7 Ağustos 2003 Perşembe

bir anadolu gezisi: Fethiye



Öyle bir yer düşünün ki ; fantezi hikayeleri olan antik kentleri, gerdanlıkta yer alan pırlanta gibi koyları, dağların arasına gizlenmiş doğa harikası vadileri ile siz isteseniz de , istemesiniz de başınızı döndürecek bir yer . Tabii ki burası FETHİYE....

En önemli tatil ve turizm merkezi olan Fethiye koyları, denizi, vadileri, sahilleri, kültürü ve tarihi ile bir tatil cennetidir. Çıldırtıcı turkuaz denizi, çıldırtıcı yeşil sedir (katran) ormanlarıyla mıknatıs gibi çeker kendisine doğa severleri. Akdeniz’in içinde irili ufaklı adaların serpiştiği Fethiye Körfezi, arkası çam ormanlarıyla çevrili kuzeye açık bir koyda yer alır. Etrafını pırlanta taneleri gibi koylar çevrelemiştir. Mavi yolculuğa çıkan doğa severleri sürprizleri ile hayran bırakır. Sayılı günler hızla geçer gider ama hafızalarda bir ömür boyu kalmayı başarır. Fethiye ilçesi, çarşısı, cafeleri, marinası, lüks otelleri ile herkese dolu dolu tatil yaşatır. Fethiye’nin antik dönemdeki adı Telmessos. Anadolu’nun en eski uygarlığı Likya’nın en önemli kentidir. M.Ö. 4. yy. kadar uzanan Likya medeniyetindeki efsaneye göre; Tanrı Apollon Finike kralı Agernor’un küçük kızına aşık olur. Küçük bir köpek kılığına girerek sevdirir kendini, çekingen kral kızına. Bu birleşmeden doğan oğluna Telmessos adını verir. Kent M.Ö. 547’de Pers kralı Harpagos’un tüm Likya ve Karya kentleriyle birlikte Telmessos’uda ele geçirmesiyle Perslerin 1. Satraplığını oluşturur. M.Ö. 344-333 kışında Asya seferine çıkan Büyük İskender tarafından ele geçirilen kent, bir rivayete göre; kendi isteği ile B. İskender’e teslim olmuştur. M.Ö. 189 Bergama krallığına geçen kent , M.Ö. 133’de Likya Federasyonuna bağlanmıştır. 8 y.y. kentin adı, Bizans İmparatoru II. Anastasios’un onuruna Anastasipolis olarak değiştirilmiştir. 1284 yılında Menteşe oğullarına geçen kent 1424 yılında Osmanlı topraklarına katılmasıyla Mekri (uzak şehir) adını alır. 1934’de Şehit Pilot Fethi Bey’in anısına ‘’FETHİYE’’ adı verilir. Likya uygarlığının en görkemli örneklerinden biri olan Amyntas kral mezarı ilçe yamacına oyulduğu dağın heybetiyle bütünleşir. İyon stilinde ve tapınak tipindeki bu mezarın önünde iki ayrı bitişik sütunlu sağanlığa, dört basamakla çıkılır. Soldaki sütunun orta kısmında M.Ö. 4. y.y. alfebesi ile ‘’ Hermepias Oğlu Amintas’’ yazılıdır. İlçenin içinde ve çevresinde kaya tipi ve lahit mezarlara rastlanır. Lahit mezarların en güzel örneği belediye binasının doğusunda yer alır.

Fethiye denilince ilk akla gelen, dünyanın en güzel lagünlerinden biri olan ÖLÜ DENİZ’ dir. Fethiye’den Ölüdeniz’e çamlar arasından giden yol 14 km ‘dir. Yol bitiminde çıldırtıcı mavi deniz aniden önünüze çıkar. Burası Belkızı koyudur. Koyun içinden uzanan kumsalı yürüdüğünüzde muhteşem Ölüdeniz’i görürsünüz. Dibi beyaz kumla kaplı bu sahilde, deniz turkuvaz mavisidir. Bu sahilde oturup güneşin batışını seyretmek ayrı bir zevktir. Sırtını Baba Dağı’na yaslayan Ölüdeniz’in çeşitli efsanelerinden biri şöyledir; ‘’ baba,oğul tekneleriyle Akdeniz’in fırtınasından birine yakalanırlar. Oğul, kıyıya yaklaşırlarsa sığınabilecekleri bir koy olduğunu söyler. Baba ise kıyıda sarp kayaların olduğunu inatla söyler. Tekne kayalıklara iyice yaklaştığında kavgada şiddetlenir. Sinirlenen baba kürek darbesi ile oğlunu denize atar. Sabah olup fırtına dindiğinde baba dağların arasında kıpırtısız duran koyu görür.’’

SAKLI KENT KANYONU ; Fethiye’nin sıcağından kaçıp dinlenmek için idealdir. Kanyon 17 km. dir. Kanyon girişini, keçisi buraya kaçan bir çobanın tesadüfen bulduğu söylenir. Buradaki dağ sanki çok keskin bir kılıç ile ikiye ayrılmış gibidir. İçinden büyük bir coşkuyla akan beyaz köpüklü Eşen Çayının sesi girişten duyulur. Eşen Çayı , kanyonun 100 m. içinden patlayarak çıkar yeryüzüne. Dik granit kayaların duvarlarına yapılmış ahşap dar köprü sizi içeriye ulaştırmaya yardımcı olur. Köprünün altından akan çaya bakınca, onunla beraber akıp gitmek istersiniz. Kanyon içinde yeryüzüne çıkan kaynak büyük gürültü ile akıp çayla birleşir. Yanınızdaki arkadaşınızın sesini güçlükle duyarsınız. Başınızı kaldırdığınızda her tarafınız siyah granit kayalarla kaplı olduğunu görürsünüz. Eğer isterseniz kanyonun daha iç kısımlarına yolculuğa devam edersiniz. Kanyon girişinde sağ ve sol tarafınızda çeşitli dinlenme yerleri vardır. Tahtadan yapılmış geniş iskelelerin üzerinde oturup, iskelenin altınından akan çayın sesini dinleyerek öğlen yemeğinizi yiyebilirsiniz.

KAYAKÖY; Fethiye’den 7 km. uzaklıktaki Hisarönü köyüne giderseniz Kayaköye ulaşırsınız. Aslında burası hayal köy gibidir. Yamaca doğru , birbirinin önünü kesmeden yapılan bir veya iki katlı gri , 2000’ne yakın binalardan meydana gelmiş boş bir köydür. Yılların sessizliği ve hüznü ile karşılar sizi. Bu köy eski Rum yerleşimi. 1922’de Kurtuluş Savaşı sonrası ‘’Mübadele’’ ile köyün sakinleri Yunanistan’a yerleşmiştir. Köyde 2 kilise, 14 şapel (küçük kilise) yer alır. Tüm köy koruma altına alınmıştır. Köyde bulunan çay bahçesinde dinlenip, gözleme yiyebilirsiniz.

Anadolu’nun en önemli medeniyet merkezi Likya’nın yurdu olan ilçenin etrafında önemli antik kentler yer alır. Likya medeniyeti M.Ö.7. yy. başlar. Kendilerine Trmmli, ülkelerine Trmmisa adını vermişler. Daha sonra Yunancayı benimsemişler. Batıda Dalaman Çayı, doğuda Olympos(Bey Dağı) sınırları içinde yaşamışlar. Likya Birliği temsili demokrasi fikrinin antik çağlardaki, ender örneğidir. En parlak dönemleri 23 kentin birliğe üye olduğu dönemdir. Kentler önemlerine göre bir, iki veya üç oy kullanma hakkına sahipti. Üç oy sahibi kentler Tlos, Pinara, Xanthos, Patara, Myra ve Olympos. En çarpıcı yapıtları kayadan oyma mezarlar ve lahitlerdir.

LETOON; sahilden 3 km içerde ünlü Leto tapınağı yer alır. Fransız arkeologların su seviyesi altında yaptığı çalışmalar sonucu gün yüzüne çıkan antik kent Zeus’un Leto’ya aşık olmasına sinirlenen Hera’nın gazabına uğrar. Kıskanç, hoşgörüsüz eşinin baskısı yüzünden Leto oradan oraya sürülür. Sonunda Delos’a gelir. Burada Apollo ile Artemis’i doğurur. Likya dahil gezdiği tüm ülkelerde Leto’nun hikayeleri anlatılır.

XANTHOS (KINIK) ; Tarih boyunca bir çok istilaya uğramalarına rağmen, canları pahasına sahip çıkan Xanthos’luların, kazılarda ele geçen tablet üzerindeki şiir çevirilerini Arza Erhat yapmıştır. Asırlar boyu zorba istilacılara ve yağmacılara karşı gösterdikleri mücadele ile ünlü ve onurlu kent 1838 yılında Sir Charle Fellows tarafından British Museum adına yapılan tarih yağmacılığı karşısında kendisini savunamamıştır. Xantos’un tarihteki ilk kaydı M.Ö. 540 civarında Pers generali Harpagos’un küçük Asya batısını işgalinde ortaya çıkmaktadır. General Karya’dan Xantos vadisine yürümüş, burada Likya ‘nın büyük direnişi ile karşılaşmıştır. Düşman ordusunun sayıca üstünlüğü karşısında kentte mahsur kalan halk eşlerini,çocuklarını,esirlerini ve tüm mallarını Akrepol’e toplayıp ateşe vererek tek kişi sağ kalmayana dek savaşı sürdürürler. Savaş sırasında kent dışında olan seksen kadar aile Xanthos şehrini yeniden kurarlar. Pers hakimiyetinden sonra Büyük İskender ve Ptolemy hanedanının eline geçen kent daha sonrada Suriye kralı 3. Antichos’un istilasına uğramıştır. Her istiladan sonra onurla ayakta kalmayı başaran Xanthos ‘a bakarken sanki bütün başlarından geçen olayları görür gibi olursunuz.

PATARA (GELEMİŞ); Fethiye’ye 78 km. mesafedeki Gelemiş köyü 2000 yataklı otel, motel, pansiyonları ile tatilcileri en iyi şekilde ağırlar. Köye 1 km. uzaklıktaki Patara antik kenti ve 21 km. uzunluğundaki harika plajı , sığ denizi ile tatilcileri cezbeder. Antik çağda Pttara olan kent çağının en önemli limanı ve ticaret merkezi olmasının yanında tanrı Apollon’a adanmış ünlü bilicilik merkezidir. Yapılan tüm araştırmalara rağmen tapınağın yeri bulunamamıştır. Büyük İskender zamanında deniz üssü olan kent, Suriye kralı 3. Antiochos’un eline geçerek, Romalı ve Rodosluların tüm çabalarına rağmen M.Ö. 189’daki Apemka barış antlaşmasına kadar onun elinde kalmıştır. M.Ö. 42.’de Xanthos’daki büyük felaketten sonra Brutus , Patara’yı ele geçirir. Likya’nın en önemli kentlerinden olan Patara ‘da Myra Papazı St. Nicholaus’un doğum yeri olması nedeniyle dini merkez konumuna gelir. Bugün kumlar altında olan kentte arkeolojik kazılar zorlukla yapılmaktadır. Kumların kenti istilasını engellemek için sahil şeridi ağaçlandırılmaktadır. Patara’da yol üzerinde bulunan üç kapılı zafer anıtı eski ihtişamı ile ayakta durmaktadır. Anıtın hemen önünde bululan daire şeklindeki hurma ağaçlarının içine girdiğinizde, nasıl oluyor da dışarı son derece sıcakken, ağaçların içi bu kadar serin olur anlam veremezsiniz. Bu ağaçların Arap istilası sırasında dikildiği tahmin ediliyor .

KEKOVA yolu sahillerimizin en güzel görüntülerinden birine sahiptir. İlk başta Üçağız (Tristome) köyü yer alır. Üçağızdaki bir kanal daha geniş olan dış bölüme açılır ve hemen hemen tüm körfezi kaplayan uzun ve dar Kekova Adası ile kapalıdır. Bu kanal adanın doğu ve batısındaki iki giriş üçağızı oluşturur. Sahilde doğudaki girişe bakan bölümde olan Kekova ‘da Simena Ören yeri ve Üçağız’da Tesimiussa kalıntıları yer alır.

Simena (Kale köy); eski kent ve bugünkü koy çok güzel biçimde bütünleşmiş olup orta çağ kalesinin altında yer alır. Kıyıdan yukarı çıkarken iki büyük lahit mezar göze çarpar. Bunlardan biri İdagrus’un oğlu Mentor’a aittir. Diğerinin önünde oturma yeri bulunur. Kale duvarının hemen altında bir tapınağın sundurması vardır. Kaleye merdivenlerle çıkınca içinde tümüyle kayaya oyulmuş küçük, tiyatro yer alır. Burada 7 sıra oturma yeri bulunmakta ve çapı da 1.5 mt.dir. Bu da kentin küçüklüğü hakkında bilgi verir bizlere. Ama kaleden manzara harikadır. Daha da yukarı çıkarsanız tüm Kekova adası ve Üçağız muhteşem görünür. Simena’ da bulunan iskelenin hemen yanındaki lokanta da öğlen yemeğinizi yiyebilirsiniz. Burada su sorunu yaşanıyor. Su motorlarla Demre’ den taşınıyormuş.

Adanın Kaleköy’e bakan kıyısında bulunan BATIK ŞEHİR görülmeye değer. Suyun altında bulunan cadde ve bina kalıntıları, pencere ve kapı kenarları,merdivenler net şekilde görülebiliyor. Antik kent M.Ö.2. yy. büyük bir deprem sonucu suların altında kalmış. Adanın batısında bulunan TERSANE KOYU yer alır. Sahildeki bazalika kalıntısı olan koyda guletler yüzme molası verirler. Kumsalı taşlı da olsa deniz suyu, tıpkı saten örtü gibi teninize değer.

KAŞ (ANTİPHELLUS); Likya dilinde ‘’Habesos’’ diye anılır. Daha sonra Antiphellus adını alır. Kentin kuzey-doğusundaki kaya mezarları M.Ö. 4.y.y. ‘dan kalmadır. Kentin Uzunçarşı sokağında bulunan aslan figürlü anıtta Likya dilinde yazıtlar vardır. Yerel halk tarafından kral mezar olarak bilinen tek bir mezar odası bulunmaktadır. Bu lahit Kaş’ın simgesidir. Bugünkü Kaş , Antiphellus antik kenti üzerine kurulmuş. Yürüdüğünüz sokakların ve binaların altında kalan antik kent sit alanı olduğundan kazı çalışmaları yapılamamaktadır. Antiphellus , Likya Birliği üyesidir. Helenistik dönemde liman kentidir. Kaş’ın batısında bulunan antik tiyatro iyi durumdadır. Tiyatronun kuzey doğusunda nekropol bulunur. Büyük bölümü kayalara oyularak meydana getirilmiş dorik nizamdaki mezarın giriş duvarlarında kadın figürleri yer alır. Kaş marinası, çarşısı,pastanesi,lokantaları ,çay bahçeleri, barları ile sevimli tatil beldesidir. Kaş’ın sıcağından kaçmak isterseniz, iskelenin yanında bulunan çay bahçesine gitmezseniz Kaş’a gelmiş saymayın kendinizi. Çay bahçesi ağaçların altında, elinizi uzatınca Meis adasına deyecek kadar yakın bir noktada. Bahçede isterseniz deniz ürünleri, mangal balık ve gözleme hizmeti veriliyor. Dalgalı denizi seyredip , serin rüzgar ile serinlerken karşıda duran Meis adasının arkasındaki manzarayı merak edersiniz.

Kaş’tan Elmalı’ya doğru, büyük bölümü çam ağaçlarının yeşilliği içinde ilerleyen yol tahmini 70 km.dir. Bu yol sizi 1320m. yükseklikte bulunan Sinekçibeli’ne ulaştırır. Burada durup GÖMBE YAYLASI’nı seyredebilirsiniz. Yayla köylerinde elma,armut,ceviz yetişir. Yaylada halen yörük yaşamı devam eder. Yayla, Hirıstıyanlık döneminde piskopozluk merkezi olarak önem kazanmış. Yaylaya yakın Akdağ’da bulunan UÇAR SU , eriyen karlarla beraber 60 mt. yükseklikten dökülen şelale oluşturur. Kayalara çarparak uçuyormuş hissini verir. Burada oturup gökyüzündeki bulutları, etraftaki dağları ve aşağıda uzaklarda görünen yeşil Gömbe yaylasını seyrederken çeşitli düşüncelere dalarsınız. Uçarsu’ya çok yakın Yeşil Göl yer alır. Etrafında hiç ağaç olmayan bu krater gölün çevresi çayırlıktır. Adını yeşil renkli sudan alan göl, çöl ortasında karşılaştığınız bir vaha gibi aniden önünüze çıkar.

Kaş , Kalkan arasında bulunan KAPUTAŞ PLAJI, dar bir kanyonun denize açıldığı noktada bulunuyor. Yolda arabanızı park ettikten sonra sol tarafınızda yüksek dağın ikiye ayrıldığını görürsünüz. Yolun kenarındaki köprüye doğru ilerleyince kanyonun başını görebilirsiniz. Buradan yağmur suları ile akan toprak aşağıda bulunan muhteşem kumsalı oluşturmuş. Plaja uzun merdivenlerle iniyorsunuz. İki tarafı kayalık olan kumsal ince kumu ile dikkat çekiyor. Turkuvaz renginden açık laciverte, sonrada koyu laciverte geçen deniz turizm broşürlerinin sayfalarını süsler. Plajdan 500.mt. uzaklıkta Kaş tarafındaki Mavi Mağaraya denizden ulaşmak mümkün. Teknelerin rahatlıkla içine girdiği mağaranın 18 mt. genişliği , 10 mt. yüksekliği , 35 mt. derinliği var. En önemli özelliği su altından yansıyan güneş ışığının oluşturduğu, yeşil ve mavinin tüm renklerini yansıtan floresan turkuvaz mavisidir.

KALKAN ; Mimari yapısı ve kent dokusu fazla bozulmamıştır. Beyaz boyalı evleri, rengarenk çiçekleri, dar temiz sokakları ile sevimli balıkçı kasabasıdır. Burası hilal şeklinde bir koy. Gün batarken, terasta ya da iskelede oturup o gün tura ya da balığa çıkan teknelerin limana yanaşmasını seyretmek ayrı bir zevktir. Marinadan kalkan guletlerle günübirlik turlarla Kaş, Patara, Kekova’ya gidebilirsiniz. Eğer grup oluşturabilirseniz dolunaylı gecelerde gece turu da yapılmaktadır. Kalkan geceleri de renklidir. Dar sokaklara taşan barların canlı müzik sesleri ile sabaha kadar devam eder yaşam. Kalkan ne yazık ki , yeşillikten nasibini alamamıştır. Ama Bezirgan yaylasına giderek hem serinleyebilir, hem de ağaçların altında sakin bir gün geçirebilirsiniz. Ispanaklı veya peynirli gözleme, kuzu kebabı, saç kavurma tabii ayranı önerebilirim.

Kumsala uzanın, gözlerinizi kapatın !!! Bir düş kurun. Bir körfez düşünün cennet gibi, yeşil orman tepelerin arasındaki masmavi, lacivert - turkuvaz denizinde ilerlerken, binlerce yıllık medeniyetlere kucak açmış yerleşim yerlerini görün düşünüzde. Kimler yaşamış, ne mutluluklar paylaşılmış, ne hüzünler yaşanmış bilinmez. Doğa harikası Ölüdeniz’e gelin. Denizinde tıpkı balık gibi yüzün, günbatımında belki bir daha başka bir yerde göremeyeceğiniz renkleri düşünün. Kuş olup Baba Dağ’dan Ölüdeniz’e uçun. Oradan yaylara göç edin.... Koylarında bir bir dolaşın, bilinmeyenleri keşfedin. Güneşin sıcaklığını teninizde hissederken düşünüzün adı FETHİYE olsun.......

Nurperi Ünsal.
Thu Aug 7, 2003 fotoGezi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder