Umut tacirliğinin Almanya’dan Türkiye’ye uzanan basın gezisinin ardındaki çarpıcı gerçekler.*
ASLI ORTAKMAÇ
ASLI ORTAKMAÇ
Bilimsel gerçekler bir yana, kanser tedavileriyle ilgili gelişmelerin önemini aslında hastalardan önce halkla ilişkiler şirketleri belirler. İşte bir strateji örneği: Kanser tedavisinde çığır açan yeni bir aşının geliştirildiği müjdesiyle öncelikle ana akım medyadan bir televizyoncu ve gazeteci aranır. Haberin, ülkede ilk kez onlarla paylaşılacağı özel bir basın toplantısı için davet edilirler. Söz konusu kliniğin gezileceği ve önemli uzmanların da hazır bulunacağı bu yurtdışı seyahatinin yol ve konaklama dahil tüm masrafları da elbette klinik tarafından ödenecektir. Manşet garantili bu yurtdışı gezisi, tabii ki pek çok gazeteci için geri çevrilemez bir tekliftir. Birkaç söyleşi ve tedavi merkezinin görülmesinin ardından “Kanserde son çare aşısı”, “Kansere aşıyla tedavi” başlıkları altında gazetecilerin seyahat izlenimleri, haber bültenlerinde ve gazetelerin ilk sayfalarında yer bulur. Haber yayılmaya başlar başlamaz, bu illet hastalıkla mücadele eden ve en küçük umut ışığıyla dünyanın öte ucuna gitmeye hazır kanser hastaları ve yakınları, tedavi olma ümidiyle kliniğin telefonlarını kilitleyerek e-posta kutularını doldurmuştur bile. Görev başarıyla tamamlanmıştır.
Birkaç gün önce ülkenin en çok okunan gazetelerinden biri ve yine çok izlenenler arasında bulunan TV kanalının haber bülteni, aynı tarihte Almanya’daki bir kanser merkezinin çok başarılı bir aşı geliştirdiğini müjdeledi. Medical Center Cologne (MCM) isimli kliniğin kurucusu Prof. Dr. Robert Gorter’den alınan bilgilere göre aşıyla her tür kanserde tamamen iyileşme sağlanabiliyordu. Yine aynı haberlerde Gorter’in, onkoloji, immünoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı olduğundan ve vücudun kendi bağışıklık sisteminin kullanıldığı bu “yeni” tedavi yöntemine kendi adını verdiğinden söz ediliyordu. Konu öyle ilgi çekti ki bugün Google’da kanser ve aşı sözcüklerini aradığınızda, yüzlerce internet sitesinin farklı başlıklarla bu haberlerden alıntı yaptığı görülüyor. Zaten ertesi gün yayınlanan haberin devamı niteliğindeki programda da klinikte çalışan Türk Doktor, Türkiye’den gelen onlarca maili göstererek muhabire teşekkürlerini sunuyordu. Belli ki pek çok hasta uygulamayı sadece televizyondan duyup, gazeteden okuyup, kiliniğe hücum etmişti. Zira tedaviyle ilgili biraz daha derinlemesine bir araştırmanın sonuçları, söz konusu haberlerde anlatılanlardan çok daha farklı: Yöntem yeni bir gelişme olmadığı gibi Gorter’in kendi çalışmalarına da dayanmıyor. Zaten Gorter onkolog bile değil, hatta sözde bilimsellikle mücadele ederek, bilimsel araştırmaların desteklenmesi için çalışmalar yapan SKEPP isimli organizasyonun başkanı Prof. Dr. Willem Betz’e göre Gorter’in “profesör” ünvanı da yok.
Ne tedavi “yeni” ne de istatistikler bilimsel bir araştırmaya dayanıyor.
Çaresizlik içinde tedavi için bir umut ışığı arayanların kafasını daha fazla karıştırmadan, son günlerde birçok kanser hastasının gündemine bomba gibi inen bu mucize aşıyla ilgili gerçekleri tek tek inceleyelim. Konuya ilişkin yabancı kaynakları tararken, Hollanda menşeili Ode isimli derginin Ekim 2006 sayısında “Kansere Karşı Aşı” başlığıyla Robert Gorter’in mucize tedavisiyle ilgili bir haber dikkatimizi çekti. Zira, 2006’da bir dergiye konu olan gelişme, 2011’de Türkiye’de “Flaş, flaş kanserde son teknoloji” başlıklarıyla veriliyor. Üstelik bahsi geçen vücut sıcaklığının yükseltilmesi (hipertermi) ve dendritik hücre tedavilerinin geçmişi çok daha öncelere dayanıyor. Kök hücre çalışmalarının başlamasıyla geliştirilen tümör aşıları arasında, bağışıklık sistemini tetiklediği düşünülen dendritik hücrelerle yapılan aşılar da bulunuyor. Türkiye de dahil dünyanın pek çok yerinde bulunan laboratuarlarda yapılan bu araştırmalar, kanser hücrelerinin yüzeylerindeki yapıların bağışıklık sistemine tanıtılması ve bağışıklık siteminin uyarılması esasına dayanıyor. Hastadan alınan kandaki kök hücreler, laboratuarda “dendritik hücre” denilen özelleşmiş hücrelere dönüştürülüyor. Bu hücreler kanser hücrelerinin yüzey yapılarına karşı duyarlı hale getirilip tekrar hastaya veriliyor. Her ne kadar ilgili manşet haberlerde “dendritic” şeklinde yazılsa da konu “dentritik hücre aşıları” başlığıyla çoktan Türk tıp literatürüne kazandırıldı bile.
Kök hücre çalışmaları Türkiye’de engelleniyorken ve hatta bu konuda süren 12 dava bulunurken, böyle bir teknolojinin “yeni” diye sunulması ve Ode dergisindeki içeriğin, geçen günlerde Türkiye’de çıkan haberlerle aynı olması bir yana, derginin yazı işlerine gönderilen bir e-posta çok daha ilginç. Kanser hastalarının eğitimi ve bilinçlendirilmesi için faaliyet gösteren bir organizasyon olan EmbodiWorks’un yöneticisi Jeannine Waltson imzalı metinde, yayınlanan haberin yanlış ve eksik bilgilerle dolu olduğu ve hastalara boş yere ümit verildiği iddia ediliyor. Kendisi de eski bir kanser hastası olan ve ABD’de konuyla ilgili pek çok muteber organizasyonda çalışmalar yürüten gazeteci Waltson’la bağlantı kurduğumuzda Gorter’le ilgili Türk medyasında bugüne kadar hiç yayınlanmayan çarpıcı bilgiler ortaya çıkıyor. Waltson, MCM’ye kadar uzanan süreci şu sözlerle anlatıyor: “Doktorum beynimdeki tümör için önerebileceği bir konvansiyonel tedavi yöntemi olmadığını söyleyince, tamamlayıcı ve deneysel tıbbi yöntemlerde çare aramaya başladım. Araştırmalar, dendritik hücre tedavisinin hastalığım için uygun olacağını gösteriyordu. Çeşitli kliniklerle görüştükten sonra Almanya’daki MCM’de tedavi olmaya karar verdim ve 2006’da ABD’den ayrılıp, 6 ay boyunca Almanya’da yaşadım.” Waltson’ın anlattıklara göre kliniğin başkanı Gorter, ileri derecede beyin tümörlü hastalarda uyguladığı dendritik hücre tedavisi yönteminin yüzde 60 oranında başarılı olduğunu ve hastaların yüzde 15’inin tamamen sağlığına kavuştığunu belirtiyor. (Türkiye’deki haberlerde de benzer oranlar veriliyor. Hatta TV haberine göre beyin tümörlerinde bu oran yüzde 50’ye ulaşmış!) Ne var ki 6 aylık tedavi sonrasında Waltson’ın beyin taramalarında herhangi bir iyileşme gözlenmiyor. Bu arada Gorter ve kilinikle ilgili araştırmalar yapan Waltson, söz konusu tedavinin kimi hastalarda başarılı olsa da çoğunlukla hiçbir işe yaramadığını öğreniyor. “Ayrıca Gorter, uygulamanın başarısıyla ilgili istatistiklerin Almanya’daki Göttingen Üniversitesi, Institute of Tumor Therapy (ITT) ve Avusturya’daki Viyana Üniversitesi işbirliğiyle yapılan bir analiz sonucunda elde edildiğini söylemişti. Ancak bu kurumlarla konuştuğumda, hiçbirinin Gorter’le çalışma yapmadığını öğrendim” diyor Waltson. Yine Waltson’ın verdiği bilgilere göre Ode dergisinde tedavisinin başarıyla sonuçlandığından bahsedilen ABD’li Joe Passini, tam da haberin yayımlandığı günlerde maalesef hastalık nedeniyle hayatını kaybetmiş.
Sözde onkolog, sözde profesör
Waltson, iyileşme ümidiyle MCM’ye giderek, onbinlerce dolar harcayıp, tedavi olamayan tek hasta değil üstelik. Sadece ABD ve Kanada’dan aynı ümitle Almanya’ya akın eden ve çaresizlikle dönen onlarca hasta daha Ode dergisine uyarı mektupları gönderiyor. Örneğin, rahim kanseri için iki yıl boyunca hiçbir tedaviden yanıt alamayan bir ABD’li hasta, Ekim 2006’da MCM’ye başvuruyor. Daha önce sağ böbreğinde kanamalar olduğunu söylemesine rağmen klinikte ona da bölgesel hipotermi tedavisi uygulanıyor ve bir hafta sonra kadın hipotermiye bağlı kanamalar nedeniyle Köln’deki hastanede ameliyat ediliyor. Ameliyatın ardından evine döndükten sonra kliniğe mektup yazarak, uyguladıkları yöntemlerle ilgili endişe ve şikayetlerini anlatıyor. Ne yazık ki hasta Ocak’ta hayatını kaybediyor.
MCM ve Gorter’le ilgili iddialar bunlarla da sınırlı değil. ABD’deki CSI’ın (Comitee for Skeptical Injuiry) Belçika’da işbirliği yaptığı kurum SKEPP de geçen günlerde Gorter’e karşı bir dava kazandı. Bilimsel dayanağı olmayan kanser tedavilerine savaş açan SKEPP uzmanlarından Prof. Dr. Willem Betz ve Luc Bonneux, kurumun internet sitesinde Gorter’in uyguladığı tedavilerin bilimdışı olduğunu ve hastalara zarar verdiğini anlatan bir makale yayımlıyorlar. Bunun üzerine Gorter tarafından bilim insanlarına karşı açılan dava, ilgili mahkemece reddediliyor ve Gorter, SKEPP’in ödediği dava masraflarını da karşılamak zorunda kalıyor. Kararın gerekçesinde, Gorter’in yöntemlerinin deneysel olduğu ve konuyla ilgili bilim insanlarının eleştirilerinin bilime dayalı ve objektif yorumlar içerdiği belirtiliyor. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuzda Prof. Dr. Betz, Gorter’in çalışmalarını Belçika, Hollanda ve Almanya’daki onkoloji profesörleriyle değerlendirdiklerini anlatıyor. İşte gerçek uzmanların Gorter hakkındaki görüşleri: Vaad ettiği tedavi yöntemleriyle ilgili bir kanıt olmadığı gibi, açıklamaları bilimsel açıdan da değersiz. Onkolog değil. Tüm Avrupalı onkologların kayıtlı bulunduğu ESMO’da da ismi yok. Herhangi bir Amerika ya da Avrupa üniversitesinde görev alan gerçek bir profesör değil. Aslen Hollandalı olan Gorter, Hollanda kayıtlarına göre hiçbir uzmanlığı bulunmayan bir pratisyen hekim.
Zaten yakın zamanda Almanya’da profesör ünvanını kullanması da mahkemece yasaklanan Gorter’le ilgili araştırmalar sürerken bazı hasta örgütlerinin de durumdan rahatsız olduğunu öğreniyoruz. Beyin Tümörü Destek Grubu’nun yöneticilerinden Nihat Karaoğlu, organizasyonları aracılığıyla çaresizlik içindeki insanları her geçen gün yenisi çıkan sayısız umut tacirleri ve şarlatanlardan korumaya çalıştıklarından bahsediyor. “Bunun son örneği de Robert Gorter ve MCC. Bu konudan haberim bir anda bu ‘mucize’ tedaviden bahseden sayısız mesaj almam ile başladı” diye anlatıyor Karaoğlu, durumun ciddiyetini. Örgütlerindeki hastaları bilinçlendirseler de Karaoğlu’nun endişesi hiçbir sağlıklı bilgiye ulaşamadan, ümitle kliniğin kapısında kuyruk oluşturan diğer hastalar: “Robert Gorter, sanırım Türkiye’de hiç beklemediği bir ilgi gördü. Normalde 3 bin Euro’dan başlattığı sözde tedavileri Türkiye’de 60 bin Euro’ya pazarlıyor.”
Aslında MCM’nin çalışma alanı sadece Türkiye ve Almanya’yla sınırlı değil. Üstelik Hollanda’dan Mısır’a pek çok ülkede faaliyet gösteren klinikle ilgili şikayetler, dergilere gönderilen mektuplarla da bitmiyor. Hollanda Hekimler Birliği’nin yayını Medish Contact’ta yayımlanan habere bakılırsa gerçek bir onkolog ya da profesör olmayan bu hekim, şu sıralar Almanya savcılığı tarafından Mısırlı bir polis müdürünün ölümüyle ilgili yürütülen soruşturmanın şüphelilerinden. Söz konusu kayıtlara göre Mısır’daki MCM aracılığıyla Gorter’e başvuran ve siroz nedeniyle tedavi olmak isteyen hasta, MCM’ye 70 bin Euro ödemiş. Ne var ki dendritik hücre ve hipotermi tedavisi alan hasta kısa süre önce hayatını kaybetmiş. Prof. Beltz bu olay üzerine Gorter’in Kahire’deki ofisini alelacele tasfiye ettiğini söylüyor ve ekliyor: “Belki şimdi şansını İstanbul’da denemek istiyordur!”
Beltz ayrıca, Gorter’in yüklü bir serveti olduğundan bahsedip, hazırladığımız haber konusunda da bizi uyarıyor: “Güçlü avukatlar tutacak kadar zengin.” Oysa Türkiye’de mahkeme süreciyle uğraşma zahmetine girmesine bile gerek yok. Yeni bir yurtdışı seyahatini içeren basın davetini kabul edecek gazeteciler bulması hem daha kolay hem de daha etkili olur. İddialarını çok da araştırmaya gerek duymadan hemen yayımlayacak meslektaşlarımızın manşet haberleri yanında şu an okuduğunuz haber de nasıl olsa kaynar, gider.
* Haber 20 Mayıs 2011 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisinde de yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder