Yıllardır Pamukkaleye gitmemiştim. Didim dönüşü eşimle tekrar gidelim dedik. Travertenlerde neredeyse hiç su yoktu ve çoğunluğu susuzluktan (otellerin büyük bir bölümü suları bölüp kendi tesislerine almış) ve insanların üzerinde ayakkabı, terlik vs. ile dolaşmasından dolayı kararmıştı (terlikle dolaşanların neredeyse tamamı da yerli turistlerdi). Allahtan Unesco Dünya Kültür Mirası listesine almış da o güzelim yeri tamamen yok edememişler.
Denizli'nin kuzeyinde bulunan (yaklaşık 20 km.) Pamukkaledeki su yüksek miktarda kalsiyum hidrokarbonat içerdiği için bu suyun romatizma, kalp ve damar hastalıkları, cilt hastalıklarına ve içildiği zaman mide - idrar yolu hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor.
Hierapolis antik kenti ise Bergama kralı II. Eumenes tarafından M.Ö. 197 yılında kurulmuş ve adını Amazon kraliçesi Hiera'dan almış. Hz. İsa'nın havarilerinden St. Philip burada öldürüldüğü için kutsal bir kent sayılmış. (Bu arada hierapolis'in keşif hikayesi de çok ilginç. Ara Güler bir fotoğraf çekimi için Denizli'ye gidiyor ama köylerden birinde yolunu kaybediyor. Yol sormak için girdiği kahvede köylülerin masa yerine antik sütun başları üzerinde kağıt oynadığını fark ediyor ve hierapolis böylece gün ışığına çıkıyor)
Gideceklerin aklında bulunsun yanınıza az para almayın. Hierapolis antik şehrinden çıkarılan eserlerin sergilendiği müze, antik havuz girişi ve travertenlerin girişi paralı. Adam başı neredeyse 50-60 ytl. bir para harcıyorsunuz. (Yada gitmeden önce müzekart alıp traverten ve müze girişinde yararlanabilirsiniz) Şapkanızı ve suyunuzu da unutmayın. Ayrıca travertenlerden yansıyan ışık gözleri oldukça yoruyor o yüzden güneş gözlüğü almakta da fayda var. Bir de zamanınız olursa Denizlideki tekstil fabrikalarını gezmeyi unutmayın. Gerçekten çok ucuza kaliteli ürünler alabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder