3 Ekim 2007 Çarşamba

Sonbahar Renkleri - İyi Fotoğraf Çekmek İçin - Kadraj Nedir

Henüz güneşin sıcağını üzerimizde hissetsek de 23 Eylül'de ekinoks'la birlikte günler kısalmaya başladı ve sonbahara girdik. Biz hissetmesek de doğa hissetti sonbaharın geldiğini. Yapraklar o parlak kızıl, turuncu, sarı renklerine bürünmeye başladılar. Ekim ayı canlı sonbahar renklerini yakalamak isteyen fotoğrafçılar için belki de en güzel ay.

İşte parlak sonbahar renklerinin fotoğraf çekmeyi sevenleri çağırdığı bugünlerde, fotoğrafçılık ustalarının notlarından kendim için derlediğim püf noktalarını sizinle paylaşmak istedim. İşte dünya ustalarının sırları, yedi küçük, iki çok önemli, dokuz püf noktası, dokuz hatırlatma:

Sonbahar renklerini en parlak ve canlı döneminde fotoğraflamak için o kadar da çok zamanımız yok. O yüzden fotoğraf makinanızı hep yanınızda bulundurun. Eğer bir manzaranın nasıl olsa yarın da orada olacağını düşünüyorsanız yanılırsınız. Hava kapanır, fırtına gelir, gökyüzü renkleri değişir, her şey olur... O yüzden deklanşöre basmayı ertelemeyin.

Sonbaharda güneşin ufuktaki açısı azalmıştır. Bu bilhassa öğleden sonraları renkleri sıcaklaştırır, kırmızı tonları arttırır. En dramatik renkler için güneşin batımından önce fotoğraf çekin ve canlı kırmızı ve turuncu renkleriyle ağaçları çekerken polarize filtre kullanın. İsterseniz doygunluk oranlarını arttırarak renkleri daha da canlı yapabilirsiniz.

Sonbaharda bulutlu günlerin oranı artar. O yüzden bunu detayları odaklamak için bir fırsat olarak değerlendirin. Ama gri gökyüzünden kaçının. Düşen yapraklara, şelalelere ve çevreleyen sonbahar renklerine odaklanabilirsiniz. İsterseniz sonradan photo shop gibi programlarla biraz kontrast sağlayabilirsiniz.

Doğrudan gelen güneş ışınlarının perdelendiği sonbahar günlerinde ışığın yumuşak dağılımı portreler için ideal fırsatlar sunar. O yüzden, yakınlarınızı, insanları, hayvanları fotoğraflama fırsatlarını değerlendirin. Uçuşan yaprakları fotoğraflamayı deneyebilirsiniz. Hatta bir yakınınızdan bu konuda yardım alabilirsiniz. Bir kaç avuç yaprağı havaya savurmaktan kimseye bir zarar gelmez... :)

Işığın azaldığı sonbahar günlerinde tripod'unuzu yanınızda taşımakta yarar var. Böylece uzun poz süreleri verebilir, isterseniz alan derinliğini arttırabilirsiniz. Güneşin batımından sonra bile gökyüzünün nefes kesen renklerini çekebilirsiniz. Tripod taşımanın zor olduğu durumlarda, ışık az değilse monopod da pratik olabilir.

Makro çekim fırsatlarını kaçırmayın. Bol bol makro foto denemeleri yapın. Renk kontrastlarını yakalayın.

Sonbahar yapraklarını ve renklerini içeren geniş açı manzara denemeleri yapın. Hafta sonu gezileri, doğa yürüyüşleri, trekking yaparken, hele gökyüzü de açıksa süper görüntüler yakalarsınız. İlla trekking de yapmak şart değil, akşam işten çıktığınızda bile, hele bir de koyu mavi gökyüzünde beyaz fırça darbeleri gibi duran sirrüs bulutları varsa kaçırmayın. Eğer "Ben Nikon, Canon, DSLR kullanırım, Nikon D80'den başkasını bilmem", ya da "Dual lens isterim ben!" demiyorsanız, "Küçük olsun, cebime girsin, her yere gelsin" diyorsanız Panasonic Lumix 28mm lens compact digital camera önerilebilecek iyi bir geniş açılı kamera seçeneği.

Kadraj çok önemli

Çerçeveleme, yani kadraj, yani vizörden bakınca, (ya da ekrana bakınca) görünen görüntünün neleri içine alıp neleri dışarda tuttuğu, sınırının nereden geçeceği, çerçeve içindeki görüntünün kompozisyonu çok önemli. Hani access kızı reklamlarında ellerini çerçeve haline getirerek kafasında kadraj canlandıran bir yönetmen tiplemesi vardı. Aslında aynı tiplemeyi pek çok yabancı filmden de hatırlıyoruz. Çünkü bu konu aslında, resim, sinema ve fotoğrafçılık sanatında işin özünü oluşturuyor. Tabii bu sahneleri çekenler de sinema profesyonelleri... Yani, kafanızda kadrajı kurmalısınız. Fotoğrafı bir tablo gibi düşünmelisiniz. Tablonuza neleri dahil etmek istiyorsunuz? Nereye koymak istiyorsunuz. Yani Bob Ross resimleri gibi... Hani TRT 2 de programları vardı... Tabii herkes Picasso değil. Bunun için pratik bir yöntem var:

1/3 - Fotoğrafçılığın Altın kuralı - Rule of thirds

Bu aslında resim ve sanat tarihinden gelen bir gelenek. Ya da bir görsel estetik kuralı. Kadrajı, yani vizördeki görüntüyü, üç dikey, üç yatay dilime bölüyorsunuz. Yani görüntüde iki dikey, iki yatay çizginiz oluyor. Fotoğrafını çektiğiniz görüntüdeki önemli noktaları bu çizgilerin kesim noktalarına getirerek bir yerleşim sağlamaya çalışıyorsunuz. Aslında bu kurala uymayan pek çok güzel fotoğraf var. Tabii asıl önemli olan kadrajın sınırları ve kompozisyonu. Ama bu parmak kuralı pratikte size kolaylıklar sağlayan, ve kompozisyonu daha rahat yerleştirmenizi sağlayan bir püf noktası.




Fotoğraf: Wikipedia

Birçok dijital fotoğraf makinaları ekranlarında 1/3 kuralı çizgilerini gösteriyorlar. Ama bunu siz de kafanızda canlandırabilirsiniz. O kadar da milimetrik olmaya gerek yok... Zaten pixel sayısı yüksek kameralarla kadrajı biraz geniş tutup sonradan fotoğrafınızı photo shop benzeri editor programlarıyla keserek çalışmak kolaylık sağlayabilir.


Tabii kadrajdı, altın kuraldı, tüm bunları, düşünüp ayarlarken, bir yandan da deklanşöre basmanızda yarar olabilir. Nasıl olsa parayla değil, artık kimse 35mm film ya da dia filmi çekmiyor. Sonra "Ay kaçtı!" diyebilirsiniz çünkü... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder