Bu yıl sevgililer günü için hiç birşey hazırlayamadım.Tamamen siparişlere odaklanmış vaziyetteyim.Geçen sene yaptıklarımdan bir iki örnek sunmak istedim.İlginizi çekerse pasajıma da bakabilirsini TIK TIK
31 Ocak 2012 Salı
Uşşak Saz Semaisi (Şerif Muhittin Targan)
Uşşak Saz Semaisi (Şerif Muhittin Targan)
Uşşak Saz Semaisi
Beste: Şerif Muhittin Targan
Makam: Uşşak
Usûl: Aksak Semai
İcra: Serhan Aytan
Uşşak Saz Semaisi
Beste: Şerif Muhittin Targan
Makam: Uşşak
Usûl: Aksak Semai
İcra: Serhan Aytan
Unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan
Unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan
Unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan
Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılarda
Bütün ışıklar sönmüş terkedilmiş hâtırân
Bir senin aydınlığın karanlık sokaklarda
Beste: Avni Anıl
Güfte: Turhan Oğuzbaş
Makâm: Muhâyyer kürdî
Usûl: Düyek
Form: Şarkı
Seslendiren: Tuğçe Becerikli
Keman Taksîmi: Ahmet Çağlaroğlu
Unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan
Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılarda
Bütün ışıklar sönmüş terkedilmiş hâtırân
Bir senin aydınlığın karanlık sokaklarda
Beste: Avni Anıl
Güfte: Turhan Oğuzbaş
Makâm: Muhâyyer kürdî
Usûl: Düyek
Form: Şarkı
Seslendiren: Tuğçe Becerikli
Keman Taksîmi: Ahmet Çağlaroğlu
DIY'larım yani KY'lerim
Madem puantiyeli bişeyler bulamıyorum kendi puantiyemi kendim yapmaya karar verdim.Bunun için gerkli tek şey üstü boş bir kupa ve kırmızı oje:)))
DIY(Do İt Yourself) bilmeyen yoktur.Bana DIY pek hoş gelmiyor,ben KY(kendim yaptım )ile değiştiriyorum bundan sonra.Aslında bazı yabancı kelimeler öyle bir yerleşmiş ki hayatımıza onların başka türlüsünü düşünemiyoruz.Mesela LOVE yerine AŞK kelimesini kullanın bakalım , aynı etkiyi yapacak mı .Bir broşun ,bir yastığın,bir kolyenin üstüne yazın bakalım olacak mı.Olmuyor işte.Biz LOVE'yi daha ilk okulda öğrendik.Beynimize öyle yerleştirdik ki,değiştirmek mümkün değil.Şimdi bunları yazarken edebiyat öğretmenim geldi aklıma.Bir gün mersi demiştim.Beni yerlerin dibine soktu.Yok efendim nasıl yabancı bir kelimeyi kullanırmışım ,kendi kelimelerimiz varken.O gün çok kızmıştım ama bugün teşekkür edesim geldi....
Gelelim yaptıklarıma.Son hızla devam ediyorum harf ve yanına aynı harfle başlayan hayvancıkları örmeye.
F ve Farecik te çıktı ortaya...
Bizim evde kimileri kırmızı kimileri yeşil elma seviyor.Bende onlara hoşluk olsun diye böyle bir sürpriz yaptım.Bunun için gerekli tek şey kalpli kurabiye kalıbı...Bir de Nazım Hikmetin mısraları
"yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı ":))))
Hayatınızda hiç eksik olmasın AŞK pardon LOVE.....
Ne karışık bir post oldu.Tıpkı aklım gibi.Bugün içim bir tuhaf.Hayırdır inşallah...Mimim var onu da yazıcam,düşünüyorum kendimi 7 cümleyle nasıl anlatırım diye :)))
Kirpiklerinin gölgesi güllerle bezenmiş
Kirpiklerinin gölgesi güllerle bezenmiş
Kirpiklerinin gölgesi güllerle bezenmiş
Râbbim yaratırken onu bir hâyli özenmiş
Âh bir noktası var gamzelerinde o da benmiş
Râbbim yaratırken onu bir hâyli özenmiş
Beste: Sadettin Kaynak
Güfte: Nûrettin Rüştü Bingöl
Makam: Nihâvend
Usûl: Düyek
Form: Şarkı
Seslendiren: Elif Güreşçi
30 Ocak 2012 Pazartesi
Kar eriyene kadar güzel
-Hayat da böyle aslında uzaktan güzel gözüküp yakınlaştıkca eriyen kaybolan anlamsızlaşan bir şey. (Her şeyi hayata bağlayan adam psikolojisi)
-Yağmur yağıyor (şair burda yağmurun yağdığından bahsetmiş)
Seller akıyor (şair burda yağmurun sel olduğunu aktığını söylemiş)
Arap kızı Camdan bakıyor (Burada Etnik davranan şair Arap kızının camdan baktığını farketmiş)
Lisedeyken aynen böyle analiz ederdim şiirleri. Şair bir ruhum var sanki
-Delicesine kar yağan bu ortamda işe gelirken sağdan soldan duyduğum muhabbetler hep aynı;
-abi bu bir şey değil ben askerdeyken -10 derecede nöbet tuttum bir kar bir kar 10 gün yağdı
-olm onu bırak ben -38 derece (dikkatinizi çekiyorum adam -38 derece dedi) yaptım burnumuz düşüyordu bu ne ki muğa koyim
-olm o değilde..
böyle sürdü muhabbetler, ulan sanki sibiryada yapmış herkes askerliği ne iş anlamadım -38 ne lan!
Ben solmuş bir yaprak gülün dalında
Ben solmuş bir yaprak gülün dalında
Ben solmuş bir yaprak gülün dalında
Sen güller goncası dalda dilrûbâ
Ben eski bir tango kırklı yılında
Sen gülün şarkısı dilde dilrûba
Baharda kapına gelmesin hüzün
Dilerim hep gülsün o güzel yüzün
Ben eski bir tango kırklı yılında
Sen gülün şarkısı dilde dilrûba
Beste: Hasan Esen
Güfte: Fatma Onur
Makam: Nihâvend
Usûl: Sofyan
Form: Tango
Seslendiren: İnci
Ben solmuş bir yaprak gülün dalında
Sen güller goncası dalda dilrûbâ
Ben eski bir tango kırklı yılında
Sen gülün şarkısı dilde dilrûba
Baharda kapına gelmesin hüzün
Dilerim hep gülsün o güzel yüzün
Ben eski bir tango kırklı yılında
Sen gülün şarkısı dilde dilrûba
Beste: Hasan Esen
Güfte: Fatma Onur
Makam: Nihâvend
Usûl: Sofyan
Form: Tango
Seslendiren: İnci
Olacak âh olacak o yâr benim olacak
Olacak âh olacak o yâr benim olacak
Olacak âh olacak
O yâr benim olacak
O yâr benim olmazsa
Hâlim harâp olacak
Seviyorum onu çok
Koklamam başka çiçek
Eller ne derse desin
O yâr benim olacak
Öğretirken ona ben
Aşkı anlattı bana
O beni seviyormuş
Yıllardır yana yana
Seviyorum onu çok
Koklamam başka çiçek
Eller ne derse desin
O yâr benim olacak
Beste: Zeki Duygulu
Güfte: Zeki Duygulu
Makâm :
Olacak âh olacak
O yâr benim olacak
O yâr benim olmazsa
Hâlim harâp olacak
Seviyorum onu çok
Koklamam başka çiçek
Eller ne derse desin
O yâr benim olacak
Öğretirken ona ben
Aşkı anlattı bana
O beni seviyormuş
Yıllardır yana yana
Seviyorum onu çok
Koklamam başka çiçek
Eller ne derse desin
O yâr benim olacak
Beste: Zeki Duygulu
Güfte: Zeki Duygulu
Makâm :
Hicazkar Saz Semaisi (Kemal Niyazi Seyhun)
Hicazkar Saz Semaisi (Kemal Niyazi Seyhun)
Hicazkar Saz Semaisi
Beste: Kemal Niyazi Seyhun
Makam: Hicazkar
Usûl: Aksak Semai
İcra: İcra: Prof. Dr. Erol Deran
Hicazkar Saz Semaisi
Beste: Kemal Niyazi Seyhun
Makam: Hicazkar
Usûl: Aksak Semai
İcra: İcra: Prof. Dr. Erol Deran
Mango ganimetlerim ve haftasonu
Merhaba herkese.Bir hafta nasıl geçti bende anlamadım .Çocuklar saymaya başladılar okula gidecekleri günü.Malum kış.Pek bir sıkıcı geçiyor tatil.Haftasonu biraz alış-veriş merkezlerini gezdik.Çok ucuz her yer.
Mango Outlet (Bursa)inanılmaz ucuzluk yapmış.Bir kaç ganimet kapabildim anca.Resmen talan etmiş millet her köşeyi.Fiyatlat komik sayılır.Pantalonlar 4.90-9.90-14.90 tl .
Ceketler,etekler 10-20 tl.arası.Hafta içi tekrar ziyaret edeceğim.Haftasonu AVM' leri hiç sevmiyorum....
Ceketler,etekler 10-20 tl.arası.Hafta içi tekrar ziyaret edeceğim.Haftasonu AVM' leri hiç sevmiyorum....
Bu gömlek ipek.109.00 tl.den 9.90 tl. inmiş.İnanılmaz yani.Çok şık duruyor.Boynundaki şal çıkıyor ayrı da kullanılabilir.Ben çok sevdim..
Mangonun bu atletlerini çok seviyorum.Likralı ve üstte çok hoş duruyor.Gömleklerin içinde çok kullanıyorum.Hafta içi ne renk bulursam alıcam..Zafer plazaya yolunuz düşerse aman bakmadan geçmeyin kızlar...Fiyatı-9.90 tl.
Haftasonu çocukları sinemaya götürdük.Artık tek başına durabiliyorlar.Bizde rahat rahat kahve içebildik.Bakmayın "Neşeli ayaklar"ın önünde poz verdiğine "Çizmeli kedi"ye gittiler.Pek beğenmişler.Burda benim için poz verdi kuzu.Köşedeki penguen örgüden kazak giymiş,annesi de örgü yapıyormuş ya ,model çaldık anlıycanız.Büyük kuzu poz vermiyor artık .Ergen oldu ya :))
Zamane gençlik işte.Daha kahvaltıya oturmadan ya telefonlara el atacaklar ya bilgisayara.Şimdiki çocuklar başka anacım.İşleri güçleri bu.Küçüğü bile oyun indiriyor ,kuruyor oynuyor.Ben yakında bunların hızına yetişemiycam.Hatta Berkede facebook istiyormuş ,ne yapıcaksa. Bak sen,daha yazması okuması yok.Ya bu çocuklar çok mu çabuk büyüyor.Bilgisayar zararlı deyince de cevap hazır."Sen de bir iki kaktüs al anne,biliyorsun radyasyona iyi geliyormuş "Vay beee....İşte bizim evde durumlar böyle.
Herkese güzel bir hafta diliyorum !!!
Dumanlı başları göklere ermiş
Dumanlı başları göklere ermiş
(Of of)
Dumanlı başları göklere ermiş
Yedi renk üstüne hâreli dağlar
Yan yana yaslanmış, el ele vermiş
Ezelden ebede sıralı dağlar
(Of of)
Bağrımı yaslasam şu dağlar erir
Kayalar sussa da kaval söylenir
Sesim dağdan dağa yankılar verir
Nerede gönlümün meralı dağlar
(Of of of of)
Gurbet çağladıkça gözüm yaşında
Üflerim sazımı pınar başında
Bir çoban kızıyım sürü
(Of of)
Dumanlı başları göklere ermiş
Yedi renk üstüne hâreli dağlar
Yan yana yaslanmış, el ele vermiş
Ezelden ebede sıralı dağlar
(Of of)
Bağrımı yaslasam şu dağlar erir
Kayalar sussa da kaval söylenir
Sesim dağdan dağa yankılar verir
Nerede gönlümün meralı dağlar
(Of of of of)
Gurbet çağladıkça gözüm yaşında
Üflerim sazımı pınar başında
Bir çoban kızıyım sürü
29 Ocak 2012 Pazar
SAĞLIK EMEKÇİSİ: HEMŞİRELER
“Biliyor musunuz?” diye sordu. “Artık hiç umut kalmamış”.
Henüz yirmili yaşlarının başındaydı. Uzun aylardan beri izlediği, bakımını yaptığı, tedavisini verdiği hastasının umutsuz bir döneme girdiğini, artık iyileşmek, dahası yaşamak için pek şansının kalmadığını öğrenmişti.
Gözleri çaresizliğin izlerini taşıyordu.
“Biliyorum” dedim.
Evet, biliyordum. 18 yaşlarında gencecik bir çocuktu. Kemik iliği nakli olmuş ancak ölümcül hastalıktan kurtulabilmeyi başaramamıştı.
Yeryüzünde insan emeğinden daha değerli hiçbir şey yoktur.
Emek insanı geliştirir, büyütür, olgunlaştırır. Yeryüzünde olumlu olan ne varsa emeğin ürünüdür.
Emek özveri ister…
Hemşirelik mesleği emek ve özveri demektir…
Henüz yirmili yaşlarındaki genç hemşirenin gözlerinde emeğin ve özverinin izleri vardı.
Modern hemşireliğin kurucusu Florence Nightingale’in deyimiyle “Tanrı’nın en değerli armağanı olan hayat” en az hekimler kadar hemşirelerin de eline terk edilmiştir.
Bütün dünya 12 Mayıs gününü “hemşirelik” günü olarak kutlamaktadır. Bu tarih Florence Nightingale’in doğum günüdür. 1820 yılında doğan bu kadın tüm dünyada hemşireliğin kurucusu olarak bilinir. Aslında İtalya’da dünyaya gelen ve ismini doğduğu kentten alan bu iyi eğitimli ve varlıklı kadının tarih sahnesine çıkması İstanbul sayesinde olmuştur. Kırım savaşı sırasında arkadaşı olan dönemin savaş bakanının zorlamasıyla İngiliz askerlere yardım için Üsküdar’a gelmiştir. 21 Ekim 1851 tarihinde 38 hasta bakıcı ile Selimiye Kışlasına gelen Nightingale, hastalıklara, bakımsızlığa, başıbozukluğa savaş açmıştır. O yaralı askerlerin savaş sırasında aldığı yaralar nedeniyle değil, sıtma, tifüs gibi bakımsızlık sonucu ortaya çıkan hastalıklar nedeniyle öldüğünü fark etmiştir. İyi hasta bakımı Selimiye’de bir mucize yaratmıştır. Sayesinde %40’ların üzerinde olan ölüm oranı %2’ye kadar gerilemiştir. O tarihten günümüze hemşireler sağlık sisteminin vazgeçilmezi olmuştur.
Günümüz Türkiye’sinde bu meslek grubunun çok önemli sorunları vardır ve yetkililerin ilgisizliği sürmektedir. Nitekim geçtiğimiz yıl Türk Sağlık Sen Genel Başkanı Kahveci bu yıl hemşirelik haftasını tepki olarak kutlamayacaklarını belirtti.
Peki, bu çilekeş mesleğin mensupları neler istiyor?
Yıpranma payı, meslek güçlüğü zammı istiyorlar…
Onkoloji-hematoloji, ameliyathane, yoğun bakım, acil servis gibi özel dallarda çalışan hemşireler döner sermaye katkı paylarının ve maaşlarının arttırılmasını istiyorlar
Emeklerine saygı istiyorlar, çalışma koşullarının iyileştirilmesini, hemşire sayısının arttırılmasını istiyorlar.
Çalışma sırasında en çok hemşirelerin sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldıklarını belirtiyor ve korunma istiyorlar.
Haksızlar mı?
Gece nöbetlere kalan, kimi durumda tek başına 10’dan daha fazla hastaya hizmet veren ülkemizdeki 104.000 hemşire ortalama aylık 800 TL maaşa çalışıyor. On sekiz yaşında mesleğe başlıyorlar ama emeklilik gibi konularda işe erken başlama ve toplam çalışma sürelerinin uzunluğu dikkate alınmıyor.
Kısacası tüm sağlık emekçileri gibi değerlerinin farkında olunmasını, daha insanca, daha iyi bir yaşam istiyorlar.
Hemşirelerin ülkemizdeki haline bir bakın, anlarsınız…
Bu ülkede emek, halen rantiyeden, statüden, çalma çırpmadan, şakşakçılıktan çok daha değersizdir. Kendi kendimize söylediğimiz yalanlara inanmayın. Üretmeye çalışırken emeğe gereken saygıyı göstermeyen bu çarpık ülke, dünyanın gözünde sandığımız gibi saygın ve büyük bir bir ülke değildir ne yazık ki, dahası uygar dünyanın şaşırdığı, kimi zaman garipsediği bir ülkedir.
Ülkemizdeki emekçilerin haline bir bakın, ne olduğumuzun resmini görürsünüz.
Sabredenler murâdına ermişler
Sabredenler murâdına ermişler
Sabredenler murâdına ermişler
Bugün gurbet yarın sıla sevdiğim
Gün doğmadan neler doğar demişler
Âh sabâh ola hayır ola sevdiğim
Mecnûnlardan ibret aldım, pay biçtim
Senden gelen her belâyı yâr seçtim
Bir yastıkta kocamaya and içtim
Âh cân adadım ben bu yola sevdiğim
Sensiz gelen mutluluğa elvedâ
Senden haber getirene cân fedâ
Ne mutlu ki bu devirde bu sevdâ
Âh
Sabredenler murâdına ermişler
Bugün gurbet yarın sıla sevdiğim
Gün doğmadan neler doğar demişler
Âh sabâh ola hayır ola sevdiğim
Mecnûnlardan ibret aldım, pay biçtim
Senden gelen her belâyı yâr seçtim
Bir yastıkta kocamaya and içtim
Âh cân adadım ben bu yola sevdiğim
Sensiz gelen mutluluğa elvedâ
Senden haber getirene cân fedâ
Ne mutlu ki bu devirde bu sevdâ
Âh
Bir daracık pencere
Bir daracık pencere
Bir daracık pencere
El vurmayın incire
Zalim baban duyarsa (Kız)
Bizi vurur zencire
Aman aman aman aman
Öldürdün beni aman
Yandırdın beni aman
Mahvettin beni aman aman aman
Elim deydi eline
Mail oldum diline
Dünyayı ben değişmem (Oy)
Saçının bir teline
Aman aman aman aman
Öldürdün beni aman
Yandırdın beni aman
Mahvettin beni aman aman aman
Her ayın her gününde
Her yılın
28 Ocak 2012 Cumartesi
Sevgili Zenginler, Ünlüler ve Özenilecek Türde Hayat Sürenler
Akçaağaç şurubu nedir ???
Home tv izleyicisiyseniz akçaağaç şurubu size hiç yabancı değildir.Her gün yayınlanan yemek programların en az 3 tanesinde bu şuruptan kullanılır.Hatta bizim evde esipiri konusu bile oluyor.Akşam "Yalan dünya"dizisinin bir sahnesinde bu meşhur amerikan şurubunu görünce koptum.Amerikalıların bir çoğu bu şurubu kullanmaktan.Hem yemek yapımında, hem tatlı yapımında çok kullanılır.En çok ta pankeklerde( aslında bildiğimiz akıtma veya krep mi desem)kullanırlar.Geleneksel bişeydir.Pankek ve akçaağaç şurubu ayrılmaz ikili,bazı romanlarda bile rastlamıştım(yanılmıyorsam "Baba ve piç"in bir sahnesinde okumuştum).Peki akçaağaç şurubu nedir ???
Buyurun burda ayrıntılı bilgi var.Okuyun şaşıracaksınız.Acayip bişeymiş bu akçaağaç şurubu .Her eve lazım ,her derde deva.Hemen birer tane edinmeli bence.Hatta yanına bir de pankek yapmalı :))))
Bülbül güle konar öter
Bülbül güle konar öter
Bülbül güle konar öter
Her derdini ona döker
Gel sevgilim üzme beni
Bunca sitem bana yeter
Niçin böyle cefâlısın
Söyle kime sevdalısın
Bülbül öter bahar olur
Gül açılır ve hâr olur
Ben canımı sana verdim
Benim gibi kim yâr olur
Niçin böyle cefâlısın
Söyle kime sevdalısın
Beste: Zeki Duygulu
Güfte: Zeki Duygulu
Makâm: Hicâz
Usûl: Nim Sofyân
Form: Şarkı
Seslendiren:
Bülbül güle konar öter
Her derdini ona döker
Gel sevgilim üzme beni
Bunca sitem bana yeter
Niçin böyle cefâlısın
Söyle kime sevdalısın
Bülbül öter bahar olur
Gül açılır ve hâr olur
Ben canımı sana verdim
Benim gibi kim yâr olur
Niçin böyle cefâlısın
Söyle kime sevdalısın
Beste: Zeki Duygulu
Güfte: Zeki Duygulu
Makâm: Hicâz
Usûl: Nim Sofyân
Form: Şarkı
Seslendiren:
Sevda öyle müşkil ki onu çekenler bilir
Sevda öyle müşkil ki onu çekenler bilir
Sevda öyle müşkil ki onu çekenler bilir
Sevenler hırpalanır sevilmeyen incinir
Aşk şarabı acıdır ne yenir ne içilir
Ne belası çekilir ne ondan vazgeçilir
Yar kadrini bilenler nasıl yardan vazgeçer
Yıllarca gönül çeken olur mecnûndan beter
Aşk şarabı acıdır ne yenir ne içilir
Ne belası çekilir ne ondan vazgeçilir
Beste: Zeki Duygulu
Güfte: ?
Makam: Uşşak
Sevda öyle müşkil ki onu çekenler bilir
Sevenler hırpalanır sevilmeyen incinir
Aşk şarabı acıdır ne yenir ne içilir
Ne belası çekilir ne ondan vazgeçilir
Yar kadrini bilenler nasıl yardan vazgeçer
Yıllarca gönül çeken olur mecnûndan beter
Aşk şarabı acıdır ne yenir ne içilir
Ne belası çekilir ne ondan vazgeçilir
Beste: Zeki Duygulu
Güfte: ?
Makam: Uşşak
Yaklaşıyor gün be gün ömrümüz son mevsime
Yaklaşıyor gün be gün ömrümüz son mevsime
Yaklaşıyor gün be gün ömrümüz son mevsime
Kimi şen bu âlemde, kimi çekmede çile
Elvedâ diyeceğiz sonunda bile bile
Kimi şen bu âlemde, kimi çekmede çile
Beste: Selâhattin İnal
Güfte: Yusuf Nalkesen
Makâm: Rast
Usûl: Düyek
Form: Şarkı
Seslendiren: Yaşar Özel
Rast Makamı Sayfasına Git
27 Ocak 2012 Cuma
The Prentice-Hall Book About Space Travel / The True Book About Space Travel (1954/1955)
I will now indulge in space art examination. This is an expanded version of this post from Feb 5, 2009
http://dreamsofspace.blogspot.com/2009/02/prentice-hall-book-about-space-travel.html
William Temple wrote this popular children's "space" book:
http://sf-encyclopedia.com/entry/temple_william_f
Basically The True Book About Space Travel was published in 1954 in London and sometime later that year they decided to make an American edition called : The Prentice-Hall Book About Space Travel. It was published in 1955. What I find fascinating is not only how the text was changed to make it more "American" but many of the illustrations were redrawn by Henry Billings. I thought it would interesting (entertaining?) to compare the original art for The True Book about Space Travel Illustrated by Gerald Quinn with the redrawn art by Henry Billings. For similar subjects they took different approaches.
Henry Billings was an American illustrator and artist. His biography info is here: http://collections.terraamericanart.org/view/people/asitem/items$0040null:71/0
Gerald Quinn was a British science fiction illustrator. His biography information (that I could find) is here: http://www.isfdb.org/cgi-bin/ea.cgi?1161
http://dreamsofspace.blogspot.com/2009/02/prentice-hall-book-about-space-travel.html
William Temple wrote this popular children's "space" book:
http://sf-encyclopedia.com/entry/temple_william_f
Basically The True Book About Space Travel was published in 1954 in London and sometime later that year they decided to make an American edition called : The Prentice-Hall Book About Space Travel. It was published in 1955. What I find fascinating is not only how the text was changed to make it more "American" but many of the illustrations were redrawn by Henry Billings. I thought it would interesting (entertaining?) to compare the original art for The True Book about Space Travel Illustrated by Gerald Quinn with the redrawn art by Henry Billings. For similar subjects they took different approaches.
Henry Billings was an American illustrator and artist. His biography info is here: http://collections.terraamericanart.org/view/people/asitem/items$0040null:71/0
Gerald Quinn was a British science fiction illustrator. His biography information (that I could find) is here: http://www.isfdb.org/cgi-bin/ea.cgi?1161
We will try to keep Prentice-Hall (Henry Billings) on the left and The True Book (Gerald Quinn) on the right.
The text guides what illustrations were used.These were both about early dreams of flight.
Well you get the idea. (The comparison formating in Blogger is a pain). You are in for a few more of these next week.
Hatun kişi, Aşk, Erkek, Mağara Adamı
Başta konu ve resim alakasını kuramayanlar için şunu belirtmeliyim ki hatun kişi aşık olduğunda aynen bu resimdeki bebeğinkine benzer bir ruh haline bürünür. Dünyayı dinlemez, elindeki makarnaymış vıcık vıcıkmış oo hiç umrunda olmaz sıkar yüzüne gözüne bulaştırır. Çok tatlı olur ısırılasıdır. Ama en çok korktuğum hatun kişi aşık olandır.
Öte yandan erkekler aşağıdaki resim gibi;
Bildiğin neather bilmemne adamı olur bunlar. Erkeğin aşık olanından aksine korkulmaz iyice mallaştığı için saflığına gülünür.
Aşk aslında yoktur belki bilemem bir ego tatmini olabilir. Bir insanın sizi çok el üstünde tutması sizinle çok ilgilenmesi hoşunuza gideceği için size aşık olunmasını istersiniz. Öte yandan kendinizin karşınızdakine aşık olması mazoşist bir duyguyu beraber getiriyor olabilir. İlişkiniz ayrılıkla sonuçlandığında kendinizi odalara kapatır içkiye vurur bir ay sonra unutup başka birine aynı duyguyu beslersiniz.
İnsanlar çok acayip şeylerdir bence. (bir de vapurlar) Uzaylı olsam uzaktan şöyle bir bakar ooo dünyanın a.zna ş.cmısınız hayvanlar deyip geri dönerdim. Hakikatten a.zına s.çtık afedersin. İlişki kuramıyoruzi konuşamıyoruz, istediğimiz gibi yaşayamıyoruz, bürokrasi, politika, ekonomi, hiyerarşi, kapital düzen, pokemon, fatmagülün suçu ne, bakugan derken dünya dönüyor ve kısa ömrümüzü bir mal gibi tamamlıyoruz.
Uyanmak lazım aslında. Ama uyku da çok güzel be... bıraksalar 4-5 yıl uyurum hiç acımam...
The Meritocracy Quartet by Jeffrey Lewis
"Dream is a second life." Nerval's Aurélia begins with these words and in an instant the reader is pulled into the reverie of the imagination even as the narrator pushes back by explaining his announcement.
The first moments of sleep are the image of death: a hazy torpor overcomes our thoughts, and it is impossible for us to determine the precise instant when the I, in another form, resumes the creative work of existence. Little by little an obscure underground cavern grows lighter, and the pale, solemnly immobile figures that inhabit the realm of limbo emerge from shadows and darkness. Then the picture takes form, a new light illumines and sets in motion these old apparitions: –the world of Spirits opens before us.
A further paragraph cites the second-century novelist Apuleius, the mystic Emanuel Swedenborg and the poet Dante as examples of those who have followed the visions of second life. Like Dante's, Nerval's began with a heart's privation:
A woman whom I had loved for a long while, and whom I shall call Aurélia, was lost to me. The circumstances of this event, which was to have such a great effect on my life, are of little importance. Each one of us can search his memory for the most heart-rending emotion he has known, the most terrible blow that fate has inflicted on his soul. It is a question of deciding whether to go on living, or die.Jeffrey Lewis also makes an announcement in the foreword to his quartet of romans à clef now collected in a single edition.
I had in mind to write a kind of 'meritocracy' series, novels that would chart the progress of my generation, or anyway the narrow slice of it I knew well. The first book, in retrospect, came easily enough. Nothing ever comes easily enough, but I had a story to tell that was clear and seemed true enough, and I had feeling to put into it that had never gone away. It was the story of my hero in college, Harry Nolan, who might have been president of the country one day, and his wife Sascha Maclaren on whom I had a crush. My sixties book, so to speak.Seventies, eighties and nineties books follow. However, this announcement is a quotation from the third book Theme Song for an Old Show. So, like Aurélia, the expedition begins by seeking justification in itself and thereby places a curious pressure on the quartet's overt narrative.
Harry and Sascha are apparently invented names though the narrator Louie is overtly Jeffrey Lewis, a Jewish outsider to the old money, Ivy League class of Christians we recognise from the days of the Kennedys; the diminutive forename, the Irish surname. George W. Bush and John Kerry are said to have emerged from the same year at Yale. The first novel Meritocracy: A Love Story begins with the couple, Louie and other graduates, Adam Bloch, Cord and Teddy – again, the names are enough – travelling for a weekend of sailing in Clements Cove on the Maine coast. You can picture the screenplay with Morgan Freeman's maudlin voiceover as the group drive through the New England countryside: banter, laughing, wind in blonde hair. Narration here takes the appearance of an American rite – a million bildungsromans now. There follows wonderfully evoked fog-bedeviled boat trip and an evening at a country fair. But the voiceover inevitably cloaks such light in the shadow of time passed, and, to the reader's dismay, the love story ends abruptly with a terrible event and the book we had been seduced to expect dies. In the seventies novel, The Conference of the Birds, the glowing prose of nostalgia becomes an agitation as Louie joins a new age community in New York. The cast changes, the sentences become shorter and the story becomes darker, unhappier, as various troubled souls pursue careers, relationships and spiritual enlightenment. Louie seeks precise awareness of what happened with mantra phrases mimicking cultish teaching: "Go back. Calm down. Sense. [...] Go back. Gently. Sense. Look. Listen. Broadway. Wind whipping the trash." Once again, the novel ends with a terrible event as a narrative full stop.
Jeffrey Lewis made his name as a writer on the hit eighties cop show Hill St. Blues which, in the third novel Theme Song for an Old Show, becomes (inexplicably), Northie. However, those of us with happy memories of the show will be disappointed if they expect a behind-the-scenes exposé, for it sits rather in the background to the story of Louie's relationship with his distant father. Even his marriage is a sideshow to a broken-home mom & pop novel. Again, a death punctuates the story.
While the three novels to a degree chart the progress of a narrow slice of a generation, the rite is dispiriting and oddly distant from the novel Haus Publishing alludes to in its promotion. It claims The Meritocracy Quartet is "set against the backdrop of four decades of changing American landscape" and that "America is the central character". This is both true and disingenuous. Recent history appears less often than weather reports and there are few pop culture references. America as the central character is absent or, better, the central character is absence. The novels present the gifts of worldly success as an ephemeral distraction from what looms and what demands to be addressed:
I told [my father] that in a matter of years I would take my winnings and quit and go write my books even if I had no idea yet what my books would be. I just thought, somehow, they must be there.Why are these books so obscurely sought away from public life and public success? Perhaps it is because, in a meritocracy so presented, the ability rewarded is the ability to write a generic TV drama, something depending on contingent application; mere opportunism. The quartet's implicit question seems to be: after progress, what remains?
The final novel, Adam the King, is Louie's definitive attempt to resist this tendency, to remain on this side of sleep. It tells the story of Adam Bloch's return to Clements Cove to complete a trajectory from outsider to apparent insider as billionnaire businessman. For thirty years ago his role in Sascha's death remained unresolved but now he has married her sister and has built a mansion their future. Louie narrates as an observer otherwise uninvolved in the story. He even includes lengthy reports on the life of local blue collar workers living nearby in trailers. Their dialogue is repeated without his presence. Adam's physical redemption is confirmed with another moment of contingent application that is so unconvincing we can only be reminded that this is fiction and subject to generic laws; it does round things off very neatly. Bloch is Jewish too and, rather like his namesake Albert Bloch in In Search of Lost Time, entirely secular. He may therefore be Louie's alter ego just as it is said Albert is Proust's: the one who seeks redemption in the world, as opposed to in art or religion. Rounding things off with varnish, Adam embraces Judaism before his narrative-punctuating death, and thereby, as it happens, also reversing its suppression by Proust's Bloch's. Yet his redemption is also very Christian: the freest generation in history seeks its justification in death.
While Louie's crush on Sascha is not on the same neurotic scale of Nerval's Jenny, Proust's Albertine or Dante's Beatrice, it shares their embodiment of an enchantment that never dies. Her death is a question to meritocracy. We suspect Louie, and by extension Jeffrey Lewis, sought to write novels akin to the disaster of her death while remaining in thrall to the worldly subject, to the novels “America” demands by virtue of being America. Perhaps this is a cultural necessity competing with the creative work of another existence. It is possible that Sascha's presence is a mere mark on a chart of progress, but her presence pulls the writer and reader toward the first moments of sleep. Writing is a second death.
Bu karlı günde anca böyle güzel bir haber alınır :)))
Bu karlı günde anca bu kadar güzel bir haber alır insan.Kesinleşince sizinle paylaşırım.Yakında canlı yayın yolcusuyum galiba:)))) Yaseminim teşekkürler bitanem..
Karlı kış günlerinde yollar kardan kapanınca annem bize prenses ekmekleri yapardı.Gelenek bugün de bozulmadı.Tek fark bu sefer bana değil torunlarına yaptı.Eh biz de tattık.Annem ellerine sağlık.Tarife gelince.Ekmeğin üzerine önce birazcık tereyağ sürülür.Üzerine bir dilim salam yerleştirilir(sucuk ta olabilir)yumurtayla peyniri çırpıp üstüne sürüyoruz en son kaşar rendesi de ekleyip fırına veriyoruz.Üstü kızarınca tamamdır.
Küçük insan bu tatil resim işini ilerletti.Bakarmısınız Sünger Bob ve Padricke..Olmuş yani.Ah o uzun öpülesi kirpiklerin yok mu...Öp öp dayamıyor insan çocuklarını sevmeye.
Bu da sizin için olsun.Bol fıstıklı çikolata tadında bir haftasonu dilerim !!!
Bu ara Pınar Aylinin son albümünü keyifle dinlemekteyim....Tavsiye ederim...
Sen beni bir bûseye ettin fedâ
Sen beni bir bûseye ettin fedâ
Sen beni bir bûseye ettin fedâ
Yüz yüze bakmaz mı zâlim bir daha
Verdiğim bunca emek oldu hebâ
Yüz yüze bakmaz mı zâlim bir daha
Beste: Mahmut Celâleddin Paşa
Güfte: Mahmut Celâleddin Paşa
Makam: Kürdîlihicazkâr
Usûl: Devr-i Hindî
Form: Şarkı
Seslendiren: Meltem Yamak
Sen beni bir bûseye ettin fedâ
Yüz yüze bakmaz mı zâlim bir daha
Verdiğim bunca emek oldu hebâ
Yüz yüze bakmaz mı zâlim bir daha
Beste: Mahmut Celâleddin Paşa
Güfte: Mahmut Celâleddin Paşa
Makam: Kürdîlihicazkâr
Usûl: Devr-i Hindî
Form: Şarkı
Seslendiren: Meltem Yamak
İftirâkındır sebep bu nâle-vü feryâdıma
İftirâkındır sebep bu nâle-vü feryâdıma
İftirâkındır sebep bu nâle-vü feryâdıma
Gelmez oldun sevdiğim hayli zamandır yanıma
Kûşe-i gurbette kaldım gel yetiş imdâdıma
Gelmez oldun sevdiğim hayli zamandır yanıma
Beste: Hacı Ârif Bey
Güfte: ?
Makâm: Kürdîli Hicazkâr
Usûl: Müsemmen
Seslendiren: Gülşah Çubukçuoğlu
İftirâkındır sebep bu nâle-vü feryâdıma
Gelmez oldun sevdiğim hayli zamandır yanıma
Kûşe-i gurbette kaldım gel yetiş imdâdıma
Gelmez oldun sevdiğim hayli zamandır yanıma
Beste: Hacı Ârif Bey
Güfte: ?
Makâm: Kürdîli Hicazkâr
Usûl: Müsemmen
Seslendiren: Gülşah Çubukçuoğlu
Ahter-i düşkün garib-i aşık-ı âvâreyim
Ahter-i düşkün garib-i aşık-ı âvâreyim
Ahter-i düşkün garib-i aşık-ı âvâreyim
Gün gibi derya-yı aşkında gezer bî-çâreyim.
Sana kul oldum kapında gayri kime yalvarayım
Şîvekârım sen dururken ben kime yalvarayım.
Beste: Hacı Arif Bey
Güfte: Mehmet Sâdi Bey
Makam: Nihavend
Usul: Ağır Aksak
Form: Şarkı
Seslendiren: Nurettin Çelik İdman (Ser Hânende)
Ahter-i düşkün garib-i aşık-ı âvâreyim
Gün gibi derya-yı aşkında gezer bî-çâreyim.
Sana kul oldum kapında gayri kime yalvarayım
Şîvekârım sen dururken ben kime yalvarayım.
Beste: Hacı Arif Bey
Güfte: Mehmet Sâdi Bey
Makam: Nihavend
Usul: Ağır Aksak
Form: Şarkı
Seslendiren: Nurettin Çelik İdman (Ser Hânende)
26 Ocak 2012 Perşembe
On kerre demedim mi sana sevme dokuz yâr
On kerre demedim mi sana sevme dokuz yâr
On kerre demedim mi sana sevme dokuz yâr (sevme dokuz yâr)
Sekizde safâ yedide vefâ olmaya zinhâr (olmaya zinhâr)
Altı ile beş dört ile hiç başa çıkılmaz (başa çıkılmaz)
Üçün ikisin terkede gör tâ kala bir yâr (tâ kala bir yâr)
Makam: Evç
Usûl: Yürük Semai
On kerre demedim mi sana sevme dokuz yâr (sevme dokuz yâr)
Sekizde safâ yedide vefâ olmaya zinhâr (olmaya zinhâr)
Altı ile beş dört ile hiç başa çıkılmaz (başa çıkılmaz)
Üçün ikisin terkede gör tâ kala bir yâr (tâ kala bir yâr)
Makam: Evç
Usûl: Yürük Semai
25 Ocak 2012 Çarşamba
İnsan için en büyük kuvvet, kendisini olduğu gibi görebilmektir.
İnsan için en büyük kuvvet, kendisini olduğu gibi görebilmektir. Cenap Şahabettin,
Kadınların ağzı işlemezse dili, ağzı ve dili işlemezse gönlü işler.
Kadınların ağzı işlemezse dili, ağzı ve dili işlemezse gönlü işler. Cenap Şahabettin
Her güzel çiçeğin etrafında kötü otlar biter.
Her güzel çiçeğin etrafında kötü otlar biter. Cenap Şahabettin
Yüksek fikirler, yüksek dağlara benzer, alışık olmayanları ürkütür.
Yüksek fikirler, yüksek dağlara benzer, alışık olmayanları ürkütür. Cenap Şahabettin
Kusurumuz ne kadar çoksa, o kadar kusur ararız.
Kusurumuz ne kadar çoksa, o kadar kusur ararız. Cenap Şahabettin
Kartalın beğenmediğini kargalar kapışır.
Kartalın beğenmediğini kargalar kapışır. Cenap Şahabettin
Akarsu, ne güzel hayat dersidir: Küçük engellerin üzerinde köpürür; büyüklerin yanından sessizce geçiverir.
Akarsu, ne güzel hayat dersidir: Küçük engellerin üzerinde köpürür; büyüklerin yanından sessizce geçiverir. Cenap Şahabettin
Hepimiz ölümün nişanlısıyız
Hepimiz ölümün nişanlısıyız. Cenap Şahabettin
Ya bir yol bulacaksınız, ya bir yol yapacaksınız, ya da yoldan çekileceksiniz.
Ya bir yol bulacaksınız, ya bir yol yapacaksınız, ya da yoldan çekileceksiniz. Cenap Şahabettin
Ağaçların, çiçekler gözü, kuşlar dilidir.
Ağaçların, çiçekler gözü, kuşlar dilidir. Cenap Şahabettin
PORTAKALLI ZEYTİNYAĞLI PIRASA
PORTAKALLI ZEYTİNYAĞLI PIRASA
Kategori: Sebze Yemekleri , Yemek
MALZEMELER
1 kilo pırasa
1 orta boy soğan
2 orta boy havuç
2 yemek kaşığı pirinç
1 çay bardağızeytinyağ
1 tatlı kaşığı domates salçası
Tuz, 2 adet kesme şeker
1 adet portakal suyu
YAPILIŞI
Pırasalar ayıklanır, yıkanır ve verev olarak kesilir.Havuçlarda verev
olarak kesilir.Soğanlar yemeklik doğranır.Zeytin yağında soğanlar ve
havuçlar kavrulur.Salça ilave edilir, bir iki kez çevirilerek pırasalar
ilave edilir ve 5 dakika kadar kavrulur, sıcak su ilave edilir, pirinçleri,
şekeri ve tuzu ilave edilerek pişmesine yakın 1 portakalın suyu katılır pişince ateşten alınır, kapağı kapalı soğumaya bırakılır. Bir gün dolapta beklerse daha lezzetli oluyor .
Dalga dalga saçını omzuna dökme yine
Dalga dalga saçını omzuna dökme yine
Dalga dalga saçını omzuna dökme yine
Geminin köprüsünde öyle kaptanın kızı
Hasretini çektiğim gözünü süzme yine
Sevecek misin beni, söyle kaptanın kızı
Yalvarırım kalbime saplama saçlarını
Dalalım senle seyre karşı sevgi dağını
Öpmeli dudağını, öpmeli yanağını
Sevecek misin beni, söyle kaptanın kızı
Senle güneye doğru gel kıralım dümeni
Ey ezelî aşinam ne
Gönül aşkından oldu pâre pâre
Gönül aşkından oldu pâre pâre
Gönül aşkından oldu pâre pâre
Koşup geldim uzaklardan o yâre
Gönül ister, kader vermez ne çâre
Koşup geldim uzaklardan o yâre
Beste: Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça
Güfte: Dr. Vahit Özaydın
Makam: Acem Aşîran
Usûl: Curcuna
Form: Şarkı
Seslendiren: Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça
Gönül aşkından oldu pâre pâre
Koşup geldim uzaklardan o yâre
Gönül ister, kader vermez ne çâre
Koşup geldim uzaklardan o yâre
Beste: Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça
Güfte: Dr. Vahit Özaydın
Makam: Acem Aşîran
Usûl: Curcuna
Form: Şarkı
Seslendiren: Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça
Ey bülbül-i şûride gülistânıma girme
Ey bülbül-i şûride gülistânıma girme
Ey bülbül-i şûride gülistânıma girme
Nalişgeh-i mürg-i dil-i nalânıma girme.
Geçdim senin ey bad-ı sabâ ben haberinden
Tek sen de varıp turra-ı canânıma girme.
Beste: Zekâî Dede
Güfte: ?
Makam: Acem
Usûl: Yürük Semai
Seslendiren: M. Doğan Dikmen
Ey bülbül-i şûride gülistânıma girme
Nalişgeh-i mürg-i dil-i nalânıma girme.
Geçdim senin ey bad-ı sabâ ben haberinden
Tek sen de varıp turra-ı canânıma girme.
Beste: Zekâî Dede
Güfte: ?
Makam: Acem
Usûl: Yürük Semai
Seslendiren: M. Doğan Dikmen
Bu bir değil sekiz değil yüz değil
Bu bir değil sekiz değil yüz değil
Bu bir değil sekiz değil yüz değil
Setresinin aman düğmeleri düz değil
Beste: Denizoğlu Ali Bey
Güfte: ?
Makam: Acem
Usûl: Aksak
Form: şarkı
Seslendiren: Hakkı Demirok
Bu bir değil sekiz değil yüz değil
Setresinin aman düğmeleri düz değil
Beste: Denizoğlu Ali Bey
Güfte: ?
Makam: Acem
Usûl: Aksak
Form: şarkı
Seslendiren: Hakkı Demirok
24 Ocak 2012 Salı
Her Sabah Uyanıp Her Akşam Uyumak
- Rutin bir şekilde yaşıyoruz hepimiz. Aslında hayatın içinde var bu kısırdöngü. Her sabah güneş doğuyor her akşam batıyor sonra gene doğup gene batıyor. Siz ise aradaki zamanı dolduruyorsunuz buna da hayat diyoruz.
-Vapur çok güzel bişi bence. Demesi de zevkli fonetik bir yapısı var kelimenin. (şu yaşıma geldim fonetik kelimesini cümle içinde 2. kullanışım falandır)
-Fox tv de bir dizi var derin sular diye hergün yeni bölümü yayınlanıyor. Her gün! o nasıl bir azim nasıl bir çalışma hayret ediyorum. O dizinin çekimine harcanan efor ile 5 tane uzay mekiği yapıp 4ünü sırf zevk olsun diye patlattıktan sonra kalan biriyle aya giderdik. İnanıyorum buna.
-Televizyon izlemediğimi farkettim. Bildiğin televizyon izlemiyorum. İzleyeceğim birşey varsa internetten indirip izliyorum. Öte yandan Türkiye yi de pek takip etmiyorum gazete okumuyorum. Pazarları sadece gazete okumayı seviyorum onu da gazete pazar günleri ekleriyle beraber bir ekmek kalınlığına geldiği için seviyorum zaten. Sonuçta savaş çıksa haberim olacağını zannetmiyorum. Gerçi işe gidip geliyorum o sebeple yolda tank görürsem kıllanır kaçarım. Dikkat edersen savaşmıyorum. Savaşma sövüş mottosuna sahibim.
-Martin mystere e sardım bu aralar. Netten bütün sayılarının taranmış halini indirip tablette okuyorum. Of bir zevk bir zevk görsen sanki adriana lima ile yemeğe çıkıyorum her akşam o derecede heyecanlanıyorum okurken. Çizgi romana karşı bir zaafım var, günün birinde bir hatun kişi yere ekmek kırıntısı misalı çizgi roman parçaları koya koya beni kendine doğru çekebilir tırsmaktayım.
-Her haftasonu ne yapsam ne yapsam diye düşünürken haftasonu geldiğinde mal gibi evde oturmayı seçiyorum. Dışarıda çıkasım geldiğinde minibüs otobüs taksi cip bip derken gün bitiyor. Cumartesi çalışmak yarım günde olsa kötü bir şey.
-Neden haftada 2 gün çalışıp 5 gün tatil yapmıyoruz. Yani en baştan bunu yapsaydık ekonomide buna göre gelişseydi fena olmazmıydı. Ama bakınca çalışanda insan çalıştıranda, patronda insan işçide. Kendi kendimizi s.kyrz afedersin.
-Çok küfür etmem aslında ama neydi o ergen lise dönemi of of her kelimenin sonunda ona koyim buna koyim derken gün bitiyordu. Bir karizma göstergesiydi nedense küfür etmek o dönem. Can yücel ne demiş kendisine çok küfür ediyorsunuz diyen öğrenciye" küfür aristokrasinin agzında bir leş kuyusu iken halkin ağzında açan çiçektir"
-aslında söz tam öyle değildi ama o kadarını hatırladım.
-hepinize çüz. Bu arada mail atan şu da olsun bu da olsun diyen, eleştiri yapan insanlara teşekkür ederim. İsterseniz bir gün hepinize bira ve patates ısmarlarım. O kadar çok okuyan var ki bir stad dolusu insana nasıl ısmarlarım bilmiyorum.
-Yok len 3-4 kişi okuyor onlarda yanlışlıkla giriyor hatta eli klavyeye çarpıyor yanlışlıkla uzaybosıossıos falan yazıyor gugıla gugılda sagolsun buraya yonlendiriyor. Eminim evet.
Muhayyer Peşrev (Tanburi Cemil Bey)
Muhayyer Peşrev (Tanburi Cemil Bey)
Muhayyer Peşrev
Beste: Tanburi Cemil Bey
Makam: Muhayyer
Usûl: Devr-i Kebir
Tanbur: Murat Salim Tokaç
Klasik Kemençe: Emre Erdal
Muhayyer Peşrev
Beste: Tanburi Cemil Bey
Makam: Muhayyer
Usûl: Devr-i Kebir
Tanbur: Murat Salim Tokaç
Klasik Kemençe: Emre Erdal
Yenilendi derdim neden bilemem
Yenilendi derdim neden bilemem
Yenilendi derdim neden bilemem
Yamandır hasret ile hâlim gönül
Ağlayıp da gözyaşımı silemem
Nedir senin âh ü zârın gönül
Gidiyorum sizin olsun
Yâr hasreti bize kalsın
Ağlayıp da gözyaşımı silemem yaralı gönül
Seni sevmek suç mu güzel nideyim
Garip kaldım nerelere gideyim
Senin aşkın ile feryâd edeyim
Nedir senin âh ü zârın gönül
Gidiyorum sizin olsun
Yâr hasreti
Yenilendi derdim neden bilemem
Yamandır hasret ile hâlim gönül
Ağlayıp da gözyaşımı silemem
Nedir senin âh ü zârın gönül
Gidiyorum sizin olsun
Yâr hasreti bize kalsın
Ağlayıp da gözyaşımı silemem yaralı gönül
Seni sevmek suç mu güzel nideyim
Garip kaldım nerelere gideyim
Senin aşkın ile feryâd edeyim
Nedir senin âh ü zârın gönül
Gidiyorum sizin olsun
Yâr hasreti
Yâdımda o sevdalı yeşil dîdelerin var
Yâdımda o sevdalı yeşil dîdelerin var
Yâdımda o sevdalı yeşil dîdelerin var
Ölsem de unutmam seni kalbimde yerin var
Sînemde açılmış ebedî yârelerim var
Ölsem de unutmam seni kalbimde yerin var
Beste: Şükrü Tunar
Güfte: ?
Makam: Muhayyer
Usûl: Aksak
Form: Şarkı
Seslendiren: Yahya Geylan
Sevdiceğim âşıkını ağlatır
Sevdiceğim âşıkını ağlatır
Sevdiceğim âşıkını ağlatır
Gözyaşını sular gibi çağlatır
Felek bana karaları bağlatır
Ermez akıl şu feleğin fendine
Çekdi beni bir güzelin bendine
Kul eyledi efendimin kendine
Beste: Dede Efendi
Güfte: ?
Makam: Muhayyer
Usül: Yürük Semâi
Form: Şarkı
Seslendiren: Derya Gönüldaş (izmir Devlet Korosu)
Sevdiceğim âşıkını ağlatır
Gözyaşını sular gibi çağlatır
Felek bana karaları bağlatır
Ermez akıl şu feleğin fendine
Çekdi beni bir güzelin bendine
Kul eyledi efendimin kendine
Beste: Dede Efendi
Güfte: ?
Makam: Muhayyer
Usül: Yürük Semâi
Form: Şarkı
Seslendiren: Derya Gönüldaş (izmir Devlet Korosu)
İşte seni seven benim
İşte seni seven benim
İşte seni seven benim
Senin aşkınla ölenim
Günah ise gönül çekmek
Gel boynumu vur kölenim
Kıyma bana güzelim
Güzeller içinde teksin
Gönül hep sevdanı çeksin
Biliyorum en sonunda
Beni sen öldüreceksin
Kıyma bana güzelim
Beste: Sadettin Kaynak
Güfte: Necdet Rüştü Efe
Makam: Muhayyer
Usûl: Düyek
Form: Şarkı
Seslendiren: Eliz Acet Avaroğlu
İşte seni seven benim
Senin aşkınla ölenim
Günah ise gönül çekmek
Gel boynumu vur kölenim
Kıyma bana güzelim
Güzeller içinde teksin
Gönül hep sevdanı çeksin
Biliyorum en sonunda
Beni sen öldüreceksin
Kıyma bana güzelim
Beste: Sadettin Kaynak
Güfte: Necdet Rüştü Efe
Makam: Muhayyer
Usûl: Düyek
Form: Şarkı
Seslendiren: Eliz Acet Avaroğlu
Ev hallerimiz
Tatilimiz son hızla devam ediyor.İyi ki bu renkli kalemleri icat etmişler.
Büyük kuzu tatil matil demeden okumaya devam ediyor.Oku çocuğum oku.
Küçük insan eline makası almış.Amman dikkat.Son vukuatımızı hala unutmuş değilim
"Bay İnanılmazlı "çarşafını kesmişti :D
Anne hamburgeri gibisi yok.Çok lezzetli....
İşe devam,durmak yok ...
İltimas etmeye yâre varınız
İltimas etmeye yâre varınız
İltimas etmeye yâre varınız
Kula kul oldum aman kurtarınız
Etsin âzâd beni yâr yalvarınız
Kula kul oldum aman kurtarınız
Beni yâr ağlatır niye sorunuz
Ayrıdır şimdi onunla yolumuz
Bu hâl ile ne olacak sonumuz
Kula kul oldum aman kurtarınız
Beste: Hacı Ârif Bey
Güfte: Hacı Ârif Bey
Makam:Muhayyer
Usûl: Aksak
Form: Şarkı
Seslendiren: TRT Koro (Şef: Hasan Esen)
Her hâlinle her şeyinle güzelsin
Her hâlinle her şeyinle güzelsin
Her hâlinle her şeyinle güzelsin
Hata bulmak kusur bulmak güç sende
Niye benim için kendin üzersin
Günâh bende kusur bende suç bende
Her köşe başında durdum ağladım
Her gelen geçenden sordum ağladım
Başımı taşlara vurdum ağladım
Günâh bende kusur bende suç bende
Bilemedim kıymetini kadrini
Değmez benim için üzme kendini
Bağışla ne olur affeyle beni
Günâh bende,
Her hâlinle her şeyinle güzelsin
Hata bulmak kusur bulmak güç sende
Niye benim için kendin üzersin
Günâh bende kusur bende suç bende
Her köşe başında durdum ağladım
Her gelen geçenden sordum ağladım
Başımı taşlara vurdum ağladım
Günâh bende kusur bende suç bende
Bilemedim kıymetini kadrini
Değmez benim için üzme kendini
Bağışla ne olur affeyle beni
Günâh bende,
Uzungöl İnan Kardeşler Otel
Sıcacık ve tertemiz odalarımıza daha doğrusu bungalow'umuza) geçtiğimizde ise benim ilk yaptığım şey kendimi duşun altına atmak oldu. Normalde çok huylu olduğum için her otelde duşa giremem ama İnan Kardeşler hakikaten çok temizdi. Güzel bir uyku çektikten sonra muhteşem bir kahvaltıyı da kuş sesleri eşliğinde yapmak gerçekten de çok keyifliydi. Hatta yediğimiz en iyi mıhlama da buradaydı. Uzungöle yolunuz düşerse birgün İnan Kardeşlerde kalın. İnanın hiç pişman olmayacaksınız...
http://www.uzungolinankardesler.com/index.html
Not: Görseller Otelin internet sayfasından alınmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)