Balıkesir üzerinden gelirken Savaştepe yoluna saptık. Bu yol görsellik açısından güzel bir seçenek. Bergama'ya varır varmaz kendimizi Akropolise çıkan teleferik'e attık.
Efes'ten sonra ilk defa yine kendimi o zamanlarda yaşamış gibi hissetim. Bu tarz yerlerde ne aradığımı düşüyorum hep. Sanırım bunlardan ilki şaşırmak ikincisi ise yaşananları hissedebildiğimi düşünmek. Taş yollarında gezerken Akropolisin sanki canlıymış gibiydi her yer hala yaşanıyormuş gibi...
Buradaki tiyatronun en etkileyici yanı çok dik olması.
Eğer giderseniz akıllı telefonunuzla belli noktalarda bulunduğunuz yerin 3d görüntüsünü alabiliyorsunuz. Ben daha çok hayal etmeyi tercih etsem de bu da etkileyici bir seçenek. Yada biraz daha uğraşıp Almanya'ya gidebilirsiniz çünkü Zeus Sunağı'nın büyük bölümü önceleri oraya taşınmış. Orada sunağı görüpte buraya Bergama'ya gelen çok turist var. Gerçekten de o sunağın nasıl bi yerde durduğunu görmek ister insan...
Yine teleferikle şehre iniyoruz. Sırada Eski evler ve bazilika var. Üstelik hesapta olmayan süprizlerle. Ev içi gezmezi ve tadilatta olan bir sinagoku görmek. Bunları orada karşılaştığımız yaşlı bir amcaya borçluyuz...
Vaktimiz dar olduğu için şehrin daR sokaLarını bir çırpıda geziyoruz. Şİmdi başka bir zaman dilimindeyiz. Biraz günümüze yaklaştık ama çok sürmedi. Müzeye daldık...
Nike.
Yukarıdaki iki heykelcik görünümlü kafa aslında birer parfüm şişesi. For man for woman :)
Yine Çerkes kamaları :) https://www.youtube.com/watch?v=x7Ik0Zc6tWs
Antakya, Antalya gibi büyük arkeoloji müzeleri ve başka bir çok küçük çaplı arkeoloji müzelerini ve antik kentleri gezmiş olmamıza rağmen daha önce hiç bir yerde görmediğimiz eserlerle karşılaşmak bizi sevindirmişti.
Müzeden çıktık ve acıktık. Daha önceden öğrenmiş olduğumuz iki yöresel yiyeceğin peşine düştük. Bergama köftesi ve Çığırtma Kebabı. Ha bi de Bergama Tulumu neyse ki hepsine ulaştık. Ama çam fıstığı konusunda şanssızdık.
Yemeğimizi yedikten sonra sıra Bergama'da gezeceğimiz son yer olan Asklepion'a.
Burası bir sağlık merkeziymiş. Kapısında iddalı bir sözle karşılarmış gelenleri. "Buraya ölüm giremez"
Burası da akropolis gibi o günlerin havasını hala taşıyor. Su sesiyle tedavi uygulayan tünelden hala içinde su bulunan havuza kadar. Hala içilebilen çeşmesine ve yürünebilen yoluna kadar. Buradan bakılınca tepedeki Akropolis görünüyor. Bir an o yıllarda burada yaşayan hastaların bazı geceler Akropolis'teki tiyatrodak oynanan oyunun seslerini ışıklarını görüp nasıl imrenerek bakabilmiş olabileceklerini hayal ettim. Burada da tiyatro var aslında ama her zaman uzaktaki daha caziptir...
Buradan da mutlu ayrılıyoruz. Hatta biraz şifa bulduğumuz bile söylenebilir :) Saatlerimize baktığımızda biraz planımızın dışına çıkabilirmişiz gibşi geliyor. Kafamızda sadece Bergama'yı dolaşıp geri dönmek vardı ama hızlıca gerçekleştirdiğimiz gezi sonucu oluşan fazladan zaman daha önceden Salih abiden aldığım bir alternatifi gerçekleştirmek için bize şans tanıdı. Bu kozluk yaylasından Ayvalık'a inmekti. Öyle de yaptık. Fıstık çamları arasından, güzel mekanlarda çay içip, su doldurup ilerledik. Eğer buralara gelirseniz buraya da vakit ayırmanızı tavsiye ederim. Fıstık Çam'ıyla alakalı bizim gibi çok fazla tecrübeniz yoksa burada sizi şaşırtacak bir sürü şey göreceksiniz.
Ve ardından Ayvalık ve Cunda. Kahve, dondurma,lokma ve tost. Burası biraz ekstra olduğu için ne yaptıysak bize çok büyük keyif verdi...
Günübirlik bir gezi için çok dolu ve güzel bir gün geçirdik. Umarım bu sayfaya rastlarsanız fotoğraflar ve anlattıklarım sizi de gezmeye teşvik eder ve bu güzellikleri görürsünüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder