1 Mayıs 2012 Salı

Güneş



-elini uzatır mısın?
+sebep?
-el falına bakmak istiyorum?

 Karşı masadan sırf bunu söylemek için kalkıp gelmişti. Sadece o ve ben vardık o cafe de zaten. Yağmurdan kaçmak için girmiştim, haftaiçi öğlen saatlerinde normal insanlar çalışırken ben aylak aylak kadiköyde yağmur altında kalmıştım. Hep yağmur altında kaldım ben zaten alışıktım. Islanmamak için koşarken tabelasına takılınca keşfettim burayı, içeri girince onla gözgöze geldim başta oranın sahibi zannettim çünkü başka kimse yoktu. Daha sonra amca ile abi arasında tanımlayabileceğim bir adam çıktı karşıma buyrun dedi. Bende o na en uzak masaya oturdum. Hep böyleydim ben aslında feci rahatsız olurum otobüste minibuste bir hatun kişiyle karsılıklı oturunca hep bana bakıyormuş gibi gelir kendimi düzeltme ihtiyacı hıssederım burnumu kasıyamam sonra kaşım kaşınır sonra istemsiz gözüm oynar sonra hatun onla tanısmak ıstıyorum dıye selam verir ben öküz gibi bırsey demem. Oyle gecer. O yuzden en uzaga otururum ama ogün ondan uzağa oturmama rağmen ona dönük oturmuştum.

   Güneş gibiydi. Sapsarı saçları vardı, sevmişimdir ben hep slav ırkını olabildiğince beyaz ve ari. Garson geldi ne içersiniz dedi ben çay dedim hemen. Çay içerdim hep zaten anlamam cafe de kola içeni, cafe de çay içilir bana göre. Garson gitti ardından başbaşa kaldık. Hep bana bakıyormuş gibi hissediyordum gerilmiştim telefonumu çıkarıp yes no yes no tuşlarına basıp mesaj atıyor gibi yapıyordum. Birden ayağa kalktı yanıma doğru geldi

-elini uzatır mısın?
+sebep?
-el falına bakmak istiyorum?
+al bak
-bu elin değil diğer
+e ne farkı var ki ama?
-sağ elin hayatını sol elin ölümünü anlatır
+hımm iyiymiş
-yalnız mısın?
(öyle bir yalnız mısın dediki o an sanki yüzüğü çıkarıp benimler evlenir misin dermişcesine evet dedim)
+evet!
(ardından bayağı bir süre hımm hımm yaptı ama ben o sıra saçlarına bakıyordum. Muhteşem bir sarılığı vardı, güneşi gücendirecek bir şekilde parlıyordu. Nasadan bilimadamları gelip bu parlaklığı inceleseler ya diye içimden geçirdim. Ben bunlar düşünürken o hala hımm hımm diyordu)
-e ama çok düz senin elin çizgi bile yok!
(cidden elim hiç fal bakmalık bir el değildi, inşaat işinde de çalışmamıştım nasırlı değildi, yılların getirdiği karakteristik bir yapıya sahip de değildi, norveçli balıkçıların elleri gibi deniz kokmuyordu öyle dümdüz mal gibi bir elim vardı)
+öyledir benim elim pürüzsüz
-neyse o zaman güzel bir hayatın olacak sade ve pürüzsüz
(heh dedim mal gibi bir hayatım olacak)
+eheh teşekkür ederim
-iyi günler efenim

Elimi bırakıp aheste aheste yuruyerek cafe den cıktı ardından garson geldi yanıma çağırdım o bayan kimdi dedim hangi bayan dedi laaan dedim bağlama şimdi stv ye o sarı saçlı hatunu diyorum deyince o güneş dedi. Hakikatten kızın ismi güneşmiş. Ne güzel dedim tam saçına uygun bende kumralım ama ismim mehmet  öle işte düz... elim desen o da mal gibi düz. Çayımı içeyim dedim buz gibi olmuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder