19 Haziran 2003 Perşembe
Bir Anadolu Gezisi: AKCAY - ALTINOLUK
Kaz (İda) Dağlarının oksijeni sayesinde tertemiz bir havaya sahip. Türkiye’de , Datça’dan sonra oksijeni en bol ikinci belde. Akçay’a ilk girişte Sarıkız heykeli ve park karşılar sizi. İskeleden sonra plaj başlar. Plajın arkasında ise meşhur çay bahçeleri. Bu bahçelerde oturup güneşin batışını seyretmek her şeye değer. Güneşin son ışıklarının denize ve çay bahçelerinin önündeki palmiye ağaçlarına yansımasını hafızanıza kaydedersiniz. Ya da plaja oturup dalgaların senfonisi ile veda edersiniz güne.
Plaja yakın bir yerde denizin içinde mini bir adacık görürsünüz. Bu adanın üzerinden içilebilir tatlı su çıkar. Bu tatlı su nedeni ile deniz suyu ısısı diğer yerlere göre daha serindir. Akçay’ın suyu meşhurdur. Ayrıca inciri, zeytini, peyniri, sebzeleri, taze ekmeği ve puaçalarının tadına doyum olmaz. Her sabah sahile gelen balıkçı kayıklarında parlayan çupraları , çinekopları görünce yemek saatinin bir an önce gelmesini istersiniz.
Çay bahçelerinin arkasında bulunan sokak, çarşıdır. Ne ararsanız bulabilirsiniz uygun fiyata. Akşamları çarşıyı gezmek çok eğlencelidir. Açık hava sinemasına cafelere, müzikli eğlence merkezlerine gidebilirsiniz. Lokantaları da unutmamak gerekir. Damak zevkinize göre çeşitli alternatifler mevcut. Bu iki sokak taşıt trafiğine kapalı olduğundan, ilk günler anlayamadığınız bir gariplik varmış gibi gelir size. Sonra anlarsınız trafik gürültüsünün sizi nasıl etkilediğini, farkına varmadan hafızamıza gizlice yerleştiğini ... Onsuz yaşamanın keyfini keşfedersiniz !
Kaz Dağlarında , Sarıkız Tepesinin bir Türkmen hikayesi vardır. Dağlarda kendisi koyun, kızı kaz çobanlığı yapan bir garip adam yaşar. Yaşlandığında kızını bir aileye emanet ederek hacca gider. Hac dönüşü kızı hakkında çekemeyenlerin çıkarttığı kötü dedikoduları duyar. Baba kızının canına kıymak için dağa götürür. Yolda köylüler hakaret edince kız ‘’suyunuz soğuk, kızınız kavruk’’ der. Tepeye çıkarlar, baba abdest almak için su ister kızından , kızın verdiği su tuzludur. Dağın tepesinden uzanıp denizden doldurmuştur suyu. Baba kızının erdiğini anlar. Çok üzülür, pişman olur. O sırada dağın üstüne sis çöker. Bulutlar kalktıktan sonra gelen çobanlar babayı ve kızı ölmüş bulurlar. Babanın öldüğü yere ‘’Baba Dağı’’ , kızın öldüğü yere ‘’Sarıkız Tepesi’’ adını verirler ve türbe yaparlar. Türkmenler halen Sarıkız Tepesine gider adak adarlar. Bu nedenle Sarıkız heykeli Akçay girişinde karşılar sizi.
Kaz Dağları binbir efsanesi ve şifalı bitkisi ile sizi doğaya davet eder. Dağda ot toplamak için yürüyüş yapabilirsiniz. Kuşburnu, ısırgan otu, kekik, papatya, rezene, adaçayı, nane toplamanın zevkine varabilirsiniz. Kaz Dağlarında konaklama yapabileceğiniz çok hoş mekanlar vardır.
Ankara –Akçay arası 8-9 saat sürüyor. Buraya isterseniz yalnız gelin, ister bayan bayana, ister ailenizle hiç kimse sizi rahatsız etmez. Sabahlara kadar gezin, sinemaya gidin, denize girin, çarşıyı gezin ya da çay bahçelerinde oturun, kendinizi özgür hissedersiniz. Akçay’dan günübirlik gideceğiniz yerler; Ayvalık, Ören, Burhaniye, Altınoluk, Küçükkuyu, Assos'tur. İster arabanızla, ister otobüsle ya da deniz yolu ile gidebilirsiniz.
ALTINOLUK , Edremit’e 25 km. uzaklıkta . Büyük çarşısı, cafe-bar ve çay bahçeleri ile İDA Dağı eteklerine yerleşmiştir. Bölgede bol oksijenli havası ve güzel doğası ile yürüyüş için çok uygun olanaklar sunar. Şahindere Kanyonu doğal klima görevi görüyor. Oksijen bol, rutubet neredeyse hiç yoktur. Şahindere ve Manastır deresine yapılan yürüyüşte doğal maden suyu kaynakları , mağaralar, Pınarbaşı deresi ve 17 mt ‘den düşen Sütüven Şelalesi ile çevresinde oluşan küçük sevimli gölcükleriyle sizi bekler.
Homeros destanına göre; İDA Dağında dünyanın ilk güzellik kraliçesi seçilmiştir. Kral Priamos’un bir kuşku ile dağda terk ettiği oğlu Paris bir dişi ayı tarafından emzirilerek kurtarılır. Büyüyüp yaman ve güzel bir delikanlı olur. Bir gün güzeller güzeli tanrıçalar Hera, Athena, Aphrodite’nin arasında kimin daha güzel olduğu konusunda kavga çıkar. Kavgayı çözümlemek üzere Zeus, Paris’i görevlendirir. Paris birbirinden güzel üç bayan arasında seçimi nasıl yapıp, elmayı kime vereceğini düşünürken belki de dünyanın ilk rüşvetlerinden biri de devreye girer. Hera ‘’Asya ve Avrupa krallığını’’; Athena ‘’ savaşta dünyanın en büyük yiğidi olmayı ve insanüstü bir aklı vaadeder’’ ; Aphrodite ise ‘’ benden sana en güzel kadının sevgisi ‘’ der. Paris krallığı, kahramanlığı bir yana itip sevgiyi seçer ve APHRODİTE uzatır elmayı. Böylece dünyanın ilk güzellik kraliçesi seçilir.
Akçay’dan ASSOS’a (Behramkale) tekne ile gitmek için bir gün önceden biletlerimizi aldık. Sabah iskeleden kalkan teknemiz Altınoluk kıyılarında açıktan ilerlerken ılık rüzgar denizin kokusunu ve nemini bize ulaştırdı. Masmavi deniz, masmavi gökyüzü birbiriyle yarış yapar gibiydi. Gökyüzündeki az sayıdaki beyaz bulutlar gülümsüyordu yolculuğumuza. Karşıdaki, yeşil maki ile süslü tepeler birbirini takip ederken, denizdeki yunuslarında bizi takip ettiğini fark ettik. Teknedeki herkes yunusların olduğu tarafa doğru hareket edince kaptandan gelen uyarı ile teknenin sol tarafa yatmış olduğunu anladık.
Assos’a geldiğimizde saat 13. 00 olmuştu. Tekneden inip Assos’un tarihi taş sokaklarına ayak izlerimizi bıraktık. Assos limanı küçük fakat yatlarında barındığı tarihi bir liman. Tertemiz denizi hemen dikkatinizi çeker. Burası kayalık bir tepenin eteği. Denizin hemen kenarına balıkçı lokantaları yapılmış. Yanyana sıralanan andezit taşından yapılmış binaların alt katları mağazadır. Yöreye ait rengarenk kök boyalardan yapılmış el dokuması kilimler ve heybeler satılıyor. Binlerce yıl öncesinde olduğu gibi yine el tezgahlarında dokunuyor kilimler. Burada yabancı turistlerin sayısının fazla olduğunu görürsünüz. Bu sokağı devam ederseniz bir çay bahçesi ile karşılarsınız. Assos sıcak olduğundan çay bahçesinin rüzgarı sizi serinletir. Hemen yanında plaj ve denize girebilmeniz için tahta iskele yer alır. Assos’un etrafı kayalık olduğundan, denizin içi de kayalık. O nedenle iskeleden geçerek tertemiz denize bırakırsınız kendinizi. Assos‘un dik arka sokaklarında motel ve pansiyonlar yer alır. Bu sokaktaki gözleme evinde , patatesli gözleme yemeden dönmeyin derim. Assos limanı gecede başka güzeldir. Lokantaların ve motellerin ışıkları denize yansır. Yakamozların arasındaki balıkçı kayıklarının dalgalarla dansı, sizi sakinliğe davet eder. Derin bir nefes alarak gökyüzündeki yıldızlara, denizdeki yakamozlara bakarak hayal dünyasında gezintiye çıkarsınız. BEHRAMKALE köyüne çıkmak için minübüse binmeniz lazım. Minibüs sizi taşlı yolla tepenin en yüksek noktasına Behramkale köyüne, tarihin izlerini takip etmeye çıkarır. Dört bin yıllık tarihi ve taş evleri ile göz kamaştırır Behramkale. Yerler taş, duvarlar taş , cami ve çeşme taş. Dar sokaklarda mavi için göğe, yeşil için evlerin bahçelerine bakarsınız . Yüzyıllardır çeşitli konukları ağırlamak için kucağını açmış ; konuklara tarihini, sakinliğini, samimiyetini sunmuştur. Yaşam dört mevsim devam eder Behramkale’de.
Assos , eski Anadolu’nun batısında bir şehir. Assos, Troas bölgesinin güney kıyısında 238 mt yüksek olan bir andezit tepesi üzerinde kurulmuştur. Örenleri, Behram köyünün civarında görülmektedir. Tepenin kuzey eteğinde, Satnioneis (Tuzlu Çayı) akmaktadır. Tuzlu Çayı’nın iki yanında uzanıp giden zeytinliklerde her kış zeytin toplar köylüler ve zeytinyağı ile yapılır tüm yemekler.
Assos, Lesbos adasındaki Methymna Şehrinden gelen Aiol’ler tarafından M. Ö. 560-547 de Lydia’lıların, M. Ö. 547-479 Pers’lerin egemenliği altında bulunmuştur. Bağımsızlığa kavuştuktan sonra Attika Deniz Birliğinin bir üyesi olmuştur. M. Ö. 350 yıllarında Assos’un idaresi Hermias’ın eline geçmiştir. HERMİAS Eflatun’un (Platon) öğrencisi olmuş, Aristo ile dostluk kurmuştur. Platon öğrencisi Hermias’ı ve arkadaşlarını I. Ö. 4 y. y . Assos’a çağırarak doğa bilimleri ve felsefe merkezlerinden biri haline getirmiştir tüm bölgeyi. Aristoteles I. Ö. 348-345 yıllarında yaşamıştır Assos’da. İlk felsefe okulunu kurmuştur. Zevki değil, erdemi ve çileyi savunan Stoacı Felsefenin kurucularından olan Kleantes’ın doğum yeri de burasıdır. Aristo’ya göre; ‘’Erdem, başlı başına gerçek bir varlık değil, insan aklının ürünüdür. Erdem, insanca bir niteliktir, şu halde , tanrısallığa değil, insanlığa benzemeye çalışmakla elde edilir, erdem... ’’
Hermias öldükten sonra Pers’lerin eğemenliğine geçer. Daha sonra da Büyük İskender tarafından kuşatılmıştır. M. Ö. 133 ‘de Roma’lıların eline geçmiştir. Bizans zamanında Makhramion adı verilmiş, bugünkü adı Behram oradan gelmektetir. Büyük bir kısmı iyi korunmuş olan surlar ve kapıları M. Ö. 4. ve 3 yüzyıllarda yapılmıştır. Yunan tahkimat sanatının parlak bir örneği sayılabilir. Öbür binalar arasında hususiyetle şehir tepesinin en yüksek noktasında bulunan Athena tapınağının önemi anılmaya değer. Tapınak Ankait çağda Anadolu’da yapılan en görkemli Dorik mabedtir. Birkaç sutunu halen ayakta durmaktadır. Tapınaktan Edremit Körfezi’nin lacivert denizini doyasıya seyretmeniz mümkün. Gün batımı ise başka bir şiirselikle gerçekleşir her akşam. Gymnasion, agora (Pazar yeri) , stoa , tiyatrosu, 14 yy. Osmanlı Köprüsü günümüzde büyük ihtişamı ile yaşamaktatır.
Assos örenleri 1881-1883 yıllarında J. Thacher. Clarke’ın idaresi altında bulunan bir Amerikan arkeoloji heyeti tarafından incelenmiş ve kazılar yapılmış. Bu kazılardan çıkan eserlerden bazıları Louvre (Fransa) ve Bostano Müzelerinde yer alır. Bazı eserlerde İstanbul arkeoloji müzesindedir. Şu anda Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu tarafından kazılar devam etmektedir.
Aslında Edremit Körfezi etrafı size , başka süprizler de sunar. Ben sizlere sadece bir bölümünü aktarmaya çalıştım. Tarih ve kültür zengini olan ülkemizin, doğal güzelliğini sizlerle paylaşmak istedim.
NURPERİ ÜNSAL Thu Jun 19, 2003, fotoGezi
Hayal Sanılan Gerçek: Troy
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder