4 Ekim 2013 Cuma
Tunç Çağının Büyük Çöküşü
Bronz Çağı'nın sonunda Güneybatı Asya’da ve Doğu Akdeniz’de, hızlı, yıkıcı ve kültürel dağılmalara yol açan bir dizi toplumsal çöküş yaşandı. Doğu Akdeniz’deki Bronz Çağı sonlarının karakteristik saray ekonomileri yerine bu çöküşleri izleyen 400 yıl boyunca yalıtılmış köy toplulukları geçti. Merkezi otoriteler yok oldu. Yazılı belgelere rastlanmayan karanlık bir çağa girildi. Neden? Ne oldu? Nasıl oldu?...
Tunç Çağı veya Bronz Çağı, antik Avrupa, Asya ve Ortadoğu halklarının hammadde ve alet kültürlerindeki üçüncü evredir. Bölgeden bölgeye farketmekle birlikte yaklaşık olarak MÖ 3000 - MÖ 1000 yılları arasında gerçekleşmiştir.
Bronz Çağı sonlarında Akdeniz’in doğu yarısında güçlü toplumsal, siyasi yapılanışlar var olmayı sürdürüyordu. Bunlar Yunanistan’da Miken krallıkları, Girit’de Minos Uygarlığı, Anadolu’da Hitit İmparatorluğu, Kıbrıs’ta Alashiya Krallığı, Suriye ve Kuzey Mezopotamya’da Asur İmparatorluğu ve Mitanni, yine Suriye’de Ugarit, Mısır’da Antik Mısır Kuzey Arabistan’da Arami kabileleriydi.
Miken Uygarlığı MÖ 1260 – 1150 yılları arasında çöktüğünde, Anadolu ve Suriye’deki, Hitit İmparatorluğu ve Antik Mısır’ın da yine Suriye ve Kenan topraklarındaki ticareti ciddi biçimde kesildi. Anadolu'da ise Deniz Kavimlerinin saldırı ve istilalarıyla Hitit İmparatorluğu MÖ 1190 dolaylarında yıkıldı. Bu bölgelerdeki okur-yazarlık da aynı ölçüde geriledi. Dönemin başlarında Troya’dan Gazze’ye kadar hemen hemen her kent örneğin Hattuşaş, Miken ve Ugarit gibi şiddetli saldırılara uğradı ve diğer birçok kent de terk edildi. Asur İmparatorluğu kralı I. Tiglat-Pileser’un MÖ 1076’daki ölümünü izleyen 150 yıllık dönem de İmparatorluk için bir gerileme dönemiydi. Varlıklarını ancak daha dar bir bölgeye çekilerek sert bir savunmayla sürdürebildiler. Bu yıkımların sonlarına doğru MÖ 10. yüzyıl ortalarında Genç Hitit krallıkları, Arami krallıkları ve Yeni Asur Devleti’nin ortaya çıktığı görülmektedir.
Tüm Yunanistan anakarasında, Anadolu’da ve Yakın Doğu’da Ege Adaları’nda MÖ 1200 – 800, büyük merkezi otoritelerin olmadığı yazılı belgelere rastlanmayan bir karanlık çağa girildi. Dolayısıyla antik dünyanın kent devletleri ya da krallıkları yerine artık bu köy kültürleri hakim olacaktır. Bu dönem, Akdeniz Karanlık Çağı olarak da bilinir. Gerçekten de MÖ 12. yüzyıl başı, tüm Doğu Akdeniz için dört yüz yıl kadar sürecek bir karanlık çağın başlangıcı olmuştur. Birçok kaynakta Ege Göçleri olarak ifade edilen olaylar dizisi bu genel çöküşü dile getirmektedir.
Ancak bu döneme karanlık çağ denilmesi, esas olarak arkeolojik bulguların ve yazılı kaynakların sınırlı olmasından kaynaklanıyordu. Son yıllarda Anadolu'daki birçok kent ve höyükte yapılan kazılarda elde edilen buluntular, bu dönemin tümüyle karanlık olmadığına işaret etmektedir. Bu bulgular ışığında özellikle arkeologlar karanlık çağ tanımlamasına karşı çıkıyorlar. Bununla birlikte arkeolojik bulgular da toplumsal yapıların köklü bir değişiklik geçirmiş olduğunu, önceki dönemin büyük yerleşimlerinde dahi "basit, geleneksel ve köylü kültürüne" geri dönüldüğüne tanıklık etmektedir.
Geç Bronz Çağı’nın tüm önemli Anadolu kentleri yıkım izleri göstermektedir, arkeolojik kazılarda yıkım izleri bulunan bir katmanla mutlaka karşılaşılmaktadır. Kızılırmak kavisi içinde ve civarında hiçbir kent yıkımdan kurtulamadı. İzleyen yüzyıl boyunca bu kentler sadece civardan gelenler tarafından iskan edildi. Hitit başkenti Hattuşaş yakıldı, halkı tarafından terk edildi ve yeniden iskan edilmedi. Karaoğlan yakıldı ve sakinleri öldürüldü, kazılarda kurbanların iskeletlerinden kalanlar bulunmuştur. Alişar, Maşat benzer şekilde yıkıma uğradılar. Tüm Hitit kentleri izleyen bin yıl boyunca bu topraklardaki uygarlık, Hititler’in düzeyini yeniden canlandıramadı.
Öte yandan Troya’nın VIIa olarak tanımlanan kazı katmanı yakılıp yıkılmıştı. Bu yıkımın MÖ 1190 ya da 1180 yıllarında gerçekleşmiş olması muhtemel görünmektedir.
Surlarla çevrili Milet de yıkıma uğramış görünmektedir. Arkeolojik kazılar kentin (MÖ 1190-1060) yıkıma uğradığını göstermektedir.
Büyükçe bir yerleşim olan Tarsus da yıkıma uğrayan bir başka Hitit yerleşimidir. Kentte yapılan arkeolojik çalışmalara göre MÖ 1190 yılı sonrasında yakılıp yıkıldığı anlaşılmaktadır.
Günümüz Güneydoğu Anadolu bölgesinde Bronz Çağı sonlarında yıkıma uğrayan diğer yerleşimler Lidar Höyük, Tille Höyük, Norşuntepe gibi yerleşimlerdir.
Bronz Çağı Çöküşü her şeyden önce Geç Bronz Çağı ile Erken Demir Çağı’nın arasında bir geçiş dönemi gibi yer almaktadır. Bu dönem içinde, merkezi otoritelerin yıkıldığı, özellikle yoğun nüfusun toplandığı kentsel merkezlerde çok geniş çaplı bir genel nüfus azalması yaşandığı, Anadolu ve Ege kıyılarında okur-yazarlığın kaybolduğu, uzun mesafeli uluslararası ticaretin yerleşmiş yapılarının ortadan kalktığı, güç için çekişmelerin ölçüsüzleştiği, genelde gözlemlenen olgulardır.
Bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu yıkımların insan elinden çıktığı konusunda hemfikirdir. Bu şekilde kabul etmek için, günümüze ulaşan belgeler, yazıtlar gibi yeterli gerekçe vardır. Bu noktada cevaplanması gereken iki soru bulunmaktadır, saldırıların nedenleri ve saldırılara karşı konulamamasının nedenleri. Çöküşün nedenlerine ilişkin, birbiriyle uyumlu ve bir bakıma birbirini tamamlayan farklı açıklamalar vardır. Bir kısım görüşler hem saldırıların hem de karşı konulamamasının nedenleri açıklamaktadır.
Joseph Tainler tarafından ileri sürülen Genel Sistem Çöküşü Kuramı, kompleks toplumlarda sosyal gerilemenin genel bir çöküşe yol açabileceğini ve bu toplumların çöküşe tepki olarak daha basit bir yapıya dönüşeceğini ileri sürmektedir.
Antik Orta Doğu’nun özel koşullarında çeşitli faktörler (nüfus artışı, toprağın çoraklaşması, kuraklık, dökme bronz silahlar ve demir üretim teknolojisi de dahil olmak üzere) silah maliyetlerini ve fiyatlarını yükseltmişti. Bu fiyat yapısı geleneksel askeri-feodal kast için bile fazlasıyla yüksekti. Giderek daha kırılgan ve daha az esnek olan karmaşık toplumlarda bu etkenlerin bileşik etkisi genel bir toplumsal çöküşe katkıda bulunmuş olabilir.
Geç Bronz Çağı toplumlarının sosyal organizasyon, ekonomik ve politik kurumlar yönünden gelişen karmaşık yapısı kendi içinde bir güçsüzlük yaratmıştı. Bu güçsüzlük, söz konusu toplumların genel toplumsal çöküşün derinleşmesini ve yayılmasının önleyememelerini açıklamaktadır. Geç Bronz Çağı toplumlarının onları daha kırılgan yapan özellikleri merkezileşme, uzmanlaşma, karmaşık toplumsal ve siyasi yapılarıdır. Söz konusu toplumların kendi iç dinamiklerinden gelen bu kırılganlık, kendini devletler arası savaşlarda, artan nüfus baskısında, köylülerin ve paralı askerlerin ayaklanmaları gibi sosyo-politik sorunlarda kendini gösterdi. Bu tür sosyo-politik krizlerle ilgili kanıtları Miken’de, Hitit İmparatorluğu’nda Antik Mısır’da ve Ugarit’de görebilmekteyiz. Devletlerin daha kırılgan ve zayıf bir yapıya dönüşmesinde etkili olan diğer etkenler arasında Deniz Kavimleri’nin korsanlık faaliyetlerinin deniz ticaretini güçleştirmesini, kıtlıkları, tarımsal üretimin düşmesini, Dor göç ve istilalarını sayabiliriz.
İki Şuppiluliuma: Hititlerin Sonu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder