La havle!
Ne oluyor size ya hu!
Bizimkiler de “özel hayatıma dokunma” diye tutturdu gidiyorlar.. Nasıl da etkileniyorlar mediadan..
Hani Allah’ın Resulu’nün peşinden gidecektiniz, ne oldu, Fareli Köyün Kavalcısının peşine takılıverdiniz..
Rüyalarınızı pembe hayaller süslüyor olmasın sakın. Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.. Tek başına iyi niyetleriniz sizi kurtaramaz.
“Beni nefsimle baş başa bırakma Allahım” diyen anlayışa ne oldu?
Hani, bir erkek ve bir kadın, kapısı kapalı bir odada yalnız başına kalmayacaktı, eğer anne-baba, kardeşler, dayı-amca, hala-teyze, dede, nineler dışında. Kuzenler bile bir odada yalnız kalamazlar! Haram..
Daracık elbiseler, işveli hareketler!
Yanlış yapıyorsunuz..
Bizimkilerden bazıları da moda dergilerinden çıkmış gibi giyiniyorlar artık! Pahalı kokular sürüyorlar. Onların müziklerini dinliyorlar.. Kulaklarında kulaklık dans ederek yürüyorlar.. Kulakları küpeli, omuzları dövmeli.. Saç-sakal o biçim..
Hani “Ayaklarınızı yere vurarak yürümeyecektiniz!” Dikkat çekmek için abartıya kaçmayacaktınız. Ne çabuk dünyevileştiniz.. Bu gidiş nereye..
Pembe dizileri çok izliyorsunuz galiba. O aşk hikayelerine fazla daldınız sanki.
Aşk sandığınız şey “cinsel tutku”ya dönüşüyor birilerinin günlük hayatında.. Şeytanın en keskin hilelerinden birinin üzerine örtülmüş büyülü bir örtüye dönüşüyor.
Bizim Moral dergisi, bu hafta Aşk ve Şefkati konu almış.. Şefkat ve Merhamet insanı olgunlaştırır..
Aşk aklı zail ediyorsa eğer, ondan kaçın. Bir tutkuya dönüşüyorsa, marazi bir şeydir..
Ne bu aşk: Sevgi mi, cinsel tutku mu? İçgüdüsel bir şey mi, biyolojik bir yönelim mi? Psikolojik olarak bağlanma duygusu mu? Eğer evlilik aşkı öldürüyorsa, bu aşk nasıl bir beladır?
Aşk hakkında o kadar çok kitap, şiir, roman yazılmış ki. İnsanlar bir yalan rüzgarının peşinden nasıl böylesine koşarlar!
Bugünki öğrenci evleri tartışmasının arkasında bu konu var. Ben konuya damardan gireceğim.. Bugünki sorun din ve gelenekten değil, batı tersi seküler yaşam tarzından kaynaklanıyor. Size bugün bu kültürün genetik kodlarını yakalayabileceğimiz aşk mitolojisinden yola çıkacağım. Afrodit Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası. Roma mitolojisindeki ismi Venüs’tür. Afrodit’in, Homeros Zeus ile Okenos kızı Dione’den doğduğunu söylerken, Hesiodos Theogonia’da bu tanrıçanın denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu anlatır. Kronos, kral babası Uranos’u devirirken, bir orakla babasının cinsel organını keser. Kesilen organ denize düşer ve oluşan köpüklerden Afrodit doğar. Bu aşıkların referansları bu. Bir de “Eros var biliyorsunuz. Aşk tanrısı. “Yüce sevgi” ya da “arzulu aşk” anlamında kullanılan Yunanca kavram..
Referansın Yunan mı, İslam mı! İslam toplumunda aşk Rumi, Hafız ve Sa’di gibi kişilerin dilinde farklı bir anlam kazanır.. Bu şairlerin aşkı kadına, doğaya veya güzelliklere değil ilaha’dır. İlahi aşkı, Allah’ı bırakır, O’nun yolundan çıkarak O’nun yarattığına yöneltirseniz bu şirk olur.. Rabiatül Adeviye gibi sevmeye var mısınız?
Biyolojiye göre aşk tüm hayvan ve insanlarda olması gereken ve yaşamın devam etmesi için önemli olan duygudur. Aslında hayvanların çoğu aşk yaşamazlar. Aşk genel olarak memelilerde görülür. Şehvet ve cazibe aşkı oluşturan önemli öğelerdir.
Kimine göre “Aşkın ve sevginin hormonlarla da ilgili olduğu kanıtlanmıştır.” Aşkı biokimya ile ilişkilendiren bakış sahiplerine göre, “Örneğin, annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız, sonsuz sevginin kaynağı doğum sonrası salgılanan hormonlardır. Bu hormonlar yalnız kadınlarda (ve memeli hayvanların dişilerinde) bulunur ve yalnız doğum sonrası salgılanmaya başlar. Ancak aşk olarak tanımlanan ve karşı cinse veya hemcinse duyulan tutkulu sevgide farklı hormonlar görev yapar. “Aşk hormonu” olarak tanımlanabilen tek bir hormon henüz bulunamasa da yapılan çalışmalarda bir deneğe aşık olduğu kişi gösterilince kanında mutluluk hormonu, cinsel istek hormonu, stres hormonu ve adrenalinin arttığı tespit edilmiştir. Aşk olgusunda birden çok hormonun rol oynadığı ve bu hormonların görsel, işitsel veya psikolojik etkilerle salgılandığı öne sürülmüştür.” Mutluluk hormonu içeren çukulatayı daha çok yiyerek daha çok aşık olabiliyor demek ki insan. Yüksek tansiyon hastaları daha mı çok aşık olur ya da ostrojen dengesi bozulanlar mesela.. Çok aşık olan birinin ostrojen dengesi bozulunca cinsel dışa vurum gibi psikolojik sorunlar yaşama riski artabilir mi? Karaciğer sorunu olanlar daha mı çok aşık olurlar mesela!
“Öz sevgi”den söz eder kimileri; “egoizm” “bencillik” buradan beslenir.. Ait olma ve sahip olma duygusu insanı böyle bir maceraya sevk etmiş olamaz mı? Materyalist bir bakış açısıyla “Sevginin başlı başına amacı, çıkarlardır.” Batı düşüncesinde fıtrat ve ahlaka yer yok. Etik ve moral değerler tamamen seküler kurgulardır.. Sevgi de bir anlamda bu etik kaygıların kaynağı olarak “bir dönüşlülük olarak gereklidir.” Bu düşünce sahiplerine göre, “Kendini sevmeden başkasını sevme deneyimi, gelişmemiş ve olgunlaşmamış bir kişiliğin yansımasıdır ve dolayısıyla sevgi değil, aciz bir bağlılık duygusudur.”
Çin ve Japon kültüründe aşk, yüceltilmiş sevgi ve sadakat şeklinde anlaşılır. Ren /yüceltilmiş sevgi anlamındaki sözcük konfüçyüsçülük öğretisinin ana kavramıdır. Mohism öğretisi ise evrensel sevgiyi destekler. Japon Budizminde de aşk güzel bir şeydir. Hayatın gerçeğini anlamak ve ruhsal aydınlanma için muhakkak gereklidir. Bencillik fedakarlıktan/diğergamlıktan kaçınanlar, o erdeme ulaşamazlar..
Selâm ve dua ile.
Abdurrahman Dilipak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder