31 Temmuz 2012 Salı

Datça yarımadasında bir keşif: Orhaniye Köyü

Datça Yarımadasının güneyinde, Hisarönü Körfezinde, Marmaris'in hemen güney batısında saklı bir cennet Orhaniye Köyü...

Herşey “Aga sen artık bizim muhabirimizsin, git Orhaniye’ye resim çek, yazı yaz, orayı bize tanıt, bana bak para mara da yok haaa!” talimatı ile başladı. Talimatı kim mi verdi? Anne tarafımdan bir hısım diyelim . Çaresiz kabul ettik lakin ben ne yazacağım, Elif Şafak ya da Orhan Pamuk değilim ki ne yazsam okunsun. Üstelik bu satırların yazarı; hem üniversite öncesi hem üniversite yıllarında kompozisyon derslerinde hocalarının hışmına uğramış “Sende zerre kadar kurgu mefhumu yok, ne anlattığını, niyetini anlamak imkansız!” övgülerine mazhar olmuş biri. Gerçi muharrirliğe ilgi duymuşluğum var ama müktesebat uygun değil. Fotoğrafçılığımı da varın siz düşünün artık. Ezcümle sevgili okur bu girizgah hiç de umut verici değil.

Orhaniye ismini ilk kez bir öğrencimden duydum. Sakin, doğa içinde geçirilecek bir tatil için bana Orhaniye, Erol Motel’i tavsiye etmişti. Orhaniye sevdam 2004 yılında böyle başladı ve hala sürüyor.

Fotoğraf 1: Orhaniye



Orhaniye’ye gitmek için önce Marmaris’e gitmek lazım. Marmaris otogardan şehre ulaşmak çok kolay; taksi, minibüs, seyahat acentelerinin servisleri herşey var. Marmaris Otogardan bindiğiniz vasıta sürücüsüne Orhaniye’ye giden minibüslerin durağında ineceğinizi söylemek yeterli. Ancak çok sevimsiz, sıcak olduğunda güneşten kaçacak tek bir ağaç altı bulamayacağınız bir yere bırakacaklar sizi, yıllardır düşünürüm bu durak neden otogara taşınmaz diye, bu tür soruların cevabı olmaz bilirim ama yine de sorarım işte. Yanda bu yılki minibüs saatleri çizelgesini koyuyorum, saatler uygun. Yani Marmaris’ten Orhaniye’ ye ve Orhaniye’den Marmaris’e ulaşım kolay eğer arabanız yoksa. Yol yarım saat, kırk dakika arası sürüyor. Minibüs Datça yolunu Bozburun sapağına kadar izliyor, sonra Bozburun yoluna giriyor. Bu yol Bozburun’a kadar uzanan, üzerinde cennet gibi diyarların (Orhaniye, Turgut, Selimiye vb.) olduğu bir yol. Adı bile duyulmamış, adını sizin koyabileceğiniz plajlar göreceksiniz. Gerçi "plaj" sözü eskilerde kaldı artık “beach” deniyor. Güzergah sürekli değişen manzaralarla asla sıkıcı değil, bir de eğer Orhaniye yerlileri varsa minibüste yol daha da eğlenceli oluyor. Çünkü Orhaniyelilerin ilginç aksanları ile yaptıkları telefon konuşmaları ya da birbirlerine anlattıkları köy dedikodularını dinlemek hoş.

Köy üç kısım diyebilirim. İlk kısmını yoldan görmek neredeyse imkansız. Orman içi bir köy, taş binalar da var, eski usul, betonarme yapılar da. Sonra ikinci kısma geliyorsunuz, burada bir iki pansiyon, bir iki bakkal, bir iki lokanta var. Hepsi bu zaten. Erol Motel de bunlardan biri, yol üzerinde, görmemeniz imkansız. Biraz daha gidince benim “asıl köy” dediğim kısım var, cami köy kahvesi ve yerleşim burada. Kızkumu da burada zaten.

Fotoğraf 3: Kızkumu



Erol Motel denilince aklıma gelen ilk “Fatma Yenge”. Onun sevecenliği, tatlı dili ve lezzetli yemekleri. Yani beşbin yıldızlı otellerde bulamayacağınız herşeyi size sadece tek başına Fatma Yenge ve ailesi sunuyor. Erol Motel mütevazı, sade, temiz, son derece amatörce işletilen bir aile pansiyonu. Ama herşey o kadar iyi niyetli ve saf ki sanırım ben bu yüzden vazgeçemiyorum buradan. Odalar klimalı, TV ve uydu yayını var. Daima temiz bir havuzu var, şanslı iseniz sık sık tek başına yüzebileceğiniz kadar tenha olabiliyor havuz. Sabah kahvaltıda yediğiniz domatesleri siz uyurken Fatma Yenge bahçeden toplamış oluyor. Zeytinler de bahçenin ürünü. Pansiyon, yine eğer şanslı iseniz, dönem dönem çok ama çok sakin olabiliyor ya da uyumlu bir müşteri profili karşınıza çıkabiliyor. Ama bu demek değil ki şansınız yoksa burası cehenneme dönüşüyor. Plaj pansiyona yürüme yolu 5 dakika mesafede. Zeytin ve incir ağaçları arasında yürüyorsunuz plaja. Üstelik incir ağaçlarına dalmak serbest.

Plaj ile ilgili bir endişemi ve aslında Orhaniye ile ilgili endişemi belirtmeden geçemeyeceğim. Orhaniye Koyunun başlangıcında bir yat limanı var. İşin kötüsü koyun sonunda da daha küçük çaplı bir yat limanı var. Ve ne yazık ki bu işletmeler koyu giderek kirletmekte, aslında kendi bindikleri dalı belki de farkında olmadan yavaşça kesmekteler. Aslında her iki yat limanı da aşağıdaki resimlere bakınca Orhaniye’nin süsü, rengi gibi duruyorlarsa da kirletici etkileri unutulmamalı.

Fotoğraf 5: Yat limanı (Martı Marina)



Fotoğraf 6: Yat limanı



Ben ilk gittiğimde masmavi olan koy bu seferki gidişimde üzülerek aşağıdaki iki fotoğraftaki rengi almıştı. Bir de Kızkumu sıkıntısı var ki sormayın gitsin, bu doğa harikasına bir ara Kültür Bakanlığı sahip çıkar gibi oldu. Turnike koyup ziyaretçi sayısını kısıtlayacaklardı, ancak olmadı. Aslında ziyaretçiler sadece ayakları ile yürüseler belki bir şeycik olmayacak ama bazı abiler “acaba bizim 4 çeker Kızkumunun üstünde de çeker mi leyn” diyip coşkuyu verebiliyorlar.

Şimdi okuyacaklarınız internetten topladığım Kızkumu bilgileri: Kızkumu bir kıyı oku (Kıyı Kordonu) oluşumudur. Kıyı oku, dalga ve akıntıların kıyıdan taşıdıkları maddeleri küçük koylarda biriktirmesi ile oluşan, bir ucu karaya bağlı ve denize doğru ok şeklinde uzanan yığıntılardır. Kıyı kordonu bir koyun önünü kapatacak şekilde gelişirse kıyı kordonu gerisinde lagün oluşur. Denizin içinden giden bu yolun uzunluğu 600 metre kadar, küçük çakıl taşlarından oluşuyor.

Fotoğraf 7: Kirlilik



Fotoğraf 8: Kirlilik



Fotoğraf 9: Kızkumu: Denizde yürüyenler



Evet Kızkumu. Etrafınızdan tekneler seyir ederken devadam edasıyla denizin ortasında size yürüme imkanı veren doğa harikası. Bir iki adım ötesi metrelerce derinlikte iken sizin en fazla diz kapaklarınıza gelecek yerde yürüme keyfi.

Orhaniye’de hangi pansiyonda kalırsanız kalın çılgın geceler yok haberiniz ola. Köy kahvesi dışında oturacak tek yer neredeyse Kızkumunda turistleri keklemek üzere var olan kahve. Orası kalabalık ve gereksiz bir yer.

Bir de adası var Kızkumunun. Kalenin bölgede kurulu Baybassos antik kentine ait olduğu sanılıyor. Kayık tutarak adaya, patika yolu izleyerek tepedeki kale kalıntılarına kadar çıkabilirsiniz.

Fotoğraf 10: Orhaniye Adasındaki kale kalıntıları



Orhaniye'de, Kızkumunun olduğu yer de dahil olmak üzere üç değişik yerde plaj var. Birbirine çok yakın bu plajlar. Hafta sonları kalabalık olabiliyor.

Fotoğraf 11: Kızkumuna daha yakın olan plaj



Fotoğraf 12: Kızkumuna daha uzak olan plaj



Orhaniye’de iken mutlaka yapmanız gereken şeylerden Hisarönü Köftecisine gitmektir. Dışardan bakınca perili ev görünümünde bir yer, sahipleri de öyle. Üç orta yaşlı adam. Birisi at kuyruklu. Nasıl bulcaz demeyin, orası sizi bulur, görmemeniz imkansız. Köftesi çok güzel, yanında getirdikleri közlenmiş sarımsak çok güzel, piyazları salataları çok güzel, buz gibi kuyu suları çok güzel. Hesap makul. Sarmaşıklarla kaplanmış bir yer, sarmaşık günde 12 cm uzuyormuş, dedim ya perili bi yer.

Fotoğraf 13: Hisarönü Köftecisi



Orhaniye aslında çevresi itibari ile üs edinip etrafa çok güzel günü birlik geziler yapmaya imkan veren bir yer. Bozburun, Turgut, Çiftlik, Şelale, Selimiye ve elbetteki Datça. Datça hariç yarım saat bile sürmeyen mesafeler, üstelik araba şart değil, minibüs mesafesi yerler. Bozburun’da Bülent Ortaçgil severleri bir sürpriz bekliyor. Kayalar arasındaki ev onun. Bulması sizden!

Datça’ya giderken Balıkaşıran diye bir mevki var, Bencik koyu da deniyor. Burada Akdeniz ile Ege’yi sadece dar bir kara parçası ayırıyor. Eski Datça’da Can Yücel’in evi ve taş evler var. Bence görmek lazım. Ancak merhumun eşi ziyaretçilerden müşteki. Aman dikkatli olalım.

Fotoğraf 14: Eski Datça, Taşevler

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Sırtçantalılar Seyahat Fotoğrafı Yarışması Başlıyor!


Dünyanın dört bir yanından Türk gezginleri bir araya getiren, Üzerinde Güneş Batmayan Topluluk olarak kendilerini tanımlayan Sırtçantalılar 1-31 Ağustos tarihleri arasında sürecek bir Sırtçantalılar Seyahat Fotoğrafı Yarışması düzenliyor.
Avrupa’nın en büyük teknik bot markası YDS‘nin ana sponsor olduğu yarışmada, katılımcılar dünyanın ve Türkiye’nin farklı yerlerinden çektikleri fotoğraflarla yarışacaklardır. Bu sene ilk defa düzenlenen ve geleneksel hale getirilmesi amaçlanan Sırtçantalılar Seyahat Fotoğrafı Yarışması ‘nın teması: Zor Yok.


YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»

29 Temmuz 2012 Pazar

AYNI İÇLE 2 BÖREK


MALZEMELER
1/2 Paket milföy
DİĞER HAMUR İÇİN 
Ilık su
tuz, maya, un
İÇİ İÇİN
4 adet haşlanmış patates
1 adet kuru soğan
Tuz, karabiber, pulbiber
2 yemek kaşığı sıvıyağ
YAPILIŞI
Kuru soğanlar yemeklik doğranır  2 yemek kaşığı sıvıyağda kavrulur, haşlanmış patatesler ezilerek soğanlara katılır  ve kavrulur tuzu,karabiberi, pulbiberi  katılarak ateşten alınır  soğutulur. 
Milföyler  unlu masada  açılıp inceltilir, (2 katı olacak)kenarına hazırlanan içten konulup rulo yapılır, ortadan kesilir  üzerlerine yumurta sarısı sürüp 200 derecede pişirilir .  
DİĞER  BÖREĞİMİZ
Un,tuz,maya, ılık su ve şeker ile hamuru yoğurup mayalandırdım,bezelere böldüm . 
İÇİNİ BU SEFER  PATATESİ SOĞANLA KAVURDUĞUM İÇTEN KOYDUM PİŞTİKTEN SONRA ÜZERLERİNİ TEREYAĞ İLE YAĞLADIM TUZ VE BİBER SERPTİM
http://dogada.blogspot.com/2008/09/velibah.html
YAPILIŞINA burdan bakabilirsiniz .

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Büzürg Saz Semaisi





 

Büzürg Saz Semaisi



 Büzürg Saz SemaisiBeste: Nayi Osman DedeMakam: BüzürgUsûl: Aksak Semai - Yürük Semaiİcra;Ayşe Erdal (Kemençe)Erhan Kaplan (Ud)Mehmet Uğur Ekinci (Kanun)

Ben küskünüm feleğe





 

Ben küskünüm feleğe



Ben küskünüm feleğeDüştüm bitmez çileyeNerelere gideyimKara bahtım gülmeyeBen küskünüm feleğeDüştüm bitmez çileyeBen ne ettim feleğeVerdi bana bu derdiYıllardır hep ağlattıKara bahtım gülmeyeBen küskünüm feleğeDüştüm bitmez çileyeBeste: Baki DuyarlarGüfte: Baki DuyarlarMakam: RastUsûl: DüyekForm: ŞarkıSeslendiren: Hamiyet Yüceses

AMSTERDAM'DA ÜÇ KİŞİYDİLER...


Amsterdam’da üç kişiydiler

İki kız ve bir erkek…

İlki bir biyolog idi…

Ülkesinde ona öğretmedikleri emek ve bilginin değerini bu ülkede öğrenmiş, buraya sığınmıştı.

Diğeri bir caz şarkıcısı, çello virtüözüydü.

Kendi ülkesinde olmayan sanata saygıyı burada görmüş, ülkesinden uzakta ama özgür yaşamayı tercih etmişti.

Mutlu muydular, bilmiyorum, oralara ait miydiler?

Ama oradaydılar işte, orada yaşamayı seçmişlerdi.

Çünkü kendi topraklarında durum ortadaydı.

*****

Üniversitelerin hali.

İsminin önünde unvanlar, arkasında makamlar olan, bilimsel yöntemden, bilimin düşünce yapısından habersiz sözde akademisyenler.

Hiç bir uluslararası yayını olmayan Bilimler Akademisi üyeleri.

SGS, LYS, SBS kıskacında bir gençlik.

Yarış atına çevrilen ve aptallaştırılan çocuklar, işsiz, aç ve inançlarını yemeye hazır bir çoğunluk.

Bu toprakların geçmişine ve geleceğine yabancı, yerel olamadan evrensel olmaya çabalayan özenti zavallılar.

AVM’ler, 100 katlı binalar yapmayı uygarlık sanan uyanıklar.

Halkından nefret eden, onları ve değerlerini küçümseyen sözde seçkinler.

İktidar yanlısı sözde aydınlar.

Amcalar, ağabeyler, kardeşler, yeğenler, beyefendiler, hemşeriler.

Güvencesiz ve adalete hasret emek.

İnançlar kadar değeri olmayan, saygı duyulmayan pozitif bilgi ve akıl.

Bezirgânlar, çokbilmişler, din satıcıları.

Bu ülke içinde çok şey olup bu ülke sınırlarının dışına çıkınca bir hiç olanlar.

Ben dedim oldu’cular.

Tüm planlarını bu ülkenin insanlarının hafızasız, bilgisiz oldukları varsayımına göre yapan kurnazlar.

Geciken adalet,  belki de hiç olamayan adalet.

Kapı komşularına, trafikte yan şeritte seyreden sürücülere tahammülsüz insanlar.

Kadına karşı şiddet ustaları,

Susmayı erdem, koşullara uymayı akıl sanan zavallılar...

*****

Üçü de bu ülkeden, bu ülkenin “miş” gibi yaşamlarından kaçmışlar ve orada kalmışlardı.

Üçüncüsü bir ilaç bilimciydi.

Bir süre onların üniversitelerinde ve onlar için çalışmıştı.

Üçüncüsü diğer ikisinden biraz farklıydı.

Farklıydı, çünkü bir süre sonra doğduğu toprakların çağrısına boyun eğmiş ve geri dönmüştü.

Gazete bulmacasını çevresindekilere sorarak tamamlayan ve buna sevinen insanların yaşadığı memleketini özlemişti.

Annesinin yemekleri, doğduğu mahalle, evi burnunda tüter olmuştu.

Dışarıdan gelen bir yabancı gibi görülmediği ülkesinde olmak istiyordu.

Ait olmayı özlemişti, güzel dilinin konuşulduğu topraklar geri çağırmıştı onu.

Sabah simidinin, masaya saçılan susamlarının, demli bir çayın keyfini arar olmuştu.

Çocukluğundan bildiği yanık türkülere hasret kalmıştı.

O buralara döndü, diğerleri orada kaldı.

*****

Onlar orada, bizler ise buralardaydık.  

Nerede olursak olalım aslında hepimiz birdik.

Nerede olursak olalım buralarda olmayı, buralarda kalmayı arzuluyorduk.

Keşke buralar biraz oralar, ama aslında hep buralar olabilseydi.

Keşke biz hep beraber buralarda kalabilseydik.

Kalabilseydik ve oraları hayal bile edemeyen buradakilere umut olabilseydik.

27 Temmuz 2012 Cuma

Animasyon Yazarlığı

Efenim bayağdır yazamıyorum farkındayım şu aralar bir animasyon yazarlığı teklifi geldi onun üzerinde çalışıyorum nasıl oldu nereden geldi diye sormayınız dolambaçlı bir şekilde olaylar gelişti, gta ve red dead redemption oyunlarında karakter tasarımı modellemesi yapan bir elemanla görüştük kendisi taa los encılısta olmasına rağmen yeni bir animasyon dizi üzerinde çalıştığını her bölümün yaklaşık 3 dakika süreceğini script yazmamı istediğinde oo tabi ki diyerek atladık bakalım, iki tane baş karakter var biri sosis biri hotdog:) aşık oldukları ketçap ve mayonez olan iki karakter var kendini temel reis zanneden ıspanak konservesi var, inceden sponge bob tadında bir şey olacak gibi. web series olarak düşünülüyor, ilk bölüm senaryosunu yazdım bakalım animasyona geçince sizinle paylaşacağımdır. Kendinize iyi bakınız çüzz

PATATES ÇORBASI


MALZEMELER
3adet orta boy patates
1 orta boy soğan
1/2 çay bardağı ince bulgur
1tatlı kaşığı nane
1 tatlı kaşığı biber salçası
1tatlı kaşığı domates salçası
1/2 çay kaşığı köri
Nohut kadar limon tozu
1 Yemek kaşığı tereyağı
tuz.
YAPILIŞI
Soğan ve patatesler doğranır, diğer malzemelerde katılıp  üzerine çıkacak kadar su koyup  hep birlikte yumuşayıncaya kadar pişirilip ron dadan geçirilir, istenilen kıvama gelmesi için sıcak su ilave edilerek bir iki taşım kaynatılıp ateşten alınır.
not:sevgili Yetur arkadaşımızın tarifi ben biraz değişiklikler yaptım tavsiye ederim ezo gelin çorbasına çok benziyor mutlaka deneyin. Afiyet olsun.

Sıra Gelmedi Mi?


Temel eve gelmiş bakmış Fadime yok. 2 saat sonra Fadime eve gelmiş. Temel sormuş :
- Ula Fadime neredeydun?
- Güzellik salonuna cittum daa.
- Eeee sira sana celmedi mi ki?

26 Temmuz 2012 Perşembe

Man in Space to the Moon (1970)



There were a number of children's books about the moon landing that came out in 1969-1970. This one was one of the nicest and was done by one of the most prolific authors of children's non-fiction science books.

Branley, Franklyn M. Illustrated by Glanzman, Louis. Man in Space to the Moon. New York: Thomas Y Crowell. (38 p.) 24 cm. Cloth, DJ.
 (1970)

IR. Primary. B&W paintings and drawings. Basic book about the first landing on the Moon. Has several nice full page paintings of the Saturn 5, Apollo vehicles, astronauts, and the surface of the Moon.

 The photo-realistic paintings by Louis Glazman are really nice.  Before we leave another Moon anniversary behind I wanted to be sure to share this one.







Hard to believe it is now over 43 years ago that men first walked on the Moon.


24 Temmuz 2012 Salı

EVDE İSKENDER

TARİFİMİ İFTAR BEREKETİ ETKİNLİĞİ 5 İ DÜZENLEYEN ARKADAŞIM Gelibolu17'YE GÖNDERİYORUM


MALZEMELER
500 gram bonfile veya antrikot
4 adet tırnak pide
2 yemek kaşığı domates salçası
2 yemek kaşığı tereyağ
üzeri için  ayrıca bol tereyağ 
eti soslamak için 
1 adet soğan
2 diş sarımsak
1 yemek kaşığı salça
1/2 su bardağı süt
kimyon, pulbiber,tuz,kekik 
YAPILIŞI
Etler buzlukta biraz  dondurulur,  ince dilimlenir.Soğan,sarımsak rendelenir, salça baharatlar ve süt soğana ilave edilir, harmanlanır tel süzgeçten geçirilip etlerin üzerine dökülüp iyice karıştırılır,(sos etleri pişirirken yanmaması açısında süzgeçten geçiriliyor)dolapta en az 2 saat bekler.Yağsız tavada çok az sıvıyağda kavrulur. Salça 2 kaşık tereyağında kavrulur üzerine bir miktar su ilave edilip kaynamaya bırakılır.Pideler küçük doğranır fırında  ısıtılır ,servis yapacağımız  tabağa biraz pide dizilir hazırladığımız salça gezdirilir etler üzerine dizilir,erittiğimiz bol tereyağ sıcak sıcak dökülüp patates,biber kızartması  ve yoğurt ilavesiyle servis yapılır .

Yakında...

Çorum, Bursa, Edirne, Eskişehir ve Antalya'nın devamı; ayrıca Kıbrıs, Amasya ve Polatlı yazıları geliyor....
Sıcaklardan ve bazı yerleri yazmayı unuttuğumdan (yada tekrar gittiğimden) dolayı biraz bölünecek konular ama ne demişler geç olsun, güç olmasın. Sevgiyle kalın, yazın tadını çıkarın...

Yazılıkaya - Çorum








Yazılıkaya, Çorum ilinde, Hattuşaş, Boğazköy antik yerleşkesinin 2 km kuzeydoğusunda MÖ 13. yüzyılda yapılmış Hitit açık hava tapınağı. 

Büyük Galeri (Oda A) Büyük galeriyi duvar gibi çevreleyen kayaların yüzeyine kabartma olarak 63 figür işlenmiştir; bunlardan batı duvarındakiler tanrıları, doğu duvarındakiler ise tanrıçaları canlandırır.Yan yana dizili figürler profilden verildiği için, burada bir tören alayının canlandırıldığı akla gelir; oysa Hitit sanatında figürlerin önden gösterilmesi adet değildir. Bu iki sıranın ortada birleştiği noktada Hitit dininin baştanrıları Teşup ve Hepat gösterilmiştir. Hava Tanrısı Teşup, Hurri ve Şeri adlı iki kutsal boğasıyla birlikte dağ tanrıları Nanni ve Hazzi'nin, Tanrıça Hepat ise bir parsın üstünde canlandırılmıştır. Hepat'ın arkasında duran oğlu Tanrı Şarruma ile birlikte bu üçlü kutsal bir aile oluşturur. Büyük galerideki en büyük kabartma IV. Tuthaliya'ya aittir ve doğu duvarında yer almaktadır.Küçük Galeri (Oda B) Ayrı bir girişi olan küçük galeride de kabartmalar vardır. Girişte kanatlı ve aslan kafalı bir yaratık figürü yer alır. Bu galerinin, ölümünden sonra tanrılaştırılması için IV. Tuthaliya'ya ayrıldığı sanılmaktadır. Galeride onun da iki kabartması vardır ve bunlardan birinde koruyucu tanrısı Şarruma tarafından kucaklanması gösterilmiştir. Küçük galerideki öbür kabartmalarda 12 tanrı ile Yeraltı Kılıç Tanrısı (Negral)canlandırılmıştır. Gene kayalara oyulmuş üç nişin içinde ise Hitit kral ailesi bireylerinin küllerinin saklandığı kapların bulunduğu sanılmaktadır.Tarihi Kabartmalar Hitit tanrı, tanrıça ve kralların göstermekle birlikte, Hurri etkisi taşımaktadır. Bu da Yazılıkaya'nın Hurri ülkesinden gelen Kraliçe Puduhepa döneminde yapıldığını düşündürmektedir. IV. Tuthaliya'nın annesi olan Puduhepa'dan Hurri dinini öğrendikten sonra Hitit devlet kültünü Hurri törelerine göre yeniden düzenlediği bilinmektedir.Yazlıkaya Tapınak Kalıntıları Yazılıkaya'da iki galerinin önünü kapayan temel kalıntıları bir tapınağa aittir. Burasının önce bir duvarla kapatıldığı daha sonra da III. Hattuşili döneminde (MÖ 1286 - MÖ 1265) büyük galerideki kabartmalarla birlikte tapınağın yapıldığı düşünülmektedir. Tuthaliya kabartması, küçük galeri ve tapınağın yeniden yapılması ise Hattuşili'nin oğlu IV. Tuthaliya dönemine tarihlendirilir.

Boğazköy Müzesi - Çorum









Boğazköy Müzesi gerçekten çok iyi düzenlenmiş, güzel bir müze. En önemli özelliği ise ünlü Boğazköy Sfenksi'nin burada oluşu. (Boğazköy Sfenksi: Boğazköy Sfenksi, 1906'da İstanbul Arkeoloji Müzesi adına başlayan kazılar sırasında Boğazkale'deki Hattuşa şehrinin Yerkapı mevkisinden çıkarıldı. 
Boğazköy Sfenksi'yle birlikte kazılardan çıkarılan bir sfenks ve 10 bin 400 tablet, 1915'de temizleme, onarım ve yayın çalışmalarının yapılması için iki parti halinde Almanya'nın başkenti Berlin'e gönderildi. Onarımları biten tabletler ile bir sfenks Türkiye'ye iade edilip İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmeye başlandı. 
Onarım için Berlin'de bulunan ancak geri gelmeyen Boğazköy Sfenksi'nin ise Türkiye'ye iade edilmesi için 1938 yılına kadar Almanya'yla görüşmeler yapıldı. 
İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması ve savaş sonrasında sfenksin sergilendiği Berlin Pergamon Müzesi'nin Doğu Almanya'da kalması üzerine Almanya ve Türkiye arasındaki sfenks iadesi yazışmaları kesildi. 




İlişkilerin düzelmesinin ardından Türkiye, 24 Temmuz 1987'de sfenksin iadesi amacıyla UNESCO'ya başvururken, sfenksin iadesi için yapılan girişimler uzun yıllar sürdü. Sfenks yapılan girişimler sonucu 2011 yılında Türkiye'ye iade edildi...) Boğazköy Müzesi Çoruma 82 km. uzaklıkta bulunan Boğazkale ilesinde. 




Müzede Hitit dönemine ait eserlere ağırlık verilmiş olsa da; Frig, Roma ve Bizans dönemine ait eserlere de yer verilmiş. Müze Pazartesi hariç her gün 08.00 - 17.00 saatleri arasında ziyarete açık. (Bu arada müze bahçesinde sergilenen ve aslına uygun olarak yaptırılan Hitit savaş arabalarında da elinize mızrak ve kalkan alarak fotoğraf çektirebilirsiniz)