27 Temmuz 2007 Cuma

Eşsiz bir Akdeniz Gezisi: Kleopatra, Antonyus ve Eski Korsanların Yolundan...



Taşucu'ndan tekne ile yakın koyları gezmeye çıkıyoruz. Aslında tekne yolculuğuna çıkarken aklımızda yalnızca iyi vakit geçirmek ve yüzmek dışında bir şey yoktu. Ama sahilde gözlerden uzak kale ve yapı kalıntılarıyla karşılaşmakta hiç gecikmedik.

Uygun koylarda demir atıyoruz. Akdeniz'in serin mavi sularına dalıp Antonyus ve Kleopatra'nın yüzdüğü koylarda yüzüyoruz. Teknede taze Akdeniz balıklarından ve salatadan oluşan yemek servisi yapılıyor. Tatlı tatlı esen ılık Akdeniz rüzgarına karşı iyi soğutulmuş beyaz şarabımı kaldırırken bu ülkede yaşamanın ne kadar büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Antonyus'u, Kleopatra'yı, sahildeki kalelerin kim tarafından ve ne zaman yapıldığını araştırmayı sonraya bırakıyorum. Ama sizin için fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyorum.

Bu koylar pek bilinmeyen, çok az yerleşim olan bakir yerler. Kasaba yaşantısı pek bozulmamış. Çok az yerde yazlık siteler var. Bir çok koya ancak denizden ulaşabilirsiniz.

Taşucu'ndan aynı zamanda Girne'ye düzenli deniz otobüsü ve feribot seferleri yapılıyor.

Gezdiğimiz ve demir attığımız koylar, antik çağlarda eski Akdeniz korsanlarının kasıp kavurduğu sular. O kadar ki Büyük İskender'in Makedon İmparatorluğu ve Roma İmparatorluğu başetmekte oldukça zorlanmıştı. Akdeniz kıyılarında ve dağlarda adım başı kalelerle karşılaşmamızın bir nedeni de bu olsa gerek.

Akdeniz'de, Tarsus'ta, Toroslarda, Ege'de Kleopatra'nın adını her fırsatta ve her yerde duyuyoruz. Duyuyoruz da adını duymayan kalmayan, zamanının tek süper gücü Roma'nın güçlü adamları Sezar ve Antonyus'un paylaşamadıkları Mısır Kraliçesi Kleopatra kimdir? Kimlerdendir? Kimin kızıdır? Nerelidir? Babası ne iş yapar? :)) İstemeye gitmeyeceğimizden merak da etmiyoruz. Ama tesadüfen öğreniyorum ve çok da şaşırıyorum... Mısırlı olarak bildiğimiz antik çağların bu ünlü kadını aslında bize pek de yabancı değil. Aslında Kraliçe Aba'nın hikayesinde, "ne işi var koskoca Kleopatra'nın Torosların bir kasabasında Olba diye adını duymadığımız bir ülkenin prensesi ile?" diye aklıma gelmişti. Ama varmış... Bu öyküyü Olba Krallığının başkenti olan Olba şehrinin hikayesiyle birlikte biraz daha inceleyip kurcaladıktan sonra anlatacağım. Tarihte hep karşımıza çıkan, adını duymayan kalmadığı, çocuklarına isim olarak verdiği halde pek de tanınmayan bir başka ünlü isimle ilişkisinden bahsedeceğim. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim, tarihte "bütün yollar Roma'ya çıkar" diye bir söz olabilir, ama bütün yollar da Anadolu'dan geçer...

Bir sonraki öyküde görüşmek üzere hoşçakalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder