30 Ekim 2013 Çarşamba

Jakoben Elitler Cumhuriyetinden, Demokratik Cumhuriyete!..

Jakoben Elitler Cumhuriyetinden, Demokratik Cumhuriyete!..

Cumhuriyet fikri Osmanlının son yıllarında konuşulmaya ve tartışılmaya başlanmıştı. Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet ilanlarıyla gerçekleştirilen reformlar sonucu getirilen yenilikler, monarşiden Cumhuriyete dönüşümü hazırlayan safhalardı.

Osmanlı devlet bürokrasisi çevrelerinde hatta saray içinde bile Cumhuriyet söylemi yüksek sesle konuşulması kimseleri rahatsız etmiyordu. Nitekim o, hazırlık dönemine itiraz edilmediği içindir ki; Osmanlı sonrasında Cumhuriyetin ilanına hiç kimse karşı çıkmamıştır. İtirazlar ve karşı duruş; Cumhuriyetin ilanına değil, ilan ediliş şeklineydi.

O gün yaşanan siyasi kavgaları;

Hilafet ve halifeliğin kaldırılması, Harf devrimi ile kılık kıyafet devrimleri ile reddi miras politikalarının sebep olduğu travmalar ve verdiği büyük yıkımı, birinci meclisin feshi ve kurtuluş savaşının kahraman komutanlarının hain ilan edilişini bu gün yazacak değilim.

Ancak bu gün 90. yılını kutladığımız Cumhuriyetin geçtiği safhalarda ihanet derecesinde yapılan yanlışları düzeltme yolunda atılan adımların bilinmesi gerektiğine inanıyorum.

Kurtuluş Savaş’ımızın ardından 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla “egemenlik padişahtan alınarak millete verildi, milletin kendisini yönetecek siyasi kadroları seçerek bir özgürleştirme ve demokrasi gibi değerlere kavuştu” şeklinde hep anlatıldı.

Eğer bu doğru olsaydı;

2013 ve Cumhuriyetimizin 90. yılını kutladığımız şu günlerde, hala demokratikleşme adına paketler açıklanıyor olmazdı.

Eğer;

Egemenlik padişahtan alınıp millet yerine bir avuç seçkine bırakılmasaydı, bu gün içinde bulunduğumuz sıkıntılarla boğuşan ülke olmazdık. Geçen 90 yıla rağmen hala temel hak ve özgürlüklerimiz üzerinden tartışmalar yapılmazdı.

Demek ki;

bir yerlerde hatalar olmuştur…

Geçen 90 yıla rağmen sorunlarını aşamayan bir ülke olmamızın asıl sebebi;

Cumhuriyetin ilanını gerçekleştiren iradenin kendileri gibi düşünmeyenleri dışlamasıyla başlayan o fikir ayrılığın kavgası yatmaktadır.

Bu kavga o günden sonra siyasi kadrolaşmaya dönüşerek siyaset arenasına taşınmıştır. Despotçu CHP’nin tek parti dönemi; devlet içinde vesayetçi güç olmayı başaran o kadronun eseriydi.

Çok partili dönemde ise seçilmişler, vesayetçi gücün emrinde olmaya ve yetkilerini paylaşmaya mecbur bırakılmışlardı. Devlet içindeki hukuk dışı yapılanmanın aşılarak kuvvetler ayrılığı esasında devletin yeniden yapılandırılmasını isteyen iktidarlar, darbeler, muhtıralar veya yüksek yargı kullanılarak iktidardan uzaklaştırılmıştı.
Şu bir gerçek:

Cumhuriyetin ilanında rejimin dayanağı olan “Batılılaşma” da eğer; şekilcilik ve taklitçilik olan giyim ve yaşam tarzı yerine; ekonomik alanda üretime yönelik sanayileşme ile teknoloji esas alınarak milli kalkınmanın temelleri atılmış olsaydı, bu gün geldiğimiz noktadan fersah fersah ilerde olurduk. Ve yine: Dayatmacı, yasakçı ve baskıcı uygulamalar yerine demokratikleşme başlatılarak, bireyin özgürlüğü, insan hakları ve adaleti ilke edinen bir hukuk devleti görüşü benimsenmiş olsaydı bu gün; bölünmez bütünlüğümüzü hedef alan saldırılar olmaz, bizi birbirimize ötekileştiren kavgalar hala yaşanıyor olmazdı.

Mehmet Koçak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder