Ver sâkî tâzelendi derdim bu geceVer sâkî tâzelendi derdim bu gece
Bir tek daha ver sorma gelen kim bu gece
Çok pek çok uzak gitmediğim görmediğim ah o güzel
Bir yerden hasretimle geldim bu gece ah bu gece
Beste: Refik Fersan
Güfte: Cemâl Ethem Yeşil
Makam: Mâhûr
Usûl: Aksak
Form: Şarkı
31 Ekim 2011 Pazartesi
Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne doğan güne hükmüm geçer ne halden anlayan bulunur
Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne hâlden anlayan bulunur
Âh! Aklımdan ölümüm geçer
Sonra bu bahçe, bu kuş, bu nûr
Ve gönül Tanrısına der ki
Pervâm yok verdiğin elemden
Her mîhnet kabûlüm
Yeter ki gün eksilmesin penceremden
Beste: Münîr Nûrettin Selçuk
Güfte: Câhit Sıtkı Tarancı
Makâm: Mâhûr
Usûl: Sofyân
Form: Şarkı
Seslendiren: Meltem Yamak
Otomobil uçar gider
Otomobil uçar gider
Otomobil uçar gider
Ömrüm gibi geçer gider
Ben tâlihin peşindeyim
Tâlih benden kaçar gider
Yâr yâr güzel yolcu güle güle
Otomobil tuttu yolu
Bu yolda mâcerâ dolu
Direksiyon yâr elinde
Gönlüm ardına koşulu
Yâr yâr güzel yolcu güle güle
Beste: Münir Nureddin Selçuk
Güfte: Vecdi bingöl
Makam: Mahur
Usûl: Nim Sofyan
Form: Şarkı
Seslendiren: Emel Sayın
Şef: Timur Selçuk
Bir gün karşılaşırsak ayrıldığımız yerde
Bir gün karşılaşırsak ayrıldığımız yerde
Bir gün karşılaşırsak ayrıldığımız yerde
Eller gibi davranıp görmemezlikten gelme
Çevirme hiç yüzünü korkma sen gözlerimden
Eller gibi davranıp görmemezlikten gelme
Suç kimin günah kimin biliyorsun bunu sen
Hangimiz dönmüş olduk ettiğimiz yeminden
Çevirme hiç yüzünü korkma sen gözlerimden
Eller gibi davranıp görmemezlikten gelme
Beste: Yusuf Nalkesen
Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz
Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz
Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz
Hep el ele vererek hayâller kurduğumuz
Kimi üzgün, kimi gün neş'eyle dolduğumuz
O ağacın altını şimdi anıyor musun
O güzel günler için bilmem yanıyor musun
Attığımız tarih de, çizdiğimiz o kalp de
Silinmemiş duruyor hepsi yerli yerinde
Ben şarkılar söylerdim yatarken dizlerinde
O ağacın altını şimdi anıyor musun
O
Gülüp geçtin ben ağlarken, şimdi sitemin niye
Gülüp geçtin ben ağlarken, şimdi sitemin niyeGülüp geçtin ben ağlarken, şimdi sitemin niye
Yalvarırdım senelerce,dinle ruhumu diye
Beyhûdedir bu dönüşün, seni gömdüm mâziye
Yalvarırdım senelerce, dinle ruhumu diye
Beste: Muzaffer İlkar
Güfte: Rifat Ayaydın
Makam: Suzinak
Usûl: Curcuna
Form: Şarkı
Seslendiren: Emel İşcan
Yalvarırdım senelerce,dinle ruhumu diye
Beyhûdedir bu dönüşün, seni gömdüm mâziye
Yalvarırdım senelerce, dinle ruhumu diye
Beste: Muzaffer İlkar
Güfte: Rifat Ayaydın
Makam: Suzinak
Usûl: Curcuna
Form: Şarkı
Seslendiren: Emel İşcan
Her gelen gideni aratır derler
Her gelen gideni aratır derlerHer gelen gideni aratır derler
Sonradan sen de çok ararsın beni
Yaptığın hatayı anladığında
Boş yere herkese sorarsın beni
Her gün doğuşunda beni anınca
Hasret ateşinde gönlün yanınca
Gördüğün hayali gerçek sanınca
Boş yere koşup da sararsın beni
Gün gelir meskenin olur sokaklar
Dilinde dualar saçında aklar
Tersine döner de bütün adaklar
Boş yere bekleyip durursun
Sonradan sen de çok ararsın beni
Yaptığın hatayı anladığında
Boş yere herkese sorarsın beni
Her gün doğuşunda beni anınca
Hasret ateşinde gönlün yanınca
Gördüğün hayali gerçek sanınca
Boş yere koşup da sararsın beni
Gün gelir meskenin olur sokaklar
Dilinde dualar saçında aklar
Tersine döner de bütün adaklar
Boş yere bekleyip durursun
Şu gönlümü yaralayan (Sizden Biri)
Şu gönlümü yaralayan bu bahtımı karalayan (Sizden Biri)Şu gönlümü yaralayan
Bu bahtımı karalayan
Beni dertten derde koyan
Sizden biri, sizden biri
Hep aranan, hep özlenen
Gelir diye yol gözlenen
Öldürse de çok sevilen
Sizden biri, sizden biri
Ne dedimse inanmadı
Ne yaptımsa anlamadı
Gözlerimde yaş koymadı
Sizden biri, sizden biri
Hep aranan, hep özlenen
Gelir diye yol gözlenen
Öldürse de çok
Bu bahtımı karalayan
Beni dertten derde koyan
Sizden biri, sizden biri
Hep aranan, hep özlenen
Gelir diye yol gözlenen
Öldürse de çok sevilen
Sizden biri, sizden biri
Ne dedimse inanmadı
Ne yaptımsa anlamadı
Gözlerimde yaş koymadı
Sizden biri, sizden biri
Hep aranan, hep özlenen
Gelir diye yol gözlenen
Öldürse de çok
Açmam açamam söyleyemem çünki derinde
Açmam açamam söyleyemem çünki derinde
Açmam açamam söyleyemem çünki derinde
Bir yâresi var ki kanıyor kalb üzerinde
Billâh bu acı durduracak kalbi yerinde
Bir yâresi var ki kanıyor kalb üzerinde
Beste: Nasibin Mehmet Yürü
Güfte: Ahmet Refik Altınay
Makam: Hüzzâm
Usûl: Sengin Semâî
Form: Şarkı
Seslendiren: Zeki Müren
Ümidini kirpiklerine bağladı gönlüm
Ümîdini kirpiklerine bağladı gönlümÜmîdini kirpiklerine bağladı gönlüm
Yıllarca o bir çift göz için ağladı gönlüm
Seylâbe-i aşka tutulup çağladı gönlüm
Yıllarca o bir çift göz için ağladı gönlüm
Beste: Selâhattin Pınar
Güfte: Nûrettin Rüştü Bingöl
Makam: Hüzzam
Usûl: Türk Aksağı
Form: Şarkı
Seslendiren: Elif Güreşçi
Yıllarca o bir çift göz için ağladı gönlüm
Seylâbe-i aşka tutulup çağladı gönlüm
Yıllarca o bir çift göz için ağladı gönlüm
Beste: Selâhattin Pınar
Güfte: Nûrettin Rüştü Bingöl
Makam: Hüzzam
Usûl: Türk Aksağı
Form: Şarkı
Seslendiren: Elif Güreşçi
30 Ekim 2011 Pazar
Sîne-i sûzânıma âhım yeter
Sîne-i sûzânıma âhım yeter
Sîne-i sûzânıma âhım yeter
Pek perişan oldum Allahım yeter
Yesime feryâd-ı cangâhım yeter
Pek perişan oldum Allahım yeter.
Beste: Lemî Atlı
Güfte: ?
Makam: Hicaz
Usûl: Curcuna
Form: Şarkı
Seslendiren: Arif Özgülüş
Rast Kâr-ı Muhteşem
Rast Kâr-ı Muhteşem
Rast Kâr-ı Muhteşem
Beste: Abdülkadir Meragî
Makam: Rast
Usûl: Devr-i Revân
İcra: İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu
Rast Makamı Sayfasına Git
Nihavend Sirto
Nihavend SirtoNihavend Sirto
Beste: Hasan Özçivi
Makam: Nihavend
Usûl: Nim Sofyan
İcra Edenler:
Murat Salim Tokaç: Tanbur
Cenk Güray: Perdesiz Bağlama
Atilla Akıntürk: Kanun
Okan Murat Öztürk: Lavta
Not: Notada eserin adı Nihavend Longa olarak yazılı fakat bu eser kaynaklarda Nihavend Sirto olarak geçmektedir. Nihavend Longa için Lütfen buraya tıklayınız
Beste: Hasan Özçivi
Makam: Nihavend
Usûl: Nim Sofyan
İcra Edenler:
Murat Salim Tokaç: Tanbur
Cenk Güray: Perdesiz Bağlama
Atilla Akıntürk: Kanun
Okan Murat Öztürk: Lavta
Not: Notada eserin adı Nihavend Longa olarak yazılı fakat bu eser kaynaklarda Nihavend Sirto olarak geçmektedir. Nihavend Longa için Lütfen buraya tıklayınız
Nihavend Longa
Nihavend LongaNihavend Longa
Beste: Kemanî Kevser Hanım
Makam: Nihavend
Usûl: Nim Sofyan
İcra Edenler: İstanbul Sazendeleri
Kanun: Göksel Baktagir
Ud: Yurdal Tokcan
Viyolonsel: Emrullah Şenguller
Kemençe: Selim Güler
Keman: Baki Kemancı
Perküsyon: İzzet Kızıl ve Yinon Muallem
Arp: Natalia Mann
Beste: Kemanî Kevser Hanım
Makam: Nihavend
Usûl: Nim Sofyan
İcra Edenler: İstanbul Sazendeleri
Kanun: Göksel Baktagir
Ud: Yurdal Tokcan
Viyolonsel: Emrullah Şenguller
Kemençe: Selim Güler
Keman: Baki Kemancı
Perküsyon: İzzet Kızıl ve Yinon Muallem
Arp: Natalia Mann
29 Ekim 2011 Cumartesi
Ayrılık
Ayrılık (Fikrimden Geceler yatabilmirem) (Rashid Behbudov)
Ayrılık (Fikrimden Geceler yatabilmirem) Ramiz Guliyev (Tar) - Vasif Adigozelov (Piano)
Fikrimden geceler yatabilmirem
Bu fikri başımdan atabilmirem
Neyleyim ki sene çatabilmirem
Ayrılık ayrılık aman ayrılık
Herbir dertten ala yaman ayrılık
Uzundur hicrimden kara geceler
Bilmirem ben geldim hara geceler
Buruktur hicrimden kara
Arakçının mendedir Ceyran
Arakçının mendedir Ceyran Arakçının mendedir ceyran
Sermişem çemendedir ceyran
Alem gözele dönse ceyran
Menim gözüm sendedir ceyran
Aşığın çoktur senin çoktur
Kipriğin oktur senin oktur
Derdinden men deliyem
Heç habarın yoktur senin yoktur
Derdinden men deliyem ceyran
Haberin yoktur senin Ceyran
Sene men gül demirem ceyran
Gülün ömrü az olur ceyran
Sene bülbül deyerem ceyran
Bülbül hoş avaz
28 Ekim 2011 Cuma
ÖN YARGI VE CEHALET
Telefonda benimle son derece sinirli bir ses tonuyla konuşuyordu…
-Ben bir gazeteciyim…
-Buyurun, sizi dinliyorum…
-Henüz 18 yaşında, cezaevinden getirdiler, akut lösemi yani kan kanseri tanısı var. Onu dört duvar arasına tıktılar… Sizden uzman görüşü istiyorum…
-Lösemi hastalarını izole odalarda tedavi etmek gereklidir…
-Dışarı bile çıkmasına izin vermiyorlar…
-Lösemi hastalarında infeksiyon ve kanama riski yüksek olduğundan izole odalardan dışarı çıkmalarına izin verilmez. İnfeksiyon bu hastaların takibinde en önemli ölüm nedenidir.
Giderek ses tonu yükseliyor ve benden söylememi istediği şeyleri duyamamaktan rahatsız oluyordu.
-Odasına ziyaretçileri kabul etmiyorlar…
-Lösemi hastalarının ziyaretçilerini sınırlamak yukarıda sözünü ettiğim infeksiyon riski nedeniyle gereklidir…
-Kapısında polis ve jandarma bekliyor…
-Hanımefendi, bir kan hastalıkları uzmanı olarak bu konuda yorum yapamam…
İyice sinirlenmişti ve sesi titriyordu…
-Siz değil hekim, insan bile değilsiniz, söylediğiniz hiçbir şeyi yazmayacağım, kullanmayacağım…
Serinkanlılığımı korumakta zorlanıyordum.
-Siz eğer bir gazeteci iseniz, diğer lösemi hastalarının ne koşullarda izlendiğine bir bakmalı ve karşılaştırmalısınız…
Sözlerimin sonunu duymamıştı, telefonu öfkeyle kapattı.
Sonradan öğrendim, birçok ortak tanıdığımız vardı, dünyaya benzer pencerelerden baktığımız biriydi.
Aslında yaşadığımız çatışmalar; ideolojiler, dinler, ülkeler arasında değildir. Savaş; bilgi ile cehaletin, sağduyu ile ön yargının savaşıdır. Bu genç insanın dediklerimin bir tek kelimesini bile anlamamasının hatta duymamasının nedeni daha konuşmaya başlarken kafasındaki kurgudur.
“Mahkûm birine insanlık dışı muamele ediyorlar”…
Bu aslında Türkiye gibi bir ülkede “rastlanmayan” bir durum değil. Ancak bu akut lösemi hastası için yapılanlarda bir yanlışlık yok. Elbette hastayı izole edecekler, elbette ziyaretçi yasağı koyacaklar. Ancak karşımdakinin bunları anlamaya hiç niyeti yoktu. O aynı dünya görüşünü paylaştığı hasta arkadaşının haksızlığa uğradığına, benim ise gölgesinden çekinen bir korkak veya “onların” adamı olduğuma emindi.
Bilgisizlik, önyargılar, kafalara küçük yaşlarda tıkıştırılan dogmalar insanları cesur, kendinden emin, rahat ve mutlu yapıyor. İnsan öylesine net ve tartışmasız doğrulara sahip oluyor ki; düşmanlar, hainler yaratmak çok kolaylaşıyor. Bu sayede belki de insan kendini daha değerli, yaşamını daha anlamlı sanıyor, kahramanlıklara soyunuyor… Küçük bir çocuk iken, “herkes vatan için ölmek” konusunda konuşurdu. Ben ise gizliden gizliye ve biraz mahcup anlamaya çalışırdım. “Vatan için yaşanamaz mıydı? ”
Cornell Üniversitesinden Justin Kruger ve David Dunning 1999 yılında kendi isimlerini verdikleri bir sendrom tanımladılar. Journal of Personality and Social Physchology dergisinde yayımlanan makale özetle şunları söylüyordu: “Cahillik, bilginin tersine insanın kendine olan güvenini arttırır, bilgi içinde kuşkuyu da taşıdığından cahillik kadar güvenli değildir.”
Kruger Dunning Sendromu’nun temek çıkış noktaları şunlardır:
Niteliksiz insanlar durumlarının farkında olmazlar ve özeleştiri nedir bilmezler…
Niteliksiz insanlar kendilerini ve niteliklerini abartma eğilimi gösterirler…
Niteliksiz insanlar, nitelikli insanların değerini anlamaktan acizdirler…
Niteliksiz insanlar kendilerinden öylesine emindirler ki, ikna edilemezler…
Bertrand Russel diyor ki; “Günümüzde, dünyadaki temel sorun, aptalların kendilerinden son derece emin, akıllıların ise şüphe içinde olmalarıdır.”
Haksız mı?
Cevizin yapraği dal arasında
Cevizin yaprağı dal arasındaCevizin yaprağı dal arasında
Güzeli severler bağ arasında
Üç beş güzel bir araya gelmişler
Benim sevdiceğim yok arasında
Evlerinin önü zerdali dalı,
Pencereden gördüm kınalı eli
Benim sevdiceğim tomurcuk güldü
Sensiz lokmaları yiyemez oldum
Sensiz odalara giremez oldum
Evlerinin önü bahçelik bağlık
Ne güzel işlemiş eline sağlık
Yar bana yollamış bir beyaz yağlık
Şu göğsüm yırtılıp baksan dikenler aynı güldendir
Şu göğsüm yırtılıp baksan, dikenler aynı güldendir
Şu göğsüm yırtılıp baksan, dikenler aynı güldendir
Şikâyet bilmeyen kalbim kanar hep aynı eldendir
Bu dertten kurtulan yok mu duâlar hangi dildendir
Şikâyet bilmeyen kalbim kanar hep aynı eldendir.
Beste: Cevdet Çağla
Güfte: Hikmet Münîr Ebcioğlu
Makâm: Hüzzâm
Usûl: Düyek
Form: Şarkı
Seslendiren: Neşe Dursun
Girdim yârin bahçesine gül dibinde gül'izâr
Girdim yârin bahçesine gül dibinde gül'izârGirdim yârin bahçesine gül dibinde gül'izâr
Saçlarından kopan teller kaldı bana bergüzâr
Yağma yağmur esme rüzgâr yolda yolcum var benim
Bak şu gönül çırpınıyor yaralı bir kuş gibi
Bekliyorum gelmiyorsun sanki unutmuş gibi
Yağma yağmur esme rüzgâr yolda yolcum var benim
Beste: Osman Nihat Akın
Güfte: Osman Nihat Akın
Makam: Kürdilihicazkâr
Usûl: Aksak
Saçlarından kopan teller kaldı bana bergüzâr
Yağma yağmur esme rüzgâr yolda yolcum var benim
Bak şu gönül çırpınıyor yaralı bir kuş gibi
Bekliyorum gelmiyorsun sanki unutmuş gibi
Yağma yağmur esme rüzgâr yolda yolcum var benim
Beste: Osman Nihat Akın
Güfte: Osman Nihat Akın
Makam: Kürdilihicazkâr
Usûl: Aksak
Her tel saçı bir ter dudağın değdiği yerdir
Her tel saçı bir ter dudağın değdiği yerdir
Her tel saçı bir ter dudağın değdiği yerdir
Uslanmadı, yaşlanmadı, hayret senelerdir
Bir gül ki henüz gonca gibi râyihâ-verdir
Uslanmadı, yaşlanmadı, hayret senelerdir.
Beste: Kaptanzâde Ali Rızâ Bey
Güfte: ?
Makam:Kürdîlihicazkâr
Usûl: Sengin Semâî
Form: Şarkı
Seslendiren: Meliha Yazıcı
27 Ekim 2011 Perşembe
Yalanmış bülbülün sevgisi güle
Yalanmış bülbülün sevgisi güleYalanmış bülbülün sevgisi güle
Ötmüyor koruda bir tek kuş bile
Derlerdi bu dağlar gelseler dile
Ötmüyor koruda bir tek kuş bile
Ey penbe güllere gönül veren kuş
Demek ki gül dalı unutulurmuş
Yalanmış bülbülün sevgisi güle
Ötmüyor koruda bir tek kuş bile
Beste: Nuri Halil Poyraz
Güfte: Nûrettin Artam
Makam: Hicaz
Usûl: Curcuna - Semai
Form: Şarkı
İcra eden: Tülin
Ötmüyor koruda bir tek kuş bile
Derlerdi bu dağlar gelseler dile
Ötmüyor koruda bir tek kuş bile
Ey penbe güllere gönül veren kuş
Demek ki gül dalı unutulurmuş
Yalanmış bülbülün sevgisi güle
Ötmüyor koruda bir tek kuş bile
Beste: Nuri Halil Poyraz
Güfte: Nûrettin Artam
Makam: Hicaz
Usûl: Curcuna - Semai
Form: Şarkı
İcra eden: Tülin
Oturmuş testi elinde çeşme taşına
Oturmuş testi elinde çeşme taşınaOturmuş testi elinde çeşme taşına
Oyalı yemeni sarmış Ayşem başına
Fidan boylu Ayşem basmış on beş yaşına
Kıvrak Ayşe kız, oynak Ayşe kız, şakrak Ayşe kız şen...
Köyün biricik kızı Ayşe kız, vurgunum sana ben..
Beste: Muhlis Sabahattin Ezgi
Güfte: Muhlis Sabahattin Ezgi
Makam: Hicazkâr
Usûl: Aksak
Form: Şarkı
Seslendiren: Tülin Yakarçelik
Oyalı yemeni sarmış Ayşem başına
Fidan boylu Ayşem basmış on beş yaşına
Kıvrak Ayşe kız, oynak Ayşe kız, şakrak Ayşe kız şen...
Köyün biricik kızı Ayşe kız, vurgunum sana ben..
Beste: Muhlis Sabahattin Ezgi
Güfte: Muhlis Sabahattin Ezgi
Makam: Hicazkâr
Usûl: Aksak
Form: Şarkı
Seslendiren: Tülin Yakarçelik
La Falsa Moneda - Buika Türkçe Çeviri
La Falsa Moneda [Fake Coin]
Sahte Para
(İngilizceye çevirilmiş halinden çeviri.)
Gitana, que tú serás como la falsa moneda, [Gipsy woman, you will be like the fake coin]
Çingene kadın , sahte para gibi olasın
que de mano en mano va y ninguno se la queda, [Which goes from hand to hand and nobody keeps.]
Elden ele dolaşan, kimsenin elinde tutmadığı (para gibi)
que de mano en mano va
Saçların tarumar gözlerinde nem
Saçların tarumar gözlerinde nem
Saçların tarumar gözlerinde nem
Ateşe benzerdin küle dönmüşsün
Hayal mi gerçek mi gördüğüm bilmem
Elden ele gezen güle dönmüşsün
Bir eser kalmamış eski halinden
Yazık geçmez akçe pula dönmüşsün
Hayal mi gerçek mi gördüğüm bilmem
Elden ele gezen güle dönmüşsün
Beste: Şekip Ayhan Özışık
Güfte: Erdoğan Ünver
Makam: Rast
Usûl: Düyek
Form: Şarkı
Seslendiren: Alp
Lezzet almış geçmiyor sevdayı dildârdan gönül
Lezzet almış geçmiyor sevdayı dildârdan gönül
Lezzet almış geçmiyor sevdayı dildârdan gönül
Geçti aylar geçti yıllar geçmedi yârdan gönül
Var mıdır bir fâide bu hâle ısrardan gönül
Geçti aylar geçti yıllar geçmedi yârdan gönül
Beste: Ahmet Mithat Güpgüpoğlu
Güfte: ?
Makam: Hicazkâr
Usûl: Devr-i Hindî
Form: Şarkı
Seslendiren: Hilal Yüzer
25 Ekim 2011 Salı
“I am no longer capable of writing about”: The Letters of Samuel Beckett 1941-1956
Soon Beckett’s stipulation that only letters with a bearing on his work can be published will be repeated as often as Kafka’s request to Max Brod. The difference is that we may regret Beckett’s executors were not so disloyal. What ever the riches the letters contain, we will always wonder about those bearing on the life. However, the latest volume stresses the unavoidable and indeed necessary nature of such wonder.
The cover of volume two announces letters from 1941 to 1956, yet the first letter is dated 17th January, 1945. The missing years were those of war, most of which Beckett spent living and working in a farming community deep in the “free zone” having escaped occupied Paris on the brink of arrest. From there he sent postcards to his family in Ireland, which they didn’t receive and, on January 12th 1941, he sent a “pre-printed lettercard” to James Joyce. A facsimile is shown in the introduction. Joyce died the next day.
If we cannot have direct access to what Beckett experienced in that time, it remains indirectly sensible. The anxious verve of the brilliant young writer is replaced by a quieter man, still gravely lyrical yet less prone to hyperbole, much more forgiving of third parties (unless it’s Alexander Trocchi) and more focused on writing, just writing. What makes the editors’ task particularly daunting (that is, in persuading the executors to publish) is Beckett’s reluctance to discuss the detail of his work. When he does mention what he has written, he is excessively dismissive. So, rather than offer a review of the letters, I want to focus on this apparent oddity.
It is odd because Beckett was exceptionally learned and eloquent – the letters to Georges Duthuit, the major highlight of this collection, are proof enough of both – and before the war published critical essays, including the monograph on Proust. There is strong evidence of diverse learning in his fiction too: Molloy likes anthropology because of “its inexhaustible faculty of negation”. This is no divine innocent at work. One expects at least one letter to raise local decisions made during his famous “siege in a room” while writing Molloy, Malone Dies and The Unnamable. Yet the nearest he gets is to comment on the possibility of an overall title: “this work is a complete whole only in so far as one takes for granted the impossibility of going on”. So much, at least, for Beckett’s alleged pessimism. What he tells the German translator Hans Naumann suggests it was nothing new: when he knew James Joyce they “seldom talked literature, he didn't like doing it, neither did I.”
He has to be more open about the plays: while Waiting for Godot is in production, the director Roger Blin learns “the spirit of the play ... is that nothing is more grotesque than the tragic”. Otherwise he avoids all requests for insight and interviews and makes only one public statement about his relation to the play: “All that I have been able to understand I have shown.” Silence, then, Beckett claims, is not due to having anything to hide, but ignorance. “You may put me in the dismal category of those who, if they had to act in full awareness of what they were doing, would never act.” Is this disingenuous? The answer, which can be neither yes nor no, may reveal the uncommon nature of Beckett’s non-method.
Once he is famous Beckett receives letters from enquirers curious about the origins of his work. Hans Naumann again: “Has the work of Kafka ever played a part in your spiritual life?”. He apologises for his response: “I am not trying to seem resistant to influences. I merely note that I have always been a poor reader, incurably inattentive, on the look-out for an elsewhere. And I think I can say, in no spirit of paradox, that the reading experiences which have affected me most are those that were best at sending me to that elsewhere.” Reading Kafka, he says, “I felt at home – too much so”. He didn’t finish The Castle because it did not offer this elsewhere: “I remember feeling disturbed by the imperturbable aspect of his approach. I am wary of disasters that let themselves be recorded like a statement of accounts.”
As this suggests, the letters bear on the work most powerfully when Beckett is looking away. And indeed he is most expressive as only Beckett can be when talking about an entirely different art form. The painting of Bram van Velde is, he tells Duthuit, “the afterbirth of the unfeasible”. His art “is new because it is the first to repudiate relation in all its forms. It is not the relation with this or that order of opposite that it refuses,” he says, “but the state of being in relation as such, the state of being in front of.” In this we can recognise the remove in which Beckett’s narration operates and in which the reader experiences it.
In contrast, Beckett’s references to contemporary literature are few and far between: Salinger’s The Catcher in the Rye he liked “more than anything for a long time”. For me, however, the great revelation of the letters is Beckett’s occasional engagement with the work of Maurice Blanchot. As early as October 1948, he acknowledges receipt of an unspecified essay sent by Duthuit, presumably for translation. Three years later Duthuit has Beckett translate passages from what is presumed to be Sade’s Reason and “the foreword” to Faux Pas which just happens to contain this passage:
In “Oh All to End”, his obituary tribute to Beckett, Blanchot remembers Molloy's failure to win the Prix des Critiques, and recognises his naïveté in trying to alert members of the literary establishment to its deserve. Beckett's early novels, he says, were after all “foreign to the resources of 'literature'”. Even today one cannot imagine such a novel winning anything but the label unreadable. Blanchot then compares Sartre’s theatrical soliciting and refusal of the Nobel Prize with Beckett’s distance: “he had neither to accept nor refuse a prize that was for no particular work (there is no work in Beckett) but was simply an attempt to keep within the limits of literature that voice or rumble or murmur which is always under threat of silence”. The aside prompts reassuring disquiet: there is no work in Beckett. Blanchot continues by quoting from his own work Awaiting Oblivion “because Beckett was willing to recognize himself in that text”. Does this mean Beckett corresponded with Blanchot? How else did he find out? Perhaps volumes three and four will disabuse us.
The cover of volume two announces letters from 1941 to 1956, yet the first letter is dated 17th January, 1945. The missing years were those of war, most of which Beckett spent living and working in a farming community deep in the “free zone” having escaped occupied Paris on the brink of arrest. From there he sent postcards to his family in Ireland, which they didn’t receive and, on January 12th 1941, he sent a “pre-printed lettercard” to James Joyce. A facsimile is shown in the introduction. Joyce died the next day.
If we cannot have direct access to what Beckett experienced in that time, it remains indirectly sensible. The anxious verve of the brilliant young writer is replaced by a quieter man, still gravely lyrical yet less prone to hyperbole, much more forgiving of third parties (unless it’s Alexander Trocchi) and more focused on writing, just writing. What makes the editors’ task particularly daunting (that is, in persuading the executors to publish) is Beckett’s reluctance to discuss the detail of his work. When he does mention what he has written, he is excessively dismissive. So, rather than offer a review of the letters, I want to focus on this apparent oddity.
It is odd because Beckett was exceptionally learned and eloquent – the letters to Georges Duthuit, the major highlight of this collection, are proof enough of both – and before the war published critical essays, including the monograph on Proust. There is strong evidence of diverse learning in his fiction too: Molloy likes anthropology because of “its inexhaustible faculty of negation”. This is no divine innocent at work. One expects at least one letter to raise local decisions made during his famous “siege in a room” while writing Molloy, Malone Dies and The Unnamable. Yet the nearest he gets is to comment on the possibility of an overall title: “this work is a complete whole only in so far as one takes for granted the impossibility of going on”. So much, at least, for Beckett’s alleged pessimism. What he tells the German translator Hans Naumann suggests it was nothing new: when he knew James Joyce they “seldom talked literature, he didn't like doing it, neither did I.”
He has to be more open about the plays: while Waiting for Godot is in production, the director Roger Blin learns “the spirit of the play ... is that nothing is more grotesque than the tragic”. Otherwise he avoids all requests for insight and interviews and makes only one public statement about his relation to the play: “All that I have been able to understand I have shown.” Silence, then, Beckett claims, is not due to having anything to hide, but ignorance. “You may put me in the dismal category of those who, if they had to act in full awareness of what they were doing, would never act.” Is this disingenuous? The answer, which can be neither yes nor no, may reveal the uncommon nature of Beckett’s non-method.
Once he is famous Beckett receives letters from enquirers curious about the origins of his work. Hans Naumann again: “Has the work of Kafka ever played a part in your spiritual life?”. He apologises for his response: “I am not trying to seem resistant to influences. I merely note that I have always been a poor reader, incurably inattentive, on the look-out for an elsewhere. And I think I can say, in no spirit of paradox, that the reading experiences which have affected me most are those that were best at sending me to that elsewhere.” Reading Kafka, he says, “I felt at home – too much so”. He didn’t finish The Castle because it did not offer this elsewhere: “I remember feeling disturbed by the imperturbable aspect of his approach. I am wary of disasters that let themselves be recorded like a statement of accounts.”
As this suggests, the letters bear on the work most powerfully when Beckett is looking away. And indeed he is most expressive as only Beckett can be when talking about an entirely different art form. The painting of Bram van Velde is, he tells Duthuit, “the afterbirth of the unfeasible”. His art “is new because it is the first to repudiate relation in all its forms. It is not the relation with this or that order of opposite that it refuses,” he says, “but the state of being in relation as such, the state of being in front of.” In this we can recognise the remove in which Beckett’s narration operates and in which the reader experiences it.
I think continually of those last paintings, miracles of frenzied impotence, streaming with beauties and splendours, like a shipwreck of phosphorescences, decidedly one is a literary all one’s life, with great wide ways among which everything rushes away and comes back again, and the crushed calm of the true deep. [Trans. George Craig]Beckett admits what we suspect: “bear in mind that I who hardly ever talk about myself talk about little else.” He goes as far as to call Bram van Velde his soul-mate:
The further I sink down, the more I feel right beside him, feel how much, in spite of the differences, our ventures came together, in the unthought and the heartrending.The reason for Beckett’s critical silence after the war is perhaps best expressed when he ends a letter about van Velde: “I am no longer capable of writing about.” Such thought, such writing, is mere relation. The contradiction inherent in making such statements cannot go unnoticed: “To write is impossible but yet impossible enough”. There is also a need to speak. To Thomas MacGreevy he writes of his “feeling of helplessness ... and of speechlessness, and of restlessness also I think, before works of art”.
In contrast, Beckett’s references to contemporary literature are few and far between: Salinger’s The Catcher in the Rye he liked “more than anything for a long time”. For me, however, the great revelation of the letters is Beckett’s occasional engagement with the work of Maurice Blanchot. As early as October 1948, he acknowledges receipt of an unspecified essay sent by Duthuit, presumably for translation. Three years later Duthuit has Beckett translate passages from what is presumed to be Sade’s Reason and “the foreword” to Faux Pas which just happens to contain this passage:
The writer finds himself in the increasingly ludicrous condition of having nothing to write, of having no means with which to write it, and of being constrained by the utter necessity of always writing it.Compare this to the famous passage in Beckett's Three Dialogues with Duthuit:
There is nothing to express, nothing with which to express, nothing from which to express, no power to express, no desire to express, together with the obligation to express.No trace of these translations remains, not even the name of the journal for which they were intended. In April 1951, he also translates The “Sacred” Speech of Hölderlin collected in The Work of Fire and complains of the “very badly translated” extracts from Heidegger. The same applies. That same month Molloy was published and was nominated for the Prix des Critiques, for which Blanchot was a judge. He supported the novel “without reservation” and tried to persuade the jury to award it the prize. Beckett’s partner Suzanne wrote to Jérôme Lindon that “[to] have been defended by a man like Blanchot is the main thing for Beckett, whatever the outcome”. In 1954, when Peter Suhrkamp was preparing a journal dedicated to Beckett and requested French reviews, Beckett told him that those by Maurice Nadeau and Georges Bataille were the best “but the big thing, for me, is the recent piece by Maurice Blanchot”. He means “Where Now? Who Now?” published in the NNRF in October 1953. This is the extent of his comment, understandable given the formality of the letter, yet he doesn’t mention the review to more casual correspondents let alone responds to its analysis. If such reticence is not disingenuous, we may recognise a reason in Blanchot’s words:
What first strikes us is that here someone is not writing for the worthy purpose of producing a good book. Nor does he write in response to the noble urge we like to call inspiration; or to say the significant things he has to say; or because this is his job; or because he hopes by writing to penetrate into the unknown. Is it then so as to get it over with? [...] What is this vacuum which becomes speech in the inwardness of he whom it engulfs? [trans. Sacha Rabinovitch]The vacuum may then be a stuporous passivity; an elsewhere engulfing.
Art requires that he who practises it should be immolated to art, should become other, not another, not transformed from the human being he was into the artist with artistic duties, satisfactions and interests, but into nobody, the empty animated space where art’s summons is heard.What must a writer do in order to inhabit this space? If we search these letters in the hope of finding Beckett’s secret, we betray our admiration and need. The question assumes the mastery it must divest to discern an answer. One of the final letters in this volume is to a young writer seeking guidance and consolation from a writer he revered: “Don't lose heart” he tells Robert Pinget, “plug yourself into despair and sing it for us.”
In “Oh All to End”, his obituary tribute to Beckett, Blanchot remembers Molloy's failure to win the Prix des Critiques, and recognises his naïveté in trying to alert members of the literary establishment to its deserve. Beckett's early novels, he says, were after all “foreign to the resources of 'literature'”. Even today one cannot imagine such a novel winning anything but the label unreadable. Blanchot then compares Sartre’s theatrical soliciting and refusal of the Nobel Prize with Beckett’s distance: “he had neither to accept nor refuse a prize that was for no particular work (there is no work in Beckett) but was simply an attempt to keep within the limits of literature that voice or rumble or murmur which is always under threat of silence”. The aside prompts reassuring disquiet: there is no work in Beckett. Blanchot continues by quoting from his own work Awaiting Oblivion “because Beckett was willing to recognize himself in that text”. Does this mean Beckett corresponded with Blanchot? How else did he find out? Perhaps volumes three and four will disabuse us.
24 Ekim 2011 Pazartesi
İSMEK PASTA ,KURABİYE KURSUNDA YAPTIKLARIMIZ
DİKEY PASTA
KAHVEÇEKİRDEĞİ KURABİYE
POLONYA KEK
DİKEY PASTANIN BÜTÜN HALİ
HARDALLI PATATES SALATASI
GALETA UNLU POAÇA
PEYNİRLİ BÖREK
KAHVEÇEKİRDEĞİ KURABİYE
POLONYA KEK
DİKEY PASTANIN BÜTÜN HALİ
HARDALLI PATATES SALATASI
GALETA UNLU POAÇA
PEYNİRLİ BÖREK
20 Ekim 2011 Perşembe
Dünyada en mutlu kişi kim?
Bodrum'lu Herodot anlatıyor: Lidya Kralı, Manisa'lı Krezüs zengindir. Günümüzden 2560 yıl önce, onun yönetimi altında ülkesi antik dünyanın süper güçlerinden ve üstün medeniyetlerindendir. Kendine güveni tamdır. Parayı icad etmiştir. Hazineleri altın ve gümüş dolu, piyasaları, ticareti güçlüdür. Araplar onu Karun olarak tanırlar. Herkes ona hayrandır. Dünyanın bir diğer süper gücü Pers İmparatorluğu'nun ve Pers Kralı Büyük Kurus'un işini bitirmek istemektedir. Babil, Mısır ve Sparta ile de ittifak kurmuştur. Daha ne olsun? Romalılar henüz ortada yoktur zaten...
Büyük bir uygarlığı yeryüzünden sileceksin!
Ama yine de tedbirli Krezüs önce Delfi Apollo Tapınağı'ndaki kâhinlere yüklü hediyelerle gidip, Pers Kralı Kurus'a saldırırsa ne olacağını sorar. Meşhur Kâhin Pythia "Büyük bir uygarlığı yeryüzünden sileceksin!" der. Ve Krezüs coşku ve güvenle Perslere saldırır.
Ve kâhin Pythia'nın kehaneti aynen gerçekleşir. Krezüs kendi uygarlığını yeryüzünden silmiştir.
Krezüs, Pers Kralı Kurus'a esir düşer. Kurus düşmanını yakmaya karar verir. Büyük bir ateş hazırlanır. Dindar Krezüs Apollo'ya güvenmektedir. En azından Kurus böyle düşünmekte, Apollo'nun Krezüs'ü kurtarmaya gelip gelmeyeceğini, kibirli Krezüs'ün ne yapacağını merakla beklemektedir. Ateşler yaklaşır, büyük ve güçlü Lidya Kralı Krezüs:
"Solon! Solon!"diye haykırır!
Kurus meraklanır. Neden bu kibirli imparator şimdi tevekkül ve teslimiyet içinde "Solon!" dedi yalnızca? Ateşi söndürtür. Çağırtır. Sorar. Kimdir bu Solon? Krezüs anlatır:
Solon Atina'lı şair, reformcu devlet adamı, hukukçu ve düşünürdür. Krezüs'le yakın ilişkileri ve felsefi, siyasi sohbetleri olmuştur. Krezüs kendisini dünyanın en güçlü, en şanslı, en zengin ve en mutlu insanı saymaktadır. Solon ise:
"Tüm yumurtaların açılana kadar tavuklarını sayma..." demektedir.
Krezüs Solon'a kibirle sorar:
"Var mıdır ki yeryüzünde bir kişi, benden daha mutlu?"Solon cevap verir:
"Tellus... hem güzel, hem iyi çocukları oldu, uzun yaşadı, sağlıklı torunlarını gördü. Ülkesi savaşmak zorunda kaldığında yardıma koştu ve şehit oldu. Vatandaşları onu törenle gömdüler ve hatırasını şerefle yaşattılar ."Krezüs sinirlenmiş ve tahrik olmuştur. Bir başka zamanda bir başka fırsatla sorusunu tekrarlar "Dünyada Sen'den daha mutlusu olamaz Yüce Hükümdarım" cevabını almayı umarak:
"Var mıdır ki yeryüzünde bir kişi, benden daha mutlu?"Solon cevap verir:
"Kleobis ve Biton... İki genç erkek kardeş. Annelerini festivale götürdüler. Yaşlı öküz ölünce kağnıyı kendileri çektiler. Anneleri onların sonsuz mutluluğu için bütün gece dua etti. Gece uykularında huzur içinde öldüler..."Krezüs bir daha bu aptal ihtiyara hiç bir şey sormamaya karar vermiştir... Şimdi ise alevler yaklaştığında daha iyi anlamıştır. İşte o yüzden pişmanlık ve üzüntü içinde "Solon!" demiştir yalnızca...
Pers İmparatoru Kurus bu hikayeyi duyunca çok duygulanır. Mucize gerçekleşmiştir. Krezüs ateşten indirilir, Pers İmparatorunun yanına sohbete davet edilir kibarca...
Böylece Persler Anadolu'ya, ve Trakya'ya, ve Karadeniz kıyılarına yerleşirler. 225 yıl kalırlar... Ta ki Makedonyalı Büyük İskender gelene kadar...
Sinirli Bugün Yağmur...
-kim o?
+deniz kapıyı açsana!
-tanımıyorum ben seni!
+güzelim bak feci yağmur yağıyor, oynayacak halim yok
-dün ayrıldığım adama benziyorsun sen
+ya içeri alsana orda konuşalım! yaa.. asktir ayakkabıya su girdi, deniiiiiiiz!
-tamam be tamam açtım!
"Daha dün ayrılmama rağmen ne kadar değişmişti. Saçları bir başka parlıyordu sanki, elleri havada süzülüyordu sonra biri beline biri de işaret parmağını burnuma dayayarak bir şeyler anlatıyordu. Ama ben saçlarında kalmıştım. Çok sarıydı.. O kadar sarı ki güneş izinli olduğu günlerde işi ona verebilirdi.."
-heeeyyy! sana diyorum bana bak!
+hımm... ha? ne dedin?
-ne yüzle buraya geldin diyorum
+ben özür dilemek için geldim.
"bir kız vardı onla buluşcaktım aslında ama gelmedi. Feci bir yağmur vardı ve denizin evi yakındı başta gitmeyi düşünmedim, unutmak istiyordum onu, ah eğer o kız gelseydi buluşmaya şimdi denizi görmek zorunda kalmayacaktım."
-ne özürü be! hangi özür! eşşek gibi bırakıp gittin beni
+ya ben salaklık ettim işte olur öyle her ilişkide..
-her ilişkide? güvendim gerizekalı ben sana, babama karşı anneme karşı seni savundum..
"anne ve babası hep nefret etmişti benden. off nasıl böyle bir adam oldum ben. Sadece saçlarına dokunup sarılarak uyumak istedim o an. Niye ayrıldım ki zaten dün? kafamdan neler geçiyordu."
-o orospu Ada ortaya çıktığından beri belliydi zaten senin bir şeyler karıştırdığın! o şıllığa gittin değil mi dün gece! onda buldun teselliyi
"Ada.. evet ada biraz etkiliydi. benim gibiydi aslında biraz o kız. Pek sallamıyordu ilişkileri. One night stand modu da değildi onunla, başka birşey vardı, aramızda seks yoktu ama dahada iyi bir haz veren muhabbet vardı"
+Deniz ne alakası var ananeme gittim ben
"Denizden kaçtığım yegane yer ananem ve buzdolabında ki donmuş ekmeğin çözülmesini bekledikten sonra yiyebildiğim kahvaltılarıydı"
-yalan söyleme aradım ben yoktun orda
+saçların..
-ne var saçlarımda!
+çok güzel dokunabilir miyim?
-manyaklaşma ne oldu sana
+....
-aa ağlıyormusun sen?
"..asktir niye ağlıyorum lan ben! o an kendimi tutamadım, sanki bir gündür gözümden akmayı beklemiş o üç damla pıt pıt yere dökülüyordu. üçüncü ve sonuncu damla döküldüğünde boş boş denize bakıyordum."
-niye ağlıyorsun ya?
+bilmiyorum! hıck ..snııf öyle tutamadım kendimi
-al şu peçeteyi
+sağol.. saçların niye bu kadar sarı?
-boyattım bugün rengini açtım biraz..
"haydaa.. hiç aklıma gelmedi boyatması. ben ulvi bir şey bekliyordum, bir aydınlanma, omuzlarından çıkacak kanatlar.."
+yapma ya
-noldu sevmedin mi rengini?
+yok güzel..
-...
+...
-yağmur dindi..
+gitmeli miyim?
-gitme...
+gitmeem...
"Aslında o an gitmeyi düşündüm. Ama dışarsı çok soğuktu ve yağmur sanki benim dışarı çıkmamı bekliyormuşcasına susmuştu.. çık dışarı p..zevenk şimdi senin ..nanı s..kcem... der gibiydi, çok sinirliydi yağmur. çünkü deniz benleydi..."
Mevlana der ki; Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar, Ama unutma ki, rengârenk gökkuşağı yağmurdan sonra çıkar... EVİMİN BALKONUNDAN BU AKŞAM ÇEKTİĞİM RESİM ŞEHİTLERİMİZ DE BÖYLE KAYDI ELİMİZDEN
Mevlana der ki; Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar, Ama unutma ki, rengârenk gökkuşağı yağmurdan sonra çıkar...
17 Ekim 2011 Pazartesi
İSMEK PASTA BÜSKÜVİ KURSUNDA YAPTIKLARIMIZ
PIRASALI KEK
PEYNİRLİ SODALI BÖREK
KAYISILI BAR
KAREMELLİ KEK
KARNABAHAR SALATASI
PEYNİRLİ SODALI BÖREK
KAYISILI BAR
KAREMELLİ KEK
KARNABAHAR SALATASI
TARİFLERİNİ DAHA SONRA EKLEYECEĞİM
11 Ekim 2011 Salı
Xir Gökdeniz - Sakın Uyanma 2011 Şarkı Sözü
Xir Gökdeniz Tüm Şarkı Sözleri
Bugün biraz daha farklı
X! Ultrasonic!
Gök defansif orta saha
Parantez aç ve koy sağa
Vurur muyum ki abi’n it, baban kepaze olmasa
Kapat kapıyı sorunu yarat
Kim olduğumu biliyorsun
İpimde sanki gavat
Hata bende tabii
Gök herzaman nerde kapiş
İçerdeyken hayat farklı
Dışarıdan bakınca hapis
İnanmakla yapmak arası
Bi yarraktan anlamaması
İki bardakla oldu kafası
Bence az iç!
Hareketim mi battı?
Uğraşınca dalavereyle sattı
İşin çözülmezki orda oturup ara demeyle amcık
Diyip durur insan oğlu yiyip durur
Hiç bi kimse doymuyor ki çünkü para epeyce tatlı
[Nakarat X2]
Bu Xir'in yolu lal la lal la
Kafamda dönüyor dünya ve sakın uyanma
Yarın gelince hoşçakallar yoksa yarlar
GÖK her zaman düşer dört ayağına lal la lal la
Bırakma yarıda yeşili bekle
Bence geçme sarıda
Adam derim o tipine sahip olduğunda karına
Omzumuzda tonla ağır yük var ama
Xir'in bu tarla bence, dikkat et ve basma mayına
Değilim ünlü Türkiye'deki olaylar
Bi Günlük görmek istemeyene fayda etmiyor ki dürbün
İsim peşinde koş ve doğru olanı yapma
Burası kanla çizilir akla kazı bu rampa yorucu kanka
Büyük bi yapıyla büyümek inan baya ağır
Eğer gitmek istiyorsan bence polis çağır şimdi acele
Hiç ummadığın anda kafana gözüne yağar
İnan benle hiç bi pistde dans edilmez hıyar
Bence bir daha dene!
[Nakarat X2]
Bu Xir'in yolu lal la lal la
Kafamda dönüyor dünya ve sakın uyanma
Yarın gelince hoşçakallar yoksa yarlar
GÖK her zaman düşer dört ayağına lal la lal la
X! Ultrasonic!
Gök defansif orta saha
Parantez aç ve koy sağa
Vurur muyum ki abi’n it, baban kepaze olmasa
Kapat kapıyı sorunu yarat
Kim olduğumu biliyorsun
İpimde sanki gavat
Hata bende tabii
Gök herzaman nerde kapiş
İçerdeyken hayat farklı
Dışarıdan bakınca hapis
İnanmakla yapmak arası
Bi yarraktan anlamaması
İki bardakla oldu kafası
Bence az iç!
Hareketim mi battı?
Uğraşınca dalavereyle sattı
İşin çözülmezki orda oturup ara demeyle amcık
Diyip durur insan oğlu yiyip durur
Hiç bi kimse doymuyor ki çünkü para epeyce tatlı
[Nakarat X2]
Bu Xir'in yolu lal la lal la
Kafamda dönüyor dünya ve sakın uyanma
Yarın gelince hoşçakallar yoksa yarlar
GÖK her zaman düşer dört ayağına lal la lal la
Bırakma yarıda yeşili bekle
Bence geçme sarıda
Adam derim o tipine sahip olduğunda karına
Omzumuzda tonla ağır yük var ama
Xir'in bu tarla bence, dikkat et ve basma mayına
Değilim ünlü Türkiye'deki olaylar
Bi Günlük görmek istemeyene fayda etmiyor ki dürbün
İsim peşinde koş ve doğru olanı yapma
Burası kanla çizilir akla kazı bu rampa yorucu kanka
Büyük bi yapıyla büyümek inan baya ağır
Eğer gitmek istiyorsan bence polis çağır şimdi acele
Hiç ummadığın anda kafana gözüne yağar
İnan benle hiç bi pistde dans edilmez hıyar
Bence bir daha dene!
[Nakarat X2]
Bu Xir'in yolu lal la lal la
Kafamda dönüyor dünya ve sakın uyanma
Yarın gelince hoşçakallar yoksa yarlar
GÖK her zaman düşer dört ayağına lal la lal la
A Book of Mars for You (1968)
Just a quick cover today before I miss more "blogging" days. Franklyn Branley wrote many, many children's science books. He often worked with the illustrator Leonard Kessler, whose drawings are wonderfully simple.
Branley, Franklyn M. Illustrated by Kessler, Leonard. A Book of Mars for You. New York: Thomas Y Crowell Co. (56 p.) 21 x 23 cm.
It outlines what is known currently about Mars and our exploration plans. Includes drawings of spacecraft, manned exploration of the Mars surface and reproductions of some of the early photos of Mars. It ends promoting Mars as "space target number two" (after the Moon of course). "A Book of…For You" series book. Also 1975 edition.
Branley, Franklyn M. Illustrated by Kessler, Leonard. A Book of Mars for You. New York: Thomas Y Crowell Co. (56 p.) 21 x 23 cm.
It outlines what is known currently about Mars and our exploration plans. Includes drawings of spacecraft, manned exploration of the Mars surface and reproductions of some of the early photos of Mars. It ends promoting Mars as "space target number two" (after the Moon of course). "A Book of…For You" series book. Also 1975 edition.
Little Toy Gun - Honey Honey Türkçe Çeviri
Little Toy Gun
Küçük Oyuncak Tabanca
1 2 3 4
I know you sat alone so many nights waiting for me.
Bir başına oturup gecelerce beni beklediğini biliyorum.
Cold, your face like a stone, I hang up the phone when we disagree.
Suratın taş gibi soğuk, bozuştuğumuzda telefonu kapatıyorum.
Standing there by my side when the fighting is done,
Kavga sona erdiğinde yanı başımda duruyor.
Glaring at
We No Speak Americano - Yolanda Be Cool Türkçe Çeviri
We No Speak Americano
Amerikanca Konuşmuyoruz
Comme te po' (How can you...)
Sen nasıl...
Comme te po' (How can you...)
Sen nasıl...
Comme te po' capì chi te vò bene (How can you understand that I care about you)
Nasıl oluyor da anlıyabiliyorsun merak ediyorum.
si tu le parle 'mmiezzo americano (if you speak half American? [= broken English])
Eğer yarım Amerikanca konuşuyorsan? [yarım
Amerikanca Konuşmuyoruz
Comme te po' (How can you...)
Sen nasıl...
Comme te po' (How can you...)
Sen nasıl...
Comme te po' capì chi te vò bene (How can you understand that I care about you)
Nasıl oluyor da anlıyabiliyorsun merak ediyorum.
si tu le parle 'mmiezzo americano (if you speak half American? [= broken English])
Eğer yarım Amerikanca konuşuyorsan? [yarım
Take Care - Alt-Ctrl-Sleep Türkçe Çeviri
Take Care
Kendine İyi Bak
Take Care, you are the only one.
Kendine iyi bak, eşsizsin.You want to feel love.
Aşkı hissetmek istiyorsun.Take Care, you are the only one... take care.
Kendine iyi bak, eşsizsin..kendine iyi bak. You are my only one.
Benim eşsizim. You want to see?
Görmek istiyor musun? You're love.
Aşksın sen.
Çeviri Notu :
-the only one : birtane , biricik ,yegane ,tek ,
Kendine İyi Bak
Take Care, you are the only one.
Kendine iyi bak, eşsizsin.You want to feel love.
Aşkı hissetmek istiyorsun.Take Care, you are the only one... take care.
Kendine iyi bak, eşsizsin..kendine iyi bak. You are my only one.
Benim eşsizim. You want to see?
Görmek istiyor musun? You're love.
Aşksın sen.
Çeviri Notu :
-the only one : birtane , biricik ,yegane ,tek ,
10 Ekim 2011 Pazartesi
KAREMELLİ İRMİK TATLISI
ARKADAŞLAR BU GÜN İSMEKİN PASTA, BÜSKÜVİ KURSLARINA BAŞLADIM YARINDA YEMEK KURSU BAŞLIYOR BİLMEDİĞİM BİR ÇOK ŞEYİ İNŞALLAH DEĞERLİ HOCALARIMIZDAN ÖĞRENECEĞİM ÖĞRENMENİN YAŞI YOK DİYORUM BU GÜN BLOG YAZMAYA BAŞLAYALI TAM 5 SENE BİTİP ALTI SENEYE GİRDİ 2006- 10-EKİMDE BAŞLAMIŞTIM http://dogadan.blogcu.com. gülün mutfağı ile başlayıp 2007 de blogspotla devam ettim sizlerle bir çok güzelşeyi paylaştık ALLAH sağlık sıhhat verirse inşallah bundan sonrada sizlerle birlikte olmayı çok isterim. SEVGİLER
TATLIYI DENEMENİZİ ÖNERİRİM KAREMELLİ OLDUĞU İÇİN ÇOK LEZZETLİ VE HAFİF BİR GECE DİNLENDİRİLİRSE DAHA GÜZEL OLUYOR AFİYET OLSUN
MALZEMELERHünerli Eller
arkadaşım ın ev sahipliğini yaptığı porselen demlik çaysaati etkinliğine gönderiyorum3 adet yumurta
4 kahve fincanı şeker
3 kahve fincanı yoğurt
1 kahve fincanı sıvıyağ
3 kahve fincanı un
3 kahve fincanı irmik
1 paket vanılya
2 paket kabartma tozu
Hindistan cevizi
ŞERBETİ
3 su bardağı şeker
4 su bardağı su
KREMASI
1 litre süt
3 çorba kaşığı un
5 çorba kaşığı şeker
1 paket vanilya
1 paket krem şanti
YAPILIŞI
Önce 3 su bardağı şeker bir tencerede kremalize edilir üzerine 4 su bardağı su eklenerek 15 dakika kaynatılır
3 yumurta ve 4 kahve fincanı şeker mikserle 5 dakika çırpılır 1 kahve fincanı sıvıyağ ve 3 kahve fincanı yoğurt eklenerek 1-2 dakika daha çırpılır un,irmik,vanilya ve kabartma tozu ilave edilerek kaşıkla karıştırılır, yağlanmış tepsiye dökülerek 175 derecede ısıtılmış fırında 30-35 dakika pişer. Sıcakken ılınmış şerbet üzerine dökülür ve üzerine bir tepsi kapatılır
Kremasını hazırlamak için 1 litre sütün içine 5 kaşık şeker,3 kaşık un ilave edilerek karıştırarak pişirilir muhallebi kıvamına gelince ateşten alınır, içine vanilyası katılır ve soğutulur soğuyunca içerisine 1 paket toz krem şanti katılır mikserle çırpılır ve tatlının üzerine dökülür, 5-6 saat soğuması beklenir. Hindistan cevizi serperek servis yapılır. Afiyet olsun.
9 Ekim 2011 Pazar
Pit10 - Düşündükçe 2011 Şarkı Sözü
Sanırım bir sorunum var n’olduğunu bilmediğim
Senle aynı ortamda çok durdum gitmeliyim
Güç cevaplanan soruları sormuştun, bilmeydim
Susmalıydım o anda soğuduğunu hissedip
Çünkü oldukça açık sözlüyümdür, bazen patavatsız
Ben bu yüzden kalkıştığım bir çok işte faka bastım
Benim diyen yüzlerce mahlûkata caka sattım
Toplum benim için trafikti, ben de hızla makas attım
Bazen işler istediğin gibi gitmez bebeğim
Ve beynim deli bir duruma düşürür herkes ister pelerin
Ne bedeli? Söyle verelim, elimi açtım beklerim
Deneklerim ortamımda, sevgi derim keklerim
Egolardır yenilmeyi hazmedemeyen
Her gün imkân sunulur öne rastgele gelen
Bazen birini beklersin, kaç sene geçer
Bana yüzünü göster bebek, maskelemeden
[Nakarat X2]
Düşündükçe, zararım kendime
Düştükçe, çıkıyorum göklere
Üzdükçe sevinen insanlara
Küstüm ben… İçim rahat
Beni heyecanlandırdın be canım
İçip dağıtmak istedim mekânı
Yürü buradan, arama belanı!
Yüzlercesinden senin ne farkın?
Bu saatten sonra sevmek reva mı?
Aşktan uzak duruk koruyorum refahımı
Çünkü biliyorum gelmez devamı
Çok soru var; henüz verilmemiş cevabı
Dev aynası bile küçük gösterir
Beni bana ver ya da toprağa göm beni
Eros artık oklara tövbeli
Kalbimi terk et, tütsün tömbeki
Sistem diyor; tüket be tüket;
Ya çarkı döndür ya kümeste tüne!
Risk alıp anca büyümekte yürek
Tek mermiyle oynarım yürekte rulet
[Nakarat X2]
Düşündükçe, zararım kendime
Düştükçe, çıkıyorum göklere
Üzdükçe sevinen insanlara
Küstüm ben… İçim rahat
Bazı konularda yok özgüvenim
Yani üşüyorum üzerime örtü verin
Hep seri hayâl kurup öldürenim
Satmamak için yazdığım öykülerim, benim
Okuyorum iki tebessüm edip
Kalbim ve beynim yapıyorken deve güreşi
Talih hep kördü zaten, neresi güzel?
Tabi çok körpe tanıdım hevesi tüten
Duygular çok kompleks, çok kompres
Ve paçozlar olmak istiyor kontes
Her yol mübahsa yok stres
Beni çağırıyor melekler; kulağımda son ses
Düşündükçe, istiyorum susmak
Gece batıp sabah doğan güneş benim ustam
Açık halâ yaralarım, bekle elde tuzla
Düşündükçe, dört yanım kumpas
[Nakarat X2]
Düşündükçe, zararım kendime
Düştükçe, çıkıyorum göklere
Üzdükçe sevinen insanlara
Küstüm ben… İçim rahat
Pit10 - Folyo 2011 Şarkı Sözü
[Nakarat X2]
Yüreğini folyoya sar yak, kırılacağına tutuşsun
Denemeden bana yakın olmayı sen çok uzaklara uçmuşsun
Güneş açacak, düne bakacağız; girer kapıdan yine mutsuzluk
Sarılınca birbirimize sıkıca, ısınamadık buz tuttuk
Unuturum her çeşit değer yargını, bunu şahsî algılama
Sandığın gibi torpil geçmedi tanrı bana, beni tanımadan yargılama
Sinirimi bedenime gömebilirim, yeri gelip kendime saldırarak
Bazen tüm dünya üstüme geliyor, sanıyorum herkesin kastı bana
Saçma sapan… Merhamet denen bastıbacak mı nefreti bastıracak?
Beni öldürmeyen her acı, güçlendirmese bile deli gibi yazdıracak
Kandıracağım seni kandıracağım! Mutluyuz diye sallayacağım
Sonra da realite hançerini yüreğinin ortasına saplayacağım
Üstüme gelme! Üste gelenler şu ana kadar beni deviremediyse
İnan tanıdığından başkası var bilinçaltımda biraz derine inince
Sevinemeyince birlikteliğe ve ayrılıklaraysa üzülemezken
Anlatsana, şu anda ne söylememi bekliyorsun ki yüzüne benden?
Sadece diğer insanlar gibi davranmaya çalışıyordum
O ruhları tutsak eden saçma sapan boş kavramlara şaşırıyorum
Duyguların şu an azgın kediler gibi damdan dama kaçışıyordur
Ben yapamam, başkası olamam; kinimle damardan kana karışıyorum!
[Nakarat X2]
Yüreğini folyoya sar yak, kırılacağına tutuşsun
Denemeden bana yakın olmayı sen çok uzaklara uçmuşsun
Güneş açacak, düne bakacağız; girer kapıdan yine mutsuzluk
Sarılınca birbirimize sıkıca, ısınamadık buz tuttuk
Belki de bilmeden açtığın her yara ruhumda derin bir iz bırakır
Bil bunu hayat her zaman olmuyor film gibi, yine de bir baktım biz dramız
İntikam için yaşıyorum artık, sıra sana da gelir bil sıranı
Unutulup gitmeyecek hesapsızca, verdiğin acıların bir gramı
Film arası, kestik stop! Sevgi denen medeniyetin yüzkarası
Buna yenilemem artık suratıma kaba pençelerini geçirsin yüz kanasın!
Küs kalalım. Bildiğin her şey sadece Iceberg’in üst tarafı
Sana bu gülen gözlerin hangisi gerçek? Şöyle bir etrafı süz bakalım
Kaç mevsim bakmadı yüzüme bile, beni görmedi pas geçti
Çok çabaladım ama sonuç alamadım artık kendimden bile vazgeçtim
Kal sessiz… Akbabalar gene başımda yapıyor kan testi
Beni anılar yaraladı her gün, o zaman geçmişe dair yak resmi!
Halâ diğer insanlar gibi rol yapmaya çabalıyorum
Neden oldu bu? Ruhuma yaralar verdim her bir vakitte kafamı yorup
Yapamıyorum… Her çaba kan kaybına neden oluyor yaramı yolup
Gene kendime yaptığım hiçbir telkin beni kurtarmaya yaramıyordu!
[Nakarat X2]
Yüreğini folyoya sar yak, kırılacağına tutuşsun
Denemeden bana yakın olmayı sen çok uzaklara uçmuşsun
Güneş açacak, düne bakacağız; girer kapıdan yine mutsuzluk
Sarılınca birbirimize sıkıca, ısınamadık buz tuttuk
Yüreğini folyoya sar yak, kırılacağına tutuşsun
Denemeden bana yakın olmayı sen çok uzaklara uçmuşsun
Güneş açacak, düne bakacağız; girer kapıdan yine mutsuzluk
Sarılınca birbirimize sıkıca, ısınamadık buz tuttuk
Unuturum her çeşit değer yargını, bunu şahsî algılama
Sandığın gibi torpil geçmedi tanrı bana, beni tanımadan yargılama
Sinirimi bedenime gömebilirim, yeri gelip kendime saldırarak
Bazen tüm dünya üstüme geliyor, sanıyorum herkesin kastı bana
Saçma sapan… Merhamet denen bastıbacak mı nefreti bastıracak?
Beni öldürmeyen her acı, güçlendirmese bile deli gibi yazdıracak
Kandıracağım seni kandıracağım! Mutluyuz diye sallayacağım
Sonra da realite hançerini yüreğinin ortasına saplayacağım
Üstüme gelme! Üste gelenler şu ana kadar beni deviremediyse
İnan tanıdığından başkası var bilinçaltımda biraz derine inince
Sevinemeyince birlikteliğe ve ayrılıklaraysa üzülemezken
Anlatsana, şu anda ne söylememi bekliyorsun ki yüzüne benden?
Sadece diğer insanlar gibi davranmaya çalışıyordum
O ruhları tutsak eden saçma sapan boş kavramlara şaşırıyorum
Duyguların şu an azgın kediler gibi damdan dama kaçışıyordur
Ben yapamam, başkası olamam; kinimle damardan kana karışıyorum!
[Nakarat X2]
Yüreğini folyoya sar yak, kırılacağına tutuşsun
Denemeden bana yakın olmayı sen çok uzaklara uçmuşsun
Güneş açacak, düne bakacağız; girer kapıdan yine mutsuzluk
Sarılınca birbirimize sıkıca, ısınamadık buz tuttuk
Belki de bilmeden açtığın her yara ruhumda derin bir iz bırakır
Bil bunu hayat her zaman olmuyor film gibi, yine de bir baktım biz dramız
İntikam için yaşıyorum artık, sıra sana da gelir bil sıranı
Unutulup gitmeyecek hesapsızca, verdiğin acıların bir gramı
Film arası, kestik stop! Sevgi denen medeniyetin yüzkarası
Buna yenilemem artık suratıma kaba pençelerini geçirsin yüz kanasın!
Küs kalalım. Bildiğin her şey sadece Iceberg’in üst tarafı
Sana bu gülen gözlerin hangisi gerçek? Şöyle bir etrafı süz bakalım
Kaç mevsim bakmadı yüzüme bile, beni görmedi pas geçti
Çok çabaladım ama sonuç alamadım artık kendimden bile vazgeçtim
Kal sessiz… Akbabalar gene başımda yapıyor kan testi
Beni anılar yaraladı her gün, o zaman geçmişe dair yak resmi!
Halâ diğer insanlar gibi rol yapmaya çabalıyorum
Neden oldu bu? Ruhuma yaralar verdim her bir vakitte kafamı yorup
Yapamıyorum… Her çaba kan kaybına neden oluyor yaramı yolup
Gene kendime yaptığım hiçbir telkin beni kurtarmaya yaramıyordu!
[Nakarat X2]
Yüreğini folyoya sar yak, kırılacağına tutuşsun
Denemeden bana yakın olmayı sen çok uzaklara uçmuşsun
Güneş açacak, düne bakacağız; girer kapıdan yine mutsuzluk
Sarılınca birbirimize sıkıca, ısınamadık buz tuttuk
Pit10 - İçkisel Hayat (Lugal & Deniz Gürzümar) 2011 Şarkı Sözü
[Pit10]
Kafam hoştu, kamaştı gözlerim
Onu gördüm, yanaştım öyle bi’
Kovalamayan adamdım tövbeli
Yakınlaştık, daraldı gölgemiz
Bu Pit10 bebeğim evet tabi cool
Kızı paslarsan yapar alley hoop
Artiz bol, Etiler Hollywood
Şişeler Smirnoff, bir de Malibu
Adım atar ama geri çeker kız kendini
Ne bu trip ha, o şeker kız Candy mi?
Zaman tik-tak hop geçer biz nerdeyiz?
Ben, klik-klak bom! Deşen bir mermiyim
Foto şipşak şov arasında sislerin
Gece din dan don kapı çalar işteyim
Bu bir tic tac toe oyunu ve X benim
İşim Hip Hop hoe! Ötesini isteyin
[Deniz Gürzumar - Nakarat]
Gel benimle her gün yaşa
Tamam sen de kaybol ama kollarımda
Gel benimle her gün yaşa
Yanımda sen, alkol damarımda
[Lugal]
İçimde deli gibi yangın evet
Alkolden gözler baygın gene
Kalbimdeki ses diyor "şansını dene"
Şımarıp, lütfen bana hayır deme!
Görmedim böyle cilveli
Hemen arkanı dönme de dinle bir
Söylediğim bu şarkıyı sana ithafen
Sevgili masum dilberim
Bence denemek gerekli
Olmadan aşktan emekli
Bir bakarsın ya belki çarpar bizi
Hani şu meşhur elektrik
Geleceğe dair plân
Kuralım hayallerle. Bir an
Durup düşün; diz çöküp önünde
Aşkımı ederken ilan
[Deniz Gürzumar - Nakarat]
Gel benimle her gün yaşa
Tamam sen de kaybol ama kollarımda
Gel benimle her gün yaşa
Yanımda sen, alkol damarımda
[Deniz Gürzumar]
Gece başlar ve de çıkar hadi kasketi
Yanımıza yanaşacak, acaba kaç peri?
Üç tekila shot ve gerisi tıraş gelir
Fazla da kaçırma yerinde bas geri
Bir gecede en fazla beş dakika terleriz
Biz burada herkese destana gelmedik
Niye tuttun ki tenhada sen beni?
Dedi bana çağır hadi Berkay'la Server'i
Yükseldi tansiyonum ilaçsa Chivas
Gördün mü oldum ben bir anda kibar
Ne kadar limit aşımında içsek de
Sabaha karşı da birayla cila
Sakin geçmez mi tek bi' gün?
Artist olduk biz eski Türk filmi
Kahramanı gibi de hittik
Zor geldi bu kimine
[Deniz Gürzumar - Nakarat]
Gel benimle her gün yaşa
Tamam sen de kaybol ama kollarımda
Gel benimle her gün yaşa
Yanımda sen, alkol damarımda
Kafam hoştu, kamaştı gözlerim
Onu gördüm, yanaştım öyle bi’
Kovalamayan adamdım tövbeli
Yakınlaştık, daraldı gölgemiz
Bu Pit10 bebeğim evet tabi cool
Kızı paslarsan yapar alley hoop
Artiz bol, Etiler Hollywood
Şişeler Smirnoff, bir de Malibu
Adım atar ama geri çeker kız kendini
Ne bu trip ha, o şeker kız Candy mi?
Zaman tik-tak hop geçer biz nerdeyiz?
Ben, klik-klak bom! Deşen bir mermiyim
Foto şipşak şov arasında sislerin
Gece din dan don kapı çalar işteyim
Bu bir tic tac toe oyunu ve X benim
İşim Hip Hop hoe! Ötesini isteyin
[Deniz Gürzumar - Nakarat]
Gel benimle her gün yaşa
Tamam sen de kaybol ama kollarımda
Gel benimle her gün yaşa
Yanımda sen, alkol damarımda
[Lugal]
İçimde deli gibi yangın evet
Alkolden gözler baygın gene
Kalbimdeki ses diyor "şansını dene"
Şımarıp, lütfen bana hayır deme!
Görmedim böyle cilveli
Hemen arkanı dönme de dinle bir
Söylediğim bu şarkıyı sana ithafen
Sevgili masum dilberim
Bence denemek gerekli
Olmadan aşktan emekli
Bir bakarsın ya belki çarpar bizi
Hani şu meşhur elektrik
Geleceğe dair plân
Kuralım hayallerle. Bir an
Durup düşün; diz çöküp önünde
Aşkımı ederken ilan
[Deniz Gürzumar - Nakarat]
Gel benimle her gün yaşa
Tamam sen de kaybol ama kollarımda
Gel benimle her gün yaşa
Yanımda sen, alkol damarımda
[Deniz Gürzumar]
Gece başlar ve de çıkar hadi kasketi
Yanımıza yanaşacak, acaba kaç peri?
Üç tekila shot ve gerisi tıraş gelir
Fazla da kaçırma yerinde bas geri
Bir gecede en fazla beş dakika terleriz
Biz burada herkese destana gelmedik
Niye tuttun ki tenhada sen beni?
Dedi bana çağır hadi Berkay'la Server'i
Yükseldi tansiyonum ilaçsa Chivas
Gördün mü oldum ben bir anda kibar
Ne kadar limit aşımında içsek de
Sabaha karşı da birayla cila
Sakin geçmez mi tek bi' gün?
Artist olduk biz eski Türk filmi
Kahramanı gibi de hittik
Zor geldi bu kimine
[Deniz Gürzumar - Nakarat]
Gel benimle her gün yaşa
Tamam sen de kaybol ama kollarımda
Gel benimle her gün yaşa
Yanımda sen, alkol damarımda
Pit10 - Boğazımız Kadar (ft. Yunus Emre) Şarkı Sözü
[Pit10]
Zihinlere kördüğüm atar eliniz
Sen varsın gördüğüm kadar etini
İş yapabilmek için piyasada
Açacaksın; göğsünü ya da elini
Şunun ateşini söndürüp bana getirin
Şans değil, gördüğün kara kedidir
Nasıl iş? Nasıl asıl sanatçılar açken
7/24 sövdüğüm adam geçinir?
Taktikler dönüyor; konuşmadan anlaşıp
Sorunlara yaklaşıp yorulmadan anladım
Bu piyasa Hilal Cebeci’nin memeleri kadar büyük
Ama Doğuş kadar yapmacık
Mağdurum çek pimi, türet espri
Maruzum leş gibi sünepe stili
Çıkarırım pestili yürek estirir
Severim teşhiri, müteşekkirim
[Yunus Emre]
Beni aramayın, evde değilim
Ama biliyorum hep istediğimi
Piyasa buysa biz de girelim
Boğazımıza kadar bokun içindeyiz
Hiç bilmediğin şey asıl belirti
Asıl problem bu; biz nasıl delirdik?
Kafalar karışık, her yer çelişki
Para için üreten herkes tedirgin
Ben her eve lâzımım
Hadi panpiş aç bana ağzını!
Dijital maymunlar parklardan kaçtı
Bizim nesil öpücüğü Tarkan’dan kaptı
Her köşe başında yazıyor bir prof
Herkes her şeyi biliyor atıyorlar ok
Otuzbire sansür pornoya blok
Ama TV’de herkesin elinde bir Glock
Zihinlere kördüğüm atar eliniz
Sen varsın gördüğüm kadar etini
İş yapabilmek için piyasada
Açacaksın; göğsünü ya da elini
Şunun ateşini söndürüp bana getirin
Şans değil, gördüğün kara kedidir
Nasıl iş? Nasıl asıl sanatçılar açken
7/24 sövdüğüm adam geçinir?
Taktikler dönüyor; konuşmadan anlaşıp
Sorunlara yaklaşıp yorulmadan anladım
Bu piyasa Hilal Cebeci’nin memeleri kadar büyük
Ama Doğuş kadar yapmacık
Mağdurum çek pimi, türet espri
Maruzum leş gibi sünepe stili
Çıkarırım pestili yürek estirir
Severim teşhiri, müteşekkirim
[Yunus Emre]
Beni aramayın, evde değilim
Ama biliyorum hep istediğimi
Piyasa buysa biz de girelim
Boğazımıza kadar bokun içindeyiz
Hiç bilmediğin şey asıl belirti
Asıl problem bu; biz nasıl delirdik?
Kafalar karışık, her yer çelişki
Para için üreten herkes tedirgin
Ben her eve lâzımım
Hadi panpiş aç bana ağzını!
Dijital maymunlar parklardan kaçtı
Bizim nesil öpücüğü Tarkan’dan kaptı
Her köşe başında yazıyor bir prof
Herkes her şeyi biliyor atıyorlar ok
Otuzbire sansür pornoya blok
Ama TV’de herkesin elinde bir Glock
Pit10 - Kalsın 2011 Şarkı Sözü
Güzel vakitler geçti, güzel vakitler geçti
Erken olmadı hiç; güzel vakitler geçti
Bir kalp aradım: olsun benzersiz ve seçkin
Seçenekler sunuldu hep en zorunu seçtim
Erisin hislerim bu hayatta yeri yok
Göstermem gücümü; herkes gücü seviyor
İstemem… Dört duvarda rüzgâr esiyor
Esiyor! Meleğin kanatlarını kesiyor
Mutluluk mu? Resim o; gerçekte yok!
Bir yanım diyor ki bunları dert etme çok
Seçimi kendi yapar, serbestse o
Bir gün olsun doğal ol; gel kesme rol
Yalanın türevidir gizlemek aslı
Yine de bilerek tüm samimiyetimi siyah sislere bıraktım
Farklı günler aynı manzara; izleme artık!
Senle bir büyük açalım; sisteme karşı
[Nakarat X2]
Yalandan olsa da tebessümünle varsın
Yanlış teşebbüsler, tereddütünle kalsın
Ve görmek istemem melek yüzünde kaygı
Hep ansız, amansız, zamansız, kalsın!
Kırılma potansiyeline sahip, olası pottan utanmak
Güzel rüyalar görmek için her vakitte uzanmak
Dallanıp budaklananlara, allanıp pullanmak
Anlama çullanmak; kelimeleri seçerek kullanmak
Şimdi mumlar yak; dibini aydınlatmayan
Her dönemde gidenler var bir de ardından bakan
Ve nefret dolu ruhum bedenime katliam yapan
Sonuç bir insan; düşünebilen lâkin kalbi atmayan
Güzellik nesnel, güzellik zorla değil
Tatlı düşler gerçek hayatta acı sonuçlar doğurabilir
Düşünceler yer beynimi, susmayan bir korna gibi
Güzel bir gelecek hayalinden daha ütopik ne olabilir
Duygularıma kalbinin kör gözüyle baktın
Mutsuz sonlu kitabımın önsözünde şahsın
Uçur bir dilek ve gökyüzünde kalsın
Yalandan olsa da tebessümünle varsın
[Nakarat X2]
Yalandan olsa da tebessümünle varsın
Yanlış teşebbüsler, tereddütünle kalsın
Ve görmek istemem melek yüzünde kaygı
Hep ansız, amansız, zamansız, kalsın!
Pit10 - Hadi Konuş 2011 Şarkı Sözü
Hadi konuş! Baskı var toplumda, askıda çok fikir
Korun hadi kaskı tak!
Bugün ölür hürce uçan o güzel beyaz martılar
Polis terörü canlı çünkü düşüneni astılar!
Hadi konuş! Dayatılır kurallar toplumca
Akla yatmayan cevaplanmaz sorduğunda
İster oturmanı sakince koltuğunda
Tabi boyun eğer insan; korkunca
Hadi konuş! Bağımsızlık için adım atın
Çünkü net gözükmüyor yarınların
Kaç nesil harcandı, kaç nesil apolitik
“Kaç!” durma “kaç!” dedi, büyüklerin özgürlüğüne kastetti!
Hadi konuş! Dört yanda kurulur tuzaklar
Gereken güvendir umudun kuraksa
Sustururlar seni ve de gururun uzakta
Eroinden daha tehlikeli uçurucular var!
[Nakarat X2]
Hadi Konuş! Gözükmese bile yolun sonu!
Hadi Konuş! Böyle çözülür bir çok sorun!
Hadi Konuş! Çünkü bugün herkes dolu!
Hadi Konuş! Susturanlara inat konuş!
Hadi Konuş! Bugün, hoşgörünün sonu gelir
Dirildi faşizm terörün eline copu verip
Tanrım koru beni, tanrım koru beni!
Alırlar susmazsam bir köşede şoku verip
Hadi Konuş! Tekmelenen bebeğinle
Yıkılan kaderinle, kırılan kaleminle
Tek değilsin göster
Ve destek yoksa da susma sen çünkü pes etmek yok!
Hadi Konuş! Hadi konuş, boz bu sükûtu
Gaflet ve dalâlet toplamış gürûhu
Örümcek beyinleri ve bozuk üslubu
Söndür!!! Çünkü yanmak da lüzumsuz
Hadi Konuş! Belediye silemez o kan izini
Sesimiz yükseliyor her gün, tanı bizi!
Sesimiz yükseliyor, temiz bir yarın için
Hadi konuş, özgürlük ve barış için
[Nakarat X2]
Hadi Konuş! Gözükmese bile yolun sonu!
Hadi Konuş! Böyle çözülür bir çok sorun!
Hadi Konuş! Çünkü bugün herkes dolu!
Hadi Konuş! Susturanlara inat konuş!
Pit10 - Yarından Öncesi Yok 2011 Şarkı Sözü
[Nakarat X2]
Yarından öncesi yok
Seçimlerim kaderime yön veriyor
Yarından öncesi yok
Hatalarım bana bunu gösteriyor
İstediğime değil isteklerime aşığım
Çabalamak vardiyam elde etmek maaşım
Gürültü gökte; sağanak ego yağışı
25’e doğru ruhum çok yaşlı
Esir eden bütün hislerimi aştım
Çok vaat duydum ve birçoğu da tıraştı
Senden değil, ben kendimden kaçtım
Tek derdim benle, bundandır sancım
Bu kuyu dipsiz, iniyoruz ipsiz
Pozitif değilim çünkü ilham perim tipsiz
Nadiren de olsa kaygılarım dindi
Uyuturken bizi hayâl denen ninni
Her 5 gülden 4’ü yabandı
Her 4 günden 3’ü karanlık
Her 3 alimden 2’si yalancı
Her 2 dosttan birisi yabancı
[Nakarat X2]
Yarından öncesi yok
Seçimlerim kaderime yön veriyor
Yarından öncesi yok
Hatalarım bana bunu gösteriyor
Akşamdan kalmış umutlarım sendeler
Çünkü akşamdan kalmış umutlarım “sen”deler
Yeni trend keder herkes derbeder
Canım yandıkça yükselir mertebem
İnce düşünmem için beni zorlama
Kırdı dümenini kaptan gemi dolmadan
Konuşurken herkes beyin yormadan
Emin olduğum tek şey emin olmamam
Yüreğimde deprem, yere battı tüm dağlar
Bugün huzurun yerini keder aldı küstahça
Ve ben artık ücrada beklemekten bıktım
Ayrı dünyaların insanları neden aynı dünyada?
İster göz önünde ister silik ol
Çirkin bedenlerde gülüşler silikon
Zirvedeki değil diptekidir asıl ikon
Taktığım en şık maskenin adı Pit10
[Nakarat X2]
Yarından öncesi yok
Seçimlerim kaderime yön veriyor
Yarından öncesi yok
Hatalarım bana bunu gösteriyor
Pit10 - Yaşıyorum - Ölüyorum 2011 Şarkı Sözü
[Nakarat X2]
Yaşıyorum… Aynı gökyüzüne bakmadan
Ölüyorum… Henüz sırtüstü yatmadan
Yaşıyorum… Aynı sesleri duymadan
Ölüyorum… Nefes alışına doymadan
Esas sorun şu; gözlerinle konuşup
Yalan söyledin… Kucak dolusu
İnan yorgunum, biraz sorunlu
Hesaplar o kadar karıştı ki bilmiyorum bilançosunu
Uykuya teslim olmayan göz kapaklarımda
Ağırlık yükseldikçe kör yalanlarınla
Yerleştirdiğin mayınları sök şakaklarımdan
Veya kanımda yüksek alkol olup öl damarlarımda!
Bazen seni bende bırakıp gitmek istiyorum
Neyin gerçek neyin hayâl olduğunu bilmek
Bazen bu sayfaları komple silmek istiyorum
Rus ruletini kurşun kalemle oynayıp bitmek!
Nefessiz izlenen bir gerilim filmisin
Masalcasına palavra; perinin sihrisin
Bu denli yakınken bana teninin iksiri
Biz yüreklerimizi zıt yönlere çevirip gitmişiz
[Nakarat X2]
Yaşıyorum… Aynı gökyüzüne bakmadan
Ölüyorum… Henüz sırtüstü yatmadan
Yaşıyorum… Aynı sesleri duymadan
Ölüyorum… Nefes alışına doymadan
Gölgem kadar yakın, sırtım kadar uzak
Bilinçaltı oyunları rüyamda kursun bana tuzak
Bela denizinde atıyorum kurşunlara kulaç
Şimdi aklımdan çık yani kurtulmama yol aç
Hatalarım gençlik ayıbım, o yolları geçtim ayılıp
Dikenli teller üstü gezdi kalıbım
Ve pişmanlık ezdi canımı, mutluluğun resmi yakılır!
Bulamıyorum ben artık hiçbir şeyin eski tadını
Çizildi aynı kalemlerle farklı yönlere rotalar
Gözyaşı ve tebessüm eridi aynı potada
Ya yol bul, ya yoldan çekil, ya ol bana yol açan
Tuzaklar gözükmez yüreği etsem de kolaçan
Klişe düşüncelerden bana bahsetme gene
Güneş parlasa bile duruyor burada kar hep tepede
Yok bize bir çıkış yolu, kaç kez denesek
Kazanan olmak için öncelikle kaybetmek gerek!
[Nakarat X2]
Yaşıyorum… Aynı gökyüzüne bakmadan
Ölüyorum… Henüz sırtüstü yatmadan
Yaşıyorum… Aynı sesleri duymadan
Ölüyorum… Nefes alışına doymadan
Pit10 - İzole 2011 Şarkı Sözü
[Nakarat X2]
Zaman dursun, gerek yok artık
Ama sustum, onlar aldansın
Kaçar uykum; gerçeğe daldım
Hava puslu… Bırak öyle kalsın
Sen bildiğin yoldan git, ben çizdiğim
Sana göre özel anlar derdim değil
N’apardın yanıltsa seni her bildiğin?
Ahval nedir? Hafif gergin miyiz?
Gel pislik, ben ters istikametim
Girişin olur kötü perspektif
Komik olmayabilir her espri
Hayat sert iştir ve de ben ciddiyim
Bu bir rol! Bana inan beyim
Sen kontrol edemiyorsun bayat iradeni
Bunu bilmiyorsun hatta yalan biraz dedin
Ama duymak istemiyorum hayat hikâyeni
Bir masada otururken geliyor kobay
Onun boş sohbetlerine esir olamam
Bana deli diyorlar
Ve aksine dair fikirlerim bu tanıma veriyor onay!
[Nakarat X2]
Zaman dursun, gerek yok artık
Ama sustum, onlar aldansın
Kaçar uykum; gerçeğe daldım
Hava puslu… Bırak öyle kalsın
Konuşmuyoruz aynı dilde, aynı yerde yaşasak da
Çıktıkça indiren basamaklar var
Açık konuşmak burada yasak aslan
Bu yüzden bana susmak yarar sağlar
Derdimin bir kısmı da yasalarla
Görüp sesini çıkarmayan asalakla
Bekleyip diyor otorite pas atarsa
Triplekse terfi ederim karavandan
Beni toplumdan kopardı fikir çatışması
Artı kendilerine benzemeyene trip atılması
Merak etmiyorum artık işin aslı nasıl
Bu tıpkı henüz çürümemiş dişin ağrıması
Dışarıda hava nasıl? Bilmiyorum, rapor ver
Anlatırsam insanları adım olur La Fontaine
Beni hor görür giyen ayağa makosen
Bana göre izoleyim, ona göre asosyal
[Nakarat X2]
Zaman dursun, gerek yok artık
Ama sustum, onlar aldansın
Kaçar uykum; gerçeğe daldım
Hava puslu… Bırak öyle kalsın
Pit10 - Birden (ft. Da Poet) 2011 Şarkı Sözü
[Da Poet]
Ben cehenneme bırakılan ölü rüyaların sahibi
Düşmanlıkla beslenen bi gezegene aitim
Mutluluk taklidi, faili,kendi katlimin
Dilinize yapışan tüm lakırtılar zahiri
Elinden kayıp giden yılları düşün
Düştüğü yerde çocukluğun, düştüğü yerde hüzün
Şimdi zamanın durduğu yerde gözüm
Bir damla kahkaha biraz gözyaşı hayatın özü
Belki çoktan durdu zaman belki ortasındayım
Belki bitti artık hayat belki en başındayım
Bilmem neyin kavgasında bu telaşın ortasında
Şakağımdaki tabancanın namlusundayım
Dün bildiğimi bugün çoktan unuttum, somurttum
Kendimden vazgeçip de sonsuzluğa tutundum
Koştukça yoruldum çünkü toplum da sorunlu
Zihnimdeki tümcelerim özgürlüğe tutuklu
[Edis Görgülü - Nakarat]
Birden silinir gördüğün
Birden kararır gökyüzü
Birden kendime geldiğimde
Bilmem, ne kadar özgürüm?
Birden silinir gördüğün
Birden kararır gökyüzü
Bir ben kalırım kendimle
Bilmem, ne kadar özgürüm?
[Pit10]
Çabam varoluş, bu dünya fanusum
Artık yollar eskisinden bile daha uzun
Gördüğüm her kâbusum da umutlarımın taarruzu
Düşmek emeklerken, çabanın makbuzu
Durma, yak mumu! Kaybım var kan bulun
Hedeflerim çığ olmak isteyen bir kartopu
Doğmak yeniden, her ölümde kahrolup
Beynimin şirketinde sorunlarım kadrolu
Tek başıma değilim ama yalnızım
İzliyorum zamanın kayıplarla raksını
Gördüm ansızın
Sen burada kendini ne kadar yüksek pazarlıyorsan o kadar pahalısın!
Düşündüğümden beri bozuldu ezberim
Bilmediğimi gördüğünde çekinmeden ez beni
Varsa bildiklerim, indir tüm setleri
Bana kulak ver ki, sana ses vereyim!
[Edis Görgülü - Nakarat]
Birden silinir gördüğün
Birden kararır gökyüzü
Birden kendime geldiğimde
Bilmem, ne kadar özgürüm?
Birden silinir gördüğün
Birden kararır gökyüzü
Bir ben kalırım kendimle
Bilmem, ne kadar özgürüm?
[Da Poet]
Ölü umutlar doğuran annelerin gözlerinde telaş
Dünya diken gibi batar doğmaksa ilk savaş
Bazen gök kubbeye hapsolmak zor
Gerçeklerle çelişip de kendi kendinle dalaş
Bilmem, bitince son ümit de, sönünce son ateş de
Nereye gider insan? Batınca son güneş de
Bitince son nefes de, elde kalan hiç
Bir tutam gülümsemenin dahi kıymetini bil
[Pit10]
Dere yoksa paçaları sıvamaya gerek kalmaz
Paçaları sıvayana kadar dere kalmaz
Pişmanlık: aynı hataları gene yapmak
Beni yıkan düşmek değil, yere çarpmak
Her diyalogda canlı kinayeler vardı
Kaybeden bugün, yarın bir daha dener şansı
Farklı kalemlerle aynı hikayeler yazılırken
Aynı kalemle farklı hikayeler yazdım
[Edis Görgülü - Nakarat X2]
Birden silinir gördüğün
Birden kararır gökyüzü
Birden kendime geldiğimde
Bilmem, ne kadar özgürüm?
Birden silinir gördüğün
Birden kararır gökyüzü
Bir ben kalırım kendimle
Bilmem, ne kadar özgürüm?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)