Kadeş Rezaleti'ni hatırlamak
Başbakan'ın öğrenci yurtları ve kız-erkek öğrencilerin beraber kaldığı evler konusundaki sözleri üzerine başlayan tartışma bütün heyecanıyla sürdürülüyor.
Konu, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'ın, çeşitli memleketlerden gelecek öğrencilerin beraber seyahat edecekleri Gençlik Barış Gemisi'nde erkekler ile kızların kaldığı bölümlerin arasında gece bekçi konulmasıyla ilgili "53 milletten 800 kız ve erkek öğrenciyi gemi seyahatine götürüyorsam elbette bunun tedbirini alacağım" şeklindeki açıklamasıyla iyice hararetlendi.
‘Kız ve erkek öğrenciler tabii ki beraber kalabilirler' tezinin taraftarı, çoğu artık iyice kartlaşmış zevat, muhtemelen gençliklerinde yaşayamadıklarını birilerinin yaşayabilecek olması ümidiyle, dört elle sarıldılar meseleye.
Üniversite çağında ya da birkaç sene sonra bu duruma gelecek yaşlarda çocukları olanlar, biraz temkinli. Ama yine de konunun ateşli taraftarlarının çizdikleri tabloya, yani evlerde beraber kalan kız ve erkek öğrencilerin rahatsız edilebilecekleri ihtimaline ateş püskürmeyi ihmal etmiyorlar. Bu da bir tür ‘mahalle baskısı' aslında.
Her nasılsa sesleri herkesten gün çıkanlar, memleket ahalisinin kahir ekseriyetinin onay vermediği açık olan bir durumun normal kabul edilmesini, insanımızın bu konuyu artık ‘aşması gerektiğini' ileri sürüyorlar. Sebep gayet basit; çünkü onların arzuları öyle.
Kötü bir şeyler olmaması için tedbir alınabilecek olması, tüylerini diken diken ediyor. ‘Kötü bir şey olursa da, hukuk devreye girer ve cezasını verir' havasındalar. ‘Basra harap olduktan sonra' neye yarayacaksa…
Kız ve erkek öğrencilerin evlerde beraber kalmaları, toplumumuzun büyük ekseriyetinin ‘şuyuu (dillere düşmesi) vukuundan (olmasından) beter' şeklinde değerlendirdiği bir mesele.
Bu sebeple, kız ve erkek öğrencilerin evlerde beraber kalmaları konusunun, konuşulması bile netameli.
‘Canım ne var bunda' diyenlerin hemen tamamının sırtlarında yumurta küfesi yok. Başkalarının hayatı, başkalarının meselesi üzerinden ahkam kesme arzularını tatmin ediyorlar sadece.
Henüz ‘kız ve erkek öğrenciler aynı evde beraber kalabilirler mi' konusu üzerine yapılmış bir araştırma yok. Ama Sabancı Üniversitesi ile Koç Üniversitesi tarafından yaptırılan, ‘Türkiye 'de Aile, İş ve Toplumsal Cinsiyet' konulu araştırmaya göre, katılanların yüzde 72'si, evli olmayan çiftlerin bir arada yaşamalarının ‘kabul edilmez' olduğunu düşünüyor. Böyle bir şeyin normal olduğunu düşünenlerin oranı, yüzde 13. Taraftar olduğunu beyan eden yüzde 13'ün bir dağılımı yapılabilse keşke ve bunların dalga mı geçtiklerini, yoksa fantezilerini mi araştırmaya yansıttıklarını öğrenebilsek.
Konuya taraftar olup; kız ve erkeklerin evlerde beraber kalabileceklerini, 53 ülkeden 800 gencin seyahat edeceği gemide güvenlik görevlisi bulundurulmaması gerektiğini savunanlara, bu durumlarda ne gibi şeyler olabileceğini anlatmak için kelime bulabilmek zor…
Yeni Akit'deki köşesinde Abdurrahman Dilipak'ın da hatırlattığı bir olayı, meşhur Kadeş Rezaleti'ni özet bir şekilde aktarmak, sanırım maksada şimdilik kafi gelebilir.
18 Mart 1962'de kızlı erkekli bin kadar genç, Gençliği Çanakkale'yle Buluşturma Gezisi vesilesiyle Kadeş adlı vapurla İstanbul'dan yola çıkarlar.
Bin gençle yola çıkan gemi Çanakkale'ye vardığında, ancak 50 civarında gencin törenlere gidebilecek hali vardır. Çünkü çoğunluk, yolculuk boşunca içip sarhoş olmuş, gece boyu dans etmiş, yerlerde sızmış ve olmadık cinsel rezaletlere imza atmıştır.
Geminin dönüşünde, gidişinden daha vahim olaylar yaşanır. Konu saklanmaya çalışılsa da, bir gazetecinin ifşasıyla açığa çıkar ve günlerce gazetelerde işlenir.
O yolculukta bulunan bir gencin konu ile ilgili söylediklerinin bir kısmı (sansürlü olarak) şöyledir: "Gemi hareket eder etmez gençler gruplar halinde içki içmeye başladılar. Erkeklerin özellikle kızları sarhoş etmeye çalıştıkları belli oluyordu. Sarhoş olan kızlar, bir süre dans ettikten sonra erkekler tarafından dışarı çıkarılıyor ve karanlık bir yerlere götürülüyor, daha sonra beraberce dönüyorlardı. İstisnasız bütün masalarda kumar oynanıyordu… Kendilerine karışmak isteyen birkaç görevliye, ‘Biz Atatürk'ün yolundayız, bize kimse karışamaz' diye karşılık veriyorlardı. Dağ Başını Duman Almış marşı, sarhoş naralarına karışıyordu. Dönüşte de aynı rezalet devam etti. Hatta bir grup genç, kapının önüne masa ve sandalye yığmak suretiyle bir koridoru kapatıp lambaları söndürmüşler, içeride çılgınlar gibi eğleniyorlardı. Birkaç kişi içki komasına girmiş, üç genç kız bekaretini yitirmiş, evlerine ağlayarak dönmüşlerdi."
Evlerine ağlayarak dönen üç genç kız... Mesele şu; ya böyle olaylar yaşanmaması için tedbir alınmasından yana olur; ya da, 'yapan cezasını çeker, olur biter' dersiniz... Neye yarayacaksa...
Kadeş meselesi biraz daha uzun, meraklısı araştırabilir. Kız erkek beraber kalınmasında ne mahzur var ya da gençlerin gemisinde bekçinin ne işi var diyenler ise özellikle tedkik ederlerse, iyi olur. Üzerinde konuşulurken bile insanın yüzünü kızartan bu konuyu, belki böylelikle biraz olsun anlayabilirler...
Ekrem Kızıltaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder