Barselona’da 1999 yılında yapılan Avrupa Hematoloji Kongresi’nin galasıydı. Dünyanın en önemli tenorlarından biri olan Jose Carreras, konserine başlamak için onlarca kan hastalıkları uzmanının doldurduğu salonun sahnesine sakat ayağını sürüyerek geldi ve “Sevgili dostum Dr. Emilio Monserrat” diye başlayan ve eski doktoru, şimdiki yakın arkadaşı ile olan dostluklarını öven kısa bir açılış konuşması yaptı. Konuşmanın sonunda salonun balkonunda oturan Dr. Monserrat ayağa kalktı, eski hastası ve ebedi dostunu selamladı. Salonu dolduran, tümü hekim olan izleyiciler olarak hasta ve doktoru arasındaki o çok tanıdık ilişkiyi hemen kavramıştık.
Ünlü tenor, mesleğinin zirvesindeyken 1987 yılında akut lösemi hastalığına yakalanmıştı. Oldukça umutsuz olan hastalığı Dr. Monserrat tarafından Barcelona’da tanınmış, tedavisi Seatle’daki Fred Hutchinson Kanser merkezinde tamamlanmıştı. Carreras, yapılan kemik iliği nakli sonucunda bu ölümcül hastalığı yenmeyi başarmış ve yeniden müziğe dönebilmişti. Ayağındaki sakatlık o dönemde kullanılan kortizon tedavisinin kalça ekleminde yarattığı bir sorunun sonucuydu. Monserrat ve Carreras’ın o günlerde başlayan dostluğu akut lösemi hastalığının tedavi umutlarını arttıran bir gelişmenin de başlangıcıydı. Günümüzde Jose Carreras’ın kurduğu “The José Carreras International Leukemia Foundation” ve “The friends of José Carreras International Leukemia Foundation” isimli kuruluşlar akut lösemi konusunda yapılan araştırmalara çok büyük ekonomik katkılar sağlamakta, genç hematologlara burslar vermektedir. Bu vakıfların akut lösemi ile mücadale için harcadığı para yılda 200.000 dolar civarındadır.
Sanat tarihi bu tür hasta-hekim ilişkilerinin başka öyküleri ve ürünleri ile doludur. İspanyol ressam Francisco Goya’nın 1820 yılında yaptığı “Self portrait with Dr Arrieta” isimli resmi buna bir örnektir. Sanat yorumcuları, Goya’nın bu resmini o dönemdeki kasvetli, karamsar yapıtlarının tersine daha açık renklerin kullanıldığı “umutlu” bir resim olarak yorumlarlar.
Van Gogh da yaşamı boyunca üç doktorun portresini yapmıştır. Psikiyatrik sorunlar, alkolizm, cinsel yolla bulaşan bir çok hastalık nedeniyle yaşamı boyunca çok sayıda hekim ile karşılaşmak zorunda kalan Van Gogh için belli ki bu üç hekimin ayrı bir yeri vardır. Bu hekimlerden ilki Dr Hubert Amadeus Cavenaille’dir. Van Gogh, frengi ve bazı mide barsak sistemi yakınmaları nedeniyle 1886 yılında tedavi için başvurduğu bu hekime vizite parasını ödeyemediğinden portresini yapmayı teklif etmiştir. Van Gogh’un yaşamına giren hekimlerden bir başkası Dr. Felix Rey’dir. Halen Moskova’daki Puşkin Müzesinde sergilenen “Porträt des Dr. Felix Rey” isimli muhteşem yapıtı armağan olarak kabul eden Dr Félix Rey, pek beğenmemiş olacak ki, onu tavuk kümesindeki bir deliği kapatmak için kullanmıştır. Van Gogh’u asıl etkileyen Dr. Paul Ferdinand Gachet’dir. Van Gogh, Dr. Gachet için şunları yazmaktadır. “Benim için gerçek bir dost hatta ikinci bir kardeş olmuştur. Fiziksel ve akıl olarak birbirimize çok benzemekteyiz. Kendisi de benim gibi sinirli bir insandır ve davranışları da çok tuhaftır”. Van Gogh annesine yazdığı bir mektupta “Bana dengemi koruyabilmem için en iyi şeyin resim yapmak olduğunu söylüyor” demektedir. Van Gogh, Dr. Gachet’in portresini bir eskiz, bir gravür ve iki yağlı boya olarak yapmıştır. Dr Gachet’in resmedildiği Pipolu adam (L’homme a la pipe) isimli muhteşem gravür halen Amsterdam’daki Van Gogh müzesinde sergilenmektedir.
İskoç ressam John Bellany, karaciğer nakli olacağı günün öncesindeki gece boyunca tablosu ile uğraşmış ve operasyonun ertesi gününde yeniden tablosunun başına dönerek herkesi şaşırtmıştır. Yakın bir dostu onun için, “Yoğun bakımdan çıktığı gün ağrı kesici yerine kağıt kalem istedi,” demiştir. Bellany’nin yaptığı “Bonjour Professor Calne” isimli eserinde arka planda görülen doktoru ve hemşiresi, bu resim sayesinde ölümsüzleşmiştir. Sanatçı 1991 yılından bu yana organ nakli ile ilgili çok sayıda resim ve heykel yapmıştır.
Bu örnekleri epeyce arttırmak mümkündür. Aslına bakarsanız, her hasta kendisine içten ve katışıksız yardım eden ve mesleğini ustaca kullanan hekimine karşı bu sanat insanlarının yaşadığına benzer duygular hisseder, onların şanssızlıkları duygularını böylesine ifade edememektir sanırım. Hekimlik mesleğini çekici kılan biraz da hasta ve hekimi arasındaki bu büyülü ilişkidir.
Felix Rey’in portresi, 1889 Van Gogh
“Dr. Arrieta ile kendi portrem”, 1820, Francisco Goya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder