27 Aralık 2005 Salı

Roma, Yüreğimin Yeni Başkenti!

Yüreğimin Yeni Başkenti/İtalya
Hiç ummadığım yer favori şehrim oldu. Evet, Roma. Roma’nın büyük bir medeniyetin merkezi olduğunu biliyordum ama hep Paris ve Barselona sıralamamda en üstlerde yer aldı. Ta ki Roma’yı görünceye kadar. Olay sadece Roma’nın dışsal görünüşüyle ilgili değil, başka şeyler de var işin içinde ama nedir bunlar tam açıklayamıyorum. Herhalde İtalyanları diğerlerinden çok daha yakın hissettim kendime. En son diyeceğim şeyi en başta söyleyeyim de gereksiz yere kasmayayım: Londra’dan sonra Roma sıralamada ikinciliğe yerleşti.

Bir kere niçin bir İtalyan modası olduğunu sokakta yürürken bile anlıyoruz. Herkes kadınıyla erkeğiyle ve yaşlısıyla genciyle “şekil, tarz”. Roma, Floransa sokakları bakımlı, şık insanlarla dolu. İtalyanları Londralılardan ayıran İtalyanların standart bir giyim tarzının olmaması; farklı giyim tarzlarını aynı anda görebiliyorsunuz; ama İngiltere’de bir şey moda olduğunda herkesin üzerinde onu görürsünüz; bir örnek, herkes atkısını aynı şekilde bağlar.

İtalyanlardaki Akdeniz sıcaklığı sanırım İtalyanları bu kadar sevmemdeki en büyük etken.

Roma/Rom
Roma’dan başlayalım. 3 milyonluk bir şehir, gençler çok çalışkan, duvarlar güzelim afişlerle ve sloganlarla dolu, çoğunlukla amerikan karşıtı yazılamalar. Metro vagonlarında da spreyle boyanmamış, grafiti yapılmamış yer yok gibi.

Futbol temel mevzuumuz tabi. İtalya futbolun kabesi! Roma’nın iki büyük takımı var, Roma ve Lazio. Lazio faşistlerin takımı, solcular kesinlikle Lazio’yu tutmazmış. Yabancı transferleri arasında Sırp futbolcular çokmuş (Sırpları nasıl da bir cümlede tamamen ırkçı faşist yaptık, 4-5 Sırp arkadaşım var, hiçbirinin de böyle bir haleti ruhiye ile alakası yok, ama futbol diliyle konuşuyoruz, jargon genelleyici ve vulger olmalıJ)) Bir de Kulüp zamanında siyah bir oyuncu transfer etmiş ama taraftar, siyah oyuncunun evini basmış, adamı göndertmişler. Takim kaptanı ise gol attıktan sonra Nazi Selami yapıyor, açıkça ben faşistim diyor, Berlusconi bile adama sahip çıkıyor, faşist olmak kotu bir şey değildir diyor. Burası İtalyaJ Ha bu arada Lazio faşist ırkçı bir kulüp de Roma değil, öyle anlaşılmasın, al birini vur öbürüne!

İtalyanları niçin sevdiğimi anlatacağım bir olayla daha iyi anlayabilirsiniz (bunu da Kerem’den aktarıyorum). Malum İtalyanlar veya İtalya’nın kuzeyinde yaşayanlar (bizde varsıllık doğuya doğru, İtalyanlarda güneye doğru gittikçe azalır) güneylileri adam yerine koymazlarmış. Napoli de bu güney kentlerinden birisi. 102 yıllık İtalyan Ligi’nde güneyden hiçbir takım şampiyon olmamıştı, ta ki Maradona İtalya’ya gelinceye kadar. Maradona İtalya futbol liginde hiçbir başarısı olmayan Napoli’yi 3 kez şampiyon yaptıktan sonra bir Dünya Kupası maçı için Napoli’de oynanan İtalya ve Arjantin maçı öncesinde tribünlere “ne oldu, sizi adam yerine koymazlardı, şimdi maçta kalkıp onları mı destekleyeceksiniz” deyince İtalyan taraftarlar Arjantin’i desteklemişler ve maçı Arjantin kazanmış.

Roma'da nerede kalınır?

Nerede kaldık? Termini (ana tren istasyonu-bizim Haydarpaşa Garı) Tren Garı’nın yakınlarında bir yer. Zaten bu bölge otellerle dolu. Kathy diye bir otel, sanırım sahibi italyanın adından almış adını. Otelin sahibi tipik bir İtalyan, sert görünüşlü ama kesinlikle öyle değil. Çok küçük bir otel. Otel, Via Palestro’da. Bir apartmanın 3. katı. Yüksek tavanlı orijinal bir Roma apartmanı. Çok çok temiz, fiyatı da çok makul. Tabi ki pazarlık yapacaksınız, burası Akdeniz, ticaretin pazarlıkların beşiği!). 3 kişilik odaya 55 euro verdik. Aha da internet adresi: Katty Hotel

Şehrin kuzeyinde güzel bir park var, şehre buradan dalış yapabilirsiniz. İçinde Galeria Burghouse var, turist rehberlerinde adı geçen bir yer ama biz ziyaret etmedik, önünden geçmekle yetindikJ Parkın içinde faytonla tur atılıyor ama çok da gerekli değil. Yürüyüşünüze batıya doğru devam edin. Goethe heykelini göreceksiniz. Goethe bi kaç yıl Roma’da yaşamış, tabii anında heykelini dikmişler. Aklıma Büyükada’ya niçin bir Trotçki heykeli dikmediğimiz geliyor. Heykelin hemen yanında Kadıköy’dekinin aynı bir balon var, Roma’yı tepeden görebilirsiniz bu sayede. Ama kuşbakışı Roma için bu balona gerek yok, Sn Peters’in kulesinden de görebilirsiniz Roma’yı. Belki balonla Roma’nın farklı bölgelerini görebilirsiniz, bilemem, paranıza kıyarsanız deneyin.

Parkın batısında, Pincio’dan güzel bir Roma manzarası ile karşılaşırsınız. Size parkın içinden yürüyün dememdeki amaç Pincio’ya varmanız içindi. Burada, tepede cafede oturup Roma’yı karşınıza alıp kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Bu cafenin ordan Piazza Del Popola’ya ineceksiniz. Eski Roma’nın kuzey kapısı da burada. Melekler ve Şeytanlar’daki işaretlerden biri de buradaki kilisede (Santa Maria Del Popolo). Buradan direkt Di Savoia Caddesi’nden ve köprüsünden geçerek Vatikan’a doğru yol alabilirsiniz. Tevere nehri üzerinden geçeceksiniz. Tabi bu nehir Thames gibi abartılmış bir nehir değil, veya Thames’in taşımış olduğu önemi taşımıyor:) sadece bir nehir.

Vatikan’a vardınız. (Bascilica Di San Pietro) Kiliseyi gezdiniz, sonrasında kilisenin sağ tarafından kubbeye çıkın. Kubbeyi Michalengelo tasarlamış ama tamamlanmasını görememiş. Kubbeyi yaparken de Papa’dan dayak yediği söylenir; O da isi bırakmış, Papa özür icin bayağı bir altını gözden çıkarmış:) İlginç giysileriyle Vatikan muhafızlarını göreceksiniz. Bu giysileri de Michalengelo tasarlamış. Vatikan’ın kendi güvenlik teşkilatı/polisi var. Soldaki fotograf Kilise'nin kubbesinden cekilmis; Papanin konusmalarini yaptigi alani goruyorsunuz. Asagidaki fotografta ise Vatikan Muhafizlarini goruyorsunuz, toplam sayilari 83'mus.

Batı da Türk imajının olumsuz gelişimine etki eden unsurlardan birisi de adamların dini liderlerini öldürmeye kalkan birisinin Türk olmasıdır herhalde; en azından duvarda bir tuğla olmuştur. Bu arada ben bu yazıyı yazarken Papa Paul II çok tan öbür dünyaya göç etmişti. Yeni Papa’nın pek de Türk dostu olmadığı söyleniyor.


Panteon

Roma’nın sembollerinden biri. Kubbesi çok meşhur ve mutlaka içeri girip başınızı yukarı kaldırıp görmeniz gerekiyor. Ayasofya ile birlikte anılır (Discovery Channel da rastlarsınız mutlaka). Desteksiz çatısının yüksekliği 43 metre, yarıçapı ise 43,5 metre. 20. yüzyıla kadar yapılmış en büyük beton yapı deniyor. Tepesi açık. Buradan giren yağmur ne oluyor diye düşünürseniz zemine dikkatlice bakın, ilk bakışta fark edilmeyecek 22 delik ile bu yağmur suyu dışarı atılıyormuş. M.Ö. 20’lerde yapılmış. Raphuel’in mezarı içerde. Raphuel’in burada düzenlenmiş cenaze törenine (1520’de) onun modelliğini yapmış ve aynı zamanda sevgilisi olan “fırıncının kızı” La Fornarina alınmamış. Sen basit bir fırıncı kızısın, burada yerin yok denmiş!

Meşhur Cafe Giolotti hemen Pantheon’un yakınında; tiramisulu ve after eight dondurmanın tadına bakmanızı öneririm.

Piazza Navono

Roma’nın en eski meydanlarından biri. Her zaman kalabalık olan cafelerle dolu. Çeşmesi çok meşhur. Melekler ve Şeytanlar’da geçen çeşme bu çeşme. Meydanın etrafı Rönesans yapılarıyla dolu. Acele etmeden meydan etrafında bir tur atmanız iyi olur veya tur atacağınıza bir cafede oturup yapıları uzaktan da olsa incelemek/gözlemlemek de pekala olabilir.


Forum ve Collesium
En eski Roma’yı oluşturan bölüm. Julius Sezar burası dar gelince şehri genişletmiş. Forumun bir tarafında Venezia meydanı diğer tarafında Collesium var. Collesium muhtesem bir eser. 55 bin kişilik. 20 bin işçi 10 yılda tamamlamış burayı. Ve bugün bile bizim stadlarda yaşadığımız eziyeti eski Romalılar yaşamamış. Çok kısa bir sürede dolup boşalabiliyormuş. Roma zenginleri eğlence maksadıyla gladyatörleri çarpıştırırmış, iş çıkışlarında, gün sonlarında düzenleniyormuş gösteriler. 2000’den fazla gladyatörün bu dövüşlerde ölmüş olduğunu parantez içinde aktarayım. Tribünlerinde de toplumdaki hiyerarşiye göre bir oturma planı varmış, zemine en yakın yerde kral, senatörler vs, tribünlerin en üst kısmında ise köleler ve kadınlar otururmuş.

Dünyanın herhangi bir yerinde idam cezası kaldırıldığında Collesium o gün aydınlatılıyormuş, geceleyin ışıkları açılıyormuş. Türkiye’de idam cezası yakın zamanda kaldırıldığında da Collesium bir gün için Türkiye adına aydınlatılmış.

Venezia Meydanı

Emmanuel Caddesinin sonunda. 1870’lerde tamamlanmış Emmanuel’ın adını taşıyan bir yapı var (Victor Emmanuel Monument).Victor Emmanuel II Birleşik İtalya’nın kurucusu olarak addediliyor ve Birleşik İtalya’nın ilk kralı. -[Birleşik İtalya’yı oluşturmanın ne menem bir şey olduğunu siyasetbilimciler bilir, Machiavelli’nin “Amaca ulaşmak için her yol mübahtır” sözü İtalya cumhuriyeti’ni kurmak için söylenmiştir, fakat cümlenin başındaki “Cumhuriyeti kurmak için” kaldırılınca özdeyiş olarak günümüze cümlenin gerisi kalmıştır.]

Bu yapı için mimari açıdan incelikten yoksun ve sanat tarihi açısından bir önemi yok deniyor ama benim gözüme hoş göründü.

Sarayın önündeki Venezia Meydanı meşhur bir meydan. Mussolini’nin karargahı ve sarayı buradaki Palazzo Venezia binası. Kitlelere konuşmalarını bu binanın ortasındaki balkondan yapardı (pek çok film karesinde gördüğümüz balkon, 2. katta, küçük bir balkon) . Bu yapı Rönesansın ilk sivil yapılarından biriymiş.

Venezia’nın güneyi eski Roma’dır. Forum, Collesium… Her yer tarih

Fontana Di Trevi

Meşhur aşk çeşmesi, bir bozukluk atarsanız Roma’ya bir gün geri döneceksinizdir. Biz bozukluk değil kağıt para atmayı düşündük, bu geri dönüş olayını sağlama almak içinJ Yalnız parayı çeşmeye sırtınızı donup başınızın üstünden atacaksınız, bu ayrıntıyı unutmayın!! Fellini’nin La Dolce Vita filmindeki bir sahne ile unune un katmis bu çeşme; ama ben filmi izlemedim. Çeşme geceleyin de güzel. Güzelce aydınlatılmış. Her daim kalabalıktır.

İspanyol Merdivenleri

Buraya da uğramak şart, eskiden sanatçıların mekânıymış bu merdivenler, simdi ise bizim gibi turistlerin ve aşıkların mekanı. Biz aksama doğru varmıştık merdivenlere, bir grup genc şarki soyluyordu, eğleniyordu, ucundan azıcık biz de ortak olduk eğlencelerine. 137 merdiven varmış burada, ben saymadım ama:) Çok güzel çiçeklerle süslenmiş. İspanyol Merdivenleri denmesinin sebebi İspanyol Meydanı (Piazza Di Spagna)’nda yer almasından dolayı. Bu meydana çıkan küçük dar sokaklardan biri de Via Condotti. Tam bir markalar sokağı; bizi fazlasıyla aşan bir sokak. Markaları söyleyince hak vereceksiniz: Armani, Bvlgari, Louis Vuitton, Channel, Versace, Yves Laurent ve benzerleri: Gerçi -Yves Laurent-Paris’te başımdan gecen ilginç bir öykü var ama onu Paris bölümünde anlatacağım. Her neyse, bu sokakta güzelce dolaşabilirsiniz, sadece dolaşabilirsiniz!!!

Floransa/ Firenzi

Ah Floransa, ahh! Ben niye futbolcu olmadım, futbolcu olsam belki buralarda yasama ihtimalim birazcık da olsa olurdu. Fatih Terim’in kulaklarını bin kez çınlattık. İnanılmaz cezbedici bir şehir. Toscana bölgesi, varsılların bölgesi, yani İtalya’nın kuzeyindeyiz. Floransa ronesansa başkentlik yapmış bir şehir. Sanatın, entellektualitenin başkenti. Doyamadık zaten.

Floransa’ya Roma’da Termini’den trenle geldik, 3.5 saat surdu yolculuğumuz. Ama yolculuk güzel, küçük İtalyan kasabalarından geçiyorsunuz, bir de trende tatlı hös insanlar.

Arno ırmağı kenti ikiye bölüyor. Bu ırmak üzerindeki köprü (Ponte Vecchio) çok güzel ve önemli. Akşamleyin de köprüden geçin, ışıklar yanınca da çok güzel görünüyor. İçinde değişik dukanlar, kuyumcular var.

Köprüden meydana geri dönmek için sokaklarda kaybolun, rastgele bir sokaktan dalın, meydana öyle kolay çıkamayacaksınız, dolaşıp durursunuz labirent gibi dar sokaklarda, ama çok ilginç küçük konut/apartmanlar görürsünüz.

Meydandaki yapı bayağı havalidir, bir katedral mi, kilise mi? Bir fotoğraf karesine sığmayacak büyüklükte, en azından onu bu kareye sığdıracak bir konum bulamadım, önündeki alan/meydan çok küçüktür.

Bu arada Michalengelo’nun Davut heykelini de gördük. İdeal erkek ölçülerini temsil ediyor bu heykel:) öyle hatırlıyorum bir gazete haberinden.

Machiavelli’nin mezarı da burada ama ziyaret edip bir hayır duası okumadık!! Hakkında az sınav sorusu cevaplamamışımdır. Mülkiye’den değerli hocalarım Mehmet Ali Agaogullari ve Bülent Daver’e selam olsun!

Floransa’yı yürüyerek dolaşacaksınız, aksam üzeri bu yürüyüşünüz büyük ihtimalle çevrenizde çalan güzel müzikler esliğinde olacak.

Çok güzel mağazalar var ve fiyatlar bize pahalı gelmedi. Özellikle ayakkabılar çok klastı ve kesinlikle Türkiye’den daha ucuzdu.

Kısacası, ask, sanat, siyaset, tarih hepsi bir potada eritilmiş, Floransa’nın üzerine dökülmüş!! Gidip görmezseniz olmaz! Ben ikinci defa bu kente gideceğim, bu kesin!


Pisa

Floransa’dan Pisa’ya trenle gittik, 1 saatlik mesafede. Mimarin yanlış tasarımı sonucu Kule yan yatmış, halen de yatmaya devam ediyormuş zaten. Bu da bu şehri turistik açıdan yoktan var etmiş diyebiliriz. Kule’yi gördük, başka bir yere de gitmedik. Ama istasyondan Kule’ye kadar yürürseniz zaten kenti gezmiş oluyorsunuz. Sessiz küçük bir kent. Tam bir İtalyan kasabası. Sokaklarında yürümek çok güzel. Sokaklardan birinin adi A. Gramsci idi. O sokakta yürümek isterdim ama ters kalıyordu ve trene yetişecektik, mazeretim büyük yani. Yoksa Gramsci ile olan dostluğumuza ihanet etmezdim. Buradan Gramsci’ye, ordan da Louis Althusser’e selam olsun.

Pisa Kulesi’nin etrafından güzel hediyelikler alabilirsiniz.

GÜNCELLEME: 29 Şubat 2012
1-Roma'da iyi pizza ya da iyi makarna yiyeceğim diye uğraşmayın, yok öyle bir şey. Emin olun Türkiye'de aynı paraya çok daha iyilerini yersiniz.
2-Roma tam bir turist tuzağı. Sultanahmet'te Türkler turistlere nasıl davranıyorsa aynısı İtalyanlar yapıyor.
3.Roma pass 30 Avro. Şayet etkili kullanacaksanız alın ama sadece ulaşım için alıyorsanız hiç gerek yok.
4. Katty Hotel'i gene öneriyorum. Türk Büyükelçiliği'nin çaprazında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder