9 Ağustos 2007 Perşembe

Amasra: Karadeniz Bu, Kâh Hırçın, Kâh Uslu

Amasra

Yollar bu sefer bizi Karadeniz kıyılarına, gizemli ve büyülü bir şehre, Amazonların, su perilerinin, deniz kızlarının ve kumsalın hırçın dalgası Barış Akarsu'nun Amasra'sına, Karadeniz'in dalgalarına atıverdi. Ama Karadeniz bu... Kâh hırçın... Kâh uslu...



Karayolundan denizi gördüğümüz anda Karadeniz'in dolu dolu yeşili, mavisi bizi karşılıyor... Yolda Kuş Kayası olarak anılan, Anadolu'yu birleştiren Roma ticaret yolları üzerindeki Roma kartalını görerek ve muhteşem Karadeniz manzarasını izleyerek şehre tepeden iniyoruz...

Amasra, ismini Pers kralı Darius'un karısı Amastris'den alıyor. Paflagonya'nın su perisi Sinope'nin şehri Sinop ve Amisos yani bugünkü Samsun'la birlikte üç önemli merkezinden birisi... Paflagonya, antik dönemlerde Orta Karadeniz bölgesine verilen isim. Yunan tarihçi Strabo'ya göre bölge Partenius ile Halys yani Bartın ve Kızılırmak nehirleri ile Karadeniz arasında kalıyordu. Frigya ve Kelt Galatya'dan Bitinya Olimpus'u yani Karadeniz dağları ile ayrılıyordu. Ancak Paflagonya'nın ilk yerleşikleri, Hitit kaynaklarında sözü edilen, Tunç Devri'nin gizemli halkı Kaşka'lardı.

Pers İmparatorluğu'nun İskender tarafından sona erdirilmesinden sonra Amastris Heraklea'ya, ismini Herakles'den, yani Herkül'den alan bugünkü Ereğli'ye yerleşir ve Heraklea hükümdarı Dionysius ile evlenir. Ancak Dionysius'un ölümünden sonra, Paphlagonia'da bugünkü Amasra'da, Homeros'un İliad adlı eserinde söz edilen dört küçük kasabayı, Sesamus, Cronma, Cytorus ve Tium'u ele geçirerek kendi adıyla Amastris şehrini kurar. Ancak kendi oğulları tarafından boğulur...

Hayat işte... Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli...

Ancak Amasra bugün, denize doğru uzanmış bir burun, burnun iki yanında korunaklı iki koy ve ana karaya bağlı ve bağımsız adaları ile eşsiz bir güzelliğe sahip, 3000 yıllık tarihi, hem çekicilik hem balıkçılığa dayanan yerel sanatları, hem de ormanlık alanları, özgün balık lokantaları, şirin küçük otelleri ve ev pansiyonlarıyla ile mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Tabii ki Amasra'ya gidenler yiyebildikleri kadar balık, salata ve üzerine de helva yemeden geri dönmüyorlar... Tabii ki biz de bu mükellef ziyafet fırsatını kaçırmıyoruz...

Amasra kalesinin surlarını izleyerek gezimizi sürdürüyoruz. Kurşuna Sokağında surlardaki deliklerden geçen sokaklardan geçiyoruz. Şehrin mütevazi sokaklarında salına salına dolaşarak yürürken kendimizi Amasra'nın hakim bir tepesindeki sarp kayalıkların tepesinde buluyoruz. Buradaki çay ocağında çay içip çevreyi seyrediyoruz.

Çekicilik demişken, Amasra'nın kendine özgü bir çekiciliği var... Ama çekicilik aynı zamanda Amasra'ya özgü bir ahşap oymacılığı sanatı. Amasra'ya özel ağaçlardan el tezgâhlarında küçük hediyelik ev ve süs eşyaları yapılır. Bölgede antik çağlardan beri şimşir ağacı önemli bir yer tutar. Zaten şimşir ağacı Devrek bastonlarının da ana malzemesi. Zanaatkârların toplandığı Çekiciler Çarşısı Amasra'nın önemli merkezlerinden birisi. Biz de Çekiciler Çarşısında fotoğraf çekerek dolaşıyoruz. Bu çarşıda yöreye özgü tahta kaşık, çatal, havan ve salata tabağı türü eşyaları bulabilirsiniz. Ama ben dönerken size burada bulduğum en güzel şeyleri, biraz Amasra'yı, biraz da Karadeniz'i getiriyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder