31 Mayıs 2011 Salı

Gaziantep Bakırcılar Çarşısı

Gaziantep bakırcılar çarşısı

Gaziantep çarşısında bakır eşya dükkanı. Antika, dekorasyon ve hediyelik eşya yanısıra belki Alaaddin'in sihirli lambasını da burada bulabilirsiniz...

Apollon Tapınağı Fotoğrafları / Didim







Apollon Tapınağı / Didim





Tapınağı yazmadan önce sanırım Apollon'un kim olduğu hakkında kısa bir bilgi vermek faydalı olur.

Apollon, mitolojide müziğin, sanatların,güneşin,ateşin ve şiirin tanrısıdır. Ayrıca kehanet yapan, bilici tanrıdır.Aynı zamanda kahinlik yeteneğini diğer insanlara da transfer edebilir. Zeus ve Leto'nun oğlu, Artemis'in ikiz kardeşidir.
Altın bir lir çalar. Gümüş yayıyla oku en uzağa o atabilir; okların tanrısıdır. Tıbbı insanlara o öğretmiştir; hekimliğin tanrısıdır. Asla yalan söylemez; ışığın ve gerçeğin tanrısıdır. Kutsal ağacı defne, hayvanları yunus, atmaca, kuğu ve kargadır. Lakapları "okçu", "Likya'lı" ve Latince'de yırtıcı kuşlara ilişkin olarak kullanılan, "yırtıcı" anlamına gelen "Vulturus"dur. Olymposluları altın liriyle eğlendiren, çok uzaklara ok atabilen, hastaları iyileştiren, iyileştirme sanatını hastalara ilk öğreten gümüş yayın efendisi okçu Tanrı olarak Yunan şiirlerine geçmiştir. Aynı güneş ışınları gibi Apollon'un okları da hem hasta edici hem de iyileştiricidir. Bu yüzden güneşle de özdeşleştirilmiştir.
Kutsal ağacının defne olmasının nedeni, nehir perisinin kızı Daphne'dir. Apollon Daphne adlı nympheye hayrandır. Fakat Daphne, bakire kalmaya yemin etmiştir. Peşine düşen Apollon'dan kaçabilmek için Artemis'ten kendisini saklamasını ister ve orada bir defne ağacına dönüştürülür.


Apollon'un yaptığı sayısız işlerden bazıları şunlardır:
Apollon, adını Pythia adlı kahinelere verecek olan Python ejderini bir mağarada ya da yeraltı yarığında öldürür ve öldürdüğü yerde Trakyalı Orfe Delf inisiyasyonunu başlatır.Zagreus’un kemiklerini Apollon Delf’e gömer: Zeus’un buyruğu üzerine musaların (müzler) yardımıyla Zagreus’un parçalarını bir araya getirir. dünya’nın merkezi yakınına gömer.
Hermes’e sihirli bir altın asa verir. Hermes ateş çıkartabildiği bu asa sayesinde habercilerin efendisi olur.
Üç uçlu yabayla yaptığı bir hareketle yunusu göğe bir takımyıldız olarak yerleştirir.


Apollon tapınağı 
Didim’deki Apollon Mabedi 20 km kuzeydeki Milet şehri ile diğer yöre halklarının geleceklerini öğrenme ve dertlerine çare bulma isteklerini karşılamak için yapılmıştır. Ionya’nın en büyük kenti Milet’in Didim’de kurduğu Apollon Tapınağına “Didiymeion” denirdi. O çağlarda, şimdi “Tek Ağaç” muhiti diye anılan yerde bulunan birbirine paralel iki Tepeye “Didymeion” denildiğini Fransız tarihçi Charles Texsier belirtiyor. Arkaik devre ait olan bu eski Apollon Mabedi bir çok hükümdar, hatta Lidya Kralı Krezüz tarafından ziyaret edilmişti. Perslerin M.Ö. V. Yüzyılda Anadolu’da yaptıkları saldırılar sonunda Dara “Darius” bu tapınağı şehriyle birlikte yıkmış ve içerisinde bulunan bronz Apollon heykelini bir çok esirle götürmüştü. Bu saldırı ve yıkımdan sonra yaklaşık 150 – 180 yıl harap ve terkedilmiş bir halde kalan mabed, Büyük İskender’in Pers’lere karşı zaferinden sonra bu gün gördüğümüz şekilde yeniden yapılmaya başlanmıştı.
Yapım işi çok büyük çapta tutulur. Mimar olarak Efes’te yanan Artemis Mabedi’ni yeniden yapan Panienie Mileti Dephnis görevlendirilir. Tapınak bitince dünyanın sekizinci harikası olacaktır. Yapım işi uzun yıllar sürer ve bu arada Milet’in hazinesini de bir hayli sarsar. Bu konu ile ilgili yazılı belgeler Milet’te son yıllarda yapılan kazılarda bulunmuştur.
Bütün bu zorluklara rağmen mabedin yapımı M.S. II. Yüzyıl ortalarına kadar sürdürülmeye çalışılmıştır. Ama ne varki aradan geçen yüzyıllar içinde nesillerle birlikte inançlar da doğal olarak değişmiş, İsa’nın ilan ettiği Hiristiyanlık dini Didim’deki halk tarafından da benimsenmişti. Dolayısıyla Tanrı Apollon unutulmuş ve onun adına yapımı sürdürülmeye çalışılan mabet de eski önemini yitirmişti. İnşaat Roma krallarının gayretlerine rağmen bitirilemeden yarım bırakılmıştır. Duvarlarının bir kısmına son işçiliğinin yapılması, bazı taşların traş edilmemesi, güneşli tarafta görülen yüksek tek sütunun yevsiz oluşu bunu belirtmektedir. Didim – Didyma Mabedi temellerinde depreme karşı dayanıklı ızgara plan uygulanmış, çevresine 124 sütun konulması (çatıyı tutması için) düşünülmüştür. Sütunların yüksekliği 19,4 metredir.


Mabedin en ilgi çeken tarafı 1,45 metre eşik bulunan anıtsal kapısıdır.Sağında, solunda ve tabanın’da 7 şer metre uzunluğunda ve yaklaşık 60 ton ağırlığında tek parça mermer bloklarla çevrelenmiş bu dev eşik mimari bir zorunluluktan ötürü yapılmış değildir. Bunda o zamanki, dini görüşün oldukça rolü vardı. Çağın inanışına göre ibadete gelen halk mabedlerin içerisine giremezler, önündeki sunağın çevresinde toplanırlardı. Ancak Rahipler ve Apollon kültürü ile ilgili kahinler mabede girerlerdi.M.S. XV. Yüzyılın bitimine doğru meydana gelen bir deprem ve yangınlar mabedi çok büyük ölçüde tahrip etmiş ve yıkmıştır.
Gezginler ve arkeologlar uzun yıllar yıkıntı haliyle kalan bu yapıyla ancak XVIII. Yüzyıldan sonra ilgilenmeye başlamışlardır. İlk defa Newton ve C. Texier gibi gezginlerin yazılarında sözü edilen mabed üzerinde çalışmalara 1858 yılında İngilizler tarafından başlanılmıştır. 1872 yılında tapınakta Fransızlar, Thomas ve Rayet başkanlığında çalışmışlardır. Sistemli kazılar ancak 1904 de Berlin Müzesi adına Almanlar tarafından yapılmaya başlandı. Bu kazı devrin ünlü Arkeoloğu Prof. Theodor Wiegan başkanlığında 1913 yılına kadar devam etti.1924 – 1925 yıllarında Almanlar tapınakta yine çalıştılar ve bugünkü görüntüyü meydana çıkardılar. Bu kazının toplu sonuçları 1941 yılında HI Kneckfusa tarafından “Didyma” adlı bir kitapta yayımlandı. Son yıllarda ise Alman Arkeoloji Profösörü Dr. K. Tuchelt başkanlığında tapınakta yeniden çalışmalara başlanıldı. Nitekim bu çalışmalar sonunda varlığı bilinen “Mukaddes Yol”un kalıntıları gün ışığına çıkartılmıştır.


Bu mukaddes yol tapınakla, bugünkü Mavişehir’in bulunduğu yerdeki Panormos limanı arasındadır. Dua ve bir takım istekleri için gelenler Panormos Limanında karaya inerler ve 4 km. çevresi aslan ve Branhid heykelleriyle süslü mermer “Mukaddes Yolu yürüyerek Tapınağa varırlardı.Son yıllarda Altınkum sahil yerleşiminin sınırlarını alabildiğince genişleterek sıkıştırdığı Didyma Apollon Tapınağı’nı ziyaret edenlerin, bir zamanlar ücra bir köşede kalmış bu yerin o zamanki güzelliğini tahayyül edebilmeleri neredeyse mümkün değildir. Son zamanlarda resmi makamlar tarafından “Eski Görkemiyle” yeniden ayağa kaldırılması talep edilen Apollon Tapınağı ve yakın çevresi, başka hiçbir yerle karşılaştırılamayacak kadar etkileyicidir. Çünkü başlangıçta Königlich Preussischen Museen zu Berlin adına Theodor Wiegand daha sonra Martin Schede ve 1972 yılından itibaren de uzun süre Klaus Tuchelt yönetiminde yapılan kazılarda, milattan önce 4 üncü yüzyılda öncüleri örnek alınarak başlanmış olan ve Büyük İskender tarafından da desteklenen, devasa mimarinin faniliğini gösteren yıkık durumdaki sütun tamburlarıyla bu tapınak dışında, Artemis Kutsal Alanı ve Kutsal Alanın ziyaretçileri için çeşitli yapılar araştırılmıştır. Bu bağlamda önemli ticaret merkezi Milet ile Didyma’yı Arkaik dönemden beri birleştiren kutsal cadde de araştırılmıştır. 26 kilometrelik bu tören yolu, büyük heykellerle donatılmış dinlenme durakları tarafından bölümlere ayrılıyordu ve imparatorluk döneminden beri en azından son kısmı özenli taş döşeliydi ve sütunlu galerileri vardı. Şimdiye kadar ancak bir kısmı bilinen bu kutsal alan, bir kent gibi programlı oluşturulmuş bir bütün olarak algılanmalıdır.
19. yüzyılın sonlarında tapınağın hemen yukarısında, genellikle tapınak malzemelerinin kullanıldığı ve yalnız terkedilmiş büyük kilisesi günümüze ulaşmış ve halkı Rumlardan oluşan bir köy vardı. Örenyerinin en yüksek noktası, böyle yerleşimler için karakteristik olan ve tapınağın devasa parçalarının yanında son derece narin duran bir yel değirmeni için en uygun yerdi.19.Yüzyıl boyunca İngiliz ve Fransız araştırmacılarının birkaç kez giriştikleri kazılara rağmen, daha önce kimsenin tasavvur edemediği bu devasa yapının boyutları ancak 1906 yılından sonra büyük teknik zorluklarla gerçekleştirilen kazılarla ortaya çıkmıştır. Ayrıca, 1979 yılında keşfedilen duvarların yüzeyine çizili ayrıntılı planların ortaya çıkması da büyük heyecan uyandırmıştır.


2003 yılında Andreas Furtwangler yönetiminde başlayan çalışmalar, kutsal alanın erken dönemlerinin anlaşılmasına yönelik olup, aynı zamanda eserlerin ortaya çıkartılmasından hemen sonra onarım ve yeniden ayağa kaldırma çalışmaları sürdürülmektedir. Ayrıca var olan mimari parçaları korumak ve tapınağın etkileyici görünümünü muhafaza etmek için yangınlardan zarar gören mermer parçaların özenle onarılıp çok zaman gerektiren ince çalışmalarla emniyete alınması sürdürülmektedir.

Kaynak: Didim Belediyesi Internet Sitesi

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Writing Beckett's Letters by George Craig


In September, Cambridge UP publishes volume two of The Letters of Samuel Beckett covering the years 1941 to 1956. The wait has been long since volume one ended immediately after and just before major events in Beckett's life. George Craig can help as we wait. As one of the four editors, he has also translated many of the letters into English. (Fifteen years ago, he was my tutor on an MA course at university and I remember seeing a photocopy of illegible text he happened to be working on.) Now in association with Sylph Editions he has produced an account of this extraordinary work:
Highly personal and at the same time informed by a lifetime of experience of movement between languages, this cahier offers an insight into the ‘task of the translator’ – when the writer being translated was himself a master translator.
You can find out how to buy the edition at the site dedicated to The Cahier Series and a list of London, Parisian and New York bookshops where they can be found.

Selçuk'da bir düğün ve sünnet alayı...




Sünnetlerde sanırım çoğu yerde adetler birbirine benziyor ama Selçukta ege insanının fıkır fıkır yapısı düğün, sünnet gibi eğlenceleri ve kutlamaları daha da keyifli yapıyor. Bu sünnet töreninde de küçük çocuğun at üstünde sokaklarda davulcu ve zurnacı eşliğinde gezdirilmesi ana olaydı. Benim daha çok ilgimi çekense küçük çocuğun yüzünde atla gezdirilmesinden duyduğu gurur, ara sıra beliren ve sanırım sünnet anından kaynaklanan hafif bir korku ifadesi ve atın gösterişli süslemesiydi...





Aynı gün bir de düğün alayı vardı sokakta. Davul zurna eşliğinde kalabalık bir grup gelinin çeyizlerini arabalara yüklemiş, sokakta diğer insanlara göstermeye çıkarmıştı. Dediklerine göre düğünden 3-4 gün önce bu tip eğlencelere başlanır, çeyizler sokakta gösterildikten sonra tekrar gelin evine götürülürmüş...

Şirince Fotoğrafları











Şirince



Tarihte Şirince:
Şirince Köyü’nün eski kaynaklarda “Dağdaki Efes” adıyla anılması bu köyün köklü bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Yerleşimin tarih sahnesine çıkışını belirleyecek kesin bir ipucu olmasa da Efes kentinin dağılıp limanın Kuşadası’na (Scala Nova) taşınmasıyla küçük bir grubun dağa çıkmış olması görüşü hakimdir. Bu insanlar Menderes nehrinin getirdiği alüvyon ve taşkınlar nedeniyle bölgede zorlaşan yaşam koşulları neticesinde ovayı terk ederek dağda yerleşmeyi tercih etmiş olmalıdırlar.
Köyün geçmişteki Çirkince ismine değin anlatılan o ki, dağdaki köyün varlığını gizlemek için Ayasuluk’ta ve başka yerlerde Çirkince denip durur. Bu adlandırmaya dair anlatılanların en belli başlısı, Aydınoğulları döneminde azat edilen bir grup Rum’un kendilerine gösterilen yere yerleştikten sonra civar köydekilerin “yerleştiğiniz yer güzel mi?” sorusuna verdiği yanıttır: “Çirkince”.
Şirince’de bilinen en eski yapı, Helenistik dönemden. Büyük bir olasılıkla Efes kentinin kurulduğu Lysimakhos çağına ait olan bu yapı aslında bir kule. Stratejik konumdaki Klaseas Vadisi içinde Efes kentinin erken uyarı sisteminin bir parçası olarak düşünülmesi gerekiyor. Yapı, Bizans döneminde değişikliğe uğramış. Bugün yörede manastır olarak biliniyor.
Köydeki bir şeftali bahçesinde bulunan ve üzerinde Georgios (Yorgo) adına rastlanan pişmiş topraktan ekmek damgası yörede Bizans Çağı’nda toplum yaşamının varlığına işaret etmektedir.
Birtakım kayıtlar, Türkler’in yöreye gelmeleri ve Ayasuluk’u (Selçuk Kalesi çevresi) merkez edinmeleri sırasında, bugünkü yerleşimin yerinde Kırkınca (Kyrkindje, Kirkindsche, Kirkidje, Kırkıca) isimli bir köyün 16. yüzyılda varlığını göstermektedir.
Cumhuriyet’in ilk yılarında köyü ziyaret eden, dönemin İzmir Valisi Kâzım Dirik Paşa Çirkince’nin adını Şirince yapar. Dirik Paşa’nın “Böyle güzel bir yer Çirkince olamaz; olsa olsa Şirince olur.” demiş ve köy bu olaydan sonra "Şirince" adıyla anılmaya başlamıştır.

Kaynak: www.sirince-evleri.com


Kişisel notlar: Selçuktan yaklaşık 8 km. uzaklıktaki Şirince hakikaten de adı gibi şipşirin bir köy. Son yıllarda adının iyice duyulması sonucu turist akınına uğrasa da köy de insanları da doğallıklarını korumaya devam ediyor. Yolunun virajlı ve biraz bozuk olması bile bu akının önünü kesmiyor. Şirince aslen meyveli şarapları ile ünlü olsa da el yapımı sabunları ve zeytinyağları da enfes. Eylül ayı içinde yapılan bağbozumu şenlikleri de kaçırılmaması gereken etkinliklerden.

Ne alınır, ne yenir, nerede kalınır?
Şirinceye gitmişken tabiki şarap, sabun, zeytinyağı ve nazara iyi geldiği söylenen altın çiçek buketlerinden mutlaka alınmalı. Şarapları köydeki çeşitli şarap evlerinden yada Artemis şarap fabrikasından alabilirsiniz. Artemis'in bahçesinde bulunan çardakta çeşit çeşit meyve şarabını deneyip, üzüm bağlarının seyrine dalabilirsiniz. (benim favorim karadut ve kavun şarabı)

Bunun yanısıra yine köydeki dükkanlarda envai çeşit el yapımı sabunlardan ve zeytinyağlarından bulabilirsiniz. Şirince'de her keseye hitap eden birçok pansiyon var. Parama biraz kıyıp, iyi bir keyif yaparım diyorsanız Nişanyan evleri, Güllü Konak, Kırkınca ve Markiz Konakları en bilinenlerinden. Yemek konusuna gelince akşamları çarşıdaki küçük lokantalarda, otellerin/pansiyonların restaurantlarında yemek yiyebilir yada Selçuk da çöp şiş yiyip Şirince'ye gidebilirsiniz (Selçukda Yaşar Usta en iyi çöp şiş yapan yerdir bence... bkz: Lezzet durakları)


http://www.gullukonak.com

http://www.kirkinca.com
http://www.markizkonaklari.com

St. Jean Kilisesi (Aziz Yahya Kilisesi) Fotoğrafları / Selçuk






28 Mayıs 2011 Cumartesi

Şanlıurfa Mevlid-i Halil Camii

Şanlıurfa Mevlid-i Halil Camii

Hz. İbrahim Peygamber'in doğduğu mağaranın bulunduğu mekanda Mevlid-i Halil Camii, Şanlıurfa. 1001 gece masalları sürüyor...

27 Mayıs 2011 Cuma

Ölüm ikince kez kapımızı çaldı

Ölüm ikinci kez kapımızı çaldı.Bu sefer yavrucuklarımın dedesini aldı götürdü.Babaannenin ölümüne daha alışamadan,dedeleri de yanına gitti.Alışmak çok zor olacak.Herşey o kadar hızlı ve ansızın oldu ki.Ne yazacağımı bile bilemiyorum.Hala çok şaşkınım.

Mekanınız cennet olsun.Nur içinde yatın.Sonunda kavuştunuz birbirinize.


Uzun süre daha buralarda olamıycam.Şimdiden başsağlığı dilekleriniz için teşekkür ederim...

26 Mayıs 2011 Perşembe

Mezopotamya'nın Kapıları

Şanlıurfa Mevlid-i Halil Camii

Tüller arasında Mezopotamya'nın gizemi, Urfa'da 1001 gece masalları. Hz. İbrahim Peygamberin doğduğu yer olduğuna inanılan Şanlıurfa Mevlid-i Halil Camii. Atlayın uçan seccadeye, uçalım 1001 gece masallarının sayfalarına... Birlikte aralayalım iki nehrin arasının, gizemli Mezopotamya'nın tüllerini...

Wonders of Space Travel (1954)



A re-run again. I mentioned this one briefly about a year ago but thought I would share some more scans with you.
 http://dreamsofspace.blogspot.com/2010/03/scientific-wonders-1953-wonders-of.html

These were booklets that were enclosed as extras in Lion magazine.  This 1954 one reused a lot of the Bonestell and Freeman illustrations from the Collier's magazine series.

Some were re-paintings of famous images.


A lot of very beautiful art for such a small booklet.  It even had this great color "center-fold".

I apologize for the lack of posts. there have been a lot less new items in my collection and I haven't had time to do more scans of some of the older ones.  Maybe summer will re-inspire me.  Here are a couple more pages:



Really beautiful images even if re-printed from another source.