlar. Neyse konudan dağıldım gittim engellerden bahsediyordum;

Aileniz sizin hayatınızın ne şekilde olacağını, dininizi, psikolojik tavrınızı, sizin kendinizi bilmeye başladığınız yaşa kadar ister istemez belirler. Kimisi ister kimisi istemez. Bundan kaçınamazsınız, yapabileceğiniz tek şey o sıralar altınıza kaçırınca behueheue diye ağlamak olur. Önemli olan o kendinizi bildiğiniz yaşa geldikten sonra düşünebilmeyi öğrenmektir.

Herkes düşünmez. Toplum tarafından düşünmemeye daha fazla itilmiş insanların "düşünüyorum öyleyse varım" tuşu kapalıdır. O tuşun nerde olduğunu bile bilmez, yanlışlıkla eli çarpar açar ve ilk düşüncesi " tuşu kapamalıyım" olup kapattıktan sonra tekrar unutur.

Çoğumuzun hayatı düşünülmemeye itilmiştir. Belli konularda konuşmaya çekiniyorsanız veya kesin kabul ettiğiniz doğrularınıza herhangi bir eleştiri geldiğinde hemen sivriliyor ve pençeleriniz çıkıyorsa siz o konuda düşünme yetinizin bulunduğu odanın kapılarını kapatmışsınız demektir. Bunu siz kendiniz mi yaptınız yoksa aileniz veya minibüsçü mü bilemezsiniz. Ama o konu sizin için düşünülemezdir. Tek doğrusu tek yanlışı vardır, eleştirilemez ve dokunulamaz bir yapısı vardır.

Bazen kavramların tersinin olması halinde nasıl olurdu gibi düşündüğüm oluyor. Mesela iyi dedimiz şeylerin kötü, kötü şeylerin de iyi olma hali veya tatlı ya tuzlu, tuzluya tatlı deseydik. Çaya şeker koyup az tuzlu olmuş biraz daha tuz koyar mısın deyip şeker koyduğunuzu düşünün, haliyle şekere tuz derdik böylece sadece değişen isim değişikliği olurdu.

Ancak bunu iyi ve kötü kavramlarında deneyin. en basit baby tv kıvamında kötü bir şeyi ele alalım. Birine zarar vermek diyelim pek baby tv olmadı ama zarar derken ne bilim daha basite indirgeyelim aşağılamak olsun. Şimdiki toplumumuzda bir bireyi aşağılamak kötü bir şeydir. Ancak alternatif toplumda bunun iyi bir şey olduğunu düşünün, insanların sevdiği kişileri aşağıladığı bir toplum. Babanıza gidip adını feriha koydum tadında olacak ama "baba ben senden utanıyorum arkadaşlarım seni görmesin benden uzakta dur" dediğinizde babanızın içten içe aşağlandığı için sevindiği ve gülümsediği bir dünya. Durun aslında gülümsemeyi de kaldıralım dudaklarımızı aşağıya büktüğümüz o üzülme hali alternatif dünyamızda sevinmenin karşılığı olsun. Mesela biri lotoyu kazandığından hemen suratını düşürsün sonra aileside yanına gelip hep beraber hoplayıp zıplayıp dudaklarını büzüştürmüş bir halde loto sevincini kutlasınlar.

Düşünen Panda
 Düşünürken biraz zorlanıyorsunuz değil mi? Hatta ne lan bu içkili misin der gibi bakıyorsunuz (gerçi içkiliyim eheh) alternatif toplumda kavramları tersine çevirme işi biraz kafanızı yordu. İşte bu yorulma hali o düşünmediğiniz şeyleri kitlediğiniz odanın kapısını açmaya çalıştığınızdaki yorulma halidir. O yüzden çoğu kişi lan saçma saçma konuşma der kapıya dokunmaz bile.

Ama siz dokunun efenim. Zorlayın, kırın... Düşünün...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder