1 Ekim 2007 Pazartesi
Anadolu'da Bir Sipahi Pazarı: Beypazarı
Bu gün sizinle İç Anadolu Bölgesi'nde, Ankara'nın 100 km. batısında, bir Türkmen el sanatları merkezine, gümüş işleme, telkari, bakır dövme, demircilik, saraçlık şehrine, Osmanlı Devleti'nin toprak rejimi ve askeri sisteminin bel kemiğini oluşturan tımarlı sipahi merkezlerinden birisi olan Beypazarı'na gidiyoruz. Yöredeki sipahi beyinin varlığı, ekonomik hayatın yoğunluğu nedeniyle Beğ Bazarı diye adlandırılmış zamanında.
İlk çağda Hitit, Frigya, Galat, Roma ve Bizanslıların, daha sonra da Anadolu Selçukluları ve Osmanlıların egemenliğine girmiş Beypazarı. Roma döneminde, İstanbul'u Ankara ve Bağdat'a bağlayan önemli büyük tarihi geçit yolları üzerinde bulunuyormuş. İlk adı "kaya doruğu ülkesi" anlamına gelen Lagania imiş o zamanlar. Bizans İmparatorluğu'nun piskoposluk merkezi olmuş. M. S. 491-518 yılları arasında hüküm süren Doğu Roma - Bizans İmparatoru Anastasios'un ziyareti nedeniyle şehrin adı, Lagania - Anastasiopolis, Anastasios Kenti olarak değiştirilmiş.
Türklerin, Sultan Alp Arslan komutasında Anadolu'ya girmesinden kısa bir süre sonra Beypazarı ilk Türk akıncıları ile karşılaşmış. Selçuklu yönetimindeki Beypazarı, konum itibarı ile sık sık göç eden Türkmen boylarına yurt olmuştur. Bu boylardan en önemlisi Kayı Boyu'dur. Selçuklu Sultanlığı kendilerine yurt olarak yer göstermiş, Gazi Gündüzalp yönetiminde ilk önce Ankara civarına yerleşmişlerdir. Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Bey'in dedesi Gazi Gündüzalp'in mezarı Beypazarı'nın Hırkatepe Köyü'ndedir.
Selçuklular döneminde Beypazarı, İstanbul - Bağdat yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Orhan Bey'in Ankara'yı alması ile Hüdavendigâr (Bursa) Sancağı'na bağlanarak Osmanlı yönetimine geçmiştir.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNDE BEYPAZARI
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde Beypazarı'ndan şöyle bahseder:
"Haftada bir gün güzel süslü bir pazar kurulup, bütün kıymetli eşyalar bulunur. Pazarına her hafta etraf köylerinden 10 bin insan toplanır.
Aşağıda şehir iki geniş dere içinde olup 20 mahalle 41 mihraptır. Hepsi 3060 tane iki katlı evleri vardır. Duvarları kerpiçtendir. Yüzeyleri tahta ile kaplıdır. Medrese Darulhadis ve Darulkurrası vardır. Çünkü talebe bilginleri çoktur. Medreseleri kargir değildir. 70 adet çocuk mektebi vardır.
Bağ ve bahçesi çoktur. Bostanlarından bir çeşit kavun olur ki lezzetinden adamın damağı yarılır. Misk ve hamamber gibi kokusu vardır. Şehir halkının çoğu bu kavundan zerde pişirir. İçine tarçın ve karanfil korlar. Muaviye'nin icat ettiği zerdeden tatlı bir zerde olur. Bir çeşit yeşil armudu olup, yuvarlak olduğu gibi dördü beşi de bir okka gelir. Gayet hoş ve suludur. İstanbul'a nice bin kutu armudu pamuklar içinde hediye gider. Bu armudun eşini acem diyarından başka yerde görmedim. Bir çeşit siyah arpası olur ki, gayet yağlıdır. Ata çok vermekten çekinilmelidir. Sahrasında pirinci olur ki, gayet pişkindir. Velhasıl etrafı geniş, eşyası ucuz ünlü bir şehirdir. Şeyh İvaz dede adında bir de türbesi vardır. "
Dünden Bugüne Beypazarı
Beypazarından bahsedip de Belediye Başkanı Avukat Mansur Yavaş'tan, Belediye Encümen Azası Hüsnü Bayram'dan, Beypazarı Belediyesi çalışanlarından ve yediden yetmişe Beypazarı halkının gayretlerinden bahsetmeden geçmek olmaz. Avukat Mansur Yavaş ve Beypazarlılar yalnız Türkiye'de değil dünyada model olacak bir yerel yönetim ve demokrasi başarısı sergilemişler ve sanayileşme ve şehirleşmeden sonra kaderine küsmüş bir kasaba olmak yerine tüm dünyada tanınan bir turizm markası oluşturmayı başarmışlardır. Öyle ki Japon Prensi bile Beypazarı'na gelerek bilgi almış. Beypazarına gelen tur gruplarını başkan ve belediye encümen azaları bizzat karşılamış, bizzat gezdirmiş, rehberlik yapmış, ağırlamışlardır. Üstelik tevazularını bozmamış, kendilerinin ve şehirlerinin bu başarısını sürdürmüşlerdir. Beypazarı halkı da her seçimde kendi siyasi görüşleri ve ülkedeki genel eğilim ne olursa olsun, başarılı yönetimlerine destek olmuşlardır. Darısı her konuda başımıza. Bu değerli ve mütevazi insanlara selam olsun. Beypazarı yolundan Ankara'ya dönerken bir askeri birliğin nizamiyesinde büyük bir yazı bizi karşılıyor: "Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır."
Beypazarını gezdiğimiz bu pazar günü de Belediye Encümen Azası Hüsnü Bayram bizi karşılıyor, kendi arabasıyla gezdiriyor, rehberlik yapıyor, emekli müzik öğretmeni bir beyefendi cümbüşü ile bize Beypazarı şarkıları çalıyor, hepbirlikte söylüyoruz. Belediye Başkanı Mansur Yavaş da, beş dakika da olsa bize katılıyor, bizzat rehberlik yapıyor. Sokakları gezerken bir itfaiye sireni duyuyoruz. Telsizden haber geliyor. "Filanca amcanın evi!" diyorlar. Başkanla birlikte biz de koşturuyoruz. Neyse ki bir şey yok. Biraz kuru dumandan sonra bir şey kalmıyor. Burada herkes amca, teyze, kardeş, evlat, anne, baba... Bu iş böyle oluyor...
Her yıl Haziran ayının ilk haftasında "Geleneksel Tarihi Evler, El Sanatları Havuç ve Güveç Festivali" düzenlenir. Yerli ve yabancı gruplar gösteriler düzenler, konserler verilir, yöresel yemekler ve tatlılar tanıtılır. 2006 yılındaki festivale, iki günde 110 binin üzerinde katılım gerçekleşmiştir.
Hıdırlık Tepesi
Beypazarı'nı ziyaret edenlerin ilk uğrak yeri Hıdırlık Tepesi'dir. İlçenin tüm bölgelerine hakim olan tepeden tarihi konakların ve doğal güzelliklerin ön plana çıktığı şehir dokusunu tüm ayrıntılarıyla seyredebilirsiniz. Ayrıca tepeye dar sokaklardan ve evlerin arasından tırmanırken hem şehrin yaşantısının içine girme hem de güzel fotoğraflar yakalama fırsatını bulacaksınız.
Alaattin Sokak
Restorasyonu tamamlanmış ve hizmete açılmış bir çok Tarihi Konağı barındıran Alaattin Sokak; yöresel ürünlerin satıldığı tezgâhların kurulduğu şehrin en gözde mekanı. Beypazarlı ev hanımlarının el emeği ürünleri tadarak alışverişinizi yaparken sohbet etme fırsatı da bulabilirsiniz.
İnözü Vadisi
Beypazarı'nın kuzeyinde yer alan İnözü Vadisi; doğal bitki örtüsü ve kültürel kalıntıları ile oldukça zengin bir görünüme sahiptir. İnözü Çayı'nın aşındırıcı etkisiyle iki tarafı balık sırtı görünümünde yükselen dik kayalardan oluşan Vadi; doğa sporlarını sevenler için eşsiz güzellikler barındırmaktadır. Vadide trekking yaptıktan sonra sıcak günlerde dere kenarında geleneksel lezzetleri tatmak ya da kış günlerinde ocak başında ateşin sıcağında ısınmak bambaşka.
Kültür Evi - Müze
Nurettin Karaoğuz tarafından bağışlanan konak, 1996 yılından itibaren “Beypazarı Tarih ve Kültür Evi” olarak kullanılmaktadır. Beypazarı kültürünü yansıtan eserlerin, kıymetli madenlerin, antika eşyaların ve Beypazarı tarihine ışık tutan tarihi belgelerin sergilendiği Kültür Evi; görülmeye değer bir Beypazarı mirası.
Halk Evi
Restorasyonu tamamlandıktan seminerler ve çeşitli organizasyonlar için kullanılan Halk Evi'nde hafta sonları siyah beyaz Beypazarı fotoğrafları sergisini mutlaka ziyaret etmelisiniz.
EL SANATLARI
Gümüş İşlemeciliği - Telkari
Gümüş işleme sanatı Beypazarı'na ahilik yoluyla kazandırılmıştır. Ahilik 13. yy. da Anadolu'da görülmeye başlanan esnaf ve sanatkar birliklerine verilen addır. Beypazarı halkı bu sanatı bir iş olarak kabul etmiş ve zaman içinde geliştirmiştir.
Tarih boyunca önemli bir ticaret geçidi olan İpek yolu üzerinde bulunan Beypazarı'nda gümüş madeni yoktur. Eskiden olduğu gibi bugün de gümüş, başka illerden getirilir. Külçe haline getirilen gümüşler eritilip tel haline getirilerek inceltilir. Saf halde olduğu için kolayca bükülen gümüşler, sanatkar tarafından şekillendirilerek süs eşyaları ve takı yapımında kullanılır. Telkâri, ince telden takı süslemeciliğidir. Tel ne kadar ince olursa takının değeri de o kadar artar. Hammaddesi altın ve gümüştür. Altın pahalı olduğundan genellikle gümüş kullanılır. Gümüş takı çeşitleri; kemer, kolye, iğne, başlık ve tılsım olarak sıralanabilir. Telkârideki motifler, doğanın Türk-İslam düşüncesi ile yorumlanışını ve Türk zevkini aksettirir. Beypazarı'nın takıda sembolü "tılsım" dır. Tılsımın etrafı gümüşle süslenerek, kolye olarak takılır.
Bugün Beypazarı'nda yeniden oluşturulan ve hayat bulan bir çarşı içinde gümüş ustaları bir araya toplanmış ve usta, çırak ilişkisiyle bu sanatın geliştirilmesine imkan sağlanmıştır. Büyük bir sabır, el emeği, göz nuru, dikkat ve özenli işçilik gerektiren telkari tekniğiyle işlenip satışa sunulan gümüşler, Beypazarı'nda turizm potansiyelinin artmasına da katkıda bulunmuştur.
Ülkemizde yok olmaya yüz tutmuş sanat kollarımızın ve geleneksel mesleklerimizin canlandırılmasında Beypazarı'nın örnek olmasını diliyoruz.
Dövme Bakırcılık: Beypazarı'nda en çok ilerleyen el sanatlarından birisidir. Beypazarılı ustalar, madeni çekiç ve örs ile döverek güğüm, tencere, tava, kazan, ibrik ve sigaralık gibi eşyalar yapmaktadırlar. Çok eski zamanlardan beri dövme tekniği ile işlenen bakır eşyalar, günümüzde halen yöre halkı tarafından kullanılmaktadır.
El İşlemeli Çevreler ve Sırma İşlemeleri: Dokuma ve ince deriden yapılmış, muhtelif eşyalara usullerine göre iğne ile türlü cins ve renkte ipliklerle yapılan süslemelere “İşleme” adı verilmektedir. Beypazarı işlemeleri arasında öne çıkan sırma işlemeli “bindallılar”, yörede her genç kıza annesinden kalan değerli bir elbise olarak kullanılmaktadır. Tülbent, mermerşahi ve tül üzerine sırma ile işlenen, kare şeklinde mendil büyüklüğündeki “Çevre” adı verilen örtüler ise bindallı elbiselerle birlikte yöre kadınlarınca günümüzde halen kullanılmaktadır.
Dokumacılık: Beypazarı'nda bir aile mesleği olarak devam ettirilen dokumacılıkta, pamuk ipliği, suni ipek, ve yün ipliği kullanılmaktadır. Dokuma tezgahlarında kıldan eni dar kumaşlar dokunur ve ondan da kışlık yelek ve şalvar dikilmektedir.
İpekli El Dokumacılığı: Beypazarı'nda günümüze kadar geleneksel olarak süregelen ipek el dokumacılığı, yörede sadece “Bürgü” amacıyla dokunmuş ve halen de bu amaçla devam etmektedir. Kadınların örtünmek için kullandıkları bir tür kıyafet olan bürgüler, erkekler tarafından yapılmaktadır.
Semercilik: Eski tarihlerde oldukça geçerli bir meslek olan semercilik, ulaşım araçlarının zamanla değişmesiyle önemini kaybetmiştir. Beypazarı'nın Bağdat yolu üzerinde bulunması ve kervanların bu yolu kullanması, ilçede semerciliğin çok eskilere dayandığının bir göstergesidir. Beypazarı, bu yüzyılda da semercilik mesleğinin sürdürüldüğü ender ilçelerden biridir.
Saraçlık: Eyer, at takımları, araba koşumları başta olmak üzere deriden ve meşinden çeşitli eşyalar yapanlara “Saraç”, bu mesleğe de “Saraçlık” denilmektedir. Türkler için büyük önem taşıyan bu meslek, Beypazarı'nda halen yaşatılmaktadır.
Demircilik: Örs, çekiç, balyoz ve maşa kullanılarak ateş ocaklarında demire şekil veren demircilerin sayısı azalmış olsa da, 70 yıllık bir tarihe sahip bu el sanatı halen Beypazarı'nda sürdürülmektedir.
SARAY MUTFAĞI
El yapımı tarhana çorbası, taş fırınlarda pişirilerek yine özel güveç kaplarında ikram edilen etli güveci, parmak kalınlığında damarsız ve ince kara üzüm yaprağına sarılan etli dolması, 80 kat ince yufkadan hazırlanan baklavası ve yöresel tatlısı olan höşmelimiyle bu zengin saray mutfağı, tarihi konaklarda ziyaretçilere sunulur. Taş fırınlarda yapılan, tazeliğini bir sene koruyan, çay saatlerinin vazgeçilmez lezzetlerinden Beypazarı Kurusu, Türkiye'de sadece Beypazarı'nda üretilir. Beypazarı Kurusu'nu; hem üretim hem satış yeri olan taş fırınlardan tadarak alabilirsiniz.
Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Havuç ve Güveç Festivali'nde yöresel yemek yarışmaları düzenlenerek lezzetler ödüllendirilir. Beypazarı'ndaki zengin yemek kültürünün en önemli nedenlerinden biri ilçenin tarım ürünlerinin zenginliğinden kaynaklanır. Organik tarımla üretilen ürünlerin hızla arttığı Beypazarı'nda hedeflenen, gübresiz, hormonsuz tarımın yaygınlaştırılması. Türkiye'deki havuç ihtiyacının %60'ını Beypazarı'nda yetiştirilen havuç karşılar. Havucun yan ürünleri olan; lokumu ve reçeli bu nedenle havuç suyu, lokumu ve reçeli Beypazarı'nın en değerli ürünlerindendir. Pekmezi ve cevizli sucukları da Beypazarı'nın yöresel ürünlerindendir ve bağlarda yetişen kaliteli üzümlerden yapılır.
Buradan Ayaş'a geçecek ve tarihi Ayaş evlerini, Ayaş bağlarını, ve köylerini gezeceğiz birlikte. Roma kalıntılarını keşfedeceğiz. Devamı..."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder