(Nisan 18 - Haziran 4, 2005)
Hollanda’ya bir kez sonbaharın sonuna doğru gitmiştim, hava yağmurlu olunca çok keyif almak gibi bir şey olmuyor tabi, şimdi ise ilkbahar ve ben yine Hollanda’dayım, güzel hava ve değişik ortamla birlikte her şey çok daha güzel oluyor. Güzel hava derken Türkiye’nin baharıyla karşılaştırmamak gerekiyor tabi. Güneş de oluyor ama hava hep serin, ve yanınızda mutlaka bir yağmurluk tarzı bir şey bulundurmanız gerekir.
Hava akşam saat 10’dan sonra kararıyor, bu da tabi çok güzel bir şey, ama siz gündüz olduğunu düşünürken vücudunuz buna izin vermiyor, niçin bu kadar yorgunum diyorsunuz oysa sabah erken kalkmışsanız çoktan vücut kendisini korumaya alıyor. Zaten hava kararmasa da Hollandalılar aksam saat 6’dan sonra sokaklarda olmuyor, onlar normal bizdeki gibi hava kararmış farz edip evlerinin yolunu tutuyorlar. 6.30 yemek saatleri ve o saatte herkes evde olmak için bisikletlerle koştura koştura evlerine gidiyor (Çin’den sonra kişi başı bisikletin en fazla olduğu ülke, kişi başına bir bisiklet düşüyor). Mağazalar 5.30’da kapanıyor, buna inanamazsınız, her tür mağaza kapanıyor, alışveriş yapamazsınız, telefonunuza kontur yükleyemezsiniz. Gıda marketleri ise 8’de kapanıyor. Pazar günleri 12-5 saatleri arasında marketler acık, bir keresinde ekmek için saat 11’de markete gitmiştim, 1 saat marketin açılmasını bekledim.
Hizmet inanılmaz, tahammül edilemez şekilde yavaş, bir barda oturursanız gidip biranızı kahvenizi kendiniz alın, yoksa en azından yarım saat beklersiniz. Eğer bir sipariş vermezseniz de kimse gelip size bir şey sormaz, Türkiye’de olduğu gibi kardeşim bu ne rahatlık, burası belediye parkı mı havalarında kimse yanaşmaz size.
Dutch yemekleri felaket, yemek bakımından bu kuzey ülkeleriyle biz Akdenizliler hiç bağdaşmıyoruz, Akdenizlilerin işgalinde de çok kalmadıkları için mutfakları çok değişmemiş, ama göçmenlerden öğreniyorlar, öğreniyorlar demeyelim de göçmenlerin restoranlarını dolduruyorlar, Endonezya, Meksika, İtalyan, Tai, Yunan, Türk restoranları ful çekiyor, bu arada bizimkiler Türk dönerini nasıl iğrenç bir hale çeviririm konusunda bir numaralar. Yunanlıların dönerleri bizim dönerlerden daha iyi, ama mutlaka cacık gibi bir sos ilave ediyorlar, kimsenin ağız kokusu umurunda değil herhalde.
Biraz coğrafyadan bahsedelim. Hollanda dümdüz bir ülke, cidden dümdüz, 1 metrelik bir yükseklik bile göremezsiniz sadece denize paralel setler vardır yükseklik olarak adlandırılabilecek, yani 2-3 metre yüksekliğinde. Hollanda deniz seviyesinin altında, hikâyeye göre 100, 200 metre açılırsanız, deniz boylamıyordur yine, yönünüzü kaybedebilirsiniz, karayı göremezsiniz. Den Haag’ın plajı çok güzeldir, denizi bizim denizlere benzemese de. Deniz kıyısı bizim sahillerimizdekine benzer cay (bira) bahçeleri ve restoranlarla doludur. Mayıs ayında kumdan heykel festivalleri vardır ki hikâyedir, geçiniz. Plaj çok güzel, keyiflenmek için sık sık gidin derim, ister kumsalda oturun ister Bora Bora’da fark etmez ama yine de iyi bir arkadaş grubuylaysanız plajı öneririm. Den Haag’da öğrencilerin partiye devam ettikleri yer genelde plaj olur, partiden sonra hala bisiklet kullanabilecek durumdaysanız plajın yolu tutulur. Bisikletiniz varsa çok güzel, ama yoksa gece yarısı plaja gidemezsiniz. Tramlar belli bir saate kadar mevcut. Bu arada, Scheveningen’e varmadan bir park varmış ben gidemedim, giden arkadaşlarım çok övdü.
İnsan ilişkileri nasıl? Aynen İngilizlerde olduğu gibi kamusal alanda müthiş bir saygı söz konusu. Tanıyıp tanımamanız mühim değil, aynı binada göz göze geldiğiniz birisine mutlaka selam veriyorsunuz, hele daha önce bir kez karşılaşmışsanız artık rahatlıkla “how r u” seviyesine geçiyorsunuz. Günde 100 kez bu “hi, how r u” muhabbetini yapıyorsunuz. Teşekkür olayı bizde olduğu gibi yere bakarak yapılmıyor, gözlerinin içine baka baka cidden teşekkur ediliyor, gönülden teşekkür ediliyor. Selam verirken de öyle. Trafik olayına hiç girmiyorum zaten, oradaki yaya geçitlerinden sonra bir gün burada yaya geçidinde sonum gelecek herhalde. Orda yaya geçidinde bir kişi geçmek üzere olacak ve şöför gaza basacak, bu düşünülecek bir şey değil.
45 gün süresince yolda gördüğüm jip sayısı, Türkiye’de ilk geldiğim gün gördüğüm jip sayısından fazla değildi. Gelir vergisi oranları inanilmaz yüksek, bizdeki gibi de kişiler verecekleri vergiyi kendileri ayarlamıyor!! Paşa paşa vergilerini ödüyorlar. En üst düzey gelir vergisi diliminde oran % 55. yani 100 euoro kazanıyorsa 55 eurosunu vergi olarak veriyor. İnsanların en büyük şikayeti zaten vergiler ve havalar.
Hollanda ekonomisi hakkında küçük bir bilgi, bizim Marmara kadar bir yer ama dünya tarım ürünleri ihracatında 4. sırada, toplam ihracatı da 300 milyar doları buluyor (GSYİH’miz kadar). Bizim ihracatımızın 60 milyar dolar olduğunu hatırlayalım!!
Ama niçin bu park etme olayında bu kadar beceriksizler, her 10 araçtan birinin rahatsız edici şekilde tek tekeri kaldırımda, nasıl beceriyorlar bunu veya nasıl rahatsız olmuyorlar anlamıyorum. Tabi kaldırımları bizdeki gibi yarım metre yüksekliğinde değil, ama olsun. (Bu arada bir arkadaşımın (Serkan, sana sesleniyorum!) üniversiteden hocası kaldırım yüksekliği ile gelişmişlik düzeyi arasında ters orantılı bir ilişki olduğunu ileri sürmüş, benim de şu ana kadarki gözlemlerim hocamızı doğruluyor.
Den Haag’da neler yapılabilir. Bi kere Den Haag Hollanda’nın Ankara’sı. Bürokratik merkez. Parlamento ve bakanlıklar ve uluslar arası organizasyonların konumlandığı bir yer. Tabii bizdeki gibi bir bürokratik başkent düşünmeyin. Parlamentonun içinden geçersiniz ama burası parlamento mu yoksa herhangi bir tarihi yapı mı fark edemezsiniz, öyle polis kordonları, kulübeleri vs yok. Bakanlardan birinin kendi bakanlığına ilişkin bir bakanlar kurulu toplantısına bisikletiyle yağmura yakalandığı için gecikmiş olduğunu arkadaşım tv haberinden aktarmıştı bana.
Hollanda’nın Ankara’sı diyince sanırım bir fikir oluşmuştur. Şehir merkezi küçüktür, şehir içinde bir günlük tur şehri görmeniz için yeterlidir. Peace Palace, Uluslar arası Adalet Divanı’na ancak bir grupsanız ve önceden randevu almışsanız girebiliyorsunuz. Esher Museum görülecek müzelerin başında geliyor. Bizdeki Minyatürk’e benzer bir yerleri var ama gitmeye değmez. Den Haag’da yapabileceğiniz en güzel şey eğer şanslıysanız güneşli havalarda meydanlardaki cafelerde oturup ağır ağır kahvenizi içmek olacaktır.
Escher Museum Lahey'de ziyaret edilmesi gereken en onemli muze. Escher'i google'da aratip tum calismalarini gorebilirsiniz.
Akşam eğlenceleri için beylik mekânlar var ama en güzeli özellikle Perşembe akşamları Latin müziği çalan bir bar. Hele bir de Latin arkadaşlarınızla giderseniz eğlenmek için birebir. Latinlerle biz Akdeniz insanının kanı müthiş uyuşuyor. Dutchların beylik clubları ise kentin hemen merkezinde, 3’ü yan yana zaten. Dutch süslü kızları burada.
Delf, Den Haag’a 6 kilometre mesafede, küçük bir kasaba. Den Haag’ın zengin Dutchları burada oturuyor, çok güzel bir yerleşim yeri, tipik bir Dutch kasabası görmek için ideal. Delf mavisi diye bir şeyleri var, bizdeki İznik çinisi olayı. Adamlar bunu Çin’den veya bir kolonilerinden alıp kendilerine mal etmişler, müthiş pahalı. Den Haag da, Delf de Amsterdam gibi kanallar şehri. Kanallar her ikisini de çok güzelleştiriyor. Kanallar boyunca dizilmiş, güzel çiçekler açan büyük ağaçlar kanalların güzelliğini daha da arttırıyor.
Bir de mantaliteye bir örnek verelim. 6 haftalık bir post graduate diploma programına katıldım, programın 1. gününde 6 hafta sonraki dersin saat kaçta olduğunu, o ders için hangi makaleleri okumanız gerektiğini biliyorsunuz. Zaten size klasörleştirilmiş şekilde bütün okuma materyalleriniz veriliyor. 6 hafta için bin sayfayı buluyor bunlar zaten. Neyse geleceğim nokta burası değil. Dönüşe 2 gün kala, zarflar içerinde bize para dağıtıldı, ne olduğunu anlamadık ilkönce, şaşırdık. Bize bu paranın okuma materyallerinin ülkemize dönüşte bagaj ağırlığımızı arttıracağı, dolayısıyla fazla bagaj ücreti ödeyebileceğimizi, bunun karşılığında bu paranın verildiği söylendi. Gerçekten de çoğumuz bu materyalleri ne yapacağımız şeklinde kara kara düşünüyorduk, 2-3 kiloya yakın bir yük tutuyorlardı. Biz bunları ülkemize götürmesek veya fazla bagaj parası versek kaybedecekleri ne var ki, işte mantalite farkı bu olsa gerek.
Olayın özü şu, öğrenciyseniz Den Haag’da güzel vakit geçirebilirsiniz ama turist olarak giderseniz çok fazla seçeneğiniz yok. Tam bir öğrenci ve memur kenti. Öğrenciler her yerde kendilerine eğlence ve mekân yaratabilir, ama kısa bir süre için bir şehirde bulunan kişinin bu mekan yaratma ve/veya uygun mekanı bulma şansı hiç de fazla değil.
Bu arada, fotograflardaki tarihler 2001'i gosteriyor, fotograf makinesinin pilini degistirince makine kendisini fabrikadan yeni cikmis olarak algiladi, tarihi en basa aldi!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder