Ne olacak bu Avrupa'nın hali!.
Maddi açıdan birtakım üstünlükleri olsa da, doğum oranları süratle düşmeye başlayıp, mevcut nüfusları ihtiyarlayan ve ekonomik-sosyal sistemleri şimdiden SOS vermeye başlayan Avrupa ülkelerinin kendilerinden emin halleri sürüyor. Bu özellikle de Türkiye söz konusu olduğu zaman, daha çok kendisini belli eden bir durum.
Maddi açıdan birtakım üstünlükleri olsa da, doğum oranları süratle düşmeye başlayıp, mevcut nüfusları ihtiyarlayan ve ekonomik-sosyal sistemleri şimdiden SOS vermeye başlayan Avrupa ülkelerinin kendilerinden emin halleri sürüyor. Bu özellikle de Türkiye söz konusu olduğu zaman, daha çok kendisini belli eden bir durum.
Uzunca sayılabilecek bir süre çok başarılı gözükseler de, ortaya koydukları hayat tarzı sebebiyle, sistemlerinin artık kendi kendini çevirmesinin mümkün olmadığı bir döneme doğru yaklaşıyor Avrupa ülkeleri.
Birkaç on sene sonra, çalışan nüfusun sistemi sürdürmeye yetmeyeceğini bildikleri için, kendileri için uygun olduğunu düşündükleri ülkelerden göçmen alarak, geleceği olmasa da günü kurtarmaya çalışıyorlar. Ancak, göçmen aldıkları ülkelerin durumları da pek hoş değil; çünkü onlar da Avrupa tarzı hayatı benimsemiş oldukları için genç nüfus konusunda gelişmiş ülkelerden pek farkları yok.
Avrupa Birliği'nin halkının çoğunluğu Müslüman olan Türkiye ile ilgili İlerleme Raporu'nu, uzun bir resmi tatil olduğu bilinen Kurban Bayramı'na denk getirerek açıklamış olması, sahip oldukları varsayılan birtakım hassasiyetler konusunda ne kadar fakir olduklarını göstermiş oldu.
Bayram telaşı arasında raporda dile getirilen hususlar üzerinde yeteri kadar durulamamış olsa da, herhalde önümüzdeki günlerde bu eksiklik giderilecektir. Ve bu eksiklik(!) giderilirken de, mustarip oldukları aşağılık kompleksi ve tabii ki mevcut durumla ilgili rahatsızlıkları sebebiyle, halimizin çok kötü olduğunun Avrupa Birliği tarafından da tespit edildiğini söyleyip ah vah edecek epey kişiyi dinlemek zorunda kalacağız muhtemelen.
Raporun belki de en dikkat çekici yanlarından birisi, geçtiğimiz aylarda İstanbul başta olmak üzere ülkemizde bir kaos oluşturmayı hedefleyen Gezi Olayları ile ilgili tarafı. Kendi ülkelerinde çok daha hafif benzerleri yaşandığında polis şiddetinin zirve yapmasına ses çıkarmayanlar; ciddi herhangi bir sebebi olmadan etrafı yakıp-yıkan, yağmalayan göstericilere polisin müdahale etmiş olması sebebiyle Türkiye'yi mahkum etme derdindeler.
Avrupa Birliği'ne tam üyelik müracaatı çerçevesinde Türkiye'nin aldığı mesafenin değerlendirildiği söz konusu rapor, içinde bulundurduğu birtakım doğrular sebebiyle bazı konularda atılabilecek adımlar konusunda işe yarayabilecek olsa da; sürekli olarak bizim ne durumda olduğumuza dair raporlar yayınlamak durumunda olan Avrupa'nın durumunun ne olacağı, belki çok daha önemli bir konu.
Her ne kadar kuyruğu dik tutuyor ve başta biz olmak üzere kendileri gibi olmayan ülkelere yüksekten bakmaya çalışıyor olsalar da, objektif kriterler esas alınarak yapılan değerlendirmeler, Avrupa'nın artık inişe geçtiğini gösterebilecek hususlar içeriyor.
Evrensel diğerler olarak tanıtmaya çalıştıkları hemen bütün prensipleri, kendi menfaatleri söz konusu olduğunda yok sayıp tam bir ikiyüzlülükle davranıyor olmaları; aleme talkın verirken, kendilerinin salkım peşinde koştuğunu gösteriyor. Her ne kadar gözlerden saklamaya çalışıyor olsalar da, bütün olup bitenler, meşhur ‘Doğu için yeterlidir' sözünün Avrupa için halen geçerli olduğunu ortaya koyuyor.
Ülkemizde ve başka coğrafyalarda devşirdikleri beyinler tarafından savunuluyor olsalar da; -zaten önceleri de olup olmadığı tartışmalı- insanlığa rehber olabileceği varsayılan özelliklerini tamamen kaybetmeye başladıkları, kendi içlerinden kişiler tarafından da dile getiriliyor artık.
Avrupalılar, Türkiye ile ilgili ilerleme raporlarını hazırlamaya devam etsinler etmesine. Ama bir yandan da kendi meseleleri üzerinde, yani ‘Ne olacak bu Avrupa'nın hali' sorusunun cevabı konusuna daha ciddi bir şekilde eğilmeye başlasalar, iyi olacak.
Sahi, ne olacak bu Avrupa'nın hali?..
Ekrem Kızıltaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder