30 Nisan 2010 Cuma

İSEO GÖLÜ-GARDA GÖLÜ,EYLÜL 08

Milano Göller Bölgesi Como Gölü,Maggiore Gölü,Garda Gölü,Orta Gölü ve İseo Gölü'nden oluşuyor.Önceki günlerde Como Gölü'ne gitmiş ancak Maggiore Gölü'ne ve Orta Gölü'ne zamanımız kalmamıştı.Bugünkü planımız İseo Gölü ve Garda Gölü'nden sonra Venedik'e ulaşmak.İlk olarak sabah kahvaltısına Lago d'İseo'ya gidiyoruz.Milano'dan uzaklığı 90 km.
İSEO GÖLÜ
Burası çok sakin, adeta emekli yeri gibi.Como'dan sonra bizi kesmese de şirin.Gölde birsürü ördek ve kaz yüzüyor,herkes birbiriyle muhabbette,ortam çok samimi ve sıcak.İçimiz huzurla dolu vaziyette gölden ayrılıp arabamıza dönüyoruz ki o da ne euro 36 otopark cezası.Şu ana kadar Portofino hariç hiçbiryerde otopark bedeli ödemedik ama bu bedel ağır oldu.Arkamızda İseo Gölü'nde yeralan , Avrupa'nın en büyük göl adası Monte Isola'nın manzarasını bırakıp kaldığımız yerden devam ediyoruz.Yine benzinimiz bitti. İseo'dan benzin aldık,pompacı 60 yaşlarında kadın,kredi kartını uzatınca üst katta ki kızına seslendi,kızı kucağında bebeğiyle gelip POS'tan kartı geçirdi.İtalyanları ve İtalya'yı çok seviyoruuuum.
MONTE İSOLA
Rotamız Lago di Garda.Lago di Garda pipo şeklinde.Alt kısmı çok geniş olduğundan gölden çok deniz havasında.Yukarıya doğru yol aldıkça göl manzarası keyifleniyor.Gölün çevresi 143 km ve 80 tünelden geçiyorsun.İtalya'nın en büyük gölü.Gölde tekne turu yaklaşık 3 saat sürüyor.Biz Como'da olduğu gibi karayoluyla gölü gezmeyi tercih ediyoruz.İlk durağımız gölün en turistik noktası olan Sirmione.
SİRMİONE
Rocca Scaligera kalesi'nden Sirmione'ye giriyorsun,araba girişi yasak.Çok kalabalık,turist dolu,oturacak yer yok.Termal bölge olduğundan onlarca otel bulunmakta.Nefis dondurmalarımızı yedik.Hazırız.Tura devam.Sirmione'den sonra şaraplarıyla ünlü Bardolino,Garda Gölü'nün en güzel manzarasına sahip Punta San Vigilio,Torri del Benaco ve Malcesine geliyor.
MALCESİNE
Malcesine'de göl kenarında pizza ve roka salatamızı yiyip ev yapımı şarabımızı içtikten sonra dar sokaklarda gezindik. Burası gölün en güzel yerlerinden biri ayrıca Scaligero Kalesi'ne de ev sahipliği yapıyor. Baldolino şarabı ve Cinque Terre'nin yarı fiyatına meloncello (kavun likörü) aldık.
RİVA DEL GARDA
Sırada gölün sivri ucu Riva Del Garda var.
Heryer başdöndürücü manolya kokuyor.Bisikletçiler,sörfçüler,yelkenciler,dağcılar herkes spor yapıyor.Dağın eteklerine kurulmuş.Garda Gölü, Como gölü gibi insanın soluğunu kesmiyor ama yine de İtalya'nın her bölgesi ayrı cevher.Bizim zamanımız olmadığından Malcesine'den Monte Baldo'ya çıkamadık.Ama eminim ki süper bir manzara eşliğinde yapılan teleferik yolculuğudur.Riva Del Garda'dan yolumuza devam ettik gölün diğer tarafını gezemedik.

Milano Göller bölgesi olmazsa olmazları
  • Como'da konaklayarak Como Gölü,Maggiore Gölü ve Orta Gölü gezilebilir.Como-Maggiore yaklaşık 90 km,Orta-Maggiore yaklaşık 45 km.Orta Gölü'nü bilmem ama Maggiore Gölü'nü göremediğime üzüldüm.
  • İseo Gölü ve Garda Gölü birlikte gezilebilir.Bence İseo'ya uğranmasa da olur ama Garda görülmeli.Bir sonraki durak Verona.Romeo Juliet aşkının şehri.
  • Şişesi Garda Gölü şeklinde olan Bardolino şarapları alın.Şarabı içtik şişesi zeytinyağlık olarak mutfağımı süslüyor.
  • Göl kenarında Malcesine'de şöyle romantik bir yemek yiyin.
Sonuç olarak

Milano-Venedik arasını arabayla gidiyorsanız yolunuz üzerinde yeralan Garda Gölü'nü ve
Verona'yı atlamayın derim.

Maggiore Gölü

29 Nisan 2010 Perşembe

New York World's Fair 1964/1965 Souvenir Book


Forward into the past! 1964 was the middle of the space race and visions of our glorious future abounded. If you were a very lucky child you got to go to the World's Fair in New York. (Now famous from Men in Black cameo).


Wood, N. and Editors of Time-Life Books. New York World's Fair 1964/1965 Offical Souvenir Book. New York: NY 118 pp. 31 cm.


The space pavillion allowed you to see some of these wonders. One of the highlights was a 3-D movie of space flight in the near future.



You also saw models of future space craft and the details from the upcoming Apollo missions and our conquest of the Moon


It all seemed just around the corner in the brave new future!



CİNQUE TERRE-PORTOFİNO-EYLÜL 08

CAMOGLİ
Yine yollardayız.Benim için bu tatilin anlamı olan, İtalya'nın Liguria Bölgesi'ndeki Cinque Terre'ye gidiyoruz.Cinque Terre ,Milano'dan 223 km uzaklıkta.İtalya'nın kuzeybatısında yeralan Liguria Bölgesi,Cenova Körfezi etrafında kıvrılmakta olup İtalyan Rivierası olarak adlandırılmaktadır.Dağları sarmalayan yollar,sarp yamaçlar,enfes koylar,muhteşem deniz manzarası.Yol tehlikeli ama çok keyifli.İlk olarak Camogli'de kahvaltı molası verdik.Bir durak sonrası Portofino.Burada hayat yavaşlatılmış gibi.Denize giren insanlar,eski binalardan sarkan çamaşırlar,çiçeklerle donatılmış balkonlar...Kilise çanları eşliğinde sahilde kabaklı foccacialarımızı ve elmalı turtalarımızı yedik,kahvelerimizi içtik.
Cinque Terre'ye gitmek üzere yola devam.Yollar tünel ve viyadüklerle dolu.Cinque Terre 5 köyden oluşuyor.Monterosso Al Mare,Vernezza,Corniglia,Manarola ve Rio Maggiore.Patika yolları arabamızla aşarak ilk köy olan Monterosso Al Mare'deyiz.

MONTEROSSO AL MARE
Günlerden pazar,trafik yoğun,köyün içine arabayla giriş yasak,otopark dolu.Arabamızı yaklaşık 1 km uzağa ,yola park edip yürüdük.Monteresso'nun büyük bir sahili var ve köyler arasında turistik açıdan en gelişmiş yer.Diğer köylere giden patika yürüyüş yolları var.Eğer yürümek istemezsen trenle ulaşım imkanı bulunuyor.Ama çok ısrarlıysan daracık ve uçurum kenarından geçen karayolunu da kullanabilirsin.Fotoğraflarını görüp çok etkilendiğim, kayalara oyulmuş insan figürünü buluyorum hemen.Biraz tepeye kaleye doğru yürüdük sonra vakit geçirmeden diğer köylere gitmek için trene bindik.Cinque Terre bir güne sığacak bir yer değil.

Ama bizim programımız bir

günle sınırlı olduğundan tüm köyleri görme imkanımız yok.Aralarından bir tanesini daha seçeceğiz.Vernezza ve Corniglia'yı atlayarak Manarola'ya gittik.Tam isabet.Bir yeri gözünde fazla büyütünce sonu hep hüsran olur.Bu tatilde de ondan korkuyordum.Ama Manarola'yı görünce soluğum kesildi.Üzüm bağlarıyla çevrili, kayalıkların üzerine kurulmuş renk renk evlerden oluşan sevimli mi sevimli,nefes kesen bir yer.Manarola ve son köy olan Rio Maggiore arasındaki yürüyüş yolunun adı Path of Love, yol çok keyifliymiş ve yarım saatte yürünüyormuş.Manarola'da seafood spagetti ve yengeçli ev yapımı makarna yedik.Benim yengeçler bütün olarak makarnamın üzerindeydi.E haliyde yemesi kolay olmadı.Bu güzel yerden ayrılmak çok zor.Monteresso'ya dönüp çilekli ve kavunlu likörlerimizi aldık , arabaya yürümek tam bir kabus.Devamlı yokuş çıkarak 1 km den fazla yol ve yorgunuz ve elimizde şişeler. :(


Planımız akşam yemeğini Portofino'da yemek.Portofino
Monteresso arası 75 km.Ama pazar akşam trafiği ve boş benzin
depomuz bizim planlarımızı suya düşürdü.Sonunda Santa Margherita'ya ulaştık.Etraf cıvıl cıvıl.Biraz ilerisi Portofino.Buradan motorla Portofino'ya ulaşabilirsin.Arabayla gitmekten daha mantıklı.Otopark yine sorun.Gündüz gelsek ne yapardık bilmiyorum ama akşam olduğundan herkes dönmüş, euro 10 vererek otoparka arabayı attık.Küçücük bir yer ama bir sürü markanın mağazası var.Portofino son liman demek.İnsanlar genelde birbirinden güzel tekneleriyle gelip yemek yiyip alışveriş yapıyorlar.Restaurantlar pahalı haberiniz olsun.
MANAROLA


Cinque Terre ve Portofino olmazsa olmazları....

PORTOFİNO

  • Cinque Terre'ye birkaç gün ayır.Tüm köyleri doyasıya gez.İçine sindir.
  • Path of Love'dan yürü.
  • Manarola'da '' la vita é bella ''.Aklım Manarola'da kaldı.Arrivederci Manarola...
  • Portofino'da zaman geçir,tekneleri seyret,zenginliği hisset.
  • Monteresso'dan çilekli likör al ve diğer tüm likörleri tat.Nefissss.
  • Monteresso'daki kayaya oyulmuş insan figürüne hayran kal.






Son olarak
Liguria Bölgesi çok keyifli.İtalya'da Liguria

Bölgesi'yle rakip olabilecek tek yer Amalfi Coast'un yeraldığı Campania Bölgesi.Ama bence Liguria açık ara önde gelir.Bu bölgede tatilin tümü geçirilebilir.Genova'dan başlayıp Camogli,Lavagna,Levante,Cinque
Terre,Portofino gezilebilir.Vakit varsa Genova'dan San Remo yönüne de gidilebilir.Biraz daha ilerisi Nice.

28 Nisan 2010 Çarşamba

COMO GÖLÜ - EYLÜL 08

Como- Milano yaklaşık 50 km. Milano'dan çıkıp 45 dak.
Como Gölü lades kemiğine benziyor.146 km2 yüzölçümüne sahip.Gölün yarısı İtalya diğer yarısı İsviçre sınırı içinde yeralıyor.Buradan İsviçre'nin Lugano şehri yarım saatlik mesafede,vizeniz varsa sınırdan İsviçre'ye geçebilirsiniz.Gölde çeşitli feribot turları yapılıyor,ortalama 2-3 saat sürüyor.Biz göl etrafını arabayla turladık.Bence daha keyifliydi.Her dönemeç ayrı bir manzaraya açılıyor,yol çok keyifli iki araba yanyana zor geçiyor,evler muhteşem,Como Gölü harika,en ufak bir görüntü ve çevre kirliliği yok.Como'da önce fünikülerle Brunate'ye çıkıp tepeden Como manzarasını seyrettik.Como merkezde yapacak çok şey yok.Şehrin orta yerinde ihtişamlı bir katedral yeralıyor.2 cafe latte ve 2 dilim pizza (toplam euro 9) ile kahvaltımızı yaptık ve kendimizi yollara vurduk.
Sırasıyla Como'dan başlayıp Torno,Careno,sevimli Nesso ve nihayet romantik Bellagio.
BELLAGİO
Como gölünün incisi.Dar ve merdivenli sokaklar,cafeler,eski evler,devasa bahçesiyle Villa Melzi ve muhteşem konumuyla Villa Serbelloni görülmesi gerekenler.Bellagio'dan arabalı vapurla Mennagio'ya geçtik.( araç dahil iki kişi euro 10 ) Menaggio'ya kış erken gelmişti pek sessiz ve huzurluydu.Yollardaki peysaj çalışmalarına ve yürüyüş alanlarının
düzenine hayran kaldım.Dönüş yolumuz , Bellagio tarafı olan karşı yaka kadar keyifli değildi.Menaggio'dan Tremezzo,Lenno ve gölün tek adası olan Comacina'yı da gördükten sonra Cernobbio'da Villa D'este'de kahve molası verdik.
Göl kenarında bulunan çok şık ve ihtişamlı otelin harika bahçesi var.
MENNAGİO
Yorucu günün ardından Milano'ya döndük.Zamanımız kalsaydı Maggiore ve Orta Gölü'ne de gidecektik ama Como Gölü tüm günümüzü aldı,yetmedi bile.Maggiore Gölü'nü de görmek isterdim.

Como olmazsa olmazları
  • Arabayla Como'dan başlayarak Bellagio'ya kadar gitmek,yolda her gördüğün manzara da durup yolun keyfini çıkartmak,bol bol fotoğraf çekmek,
  • Muhteşem evlerin sahiplerini kıskanmak,
  • George Clooney'i görmeyi umut etmek:)
  • Bir dahaki sefere mutlaka Villa d'Este'de konaklamak,
Son olarak
Como Gölü'ne gitmişken Maggiore Gölü'ne de gitmek gerek.Hatta vakit varsa Orta Gölü'ne de uğranabilir.Özellikle Maggiore Gölü 212 km2 alanıyla Garda'dan sonra İtalya'nın ikinci büyük gölü.Borromee Adaları göldeki en önemli turistik noktalar.Como- Maggiore arası yaklaşık 100 km Maggiore- Orta Gölü arası yaklaşık 30 km.Orta Gölü daha az turistik.

27 Nisan 2010 Salı

Speeding Into Space (1954)


Speeding into Space! Yet another of the beautifully designed children's books of the golden age of space illustration.


Neurath, Marie. Speeding Into Space. New York: Lothrop, Lee and Shepard / London : Parrish. (36 p.) 22 cm. (Also 1956, 1958, 1962 editions.)




Text and illustrations show rocket theory, space walks, space stations and a Moon landing. Illustrations are stylized and "blocky", very different from the usual "realistic" paintings. The choice of using only a few colors make the illustrations that much more striking.

MİLANO EYLÜL 2008


THY sabah uçağıyla yaklaşık 3 saat sonra Milano Malpensa Havaalanı'ndayız.Kiraladığımız arabamızı aldıktan sonra navigator ve Milano haritamız olmadan, büyük bir cesaretle Milano sokaklarındayız.Yanımızda sadece otelin google map dökümü var. Tabi ki kaybolduk.Yoldan geçen yaşlı italyanlara adresi sormak zorunda kaldık, kalmaz olaydık.Onlar ingilizce biz italyanca bilmiyoruz ,e doğal olarak anlaşamıyoruz.Ama italyanlar çok ısrarlı, anlaşamasak da orta yolu bulacaklar.Heryerden birine sesleniyorlar, gelenler başkalarını çağırıyor, bayağı kalabalıklaştık ama nafile.Teşekkür edip ayrılırken bile halen trafik ışıklarını tarif etmeye çalışıyorlardı. Günümüz çok hareketli başladı. Sonunda otelimiz Antares Hotel Accademia'yı bulduk.Otelin otoparkı günlük euro 20 olunca araba tabi ki arka sokağa park edildi.Otelin yeri çok merkezi olmasa da odalar çok konforlu ve temiz.Otelin hemen önünden geçen 19 nolu tramle 15 dak.merkezdesin.Ama bizim gibi aceleden yanlış trame binip 45 dak.gezmezsen.:)
Milano turumuza Cadorna bölgesinden başladık.Birer sandviç ve bira ile önce kendimize geldik.İlk durak çok merak ettiğim Chocolat. Dondurmalarını tattık.www.chocolatmilano.it
Harikaaa.Fıstıklı ve çikolatalı favorim.Enerji depoladıktan sonra şehir turumuza devam.
  • Castello Sforzesco ve Sempione Parkı.Via Dante'nin sonunda yeralan Castello kalesi ve kalenin parkı, Milano'nun en önemli tarihi mekanlarından.Vaktimiz olmadığından parkın keyfini çıkartamadık.Şöyle bir kaleyi gezdikten ve parka göz gezdirdikten sonra Via Dante boyunca yürüdük.Yanlış trame bindiğimizden dolayı turu tersinden yaptık.Aslında Duomo'dan başlayıp Sempione parkında çimenlere yayılarak turu tamamlamak daha doğru..www.milanocastello.it
Duomo Meydanı.135 kubbesiyle 500 yılda yapımı tamamlanan ihtişamlı Duomo Katedrali'nin yer aldığı şehrin kalbi.Duomo, Roma ve Sevilla'daki katedrallerden sonra dünyanın üçüncü büyük katedrali.Katedralin bronz kapısının üzerindeki figürler görülmeye değer.
  • Galleria Vittorio Emanuele . Duomo'nun kapı komşusu. Duomo ile Scala'yı birbirine bağlayan cam tavanlı alışveriş merkezi.Binanın mimarı galerinin çatısından düşerek ölmüş.İçerisinde çeşitli markalar var. Milano'nun ünlü restaurantlarından biri olan Savini 'de burada.Fiyatlar biraz pahalı mesela risotto alla milanese euro 23, tiramisu euro 20 :) www.savinimilano.it Yalnızca kahve içmek isterseniz 5 euro'ya Zucca'da cappucino içebilirsiniz.www.caffemiani.it


La Scala.Galleria Vittorio Emanuele'in içerisinden geçerek arka sokakta bulunan opera binasına ulaşabilirsiniz.2000 kişi kapasiteli opera binasında vaktinde Maria Callas'ın sesi yankılanıyormuş.

Via Monte Napoleone .İşte şimdi Milano'dayım diyebilirim.Cadde markalarla dolu.Şeytana uymayıp sadece vitrinlere bakmak gerek.İş çıkış saatine rastladık.Harikaaaa.Birbirinden şık ve güzel insanlar,moda dergilerinden fırlamış gibiler.Herkes birer kadeh şarap veya şampanya eşliğinde cips ve zeytin atıştırıyor.Biz de eksik kalmadık.Evet görmek istediğimiz Milano'nun en eski pastanelerinden biri olan Cova da karşımıza çıktı.Orta boy elmalı turta euro 50!!!.İyiymiş.: www.pasticceriacova.com Meşhuuuur çikolatasından alıp yedik.
Akşam Via Dante'de şarap peynir yapıp günü bitirdik.

Milano olmazsa olmazları
  • Duomo Meydanı'nda merdivenlere otur, katedrale hayran kal,şehri yaşa.
  • Chocolat'ın nefis dondurmalarını tat.
  • Gün sonunda Sempione Park'ta yorgunluk gider,
  • Mutlaka iş çıkış saati Via Montenapoleone'de ol.Sokaklarda salın İnsanları seyrederek şarabını iç.
  • Akşam Ristorante Charleston 'da Risotto alla milanese ve Osso Buco (dana incik) ye.www.ristorantecharleston.it
Son olarak
Milano, Roma ve Venedik'ten sonra ilk başlarda sıkıcı gelebilir ama yine de farklı ve keyifli.Yakın çevrede gezilecek birçok yer var.Özellikle Göller Bölgesi Milano'ya gitmişken mutlaka tatil planına dahil edilmeli.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Kaputaş Kanyonu

Kaputash Canyon

Toroslardan Akdeniz'e: Kaputaş Kanyonu, Antalya'da, Kaş ve Kalkan arasında, Toros Dağlarından ve ormanlarından Akdeniz'e açılan, derin ve dar bir vadi. İki yanı sarp yüksek kaya duvarları halinde yükseliyor. Dağlardan gelen su yer altından Kaputaş Plajına ulaşıyor.




Rock Wall Climbing at Kaputash Canyon

Photo: Rock Wall Climbing at Kaputash Canyon, originally uploaded by voyageAnatolia.blogspot.com.

25 Nisan 2010 Pazar

Yalnızca Deniz, Güneş ve Kum

Med Sea and Sand Only

Kaş ve Kalkan sahil yolu üzerinde muhteşem bir kanyon ağzı plajı, Kaputaş Plajı. Yer altından akan suyun deniz kıyısında kumlardan süzülmesi sonucu suyu serin ve turkuaz renginde... Karayolundan 187 basamak inilerek plaja ulaşılıyor. Plajın hemen yukarısından geçen yolun kenarında, Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü Kaputaş Mevkii'nde yarmalar açılırken meydana gelen iş kazasında hayatını kaybeden işçilerin adlarının yazılı olduğu tabela dikkat çekiyor...




Photo: Med Sea and Sand Only, originally uploaded by voyageAnatolia.blogspot.com.

21 Nisan 2010 Çarşamba

tweeter tıveter tıvıtır suveter

-Sen gidersen hiç bir erkeğe güvenemem demişti bir hatun kişi. Dağlara çıkarım rahibe olurum demişti. Yok ikincisini dememişti ben uydurdum şimdi. Oysa o kadarda güvenilir bir adam değilim ben. Şaşırmışımdır hep bana addedilen sıfat topluluğuna. Güvenilirdir, sever, güzel sevişir (bunu da ben uydurdum şimdi bak)... İnsan karşısındakiler onu nasıl görüyorsa odur mottosunu benimsemiştim bir dönem baktım ki pek tutmuyor bende.

-kül bulutu geliyor dediler ellerimi açtım öyle bekledim bir b.k olmadı. Hayata bu kadar kesin bakmam güldürüyor beni.

-kendime çok gülerim ben. Ortamda bir espri yapıp herkesten önce güldükten sonra üzerine kritik yapan bir herifim. Sinir bozucu gibi sanki.

-tweeter hadisesinin çekiciliğini hala cözemedim nedir bunu bu kadar özel yapan... algı çeperlerim çalışmıyor.

-içkilimiyim?

-miyim de da ki eklerini oldum olası yanlış yazarım, yazdıktan sonra yanlış yazdığımı farketsem bile düzeltmem öyle bir antikayım.

-ortaokulda türkçe kompozisyonlarımdan hep düşük not alırdım. O çağın ilersindeydim bence. Yada türkçe öğretmeni benim gerimdeydi.

-ikisi arasında bir fark var mı?

-bugun tüm giysilerime baktığımda hepsinin son bahar için olduğunu gördüm. Kış ve yaz için pek birşeyim yok nedense hep eylüllük şeyler giyiyorum.

-... sustum..

Adventures of Peter Pupp (1944)


With my love for rockets in children's books I am always interested in illustrations. Before 1950 there were few illustrations of rockets for children outside of the Buck Rogers etc. type. This one is a charming fictional book about exploring the solar system.

Roche, Ruth A. Coloring by David B. Icove. Adventures of Peter Pupp. New York, NY: Action Play Books, Inc. 6 1/2" x 8" 30 pp.

Not really rare, just obscure.

Peter is given a chance to go to the Moon in a home-made space ship. The design is more like an wingless airplane with rockets attached. In an alternate universe I imagine this as the first SSTO vehicle. It launches from a ramp but returns and lands on wheels.

He has a wild voyage trying to control the ship.

Upon finding the Weather Man (who lives of course up in the sky) they zoom home again.



I find books like this right at the core of why I like books about space. Fiction or non-fiction they present the idea that space is a place a child could go. It is an adventure waiting and even if you have to build the ship yourself, I still find myself remembering how much I wished I could go too.

Beckett and "the absurd"

A Piece of Monologue brings to my weary attention another one of The Guardian newspaper's effortlessly obtuse top ten literary lists. This time it's "top 10 absurd classics". Of course, it includes Waiting for Godot.

Beckett's remarks about this subject have been available in French for 26 years and in English translation for 15, yet still he is ignored. Charles Juliet's Conversations with Samuel Beckett and Bram van Velde was reissued five months ago by Dalkey Archive, so there should be no more excuses. Here is the specific passage, beginning with Juliet expressing his opinion:
Cautiously, I explain that I believe an artist's work is inconcievable without a strict ethical sense.
A long silence.
"What you say is true. But moral values are inaccessible. And they cannot be defined. In order to define them, you would have to pass judgement, which is impossible. That's why I could never agree with the notion of the theatre of the absurd. It involves a value judgment. You cannot even speak about truth. That's what's so distressful. Paradoxically, it is through form that the artist may find some kind of a way out. By giving form to formlesssness. It is only in that way, perhaps, that some underlying affirmation may be found.
This is what makes Beckett a far more complex artist than the label "absurdist" allows. Perhaps this why it remains despite the author's explicit statements and the evidence of the plays backing them up. He seeks an underlying affirmation – why else would he continue? – while all around him hacks and inattentive culture-vultures chatter about "the absurd"; a value judgement to speed their fiercely middlebrow lives beyond anything distressing like the inaccessible.

20 Nisan 2010 Salı

O ysa ben gezici bir tekel bayisi rüyalarıma sarhoş konuk oluyorum.

Güne yorgun uyandın bugün. Ellerin, her gece yatarken sürdüğün o kreme inat kaskatı kesilmiş. Soğuk. Ayaklarını uzatıyorsun yatağından ama onlar yerle öpüşmek istemiyor. Güne hayli mutsuz uyandın bugün. Güneşe karşı bir sabah tebessümü zor geliyor. Karanlık çekici, karamsar, seni içine çekiyor. Odanın duvarları üzerine yıkılacakmış gibi üzerine geliyor öte yandan kaçmaya çalışmak ezilmeyi kabul etmekten çok daha zor diyorsun. Güne çirkin uyandın bugün, saçların ahenkle dans eden bir havadan uzak köşeye oturmuş seyrediyor seni. Dağılmış, umutsuzca sağa sola sallıyor kendini. Odanın içindeki o durağan hava akımı dahi sürüklemek istemiyor onları gözlerinin üzerine. Ah çekiçi oluyordun sen öyle. Tek gözün üzerine düşen o perçem... Onu ne zaman kulağının arkasına atsam seni körlükten kurtarıyormuşcasına seviniyordum. Bugün bensiz uyanıyorsun güne. Körsün. Çirkin, yorgun, korkak, yalnız, umutsuz, aşksız. Sonuçta gene kalkıyorsun o yataktan, akşamında koyuyorsun başını tekrar o yatağa ve düşünmeden uyuyorsun. Oysa ben gezici bir tekel bayisi rüyalarıma sarhoş konuk oluyorum. kafamı koymam gereken o yastığa dahi ulaşamıyorum. Kayboluyor o küçük yatakta. Seni kaybetmişim ben bu minyatür bermuda şeytan üçgeninde, yatağın kendisini bulmam bile mucize.

One of these stones

Pierre Joris reminds us that it is now forty years since Paul Celan left his Paris apartment and "went into the water".


AT BRANCUSI'S, THE TWO OF US

If one of these stones
were to give away
what it is that keeps silent about it:
here, nearby,
at this old man's limping stick
it would open up, as a wound,
in which you would have to submerge,
lonely,
far from my scream, that is,
chiselled already, white.

Translation by Michael Hamburger.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Drift Marlo #2 (1962)


With a classic cover image of rescuing a space chimp from a capsule Drift Marlo #2 was a treasure worth seeking out. However what I want to point out is the USAF Space Shuttle inside.


Drift Marlo only had two issues published. This is the Oct-Dec issue. With all the discussion on other groups about the delta wing, I thought this was interesting to see. Fictional stories reflect the times so this one has some nice images of what the future was supposed to look like.


This illustration of a "space expo" is very interesting. At the time you could go to various trade shows and exhibitions where the aerospace contractors would have displays of their coming products.




These pictures of how a delta wing would launch are also a nice illustration of space art hiding in "children's" books. The sequence looks so similar to the real launches going on that the story seemed perfectly reasonable as a projection of the near-future.


Note also how the expectation was that there would be a "space force" under the U.S. Air Force (not NASA) to patrol and solve problems in near-Earth orbit.


The idea of a USAF Space Force continued to be contemplated well into the late 1970s as the shuttle was being developed.


17 Nisan 2010 Cumartesi

Kuru Dallardan Sanat Eserine



Uğur Şenel Tarsus'lu eski bir beyaz eşya bayii. Asya krizi, Rusya krizi, 2001 krizi, küresel ekonomik kriz derken Tarsus'taki işini bırakmış, Çamlıyayla'da, Namrun Kalesinin altındaki yayla evine yerleşmiş. Şalvarını giymiş, para ile olan ilişkisini minimuma indirmiş. Kendisine tam bir ev ekonomisi ve doğa ile içiçe bir sanat dünyası yaratmış. Bu gün Torosların sarp tepelerinin, Bolkarların yamacındaki yayla evinin bahçesine konuk oluyoruz.



"Doğa herşeyi veriyor"

Bahçesinde ekiyor, biçiyor. Eski eşyaları değerlendiriyor. Kimsenin odun olarak bile değer vermeyeceği kuru dal ve kök parçalarından süs eşyaları ve sanat eserleri yaratıyor. Ev ve bahçe mobilyalarını kendisi yapıyor. Evinden geleni gideni eksik olmuyor. Halk eğitim merkezi öğretmenleri, öğrencileri sık sık ziyaretine gelmeyi seviyorlar. Bazen sevenleri buldukları şekilli taşları, dal ve kök parçalarını getiriyorlar ve merakla "bu neye benziyor?" diye soruyorlar. Uğur Bey gülerek "Hiç bir şeye benzemiyor" diye takılıyor onlara...



Uğur bey eline geçen hiç bir şeyi ziyan etmiyor. Evinde çevresinde tüketim ekonomisi değil ev ekonomisi var. Doğada çöp diye bir şey yok...

Ahşap kapıdaki kilidi açarak bizi evinin bodrum katındaki atölyesine davet ediyor. İçerisi 19. yüzyılın sonlarında yapılmış dikiş makinalarından ağaç köklerinden yaptığı heykellerden, tablolara kadar pek çok şeyle dolu bir müze gibi adeta. Herbirini ayrı ayrı özenle alarak öykülerini bizimle paylaşıyor.



Torosların bu tarafında Bolkar dağlarını vadileri köşe bucak biliyor. Belgesel yapımcısı Cemal Gülas çekim için buralara geldiğinde Uğur Bey'e konuk lup ondan rehberlik yapmasını istemiş.