7 Mayıs 2013 Salı

ERSİN ARSLAN'IN ANISINA... TÜRKİYE'DE HEKİM OLMAK...


Yaklaşık bir yıl kadar önceydi. 17 Nisan günü Dr. Ersin Arslan şimdi ismini taşıyan hastanede bir hasta yakınının saldırısına uğradı ve yaşamını kaybetti.
Aradan geçen bir yıl boyunca bu ülkenin her köşesinde hekimler her gün, her saat maddi ve manevi olarak şiddete maruz kalmaya devam etti.
Aradan geçen bir yıl boyunca bu ülke, hekimlerinin zaten zor olan çalışma şartlarını daha da zorlaştırmak için her şeyi yaptı.
Bu ülkenin yöneticileri, sağlıkla ilgili her sorunu hekimlerinden bilip insan yığınlarını kendi hekimlerine karşı kışkırtmaya devam etti.
Bu yöntem elbette sağlıktaki sorunları çözemedi, daha da ağırlaştırdı.
Hekimlik zaten doğası gereği zor bir iştir. Hekimlik “sevgi” olmadan yapılamaz.
Hekimlerden zorlayarak, baskı yaparak, korkutarak verim alamazsınız.
Hekimlik, mesaisi sabah saat 08.00'de başlayan ve aksam saat 17.00'de biten bir meslek değildir.
Geçtiğimiz bir yıl içinde bir kez daha anlaşıldı ki, ülkemizde yaşanan sağlık kaosunun temel nedeni bu işin baş oyuncusu olan hekimleri anlayamamaktır.
Orhan Bursalı, benim son kitabım “Biz Kuş muyuz yoksa Tavuk mu?”için yazdığı önsözde hekimin işlevini şöyle tanımlıyor.
“Tıp dünyası, ilaç şirketleriyle ve genel anlamda “ortodoks” yapısıyla, üstelik bilimsel araştırmaları ve yöntemleriyle bile sık tartışılan bir “kamu” alanıdır. 7 milyar insancık, sayıları herhalde bir kaç milyon olan bu “iyileştirici”lerin ellerine mahkumdur.
İnsanları bu anlamda, tıp mensupları ve diğerleri diye ikiye ayırmak bile mümkün. Doğumdan ölüme kadar! Bu yakın ilişki şüphesiz ki bir gerilimi de içinde barındırır. “Kamusal alan”, dünyanın herhalde en büyük “ciro”sunun yapıldığı sağlık-tıp sektörüne getirdiği kurallarla, belirlediği karşılıklı haklarlarla, yasalarla, araştırma etiği ve tıp etiği vb. ile “işlerin” doğal seyrinde akmasını sağlamaya çalışır... Bu noktada, hasta ile yüzyüze gelen ana temsilcidir, doktor. İş orada biter. Bu bakımdan ne kadar iyi etik davranış ve iyi doktor/uzman, o kadar iyi insanlık ve daha az gerilim! Doktorun, sadece yenilenmiş ve derin bilgisiyle, araştırmacı kişiliğiyle hastaya en iyi hizmeti vermesi yetmez. Bunu, onun en doğal niteliği olarak baştan kabul etmek zorundayız. Tıp dünyasının aynı zamanda büyük bir sanayi çarkı olduğu olgusu karşısında, doktorun her konuda dik duruşunu da eklemek zorundayız. Doktor ayrıca biraz sanatkar, epey toplumbilimci ve epey entelektüel olmalı, kendini geçmişten geleceğe uygarlığın önemli bir parçası olarak da duyumsamalıdır.
Artık herkesin anlaması gereken temel nokta şu. Hekimleri dışında tutan, hekimlerin onaylamadığı, hekimleri “yokmuş” sayan hiç bir öneri bu ülkenin sağlık sorununu çözemez.
Hekimleri ve hekimlik mesleğini tanımadan, anlamadan yol alamayız.
Biz hekimler, motivasyonumuz olmadan mesleğimizi hakkıyla yapamayız.
Biz hekimler, her kaybettiğimiz hasta ile kendi ruhumuzun da bir parçasını kaybederek yaşayan insanlarız.
Biz hekimler, hastalarımız yüzünden uykusuz kalır, onların iyiliği için yeni bilgilerin peşine düşer, onlar için yazar, onlar için okuruz.
Buradan bu ülkenin bütününe sesleniyorum.
Eğer hekimlere sıradan birer “memur” gibi davranırsanız “memur” gibi hekimleriniz olur. Kanser gibi ciddi hastalıklarınızda sizi tedavi edecek “yetişmiş” hekim bulamazsınız.
Eğer hekimlerinize “art niyetli ve dertlerinize aldırmaz insanlar” gibi davranır, onlara hakaret eder, döver, küfür eder, küçümserseniz, “art niyetli ve dertlerinize aldırmaz” hekimleriniz olur, “çaresiz” kalırsınız.
Biz hekimler, bu ülkede onurumuzla yaşamayı, sadece hastalarımızın dertleriyle uğraşmayı, onlara derman olmayı istiyoruz. Karşılığında istediğimiz yatlar, katlar değil, sadece insani bir yaşam standardı ve biraz saygıdır.
Lütfen, bu ülkenin sağlık alanındaki tüm beceriksizlik ve haksızlıklarının faturasını bizlere kesmeyin, bizler de sizler gibi bu “bozuk” düzenin kurbanlarıyız çünkü...

www.mustafacetiner.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder