Aslan yeryüzünün en yırtıcı hayvanlarından biridir. Belgesellerde görürüz, Afrika’nın uçsuz bucaksız topraklarında kahverengi-sarı, kimi zaman koyu kahve-siyaha dönen postuyla kendinden emin dolaşır.
Geniş alnı, güçlü çenesi, püsküllü kuyruğu ile ait olduğu o yerde, uçsuz bucaksız vahşi topraklarda mutludur. Diğer kedilerin aksine sosyaldir, diğer aslanlar ile birlikte huzur içinde yaşar.
Mutludur; çünkü ait olduğu yer orasıdır, bildiği ve yeteneği olan iş orada yaptığı iştir.
Aslanı ait olduğu o topraklardan alıp hiç alışmadığı bir kafese koyarsanız, elinden özgürlüğünü alıp hiçbir anı kendi seçimi olmayan bir yaşama mahkûm ederseniz mutsuz olur.
Sonra yapmanız gereken yeni durumuna alışsın diye ona ilaçlar vermek, sakinleştirmek ve yeni ortamında mutluluğunu sağlamaya çalışmaktır.
Bu durumda aslana verilen ilaçları bir çeşit tedavi saymak mümkün mü?
Aslanın bu hali bana antidepresant ilaç kullanan insanların durumunu hatırlatıyor.
Gelecek kaygısı, eğitimde fırsat eşitsizliği, eğilim ve yeteneklerin farkına varılmadan yapılan meslek seçimleri, ekonomik kaygılar ile geçen bir yaşam ve tedavi için kullanılan antidepresant ilaçlar.
Benzemiyor mu?
Archieves of Internal Medicine tıp dünyasının en saygın dergilerinden biridir. Geçtiğimiz aylarda bu dergide yayımlanan Iowa Kadın Sağlığı çalışmasının sonuçları oldukça ilgi çekiciydi. Yazıya bakacak olursanız kimi vitamin desteklerinin kontrol dışı kullanımı ile ölüm riski arasında yakın bir ilişki vardı.
Çalışmaya 1986 yılından beri düzenli olarak izlenen ve yaşları 55-69 arasında değişen toplam 38.772 kadın alınmıştı. Bu büyük grup üzerinde yapılan değerlendirmede birden çok vitamin takviyesi alan kadınlarda mutlak ölüm riski, almayanlara göre %2,4 daha yüksekti.
Çalışma sonucuna bakarsanız vitamin B6, folik asit, magnezyum, çinko gibi vitaminleri aşırı kullanan kişilerde, kullanmayanlara göre ölüm riski % 3-6 arasında bir oranda artıyordu. Kalsiyum kullanımı ile ilişkili olarak ise böyle bir risk artışından söz edilmiyordu. Araştırmacılar özellikle beta karoten, vitamin E ve vitamin A kullanımının da sakıncalar yaratabileceğinin altını çiziyordu.
Kuşkusuz ki, sadece bir çalışmaya bakarak bu tür takviyelerin sakıncaları olduğunu söylemek zor. Aşırı ve uzun süreli vitamin takviyelerinin bedenimizde nelere mal olduğu ve organizmada neler yarattığı konusu tıbbın bilinmezlerinden biridir. Bu bilimsel çalışma sürece sadece bir katkı olarak kabul edilmelidir.
Ama bir yandan da unutmamak lazım, Iowa Kadın Sağlığı çalışması; Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü, Finlandiya Kültür Vakfı ve Fullbright Araştırma fonunca desteklenmiş, önemli bilim insanları tarafından gerçekleştirilmiş ve saygın bir bilimsel dergide yayınlanmıştır.
Çalışmayı gerçekleştiren Dr Goran Bjelakovic ve Dr Christian Gluud sözlerine kulak vermek zorundayız.
“Koruyucu amaçlı olarak en azından sağlık durumu iyi ve beslenme sorunu olmayan gruplarda vitamin takviyeleri gereksizdir. Bu tür takviyeler sebze ve meyve yemenin, doğal yollardan vitamin almanın kesinlikle yerini tutamaz ve istenmeyen sağlık sorunları yaratabilir.”
Yeni yüzyılın ikinci on yılında ilerlerken dünyada en çok kar getiren ilaçlar listesinde antidepresantlar en yukarılarda duruyor.
Dünya ilaç piyasasının büyüklüğü 1 trilyon dolara ulaşıyor.
Alternatif tıp pazarının büyüklüğü milyarlarca doları buluyor.
Antidepresant ilaçlara ve vitamin kapsüllerine hapsettiğimiz güvenli ve mutlu yaşamlarımız çok fazla plastik, gerçek yaşamdan ve doğadan kopuk değil mi?
Gündelik yaşam içinde debelenirken beynimizi uyuşturan gerçekleşmesi imkânsız umutlarımız, hayallerimiz, beklentilerimiz hayvanat bahçelerine hapsedip ilaçlarla mutlu ettiğimiz aslanlarınkine benzemiyor mu?
Esas olan istediğimiz, tercih ettiğimiz, sevdiğimiz özgür seçimlerimizin yön verdiği bir hayat değil mi?
Çok fazla oynanmış ve plastik hayatlar sürdüğümüzün farkında mıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder