23 Aralık 2011 Cuma

SAVAŞ SENDROMLARI

Ünlü tıp dergisi “British Medical Journal’da, 2003 yılında yayımlanan bir makale, savaşın çocuklar üzerine olan yıkıcı etkisinin çarpıcı bir özetini sunmaktaydı (Jocalyn Clark, Threat of war is affecting mental health of Iraqi children, says report. British Medical Journal. 2003;326:356). Irak’lı çocukların büyük bölümünde, korku, anksiyete ve depresyon gündelik yaşamlarını etkileyecek kadar ciddi boyutlardaydı ve gece kabusları olağandı. Irak’lı bu zavallı çocukların %40’ı “dünyayı yaşanmaya değer bulmamakta”,  2/3’ü ise “yetişkin yaşlara ulaşabileceklerine” inanmamaktaydı. Irak’lı çocukların %80’i ailelerini, yakınlarını ve evlerini kaybetmekten korkuyordu.

Sadece II. Dünya Savaşının sonu ile II. Irak savaşının başı arasında   geçen süre içinde yaşanan 150 savaşta, toplam 23 milyondan fazla insanın öldüğü bilinmektedir. Daha da dikkat çekici olanı, sivil kayıpların bu süreç boyunca giderek artıyor olması ve %10’lardan %90’lara kadar çıkmasıdır. Unicef’in 1995 tarihli raporuna bakacak olursanız, sivil kayıpların çoğu, temel sağlık hizmetlerinin yürütülemeyecek hale gelmesi, sanitasyon sistemlerinin kullanılmaz durumda olması, yerinden olma, toplu yaşam nedeniyle sıklığı artan hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. 

Yapılan çalışmalar, sağlık nedeniyle “malüliyet” sıralamasında, solunum sistemi hastalıklarından sonra ikinci sırayı şiddete bağlı (savaş, otomobil kazası, düşme, cinayet, intihar) nedenlerin aldığını ortaya koymaktadır. Kanser, bu sıralamada altıncıdır.

Unicef’in 1996 yılında yayımladığı “dünya çocuklarının durumu” isimli kitapçıkta, 1985-1995  yılları arasında 2 milyon çocuğun silahlı çatışmalarda öldüğü bildirilmektedir. Somali’de, 1992 yılının 1 ocak günü  5 yaşın altında olan tüm çocukların yarısı, hatta belki de daha çoğu aynı yılın 31 Aralık tarihine kadar ölmüştü. Hemen yanı başımızdaki Irak savaşı başlamadan önce 500.000 Irak’lı çocuğun açlık sınırında olduğu, ve savaş sürecinde yüzlerce çocuğun  açlıktan öleceği, 30 Ocak 2003 tarihinde “War child Canada” nın yayımladığı raporda açıkça  belirtilmiştir. (International Study Team Report. Our Common responsibility. The impact of a new war on Iraqi children (war child Canada report on Iraq).  

Çocukların uğradığı haksızlık, sadece savaş sırasında yaşanan değildir. Belki de temel sorun, silahlanmaya ayırılan dehşet verici boyutlardaki mali kaynaklardır. Birleşmiş Milletlerin 1994 tarihli raporunda sarsıcı karşılaştırmalara yer verilmiştir (United Nations Development Program, Human Development Report, 1994). Hindistan, Rusya’ya sipariş ettiği 20 adet MİG-29 savaş uçağına  vereceği para ile okula gidememiş 15 milyon kız çocuğunun eğitimini sağlayabilirdi. İran, Rusya’dan aldığı iki denizaltı parası yerine tüm ülkeye uzun süre yetecek ilaç giderini karşılayabilirdi. Nijerya, İngiltere’den aldığı 80 tank maliyetine iki milyon çocuğu aşılayabilir, 17 milyon aileye aile planlaması eğitimi verebilirdi.  Bu örnekleri sınırsız artırmak  mümkündür.

İnsanlık, sağlığa ve çocuklara ayırabileceği kaynakları sorumsuzca silahlanmaya ayırmakla, çocukları şiddet ile yaşamaya da mahkum etmektedir. Şiddetin egemen olduğu ortamlarda büyüyen çocuklar, şiddeti artık doğal bir yaşam biçimi gibi algılamaktadırlar. Göçe zorlanan, evinden barkından olan, yakınlarını ve umutlarını yitirmiş, korku ve öfkeyle yaşayan çocukların yaşam biçimi olarak yine şiddeti seçmekten başka çareleri kalmamaktadır. Onbeş yaşında olan ve  Liberya’daki İç savaşa “çavuş” rütbesi ile katılan Lawrence Moore’un, İç savaş bittiğinde ne yapacağını soran gazeteciye  verdiği yanıt her şeyi anlatıyor. “ Annem Amerika’da, oraya gidip deniz piyadesi olacağım”.

Elli yılı aşkın bir süre  önce Anne Frank’ın umutsuzca hatıra defterine düştüğü şu satırlar, “çocuk ve savaş” konusunda insanlık için ne kadar  uyarıcıdır.

“ Dünyanın giderek bir düzensizliğin içine doğru yol aldığını görüyor, hepimizi yok edecek büyük fırtınanın yaklaşan gürültüsünü duyuyorum. Milyonlarca insanın acılarını hissedebiliyorum. Ve şöyle bir düşündüğümde, hiç olmazsa bu zulmün de yaşayacağımız yıkımla birlikte sona ereceğini düşünüp “varsın olsun” diyorum”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder