21 Ağustos 2003 Perşembe
Bir Anadolu Gezisi: Bursa
Bir kent düşünün, her köşesi binlerce yıllık kültür mirası ile iç içe, yüzyıllarca medeniyetlere kucak açmış, yaşamını, tarihini, başarılarını günümüze kadar ulaştırmayı başarmış... Eskiden tarım ve kültür kenti iken, 1326 yılında başkent olmasıyla beraber uçsuz bucaksız imparatorluk topraklarının merkezi olan Bursa, kendini anlatmak isterse nasıl anlatır?
Türkiye’nin beşinci büyük kenti olan Bursa, Güney Marmara bölgesinde yer alır. Doğal zenginlikleri, yeşil dokusu, şifalı suları, yaz ve kış turizmi, mimari özellikleri, benzerine az rastlanan bir kültür ve tarih mirasına sahiptir. 2l arkeolojik, 1 doğal , 3 kentsel sit alanına, 2042 adet korunması gereken anıtsal yapıya sahip olan kent, yeşil dokusu ile Yeşil Bursa" olarak tanıtır kendini. Kent, Uludağ eteklerine kurulmuştur. İlk hırıstiyan keşişlerin inzivaya çekildikleri yerleşim yerlerinden biridir. Tarihte "Bithynian Olympos", Osmanlı döneminde "Keşiş Dağı" diye anılan Uludağ jeomorfolojik yapısı, doğal bitki toplulukları ve kış sporlarına uygunluğu nedeniyle Türkiye’nin en büyük kış turizm merkezidir. 7500 yatak kapasitesi olan otellere sahiptir. Deniz seviyesinden 2534 m. yüksekliği olan Uludağ’ın en yüksek tepeleri Zirvetepe, Kuşaklıkaya, Şahinkaya’dır. Zirveye yaklaştıkça, ortalama 2000 m.'de buzul taşlar içinde Kilimligöl, Karagöl, Aynalıgöl yer alır. Ender rastlanan Apollon kelebeklerinin barındığı yerdir Uludağ. Teleferik semtinden teleferiğe binerek dağa çıkmak ayrı bir heyecandır. Arabayı tercih ederseniz her virajı döndüğünüzde dağla yeniden tanışıyormuş gibi hissedersiniz kendinizi. İlkbaharla beraber tüm doğa çiçek şenliğine davet eder. Kirazlı yayla ve Sarıalan mevkileri, yaz aylarında trekking, doğa sporları, kamp ve piknik yapmak için olağan üstü güzelliklerini sunar. Dört mevsim Uludağ’ın sunduğu güzellikleri yaşamak onu tanımak demektir.
Bursa bölgesinin tarihi M.Ö. 3500 yıllarını kapsayan kalkolitik döneme kadar uzanır. Frig, Roma, Bizans dönemlerini yaşayan kent daha sonra Selçuklu ve Osmanlı egemenliğine girmiştir. Osmanlı Devletinin kuruluşu sırasında önemli hizmetleri bulunan Türk Ahi Şeyh Edebali’nin zaman zaman konuğu olan Osman Gazi onun evinde misafir olduğu bir gecede rüyasında; "Edebali’ nin koynundan çıkan bir ayın kendi koynuna girdiğini ve kendi göbeğinden çıkan ağacın gölgesinin tüm dünyayı kapladığını" görür. Bu rüyayı yorumlayan Edebali, Tanrı’nın Osmanoğulları’na sultanlık verdiğini söyler ve kızı Bala Hatun’u da Osman Bey’e nikahlar. "Oğul" hitabıyla başlayan bir nasihatnameyi Osman Bey’e bırakır. Osman Gazi’nin kuşattığı fakat alınışını göremediği Bursa, oğlu Orhan Gazi tarafından 1326 yılında alınır. Aynı yıl Osmanlı başkenti olur. Daha sonra başkent Edirne’ye alınsa da kent önemini her zaman korur. Bursa’yı gezerken geçmişten geleceğe yolculuk yaparsınız. Tarihi dokusu sizi geçmişe götürürken, aslında siz bugünü yaşarsınız. Ufak taşlı Bursa sokaklarında gezerken, parklarında oturup kenti seyrederken, çınarların gölgesinde çayınızı yudumlarken geçmişten bir fısıltı duyarsınız.
Kapalı Çarşı çeşitli hanlardan oluşan alışveriş merkezidir. Kuyumcuları, meşhur havlucuları, ayakkabıcıları ile ne ararsanız bulabilirsiniz. Çarşının hemen yanında çınarların arasında yer alır Ulu Cami. 1396-1400 yıllarında Yıldırım Bayezid tarafından, tamamı kesme taştan, çok kalın ve yüksek duvarlarla 12 ağır dört köşeli paye üzerine, pandantiflerle 20 kubbeli olarak inşa edilmiştir. Çok kubbeli camilerin en klasik örneği olan caminin zengin ve ferah mekanı ile bütün Türk camileri içinde en büyük ölçüye sahiptir. (318 m2) İçinde bulunan şadırvandaki su sesi hoş bir müzik oluşturur. Ön cephedeki kitabe ve şebekeli tacı ile minber Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin şaheseridir.
Ulu Camiinin doğusunda yer alan Orhan Camii ve Külliyesi, Osmanlı külliyelerinin ilk örneklerindendir. 1339-1340 yıllarında Orhan gazi tarafından yaptırılan külliye, cami, medrese, imaret, mektep, hamam ve handan (Emir Han) oluşur.
Bursa’da yürüyerek, istediğiniz her yere gidebilirsiniz. Hep beraber yürüyerek kenti keşfedelim isterseniz. Ulu Cami’den çıkınca hemen ilerde harika çay bahçesi olan parkı görürsünüz. Parkın arkasındaki sokağı devam edince çeyiz mağazaları, aktarların olduğu çarşıya girersiniz. Çarşamba günü kurulan pazarında kentin verimli topraklarında yetişen leziz sebzeler, meyvelerin taze görünüşü iştahınızı açar. Ulu Cami’den düz ilerlerseniz sağ ve sol tarafınızda bankalar, PTT, mağazalar yer alır. Tabii Kafkas Pastanesine uğramadan olmaz. Bursa’nın ünlü kestane şekerleri burada imal edilip, satılır. Atatürk Heykelinin bulunduğu semtin adı Heykel, kentin merkezidir. 1867’den beri hizmet veren Heykel Meydanının yan tarafındaki Ünlü Caddesinde bulunan Kebapçı İskender en meşhurudur. Lezzetli döner üzerine hazırlanmış domates sosu, közde pişmiş yeşil biberi, yoğurdu ve tereyağı ile iskenderi her yerde tadabilirsiniz. Ama burada yediğiniz iskenderin farkını hemen anlarsınız. Heykelin karşısında bulunan Ahmet Vefik Paşa tiyatrosu tiyatro severleri bekler.
Yolumuza düz devam ediyoruz ve Setbaşı semtine geliyoruz. Setbaşında caddenin sağ ve sol tarafında mağazalar, pastaneler, çay bahçesi yer alır. Yolun ortasında bulunan köprünün altından çay akmaktadır. Sağ tarafınıza bakınca yemyeşil Uludağ’ın hemen yanınızda olduğunu görürsünüz. Çocukluğumda Setbaşı’nda yürürken bu kadar kalabalık olmadığını hatırlıyorum. Yol ayrımında bulunan çınar ağacı tüm ihtişamı ile yolun ortasında duruyor. Yol yapımı sırasında çınarı kesmek istemişler, kesmeye gelen kişilerin sakat kaldığı biliniyor. Sonunda kepçe getirmişler fakat nafile kepçenin de eğildiği söyleniyor. Bu ulu çınar her şeye rağmen sırlarını kimseye anlatmadan yaşamına devam ediyor.
Yol ayrımının sol tarafından devam ediyoruz, bu sokakta eskiden revaniye dükkanı bulunurdu. Şöyle bir tabak hayal edin; on cm. kalınlığındaki revaniyenin üzerinde taze beyaz kaymak bulunuyor... Bursa’nın en meşhur tatlıcısı artık yok! Bulunduğumuz semt Yeşil, eski cumbalı evlerin korunduğu bir mahalle. Birçoğu restore edilen evler çınar ağaçlarıyla beraber harika görüntü sunar. Turistik eşya satan mağazalar haline getirilen eski evlerin hemen yanında Bursa ile bütünleşen Yeşil Türbe yer alır. Osmanlı türbe mimarisinin en güzel örneklerindendir. Mermer merdivenlerle çıkılan sekizgen yapıyı, yüksek bir kasnağa oturan kurşun kaplı kubbe örtmektedir. Yeşil renkli çini süslemeleri ile eşsiz bir görünümü olan türbe tümüyle çini ile kaplı olan mihrabı bir şaheserdir. Ceviz ağacından geçme tekniği ile yapılmış, geometrik motiflerle süslü ve kitabeli kapı Osmanlı ahşap işçiliğinin en güzel örneğidir. Ne yazık ki bu sanat harikası yapı şu an harap bir vaziyette Kültür Bakanlığının ilgisini beklemektedir.
Hemen karşısında bulunan Yeşil Camii; 1419-1420 yıllarında Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılan caminin süslemeleri, 1424 yılında II. Murat döneminde bitirilmiştir. Süslemede kullanılan yeşil firuze ve çinilerden dolayı Yeşil Camii olarak tanınır. Mimarı Hacı İvaz Paşa’ dır. Bursa’nın en önemli Osmanlı dönemi yapılarından olup, cami mimarisinden çok süslemeleri ile ünlüdür. Çini süslemeler camiinin en önemli özelliğidir.
Caminin arkasında bulunan Yeşil Çay Bahçesinde oturunca tüm kent ayaklarınızın altındaymış gibi görünür. Gece ise ışıltıların eşliğinde seyredersiniz kenti. Çocukken bu bahçede servis yapan amca, turistlerin de eğlencesi idi. Tüm bahçede kaç tane çay içilecekse "çaaaaaayyyyyyyyyyy 40" diye seslenirdi çay ocağına. Çocukken çok eğlenceli gelirdi. Ayrıca Ramazan’larda sürahi ya da ibrik şeklinde poğaçalar yapılırdı fırınlarda. Şimdi hepsi hatıralarda kaldı ne yazık ki... Daha içerlere ilerleyen yol Şible semtine ulaştırır. Burada dar sokaklarda eski cumbalı evler koruma altına alınmış. Çoğunda el tezgahları bulunurdu. İpek dokumaları ile ünlü Bursa’da Şible sokaklarından geçerken dokuma tezgahlarının sesleri duyulurdu. Artık onlarda yoklar...
Yürümeye devam edince Emir Sultan semtine geliriz. Ünlü bir bilgin olan Emir Sultan, 1391 yılında Bursa’ya gelmiş ve Yıldırım Bayezıt’ ın kızı Hundi Fatma Hatun ile evlenmiş. Emir Sultan Camii ve türbesi, karısı tarafından II. Murat devrinde yapılmıştır.
Şimdi geri dönerek, tekrar Ulu Cami önüne gelip, karşısından yukarı doğru çıkan yolu takip ediyoruz. Bu yol bizi Muradiye semtine ulaştırır. Muradiye Külliyesi; büyük bir parkın içinde yer alır. Sultan II. Murat tarafından 1424-1426 yıllarında yaptırılan külliye, cami, medrese, imaret, hamam ve 12 türbeden oluşur.
Muradiye’den, Tophane semtine geçeriz. Bursa çay bahçeleri ve parklar bakımından zengindir. Hemen hemen her semtte bir park bulunur. Parkın içinde bulunan Osman ve Orhan Gazi türbeleri kentte tepeden bakar. Parkın hemen yanında küçük çıkmaz bir sokak "ressamlar sokağı" olarak bilinir. Bursa’lı ressamlar yapmış oldukları resimleri burada sergilerler...
Yine Ulu Camii’nin önündeyiz. Yolumuza sol taraftan devam edelim. Cam piramitten yapılmış Zafer Plazayı gezmeden olmaz. Burası Ankara Karum alışveriş merkezini anımsatır. Karşıya geçip yolumuza devam edince Altıparmak semtine geliriz. Yüksek binaların yer aldığı semtte ana caddenin üzerinde bankalar, mağazalar, kuaför salonları yer alır. Bu arada kentte bulunan bayan kuaför salonlarının %95’ini hanımlar çalıştırır. İlk zamanlar alışamadım ama titiz çalışmalarını görünce saçlarımı güvenle ellerine teslim ettim.
Kültür Park Bursa’nın simgesidir. Büyük bir alanı kaplayan park yeşilliklerin içinde size şehirden uzaklardaymışsınız hissini verir. Park içinde bulunan Arkeoloji Müzesi, Prehistorik Çağ Eserleri ve Sikkeler, Taş Eserler, Seramik, Cam, Madeni Eşya ve Sanat Galerileri olmak üzere dört salondan meydana gelir.
Hacivat ve Karagöz heykelini geçince semtin adı Çekirge olur. Bu semt, Ankara’nın Gazi Osman Paşa semtini anımsatır. Lüks binalar, mağazalar, oteller ile birdenbire geçmişten kalan izler sizi bırakır. Ünlü Armutlu ve Kükürtlü kaplıcaları bu semttedir. Uludağ’a çıkmak için buradan ayrılan yoldan gitmeniz gerekir. Zaten Çekirge Uludağ’ın eteğinde olduğundan dört bir tarafındaki yollar yokuştur. Ayrıca Türkiye’nin ilk ve tek Ormancılık Müzesi, Çekirge Caddesi üzerinde Saatçi Köşkü olarak bilinen yapıda 1989’dan beri hizmet vermektedir. Müzede bitki, hayvan fosilleri, ormancılıkla ilgili araç - gereçlerden oluşan 2000 eser yer alır.
Kentin her tarafında gördüğümüz çınar ağaçları ayrı bir güzellik katar. Dip çevresi 12 m. olan 563 yaşında Osman Gazi çınarı, 568 yaşındaki İnkaya çınarı, 21.5 m. çevreli Kavaklı Camii çınarı anıt ağaçların bazılarıdır. Geniş gövdeli, yüksek ve kalın dallarında koyu yeşil yapraklı çınarların altında oturup çayınızı yudumlarken kentin tarihinin onda gizli olduğunu bilirsiniz. Rüzgarla beraber hışırdayan dalları bir şeyler fısıldar ama gürültüden duyamazsınız. Düşünün beş yüz küsur yıldır oradalar. Neler gördüler bilinmez ama tüm heybetleri ile yıllara meydan okumanın onurunu yaşarlar.
Kentin belli başlı semtlerini gezdikten sonra biraz da çevresini gezelim. Bursa’da yaşarsanız hiç sıkılmazsınız. Her hafta sonu için ayrı bir gezi programı yapabilirsiniz. Yazın plajı, mesire yerleri, kışın kayak sporları ile ender rastlanan alternatifler sunar kent bize. Sahilde en yakın Kurşunlu, Mudanya, Trilye (Zeytinbağı) yer alır. Bursa’dan 30 dakika uzaklıkta yeşillikler içinde, ilerleyen yol sizi denize ulaştırır. Kurşunlu - Mudanya arası 30 dakikadır. Sahil kenarından ilerleyen yolun sol tarafı yeşil örtü, sağ tarafı mavi örtüyle kaplıdır. Mudanya eski tarihi dokusunu korumakla beraber, betonlaşmadan nasibini almıştır. Tarihi yapıların bir bölümü restore edilmiş. Tahir Paşa Konağı, Halil Ağa Evi gibi, Kurtuluş Savaşı sırasında imzalan Mudanya Ateşkes antlaşmasının yapıldığı binada restorasyon çalışmaları halen devam ettiğinden gezemiyoruz. Etrafta limon, zeytin ve mandalina ağaçlarını sıkça görürsünüz.
Sahil kenarında uzun yürüyüşler yaptığımız Mudanya’ya 10 dakika mesafede bulunan Trilye’ye geçiyoruz. Burada yeşil ve mavi birbiriyle kucaklaşmıştır. Kırmızı kiremitli evler ayrı bir güzellik katar Trilye’ ye. Sahilde yan yana sıralanmış balık lokantalarında her zaman taze levrek, çupra, barbun, tekir, kalamar, karides bulabilirsiniz. Taş mektebi, kiliseleri, camileri, Rum evleri ile tarih dokusunu koruyan Trilye’ de denizden gelen rüzgar hiç eksilmez. Ünlü Trilye zeytininin tadına bakmadan Bursa’ya dönmek olmaz.
Genellikle on yıl ya da daha önce gittiğimiz yerlerde çok büyük değişiklikler olduğunu fark ederiz. Zaten yaşam değişimler sürecidir ama eskiden kalan güzellikleri, gelecek nesillere aktarmak gerektiğini düşünüyorum. Bu da çok zor olmasa gerek. Biraz özen ve ilgiyle her şey gerçekleşebilir. Cumhuriyetin ilanı ile kültür, sanat, sanayi ve ziraat merkezi olan kent hızla büyümüştür. Bu da betonlaşmayı beraberinde getirdi. Bursa ovasını binalar kapladı. Ünlü şeftali bahçeleri neredeyse yok olmak üzere. Uludağ’a çıkan yol kenarına yapılan villalar ormanlık alanların kaybolmaya başladığının göstergesi. Şehre tepeden bakınca ovanın ve dağ eteklerinin betonla kaplandığını üzülerek görürsünüz. Camiler, tarihi eserler etrafına yapılan binaların arasında sıkışıp kalmışlardır. Geçmişten geleceğe köprü oluşturan Yeşil Bursa, korkarım yakın bir gelecekte beton Bursa diye anılacak. Ne yazık ki; betonlar oksijen sağlamıyor ve meyva vermiyor. Şeftaliyi, kestaneyi artık resimlerde göreceğiz. Aklıma Cree kızılderilerinin kehaneti geliyor. "Son ağaç kesildiğinde, son ırmak kuruduğunda, son balık öldüğünde paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız!!!"
Bunları yapmadan dönmeyin:
- Cumalı kızık (Uludağ eteklerinde Osmanlı köyü) gezmeden,
- Ankara- Bursa yolunda Mezit’ler mevkiinde fotoğraf çekmeden,
- İnegöl Oylat Kaplıcaları’na uğramadan,
- İnegöl yolunda Orhan lokantasında inegöl köfte yemeden,
- Özdilek havlu fabrikasının satış mağazasına uğramadan,
Yazı: Nurperi Ünsal, Fotoğraflar: voyageAnatolia.blogspot.com
Yer:
Bursa, Türkiye
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder