30 Aralık 2010 Perşembe

Ceza - Ben Ağlamazken Şarkı Sözü

Ceza Tüm Şarkı Sözleri


Ben ağlamazken açıldı perde düştü maskem
Ve ağlamazken dert üşüştü oldu mesken bana dünya
Zevk'ü sefa içinde kaldım her zaman ben mengenem
Bu evren her zaman dar her halükarda kara geçtim
Her zaman gülen ben oldum asla bakmadım ki arkama
Ben emri verdim onlar yaptılar silahla kimde para var anne
Onunla güldüm emme mezara girdim öncem akıllandım sandı
Nafile ben ağlamazken her sebeple güldüm insanoğlu kardeşim
Hep ölmüş Her zaman savaş felaket her bir yerde
Bana ne beşibiryerde olsun isterim ben hiç de dalmam derde...


[Nakarat X2]
Ben ağlamazken açıldı perde düştü maskem ve ağlamazken
Herkes üzgün herkes elden bir şey gelir diye şşş bekleyişler
Haremde curcunam çok haydi naş ben ağlamazken...


Ben ağlamazken havada savaşın rüzgârları mı esiyor acaba
Ancak başta söyleyeyim bu sancak devrilmez salıncak koptu
Zincirlendi idealizm hep sınırlı kaldı faydasız kararla
Hep karardı tarlalar sarayda kaldı naralar değerli oldu mağaralar
Genç yaşta göz yuman bu yaşama ikinci hak yok
Yaş sınırı yok Karaca Ahmet kapıda bekler rahmet çok
Çoğumuz aç ve çoğumuz tok on binlerce fok ihanet etti âdeme
Cümle âleme bu rap’te isyanım var medcezir var
Ey ademoğlu nefsimiz köreldi tozpembe bakmadık
Bu dünyaya ve ecel uykudayken geldi...


[Nakarat X2]
Ben ağlamazken açıldı perde düştü maskem ve ağlamazken
Herkes üzgün herkes elden bir şey gelir diye şşş bekleyişler
Haremde curcunam çok haydi naş ben ağlamazken...


Resmedil ve resmol kansız rap bu tek yol gördüğüm bu her şey hep rol
Varsa yoksa petrol kaybeder her despot underground’da yektik hem efekttik
Renkli dünyamızda yok güneş kaybettik bu hastalıklar epidemik
Mikropsa diplomalı bir program işte problem burada akademik hologram
Kaç kilogram edebilir bu progressive deneyler haydi oradan andımız mı vardı
Karlı yoldan geçmeyi biz seçmedik bu buzlar eriyecektir elbet
Bir gün gelir savaşlar aynı tablolarla ağlatır diken ve gül çok ağlamış
Bu dünya bahçesinde dağlanır bu gözler barış yalan savaşsa gerçek
Savaşma gerzek anlaşmış herkes dayanmış hançer kafanda mavzer
Önünde panzer mezarsa mahzen felaketi bir bilsen istemezdin erken
Vakit gelir melek alır canı ben ağlamazken...


[Nakarat X2]
Ben ağlamazken açıldı perde düştü maskem ve ağlamazken
Herkes üzgün herkes elden bir şey gelir diye şşş bekleyişler
Haremde curcunam çok haydi naş ben ağlamazken...

Ceza Tüm Şarkı Sözleri

29 Aralık 2010 Çarşamba

Sokakta Tek Başına...

Sokakta Tek Başına

Çocuklar dayak yemesin!...
Çöp de toplayabilsinler!...
Güneş battı,
Hava karardı,
Sokaklar boşaldı,
Kış...
Gece,
Ayaz var,
Gökyüzünde,
Yıldızlar parlıyor,
Perdeler kapanmış,
Soluk ışıklar sızıyor evlerin pencerelerinden biraz,

Çöplerin sokağa bırakılma zamanı geldi artık,
Birazdan belediye kamyonları gelir birer birer,
Diğer atık toplayıcılarıyla birlikte,
Sokakta tek başına...
Bir köpek çöpleri karıştırıyor,
Gözgöze gelip bakışıyoruz...
Hava soğuk,
Ellerim üşüdü...
Issız caddelerde yanıp sönüyor,
Yeniyıl ışıkları,
Hediyelikler rengarenk...
Ateş sıcacık,
Hava soğuk,
Biraz daha sokuluyorum,
Ellerimi uzatıyorum,
Ellerimi yakıyor,
Gözlerim dalıp gidiyor,
Uyumuşum,
Gecenin karanlığında...

28 Aralık 2010 Salı

ETKİNLİKLER

Ergül Baykaran Çocuk Esirgeme Kurumu İçin -Atkı-Bere- Kampanyası İÇİN HAZIRLAYIP YOLLADIĞIM ÖRGÜLERİM ZAMAN ÇOK KISAYDI GÖZÜMDEDE SAĞLIK SORUNU YAŞIYORUM İNŞALLAH BİR DAHAKİ SEFER DAHA GÜZELLERİNİ HAZIRLAMAK KISMET OLUR BU GÜZEL ETKİNLİĞİ HAZIRLAYAN ARKADAŞLARIMA TEŞEKKÜRLER (KATILIM AZ OLDUĞU İÇİN SÜRE UZATILMIŞ KATILMAK İSTEYEN ARKADAŞLARA ADRES VEREBİLİRİM  )


 SEVGİLİ   Deryanın HAZIRLAMIŞ OLDUĞU HEDİYELEŞME EKİNLİĞİNDE
ARKADAŞIM ÇEKİLİŞTE BANA ÇIKMIŞTI MUTFAKTA SEVDİKLERİYLE BİRLİKTE KAHVALTI YAPARKEN  BENİ ANACAĞI BİR MASA ÖRTÜSÜ VE KENDİ ELİMLE HAZIRLADIĞIM PEÇETELİKLERİ GÖNDERDİM KÜÇÜK BİR HEDİYE AMA UMARIM BEĞENMİŞTİR .

23 Aralık 2010 Perşembe

ÇITIR EKMEK KASESİNDE SÜZME MERCİMEK ÇORBASI






 MALZEMELER
2 su bardağı kırmızı mercimek
2 kaşık silme un
2 kaşık sıvıyağ
2 kaşık tereyağ
1 tatlı kaşığı salça
pulbiber
Yuvarlak küçük ekmek (sandviç ekmeği değil normal küçük ekemek)
3 kaşık zeytinyağ, kekik, tuz
YAPILIŞI
Mercimeker kaynayan suya atılır, arada üzerine biriken köpükleri alınarak  iyice pişirilir,2 kaşık sıvıyağda 2 kaşık un pembeleşene kadar kavrulur, 1 tatlı kaşığı salça ilave edilerek ateşten alınıp pişen mercimeklere ilave edilir, blendrla iyice ezilir,tekrar ateşe koyup  kıvamı sıcak su ile ayarlanıp 2 -3 dakika kaynatılır, tuzu eklenip ateşten alınır .
Ekmeklerin üzerleri kapak gibi kesilerek içleri oyulur,  zeytin yağının içine kekik, tuz eklenerek  ekmeklerin içleri yağlanır, yemeğe 15 dakika kala  ıstılmış fırının ızgara kısmında kızarana kadar tutulur
Tereyağ eritilir, pulbiber eklenir .
Pişen çorba ekmeklerin içine doldurulur, üzerlerine eritilmiş tereyağ gezdirilip sıcak servis yapılır .
NOT: ekmekler yağlandığı için kurumuyor çıtır çıtır çok güzel oluyor denemenizi tavsiye ederim. 










22 Aralık 2010 Çarşamba

Kadın bunalınca ne yapar ????



Önce soluğu kuaförde alır.Saçını kestirir.Yetmez,bir de boyatır.Kaşına maşına şekil verdirir.Bu da yetmez. Çarşamba pazarına gider.Her tezgahı eşeler.Sonunda onu mutlu edecek bir iki bişey bulur.
Hiç düşünmeden alır.Son durak sevdiği kafe.Kendine en sevdiği şeyi ısmarlar - frambuazlı cheesecake(rejimde olmasına rağmen).Sonra mı?!? Kocaman bir gülümseme.
Mutlu olmak ne kadar da kolaymış :)))))))))))


21 Aralık 2010 Salı

MAKARNA EŞLİĞİNDE YOĞURTLU KEBAP


MAKARNA EŞLİĞİNDE YOĞURTLU KEBAP


MALZEMELER
500 Gram dana biftek
1 küçük soğan
2 diş sarımsak
1 sarı biber
1 kırmızı biber
2 kaşık sıvıyağ
Tuz, karabiber, kekik , pulbiber
3 adet büyük patates
1 kase yoğurt
2 diş sarımsak
Yarım paket makarna
2 kaşık tereyağ
YAPILIŞI
Teflon tencereye 2 kaşık sıvıyağı koyup ısıtıyoruz, julyen lesiğimiz etleri ilave ederek kavuruyoruz, suyunu çekince sıcak su ekleyerek pişmeye bırakıyoruz,etler pişince yağında biriki kere çevirip, julyen kestiğimiz soğanı, biberleri ve küçük kestiğimiz sarımsakları ekleyip biberler diriliğini kaybetmeyene kadar kavuruyoruz, en son baharatlarını ve tuzunu ilave ederek ateşten alıyoruz .Makarnayı tuzlu suda haşlayıp süzdükten sonra bir servis tabağına alıp üzerine  2 diş sarımsak ekledeğimiz yoğurdu döküp eritiğimiz  tereyağına pulbiber ilave edip yağın yarısını yoğurdun üzerine gezdiriyoruz, kızarttığımız patateseleri yoğurdun üzerine yerleştirip en üste etleri koyup  kalan yağı gezdirip sıcak servis yapıyoruz .

ETKİNLİK HEDİYELERİM

SEVGİLİ KARDEŞİM DERYANIN HAZIRLAMIŞ OLDUĞU YILBAŞI ETKİNLİĞİNDE CANIM DERYA'CIĞIMIN  KURADA BENİ   ÇEKİP  HEDİYE GÖNDERMESİ BENİ ÇOK SEVİNDİRDİ BU GÜZEL HEDİYELER İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER CANIM KARDEŞİM SENİ  HER ZAMAN SEVGİYLE HATIRLAYACAĞIM  YENİ YILIN BÜTÜN SEVDİKLERİNE, AİLENE ,SANA  SAĞLIK ,HUZUR DOLU GÜNLER GETİRMESİ DİLEKLERİMLE SEVGİLER

19 Aralık 2010 Pazar

DOMATESLİ, FESLEĞENLİ, SARIMSAKLI EKMEK

Arkadaşımda görüp denediğim bir tarif, arkadaşımın ellerine sağlık, onun samimiyetine güvenerek tarifi aynen kopyaladım,  biz çok beğendik tavsiye ederim, daha detaylı görmek için onun harika tariflerinin olduğu bloğunu ziyaret edip görebilirsiniz .



Amerika'da ödül kazanmış bir ekmek tarifi bu .
Çok tehklikeli bir tarif ona göre , bu ekmegi zeytinyağına banmaya ve yemeye doyamıyorsunuz.
Malzemeler
yarım bardak ılık su
1 yemek kaşığı toz şeker
4 tatlı kaşığı maya
1 bardak ılık süt
1 / 3 su bardağı sızma zeytinyağı
2 yumurta
2 tatli kaşığı tuz
6 bardak un
1 kase kurutulmuş domates
2 diş rendelenmiş sarımsak
rendelenmiş kaşar peyniri ( zevkinize göre sevdiğiniz peyniri koyabilirsiniz)
yarım su bardağı kıyılmış taze fesleğen
YAPILIŞI
1) Su, şeker, maya, süt, zeytinyağı, yumurta, tuz ve unu karıştırın ve yoğurun ve kulak memesi kıvamına getirin.Çok iyi yogurmanız gerekiyor (pürüzsüz bir hamur elde edene kadar)Yağlanmiş bir kabın içine hamuru düzgünce yerleştirin ve üzerini kapatarak 45 dakika mayalanmaya bırakın.
2) Bu arada, kurutulmuş domates ve feslegenleri mutfak makasıyla ince keserek sarımsaklarıda içine ekleyip,karıştırın.
3) Hamuru ikiye bölüp , uzun olarak açın .Açtığınız hamurun uzerine fesleğen,domates ve sarımsaklı karışımı dağıtarak üzerine rendelenmiş kaşar peyniri serpiştirin.
4) iç malzemeyide koyduktan sonra hamuru rulo şeklinde sarin
5) Fırın kağıdı serdiğiniz tepsinin üstünde ,mutfak makasıyla üst kısmından uzunlama kesin
6) Uzunlamasına kestiğiniz hamuru S seklinde kıvırın. Diğer hamura aynı işlemleri uygulamadan önce ,hazirladiginiz S hamurunu ustunu kapatarak mayalamaya devam edin.
7) Her iki hamurda tekrar mayalandıktan sonra ,önceden ısıtılmış 180C fırına verin
8) 30 dakika piştikden sonra firından çıkartarak uzerine folyo ile kaplayıp 15 dakika daha pişirin. Bu işlemi ekmeğin ve kurutulmuş domateslerin yanmaması için yapıyoruz
Toplam pişme suresi 45 dakika

18 Aralık 2010 Cumartesi

Christmas hit

The artist’s reticence

Things that have mattered emotionally, often for the quality of their pattern, their beauty, their emotional shape, things that are not necessarily traumas, lodge in the mind, becoming shadows until you sit at a desk and begin to work out a pattern of words and images and then they become substantial and they block the way of narrative progress until they are allowed onto the page, or they offer the narrative great body and substance until they become the secret subject of the book.
Colm Tóibín quoted in an Irish Times review of All a Novelist Needs: Colm Tóibín on Henry James.

17 Aralık 2010 Cuma

Happy Holidays from My Room

Marx space men, Lego Saturn V, Ribbons from 1969, C.S, Hammond poster, Mir Space Station
This will be my last post of this year so I thought I would invite you all over to my room for a party!  My house does not have a lot of wall space so I have decorated my office instead.  Most people's reaction upon entering is silence as they try to take in what a BIG spaceflight fan I am.
Lenticulars from Vari-vue, W. C. Jones, Asahi Trading Co., Reaver Ship from Serenity,
I have been slowly gathering lenticular postcards of spaceflight and especially the moon landing so this "gallery" is one of my favorite things to look at.

"Space Age", Tin-tin, Snowy, Marx astronaut, Lego Lunar Module, K'nex Apollo 15 Lunar Lander
Here is my "Space Age 1959" poster that I blogged about last spring. In front of it is my lunar module and various space explorers.

Robbie, Dalec, Alien, Lunar Lander

Here you see a collection of assorted robots to the left, a box of Kellogg's Corn Flakes that had the "Man in Space" patches I adored as a child, and just a hint of a "Tomorrowland" game.  Behind it all is the wonderful poster of all the fictional spaceships made by the authors of the Spaceship Handbook,  Jack Hagerty and  Jon C. Rogers. Seriously if you don't have that book you need to ask Santa for it soon!
Spy Satellite editorial cartoon, Spaceship one photo, Cover of Man-made Satellites by John Polgreen, Collier's Oct 18, 1952, Flight to the Moon Scrapbook, Mission Space preview pass, 6th anniversary OC Girl Scout celebration
My "space wall". This is a mixture of space related things my kids have done along with images from Disney, Bonestell, Polgreen, and Spaceship 1.
Add caption
Below my wall are a few of my favorite space books. I swap them out every once in a while since I love the covers.  If I had the space I suppose I would display all my books this way.

Another piece of comic art that I love. This was the advertisement for a comic called "Race for the Moon".  It was drawn and sent to the printer about two weeks after Sputnik 1 went up. I really like the feeling I get from it being at the dawn of the space age.
Finally another favorite poster: "Librarian in Space". I work in an academic library as a biology librarian and was really happy when one of the academic publishers made posters about librarians helping different scientists out. They had undersea, cave exploration, and finally one in space.  I know it doesn't actually picture a real librarian but I can "Dream of space" can't I? 

Happy holidays.

16 Aralık 2010 Perşembe

KURU BAMYA YEMEĞİ





MALZEMELER
50 Gram kuru bamya
1 su bardağı haşlanmış nohut
250 gram kuşbaşı et
2 adet kuru soğan
1 tatlı kaşığı biber salçası
1 tatlı kaşığı domates salçası( ben yazdan doğrayarak yaptığım domates sularından 3 yemek kaşığı koydum )
Yarım çay bardağı sıvı yağ
Tuz, pul biber
1 adet limon
YAPILIŞI
Nohutlar akşamdan ıslatılır, sabah haşlanır. Bamyalar  bir süzgecin içinde iyice çöpleri ve tüyleri gidene kadar elle hafifçe karıştırılır, kaynayan  yarım limon sıktığımız suyla ıslatılıp 2-3 saat bekler.
 Sıvı yağ tencerede kızdırılır, etler ilave edilir,  etler suyunu çekince yemeklik doğradığımız soğanlar eklenir, birlikte kavrulur, salçalar ilave edilip biraz kavrulduktan sonra , sıcak su,  yarım limon suyu, tuz ve  pul biber  koyulur, Bamyalar katılır pişmeye bırakılır, pişmeye yakın haşlanmış nohutlarda ilave  edilir on dakika kadar birlikte pişirilip ateşten alınır.NOT: NOHUT İLAVE ETMEDENDE PİŞİRİLE BİLİNİR BU ADANALI BİR ARKADAŞIMIN  BİR TARİFİ( ADANA YÖRESİ)

What Does a Test Pilot Do? (1969)

Although mostly about aviation and planes this book does have a few cool photographs of some of the other vehicles test pilots got to fly. (POSTSCRIPT Some people on another blog were asking what is that plane on the cover. It is the Bell X-22 http://en.wikipedia.org/wiki/Bell_X-22 )

Wells, Robert. What does a test pilot do? New York: Dodd, Mead 64 p. illus. 23 cm.(1969)

While probably everyone has seen photographs of the LLRV it was one of the crazier vehicles that was ever flown. Famously unstable there is a great YouTube video of an astronaut using the built-in ejector seat right before it crashes.
http://www.youtube.com/watch?v=6Qhcs6qiHLI

The other treat is some photographs I had not seen of the "Lifting body" planes.


I love this close-up. It really does look like those spaceships from science fiction with it chrome body and "bubble" cockpit.


"The possible spacecraft of the future".  These ships were too cool.

Neither fantasy nor realism

Ramona Koval: You say modernists look with horror at the proliferation in modern culture of both fantasy and realism, both Tolkien and Graham Greene, both Philip Pullman and VS Naipaul, out of respect for the world. Tell me what this horror entails. Why?

Gabriel Josipovici: The last part of that phrase is something that I touched upon when I was saying that this is not simply a clever modernist trick that springs from a desire to make the reader see that everything that can be said about the world is still going to leave a lot unsaid which is there in the world. So, in a way, they are trying to make you ... just as much as the lyric poets are trying to make you ... see the world itself as it is out there, and what I was saying there was I think this proliferation of fantasies from Tolkien through to the Harry Potter books and Philip Pullman and so on, is a curious sort of indication of the way in which we would rather just turn away from the world and live in pseudo myths and mythologies, and they are pseudo, they're not the real thing as they were in cultures that really had myths and really believed in them. And similarly I think straightforward realism also stops you actually recognising this mysterious thing that our lives are open, are not going to be subsumed in a narrative we can easily tell, but we are constantly going to come up against something which is much more mysterious, much stranger, much more un-inchoate than we imagine.
Part of a transcript from interview on ABC Radio National of Australia about Josipovici's What Ever Happened to Modernism?

14 Aralık 2010 Salı

ÇİLEK SOSLU KEK



Çilek Soslu Kek / Ergül Baykaran

Malzemeler
* 4 yumurta
* 3 su bardağı un
... * 1 paket vanilya
* 1 paket kabartma tozu
* 1,5 su bardağı şeker
* 1 su bardağı sıvıyağ+ erimiş margarin karışımı
* 1 su bardağı süt

Sosu İçin
* Dr.Oetker ahududulu ,çilekli meyveli sos
* Üzeri için Hindistan cevizi

Şeker ve yumurta’yı mikserle 5 dakika çırpıyoruz 1 su bardağı süt ve sıvıyağı ilave ederek 1-2 dakika kadar çırpıp un, kabartma tozu ve vanilyayı ilave ediyoruz kaşıkla karıştırarak yağladığımız 27 x40 santim boyutlarındaki bir tepsiye döküyoruz.170 dercede ısıtılmış fırında pişirilir. (çok çabuk pişiyor ince bir kek olduğu için)

Pişen ve soğuyan kekimizi küçük dilimlere kesiyoruz .

Sos malzemelerini tarifine göre pişirip soğumaya bırakıyoruz.

Kestiğimiz keklerimizi soğuyan sosun içine batırıp her taraflarının sosa değmesini sağlıyoruz ve Hindistan cevizine bulayıp servis tabağına yerleştiriyoruz.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Apollo 16 poster with Casper the Friendly Ghost (1972)

OK this is definitely under the category of ephemera.  It is a 21 x 32 inch poster of Casper (the Friendly Ghost) flying along with the Apollo 16 Command module over the Moon.

It is probably an artist's proof from someone at Harvey Comics (the "owner's" of Casper)
You can just see the Harvey copyright on this.  The reason it was created was because the Command module of Apollo 16 was named Casper.  At some point the Apollo 16 astronuats were talking to some children about walking on the Moon and one remarked that the astronauts in their white suits looked like Casper the Friendly Ghost.  The crew decided to name their command module Casper to appeal to children's imaginations. The lunar module was called Orion. I have not be able to find out yet whether this poster was ever published. 


I do love the juxtaposition of fantasy and reality in this image.  Which is harder to believe: ghosts or that a manned ship flew to the moon? The only other information I have been able to dig up since I found this beauty is that a smaller image was issued as a button that I was able to find on a space collector's site.

"Yeminli bakire" - FERİHAN ATASOY

Bu çok sevdiğim Ferihan ablacığımın ( benim çocukluk arkadaşımın annesi) yeni kitabı.Konu da başlığı kadar çok ilginç.
Olay Arnavutluk ta yaşanan(gerçek bir olaydır) , 500 yıllık bir geleneği anlatıyor.Eğer bir ailenin reisi ,yani babası vefat ederse ve ailesinde onun yerine geçecek bir erkek çocuk yoksa, yaşça en büyük olan kız çocuğu bu görevi almakla hükümlüdür.Bir heyet önünde yemin ettikten sonra ,bundan sonra ki hayatına bir erkek gibi yaşamaya başlıyor.Erkek gibi giyiniyor,erkek gibi konuşuyor.Yani erkeklere has herşeyi yapıyor.Ayrıca evlennmesi yasak,çocuk doğurması yasak.Üstelik bu kurallara uyulmadığı taktirde ağır bir şekilde cezalandırılır.Kitapta olaylar bunun üzerine kurgulu.Çok ilginç bir konu.Henüz kitabı okumadım .Bu bilgileri Haber Türk'teki Balçiçek İlterin Ferihan Atasoyla yaptığı söyleyişinden aldım.Bu tür kitapları okumayı çok seviyorum.Belki sizin de ilginizi çeker diye paylaşmak istedim.

Yolun açık olsun Ferihan ablacığım!!!

12 Aralık 2010 Pazar

ETLİ LAHANA SARMASI


MALZEMELER




1 büyük yumuşak sarmalık lahana
500 gram kıyma dolmalık tek çekilmiş yağlı olmalı
1 çay bardağı pirinç
1 çay bardağı pilavlık bulgur
3 adet kuru soğan
2 adet domates (ben yazın hazırladığım domates suyundan 4 yemek kaşığı koydum )
1 tatlı kaşığı biber salçası
Yarım demet maydanoz
Tuz, karabiber, pulbiber
1 çay bardağı su
SOSU
2 yemek kaşığı tereyağ
1 tatlı kaşığı biber salçası
Arzu edilirse 2 diş sarımsak
YAPILIŞI
Lahana yapraklarından ayrılıp,yıkanır, kaynayan suda haşlanır, (hemen kaynayan suya batırıp 1 dakika kadar tutmak yetiyor )soğuk suyun içine alınır, soğuyunca süzgeçe koyulup süzülmesi beklenir .
Bütün malzemeler katılıp iç hazırlanır, tencerenin altına lahana yapraklarından yerleştirip sardığımız lahanaları yaprakların üzerine dizip sarmaların üzerine bir tabak kapatıp kısık ateşte biraz soteleyip az sıcak su ilave ederek pişmeye bırakılır.
Erititğimiz tereyağına biber salçasını ilave edip pişen sarmaların üzerine dökerek biraz dinlendirip sıcak servis yapılır .
NOT: BEN SATIRDA ÇEKİLMİŞ KIYMA KULLANDIM .LAHANANIN YAPRAKLARINI HAŞLARKEN SARMAYACAĞIM YERLERİNİ YANİ DAMARLI KISIMLARINI HAŞLAMADAN ÖNCE KESİP ÇIKARTIYORUM DAHA SONRA YEMEK  VEYA TURŞU YAPIP DEĞERLENDİRİYORUM HAŞLANINCA KULLANIM İMKANI BİRAZ KISITLI OLUYOR .

Zone by Mathias Énard

In order to describe a novel to someone who has not read it, you can simply summarise the story it tells, excluding by necessity perhaps hundreds of pages presenting a unique authorial voice, rich and memorable characters, exotic locations and significant pivots of plot. Yet, if asked to describe a poem, you could merely recite the words, arriving at the destination immediately; no need for any bright signposts.

In general we can accept the failings of the former method as a necessity, perhaps even desirable because keeping distance can save time and trouble. But the distinction presents itself with unexpected urgency when charged with describing Mathias Énard's novel, his fourth book and the first to be translated into English. Zone needs to be recited; one needs to be submerged in the disturbing pace of its narrative and disruptive power of its detail to appreciate why a summary is both easy and impossible.


Zone is an account of a train journey between Milan and Rome made by Francis Servain Mirkovic, a Croat in the pay of French intelligence, with a view to selling an archive of documents packed in a suitcase. The documents contain "names and secrets", testimonies from the terrible history of the lands surrounding the Mediterranean – the Zone of the title; events of which Mirkovic is both part and partly responsible as, in his youth, he fought in the civil war that tore Yugoslavia apart. In those days he was immersed in youth, in the thrilling moment of war, in violence and in comradeship, yet now, a paid informer with a false identity, he is not only friendless but separated even from himself.

Trapped in the "moving cage" of a train, he plans instead "a brilliant future paid for with the dead the disappeared the secrets in this suitcase". It's a risky strategy because, as he discovers, "everything is harder once you reach man’s estate, everything rings falser a little metallic like the sound of two bronze weapons clashing they make you come back to yourself without letting you get out of anything it’s a fine prison". These are the first words of the novel because writing begins in memory, when consciousness is displaced. Mirkovic is thereby exposed to a world of ghosts just as a train journey exposes him to landscapes: "two thousand killed and wounded, two thousand Hapsburgians fallen in a few hours lie strewn across the river’s shore, two thousand bodies that the Lombard peasants will strip of their valuables, baptismal medals, silver or enamel snuffboxes, in the midst of the death rattles of the dying and the wounded on that night of 21 Floreal 1796 Year IV of the Revolution two thousand ghosts two thousand shades like so many shapes behind my window". Scenes from the Zone like this, and from Mirkovic's own past, cascade into view: 
you don’t forget much in the end, the wrinkled hands of Harmen Gerbens the Cairo Batavian, his trembling moustache, the faces of Islamists tortured in the Qanatar Prison, the photograph of the severed heads of the Tibhirine monks, the reflections on the cupolas in Jerusalem, Marianne naked facing the sea, the squeals of Andrija’s pig, the bodies piled up in the gas trucks of Chełmno, Stéphanie the sorrowful in front of Hagia Sophia, Sashka with her brushes and paints in Rome, my mother at the piano in Madrid, her Bach fugue in front of an audience of Croatian and Spanish patriots, so many images linked by an uninterrupted thread that snakes like a railroad bypassing a city, the possible connections between trains in a station
Mirkovic's voice, despite tumbling headlong onto the page in a continuous sentence, is still that of writing, both light enough to carry us forward, above the fray and relieving us of the past and future, yet also heavy with all that the words signify. The archive is heavy on the soul of Mirkovic the traveller, the escapee, because he discovers history is not temporal – all our yesterdays – but spatial. Ghosts from innumerable wars appear and disappear like disused stations, and tortured lives and gory deaths reverberate through the cage of narrative like thousands of sleepers. It is an experience of history explored most notably by WG Sebald, as highlighted by Will Self, and, if pushed to further the comparison, Zone has the quality of a highly fevered Sebald. But its other antecedents are clearer.

The novel's title comes from Guillaume Apollinaire's 1913 poem which shares the novel's decapitations, stream-of-consciousness narrative and drunken narrator and its 24 chapters match the number in that other great story of war, the Iliad. Zone is a literary novel because the documents themselves are literature and because the names that arise in Mirkovic's memory and discussed throughout the novel, authors as various as Ezra Pound, Malcolm Lowry, Robert Walser, Genet, Proust, Celine and William Burroughs, are his fellow travellers. Literature is heavy because of its objectivity, the manner in which human life flares and disappears in a moment. But Zone is literary in a less abstract sense too. Mirkovic sits opposite a Czech businessman feverishly consulting a thick paperback, what turns out to be a catalogue of timetables giving precise details of where and when every single train stops. Like the archive, it is a record that "allows you to know what we could have done, what we could do in a few minutes, in the next few hours, even more, the little Czech man’s eyes light up, all eventualities are contained in this schedule, they are all here". All eventualities will end somewhere. Everything in the world exists in order to end up in a book. The rigour of the catalogue's certainty is bracing and there are those, like the Czech, who relish the cold and those, like Mirkovic, who shiver. This is dramatised at the start of the journey by the cry of viva la muerte, long live death, uttered by José Millán-Astray, the one-eyed Falangist general, in his famous exchange in 1936 with Miguel Unamuno, the Catholic philosopher and "strict high priest of culture" who, in a futile speech against the coming massacre, warns the fascist that "You will succeed, but you will not convince". Mirkovic succeeded too, surviving the civil war and with the prize of an independent Croatia, but he's not convinced.
I regret I don’t know why I regret, you regret so many things in life memories that sometimes return burning, guilt regrets shame that are the weight of Western civilization
The weight of the Zone's history dragging Mirkovic down is a reminder of Nietzsche's essay On the Use and Abuse of History for Life that argues in favour of a history that serves life rather than binds it to erasable memory. It's why Mirkovic's reading matter may prompt the accusation that the book is nothing more than a pathological indulgence in others' misfortunes. Nietzsche resisted monumental and antiquarian forms of history, giving equal importance to forgetting in the lives of individuals, communities and cultures. Mirkovic's nonstop narrative might then be seen as an unhealthy Schadenfreude and self-pity over what his pursuance of war and profit has cost him and others. Yet while we may take this view, we too are implicated in being provoked to prefer forgetfulness over remembrance and the repetition of history this threatens. Zone draws our attention to the web stories weave when its stream-of-consciousness is interrupted by chapters of another book that Mirkovic has in his possession. A writer called Rafael Kahla tells the story of Intissar, a Palestinian fighter resisting the Israeli onslaught in Lebanon. Her lover Marwan has been killed in a firefight and she has to carry on, rifle in hand, lamenting his death whilst remaining true to the cause in the tradition of warriors fighting for a nation's independence. It's a sad and dignified story written with familiar punctuation and in free indirect speech; a work of fiction within a fiction reminding the reader of the longing to make something redemptive in death that overtakes both people and novels. (In fact, Intissar's story is very similar to From A to X, John Berger's grossly sentimental novel of 2008 celebrating the stifled lives of revolutionaries on either side of a prison wall.) However, the contrast to Mirkovic's narrative and to the Iliad is not in its style but its boundless pathos. Where Zone's pages leap over rows of headless bodies and the Iliad describes violent death with swift and terrible lyricism, Intissar does not let go, wanting to retrieve Marwan from death, going so far as to risk another firefight to recover and then bathe his stiffening body.

Mirkovic's present might be said to be one in which unresting death is faced when the attenuated husks of religious or nationalist myth have been breached. Mirkovic is the exposed core and the choice between memory and forgetting is impossible; a brilliant future depends on both. His existence in writing – sustained, incessant, brutal, resourceful to the brink of insanity – thereby becomes necessary for survival. Everything is coursed into a recital, a unique poetic ritual of mourning to reach the destination that is itself. Zone is indeed soaked in trauma yet, in Mathias Énard's hands and Charlotte Mandell's fluid translation, it is exhilarating, and has to be read.

TEKİR TAVA

TEKİR TAVA

Herzaman buğulamasını yaptığım tekiri bu sefer az yağda unlayıp (hamsi gibi ) kızarttım, çok nefisti kızartma sevenler  mutlaka denesinler.

10 Aralık 2010 Cuma

MEVSİM SEBZELERİYLE 3 DEĞİŞİK SALATA



ISPANAK KÖKÜ SALATASI


MALZEMELER
Yarım kilo ıspanağın sadece kök kısımları
3 adet havuç
5 diş sarımsak
1/2 çay   bardağı KUEHNE sirke
1/2 çay bardağı zeytinyağ
maydonoz ,tuz pulbiber
1 su bardağı su


YAPILIŞI
Ispanağın sadece  kök kısımları  5 cantim boyunda kesilir, bölmeden iyice yıkanır.
1 su bardağı su kaynatılır, içine tuz katılır, havuçlar kalın bir şekilde verev kesilir,
kaynayan suda hafif haşlanır, ıspanak kökleride katılır, onlarda çok fazla yumuşak
olmayacak şekilde hafif haşlanır, suyu dökülmeyerek soğumaya bırakılır, sarım-
saklar ezilir tuz,KUEHNE sirke, zeytinyağ, pulbiber karıştırılıp bir sos hazırlanır. Ispanaklar
servis tabağına alınır üzerine sosu dökülür, maydonoz yaprakları ile süslenip
servis yapılır. Afiyet Olsun...


HAVUÇLU, KIRMIZI BİBER SALATASI



 MALZEMELER
2 Adet kırmızı salçalık biber
6 adet acı kırmızı biber
2 adet havuç
1 adet domates
3 diş sarımsak
maydanoz
Kühne nar sirkesi
Sızma zeytinyağ
Tuz
YAPILIŞI
Biberler ayıklanır tohumları çıkartılıp yıkanır, biberler,  havuçlar ve sarımsaklar rondada kıyılır. Domateslerin kabukları soyulur çok küçük doğranır, maydanozlar doğranıp ilave edilir, kühne nar sirkesi ,tuz, ve sızma zeytinyağıda ilave edilerek hepsi birlikte iyice harmanlanarak servis edilir .
BROKOLİ SALATA
Yarım kilo  brokoli
10-15 adet mantar 
3 adet havuç
Beyaz peynir
kuehne limon + sirke
1 kaseyoğurt,2-3 diş sarımsak
3 yemek kaşığı Mayonez
Tuz, karabiber,pulbiber
Arzuya göre üzerine küçük parçalara ayrılmış  etimek


Brokoliyi çiçeklerinden ayırıp ( sapları uzun bırakılabilir) bir güzel yıkanır. havuç biraz iri verev doğranır. Mantarlar yıkanarak doğranır ve limonlu suda haşlanıp süzülür, başka bir kapta ,önce havuç ve brokolinin sapları kaynayan suda haşlanmaya bırakılır, sonra brokolinin çiçekli kısımları ilave edilerek  tüm malzeme az su ve kısık ateşte haşlanmaya bırakılır. (su az konmalıdır ve pişme işlemi bittiğinde susuz kalmalıdır. çünkü su kalırsa süzmek zorunda kalırsınız ve tüm vitamini atmış olacaksınız. eğer su kalırsa bile bir bardağa doldurup soğuyunca için. çok şifalı bir içecek olacaktır) Brokoli pişerken ayrı bir kapta çok az yoğurt(sulu olmamalı), mayonez,  bolca sarımsak, 2 yemek kaşığı kuehne sirke+ limon suyu, tuz, karabiber, kırmızı biber ezerek karıştırılır. Brokoli pişip soğutulduktan sonra üzerine dilimlenmiş beyaz peynir ve  hazırlanmış olan sos üzerine dökülür.arzuya göre etimek küçük parçalara bölünüp üzerine serpişitirilir.  isteğe göre kıvırcık,çeri domates,roka
 yapraklarıyla süslenir . Ben malzemeler görünsün diye sosunu dökmeden resimledim. Afiyet olsun .

7 Aralık 2010 Salı

New Adventures in Coloring (1959)

Cool stuff is where you find it and I love space art with kids in it. This was a tablet style coloring book with a great front cover illustration.

New Adventures in Coloring. NY: Sandusky (1959). Part of the "Fun Book- Informative Fun" series of books.

Here is close up of the cover (really the best part)

I miss the old lever-controlled spaceships :)

Here is our happy astronaut. I wonder whatever happened to those 360 degree view space helmets (so useful when identifying someone from behind)?

Why do I think he is happy? Well because on the Moon he can travel like this.
In addition he has a "real" rocket. I know I am being silly but the cover really is the best part of this one.