Anadolu, bereketli topraklarında yüzyıllardan günümüze kadar ulaşmış sayısız medeniyetlerin izleri ile doludur. Bir izi takip ederek çıktığım yolculukta , böylesine derin ve görkemli bir medeniyetle karşılaşacağımı tahmin bile edemezdim.
I.Ö. 2000 yılında kurulan ve 400 yıldan uzun süren, antik dünyanın süper güçleri arasında yerini alan HİTİT İMPARATORLUĞU , Ankara’nın 160 km. doğusunda, Çorum iline bağlı Boğazkale (Boğazköy) ilçesinde yer alan başkent HATUŞA orta Anadolu’daki küçük bir şehrin İ.Ö. 1700’lerde sonu gelmiş gibiydi. ‘’ Hattuş şehrini geceleyin yaptığım bir saldırı ile aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse Gökyüzünün Fırtına Tanrısı’nın laneti üzerine olsun!’’
Kuşşara şehrinin kralı Anitta bu dileğini bir tablet üzerine çiviyazısıyla yazdırdı. Ancak, Hatti Krallığı’nın ve başkenti Hattuş’un yerle bir edilişi üzerinden yüz yıl bile geçmeden, yine Kuşşara kökenli bir soylu, sonradan uzun bir süre, antik dünyanın ‘’süper gücü’’ olarak varlığını sürdürecek bir imparatorluğun merkezi haline getirdi. Kral Hattuşili, Hattuşlu anlamına gelen bu adı Hattuş kentini yeniden kurup kendine başkent yaptığı sırada almış olmalıydı. Hattuşili, II. Labarna olarak da bilinir. İ.Ö. 1650-1620 arasında hüküm süren Hitit kralı, Kuşşara yerine Hattuşa’yı (Boğazköy) başkent yaptıktan sonra Hattuşalı anlamına gelen Hattuşili adını almıştır. Yakınlarına ve pankus’a (genel kurul) hitap ettiği veda konuşmasında geçmişteki siyasal çekişmeleri değerlendirdi; torunu I. Murşuli’yi yerine geçirdi, ayrıca ailesine ve haklına erdem ve ılımlığı öğütledi. Hititçe ve Akad dilinde yazılmış bu vasiyetname Eski Hitit Dönemi’nin siyasal tarihine ilişkin önemli bir kaynaktır. Büyük kral unvanı yalnızca Hattuşa’da oturan kralların sahip olduğu unvandı. I. Murşili krallığın gücünü Anadolu dışına taşıyarak Halep şehrini aldı. Fırat boyunda ilerleyerek Babil’e kadar geldi ve buradaki Hammurabi hanedanlığına son verdi. İç huzursuzluklar ve dışardan gelen baskılar zamanla krallığı zayıflattı. Ege Bölgesinde Arzavallılar bağımsızlıklarını ilan etti ve Kilikşa ile orta Toros’larda Kizzuvatna’da da ayrı bir hanedanlık kurulması ile ticaret ve bol ganimet getiren istilalar için Suriye yolu Hititlere kapanmış oldu. İ.Ö.15. y.y. ortalarında I. Tudhaliya ve oğlu I. Arnuvanda dönemi Büyük Hitit Krallığı dönemidir. Kizuvatna’nın alınmasıyla ilgili olmalı. Çünkü, Kizzuvatna uzun süre Hititlerin doğu komşusu Mitanni Krallığı’nın etkisinde kalmıştı. Bu dönemde Hitit soyluları, yabancı kültleri ve mitosları kendi dinlerine kattı. Bir süre sonra yine salgın hastalıklar ve düşman saldırıları, özellikle kuzeyden gelen Kaşka akınları devleti zayıflatmaya başladı. Başkent Hattuşa, İ.Ö. 1400’lerde düşman saldırısı sonucu büyük bir yangın geçirdi. İ.Ö. 14. y.y. ortalarında genç ve dinamik I. Şupiluliuma’nın tahta çıkısıyla durum yeniden değişti. Yeni kral güçlü bir lider ve zeki bir politikacıydı. Güneydoğudaki komşusu Mittani Krallığı’nı yıktı ve kuzey Suriye’yi yeniden Hitit egemenliğine kattı. İ.Ö. 13 y.y. ortalarında Hitit İmparatorluğu en geniş ve gücünün en parlak dönemini yaşadı. Başkent Hattuşa’da yapılaşmada da en parlak örneklerini verdi. Anıtsal Aslanlı Kapı bu dönemde yapılmıştır. Bu kapı başkent Hattuşa’yı çevreleyen surların üç önemli kapısından biridir. Kuzey Suriye’ nin alınması ile bölgedeki sınırlar değişti ve doğu Akdeniz’de gücünü kanıtlamak isteyen Mısır ile sürekli sürtüşme yaşanmasına sebep oldu. İ.Ö.1275 yılında Büyük Kral II. Muvattali’ye bağlı Hitit ordusu ile Mısır Firavunu II. Ramses’in ordularının Kuzey Suriye’de , Orontes (Asi) Nehri kıyısındaki Kadeş’te (Tell Nebi Mend) savaşta doruk noktasına çıktı. Mısır kaynaklarına göre Kadeş Savaşı’na giden Hitit ordusunda 3500 araba ve 17 bin yaya asker bulunuyordu. Bu savaşın galibi ne Hitit’ler, ne de Mısır’lılardı. Savaş sonunda Hitit Kralı II. Hattuşili, Kraliçe Puduhepa ve Mısır Firavunu II. Ramses’in imzaladığı (İ.Ö. 1259) barış antlaşması, dünyanın en eski ilk yazılı anlaşması olduğundan dolayı önemlidir. Antlaşmanın Hitit arşivlerindeki kopyası 1906 yılında yapılan kazıda bulunmuştur. Bu belgenin bir kopyası da Mısır’daki Ramesseum’un ve Karnak Tapınağı’nın duvarlarına Mısır hiyeroglifi ile yazılmıştır. Kil tablet üzerine çiviyazısı ile Akadca yazılıp Boğazköy’deki Hitit arşivlerine konmuş kopyası, İstanbul’da Eski Şark Eserleri Müzesi’nde sergileniyor. Bu belgenin II.Ramses’e gönderildiği bilinen, ancak henüz bulunamayan aslı ise gümüş bir levha üzerine yazılmıştır.
Hattuşa’da Sfenksli Kapı yakınlarında bronz bir tablet bulundu. Ağırlığı 5 kg. olan çiviyazılı bronz tablet, Hititlerin komşularıyla ilişkilerine açıklık getirmesinin yanı sıra İ.Ö.2000 Anadolu’sunun tarihicoğrafyasına ışık tutan önemli bir belgedir. Bu antlaşmada Tudhaliya , Kurunta’ya ve evlatlarına Tarhuntaşşa Krallığı’nın hükümdarlığını ve ileride bir başka bölgenin de hükümdarlığını vaat ediyordu. Ancak kendisinin tüm Hatti ülkesi üzerindeki ‘’Büyük Krallığa ‘’ özenmemesini şart koşuyordu. Bütün bunlar İ.Ö. 13 y.y. Hitit Devletinin yıkılmasında payı olan huzursuzları belgeliyor.
İ.Ö.12.y.y. başlarında Mısır’da , Doğu Akdeniz ve Ege’de huzursuzlukların, göçlerin ve savaşların olduğu, Yakındoğu’da Tunç çağlarının sona erdiği dönemde Anadolu'daki Hitit Devleti de çöktü. İklim değişikliklerinden dolayı yaşanan kuraklıklar sonucunda kıtlık yaşandı. Taht kavgaları ve dış baskılar bu çöküşün nedenleri olarak görülür. Çekirdek bölge olarak tanımlayabileceğimiz İç Anadolu’da, Kızılırmak kavisi içinde ise Hitit Devletinin çöküşünden sonra, Demir Çağı’nın başlarında ‘’Karanlık Çağ’’ adı verilen dönem başlıyor. Bu dönemde bölgede, olasılıkla yarı göçebe boyların seyrek yerleşimleri söz konusudur.
HATTUŞA (BOĞAZKALE) ; Anadolu’da imparatorluk kurmuş Hitit’lerin başkentini, Boğazkale’de görünenler , Budaközü Ovası’nın bir ucunda yükselen engebeli arazi üzerinde, yaklaşık 2 km. alana yayılan 13. y.y. Hitit şehrinin kalıntılarıdır. Bunlar arasında surlar, Kral Kapısı, Aslanlı Kapı, Yerkapı gibi anıtsal kapılar, kral sarayının bulunduğu Büyükkale, Büyük Tapınak, Tapınak Mahallesi sayılabilir. İki bölümden oluşan ve çok geniş bir alanı kaplayan Hattuşa’da, Aşağı Şehir ile Yukarı Şehir’in en yüksek noktası arasında (2 km. mesafede) 300 mt. yükseklik farkı vardır. Kurulduğu alanı doğudan ve batıdan sınırlayan, Büyükkaya (doğuda) ve Yazır (batıda) derelerinin aktığı iki derin vadi, özellikle de doğudaki sarp kayalık şehre doğal korunma sağlıyordu. Dış tehlikelere karşı ideal bir konuma sahip başkentin ve buradaki kral sarayının (Büyükkale) etrafı sağlam ve yüksek sur duvarlarıyla çevriliydi. Hattuşa’da bugüne kadar varlığı saptanan 12 potern (tünel) bulunuyor. Şehrin savunmasında rol oynadığı düşünülen, ancak işlevleri henüz netlik kazanmayan poternlerden yalnızca biri geçit veriyor. Yerkapı’ya adını veren bu poternin uzunluğu 71 mt.dir. Şehrin güney ucunda, arazinin en yüksek kesiminde bulunan Yerkapı, Hattuşa’nın en etkileyici kalıntılarından biri. Sur, buraya yapay şekilde oluşturulmuş, 20 mt, yüksekliğinde bir sırt üzerinden geçmektedir. Büyük bir işgücü kullanılarak buraya yığılan toprağın oluşturduğu, dış yüzü kireçtaşından düzgün taş bloklarla kaplı bu yükselti kesik bir piramidi andırır. Bir savaşçı burayı birkaç saniyede tırmanabilir. Burası savunma amaçlı değil kültle ilgili törenlerin yapıldığı yer olarak düşünüyor. Üsten geçen surda sfenkslerle bezeli bir kapı, bunun hemen altında da bugün bile içinden yürüyerek geçilebilen Yerkapı poterni yer alır.
Hititler, özellikle anıtsal yapıların yüksek ve geniş duvarlarının sağlamlılığı için gelişmiş bir teknik kullanılıyordu. İşlenmemiş taşlarla örülen temel duvarları, bu temelin üzerinde, dış yüzlerde büyük blok taşların kullanıldığı, aradaki boşluğun küçük moloz taşlarla doldurulduğu kaide üzerinde, arası kerpiç tuğla ve molozla doldurulmuş ahşap kafesin oluşturduğu üstyapı bulunuyor. Duvarlar ise sıvalı ve kısmen boya bezemelidir.
Büyük Tapınak, İ.Ö. 13.y.y. Büyük Kral III. Hattuşili tarafından yaptırıldığı düşünülüyor. Aşağı Şehir’in ortasında yer alan yapı, çevresindeki depo odalarıyla birlikte 14 bin 500 metrekarelik alanı kapsar. Bu tapınaktan günümüze temel taşlar ve temel üstü kaideler ulaşmış durumda. Tapınak büyük bir iç avluya bağlı iki kült adasından oluşan merkezi bir yapıdır. Ülkenin en büyük tanrısı Gökyüzünün Fırtına Tanrısı Teşup ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası Hepat’ta adanmış olduğunu düşünülüyor. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan merdiven sahanlığı ,merkezi avlulu kült binasını çevreleyen depo odalarını yapının iki yada üç katlı olduğunu gösteriyor. Binanın üst yapısının ahşap destekli kerpiç olduğu ve bir yangın geçirdiği saptandı. Alt kattaki depolarda hepsi de boş bulunan yüzlerce büyük küpte (pithos) olasılıkla tahıl, baklagil, şarap, yağ gibi gıda maddeleri saklanıyordu. Bu küplerin hacimleri iki bin litre kapasitelidir. Ayrıca kilden ve madenden yapılmış kaplar, mobilyalar, müzik aletleri ,taşınabilir tanrı betimleri, bayraklar,rahip ve rahibelerin kıyafetleri, törenlerde kullanılan pek çok eşya depolanmıştır. Şehrin en büyük çiviyazılı tablet arşivi ise tapınağın güneydoğusundaki depoda bulunmuştur.
Büyükkaya üzerinde kazılan 11 silonun en büyüğü yaklaşık 400 metreküp kapasiteli depo 1400 kişinin bir yıllık tahıl ihtiyacını karşılayabilirdi. Başkentin ihtiyacı olan tahıl burada topluca depolanıyordu. Derinlikleri iki metreyi bulan , tabanları taş döşeli bu büyük çukurların dibi saman tabakası ile örtülür, samanlar üzerine konan tahıl yükseldikçe kenarlar da samanla kaplanırdı. En üste saman ve üzerine toprak örtülürdü. Bu yöntemle tahıl birkaç yıl bozulmadan saklanırdı. Saman tabakaları nemi önlerken, farelerinde ürüne ulaşmasını engelliyordu. Toprak tabakası ise ürünün hava alıp bozulmamasını sağlamaktadır.
Hititler de ,o dönem yaşayan pek çok toplum gibi bin tanrılı halktır. Yendikleri komşuların tanrılarını kızdırıp gazaplarına uğramaktansa, armağan ve dualarla saygılarını dile getirip panteonlarına, yani kendi tanrıları arasına almayı gelenek haline getirmişlerdir. Hitit inancında, özellikle komşu Mitanni ülkesinde yaşayan hurilerin etkisi önemli bulunmaktadır. Her şehrin baştanrısı, her kralın bir korucu tanrısı vardı. Ülkenin en büyük iki tanrısı Göklerin Fırtına Tanrısı Teşup ile Güneş Tanrısı Hepat’tı. Boğa ,Hititlerin en büyük tanrısı Teşup’un kutsal hayvanı ve simgesidir. Hattuşa’da bulunan yazılı belgeler, Anadolu’da aynı dönemde (İ.Ö.2000) Hint-Avrupa dillerinin en eskisi Hititçeden başka, yine aynı grubuna ait Luvi, Pala , Hurrice, Hattice, Akadca olduğunu gösteriyor. Hepside çiviyazısıyla yazılan bu dillerde her işaret bir heceyi simgeler. Hititlerin kullandığı başka bir yazıda Luvi dilinde yazılan ve hiyeroglif denen resim yazısıydı. Hattuşa’da 25 bin çiviyazılı tabletin bulunmasından sonra, Tokat_Maşat Höyük’te (Tabigga) , Çorum-Ortaköy’de (Şapinuva) ve Sivas-Kuşaklı’da (Sarissa) tablet arşivleri bulunmuştur.
YAZILIKAYA; Boğazköy’ün 2 km. kuzeydoğusunda yer alan, sivri kalker kayalıkların oluşturduğu Yazılıkaya, büyülü bir mekan duygusu uyandırır. Bu kayalar arasında doğal şekilde oluşmuş galeriler,arkeologlar tarafından A ve B odası olarak adlandırılır. Dik kaya yüzeyleri kabartmalarla bezenmiştir. Anadolu’nun bilinen ilk açık hava tapınağında kabarma figürlerinin (tanrı ve tanrıça) yanlarında hiyeroglif adı yazılıdır. A odasındaki ana sahnede, Hititlerin en büyük tanrı çift ve ailesinin betimlendiği , ortada baş tanrı Hava/Fırtına Tanrısı Teşup, karşısında eşi Güneş Tanrısı Hepat, Hepat’ın arkasında baştanrı çiftinin çocukları ve torunları canlandırılır. Tanrıca Hepat’ın arkasında , bu ana sahneye doğru ilerleyen tanrıçalar alayı, Teşup’un arkasında tanrılar alayı yer alır. Tanrılar alayının son grubu ise 12 yer altı tanrısıdır. Bu kabarmaların arasında, diğerlerinden ayrı bir grupta bulunan tanrı gibi dağların üzerine basar gibi duran figür Büyük Kral IV.Tudbali olduğu hiyeroglif yazılardan okunmuştur. B odası adı verilen galeride IV. Tudbaliya’nın hiyeroglif yazı ile yazılmış adı dikkat çeker. Bu kralı koruyan tanrısı Şarumma’nın himayesinde gösterilen büyük boy kabartmanın bulunduğu galerinin, II.Şuppiliuma zamanında babası IV.Tadbaliya için ‘’ölü kültü tapınağı’’ olarak düzenlendiği tahmin ediliyor. Yere batmış kılıç ile simgelenen Yer altı Tanrısı Nergal’in büyük boyutlu bir kabartması da yine aynı bölümde yer alır. Aynı zamanda bu kutsal alanlarda dini törenler yapılırdı. Dualar okunur,müzik aletleri eşliğinde ilahiler söylenir,tütsüler yakılır,canlı ve cansız adaklar getirilip kurban törenleri yapılırdı Hititlerde tanrılara sunu kapları içinde çeşitli sıvıların kurban olarak sunulması bir gelenekti.
ALACAHÖYÜK; Yerleşim İ.Ö.4000 ortasında başladığı höyükte yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. İlk Tunç Çağı yani Hitit öncesi döneme ait 14 Prens Mezarı bulunmuştur. Şehir surları, Sfenksli Kapı, tapınak,saray kompleksi ve kabartmalar görülmeye değer. Büyük ulusal kazımızın Alacahöyük’te başlamasında Atatürk’ün yakın ilgi ve desteği vardır. Atatürk’e bu teşebbüsümüz söylendiği zaman; ‘’ başlayınız, paranız yetişmezse ben veririm,fakat muvaffak olmalısınız’’ demiştir. Alacahöyük bakır devrinin altın,gümüş,bakır eşyaları ve güneş kursları ile müzelerimizi zenginleştiren , Anadolu tarihine yepyeni ufuklar açan bir saha olmuştur. Alacahöyük kazısının başarılı sonuçları ve arkeoloji Atatürk’ün Meclis’te yaptığı yıllık konuşmada da yer alır. ‘’Tarih Kurumunun Alacahöyük’te yaptığı kazılar neticesinde meydana çıkarttığı 5005 yüz senelik maddi Türk tarih belgeleri, cihan kültür tarihini yeni baştan tetkik ve tamik ettirecek mahiyettetir.’’ (1.Kasım.1936)
ŞAPİNUVA (ORTAKÖY); Arkeolojik kazılar sonucunda Çorum’un Ortaköy ilçesi sınırları içinde bulunan Şapinuva, Hitit devletinin önemli şehirlerinden biri ve bir din merkezidir. Bir plato üzerindeki yapay teraslara yerleşen şehir, uzun süre yerleşim alanı oldu. Şapinuva buluntuları arasında anıtsal yapıların temelleri ve sayıları 2500’ü geçen çiviyazısı tablet parçaları bulunmuştur. Bu eserlerin bir kısmı Çorum Müze’sinde sergileniyor.
Hititler, kimdir? Anadolu’ya nereden gelmişlerdir? Dilleri Hint-Avrupa dil gurubuna giriyordu ama adlarını bile bu yeni ülkede aldılar, geldiklerinde Anadolu’da bulunan yerel Hatti kültürünü benimseyip kendi kurdukları krallığı da ‘’Hatti Ülkesi’’ adını veren bu halkın, Kafkasya’dan geldiğine ilişkin zayıf bulgular bulunuyor ama yapılan kazı çalışmaları bu konuyu aydınlatmaya yeterli olamamıştır.
Hattuşa , şehrinde yüksek bir tepede etrafınıza bakarken , günümüze kalan kalıntıları görürsünüz. Tertemiz masmavi gökyüzüyle beraber, esen sert rüzgar Hititlerin yaşamını size ulaştırır. Şu an ayağınızı bastığınız bu topraklarda, İlk Tunç Çağı’nda, İ.Ö. 17.y.y. yaşamış bir medeniyet vardı... Ne kadar cesur ve güçlülerdi. Bu zor iklim şartlarında her işlerini kendileri yaptılar ve bir medeniyet yarattılar. Onlardan geriye kalan eserleri müzelerde gezerken, altın ve bakırı kendileri işlemiş taslar,takılar,heykeller,güneş kursları yapmışlar. 400 yıl bu topraklarla bütünleşip yaşayan bu medeniyet bizlere izlerini bırakarak zaman içindeki yolculuklarına çıktılar. Unesco’un Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Hattuşa kazıları Anadolu’nun derin geçmişini aydınlatmaya devam ediyor.
Atlas Dergisi (1999- sayı:74 ) Jürgen-Ayşe Baykal Seeher ‘in yazısından ve diğer kaynaklardan özetleyerek hazırladım.
Nurperi Ünsal
Tue Jan 6, 2004 fotoGezi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder